Yrd. Doç. Dr. Önder Bilgin

Yrd. Doç. Dr. Önder Bilgin

Yrd. Doç. Dr. Önder Bilgin

Yrd. Doç. Dr. Önder Bilgin

Yrd. Doç. Dr. Önder Bilgin

Söyleşileri, kitabı, makaleleri ve konferansları ile sadakat kavramını yeniden hayatımıza sokan Yrd. Doç. Dr Önder Bilgin ile Sadakat Ahlakını konuştuk. İnsanın önce kendisine sadık olması gerektiğini söyleyen Bilgin, “Sadakat körü körüne bağlanmak demek değildir. Sadakat hür olmak, özgürleşmektir. Sadakat iradi bir seçimdir. Birçok alternatifin içinde hakkı, hakikati, doğruyu, güzeli ve nihayet en yüksek iyiyi seçmek, ona sebat göstermek ve sadık kalmaktır” diyor.

  1. Size göre sadakat nedir?

Dünyanın hemen bütün gelişmiş dillerinde bu kavram ince ayrımlarıyla var olduğuna göre bu kavramı ben uydurmadım. -sunuluşundaki farklılık bir tarafa bırakılırsa-. Soruyu sormaktaki amacınızın sadakati değerli yapan, ilke haline getirenin muradını anlamayı ve ona göre yaşamayı seçerek aslında benim üzerimde sadakatin nasıl göründüğünü benden dinlemek istediğinizi anlıyorum.  Zira bu kavramla şuurlu bir şekilde tanışalı yaklaşık on beş yıl oldu. Bu süre içinde hayatı sadakat üzerinden bir kere daha okumaya çalıştım. Geldiğim nokta şudur: sadakat bir merkez ahlak ilkesidir. Bu merkez ilkenin, kötü ve aynı zamanda yanlış bir ünü olduğunu söylemeliyim.

Sadakat körü körüne bağlanmak demek değildir. Sadakat hür olmak, özgürleşmektir. Sadakat iradi bir seçimdir. Birçok alternatifin içinde hakkı, hakikati, doğruyu, güzeli ve nihayet en yüksek iyiyi seçmek, ona sebat göstermek ve sadık kalmaktır.

Sadakat Hz. Peygamber ile Hz. Ebu Bekir’in ilişkisinin, Hz. Peygamber tarafından tescillenmiş halidir. Onun tarafından isimlendirilmesidir. Bu tescil ve isimlendirmenin üstüne söz söylenemeyeceğine göre, bana göre sadakat bu tescili doğru anlamak, anlamlandırmak, yaşamak ve mümkün olduğu ölçüde de anlatmaktan ibarettir.

  1. Sadakat teriminin içinin boşaltıldığını düşünüyor musunuz?

Sadakatin modern insan tarafından alımlanışında ciddi bir sapma ve kayma olduğunu söyleyebilirim. Bu onun uygulanışından ve yan anlamlarının sadakat gibi anlaşılmasından kaynaklanıyor kanaatindeyim. Zira sadakat ile vefâ, vefâ ile itaat, itaat ile sebat, sebat ile bağlanma, bağlanma ile adanma arasındaki farkı gösteremeyenler bütün bunların hepsini sadakat ile ifade etmeye çalışıyorlar. Oysa sadakat özgür bir tercihte bulunmaktır. İradenin bir seçimi ve onu hayata aktarmaktır.  Yani bizzat eylem alanına dökmek artık her ne pahasına olursa olsun bu seçimden dönmemektir. Ama sadakatin yanlış ünü onu köle ruhlu insanın davranışı şeklinde göstermektedir. Bugün sadık insan arayanlar aslında sadakatin sağlam bir muhakeme ve iman sürecini görmezden gelerek kendisine köle olacak insan aramaktadırlar. Bu sadakat değildir,  itaattir. İtaat zorunlu adanma, iradesini kullanamama, tercihte bulunamama halidir. Komutan er ilişkisinde irade ve tercih yoktur. Olması da gerekmez. İtaat zorunlu belki de bazı durumlarda gönüllü bir adanmadır. Zaten bu ilişki bir ahlak ilişkisi de değildir. Bu ilişkinin sadakatin yukarıda tescillenmiş haliyle bir alakası olmadığını görmek için Hz. Peygamberin İsra- Miraçtan sonra kendisine Hz. Ebu Bekir’in  ‘o ne söylüyorsa doğrudur.’ Tavrını, o dimdik ve sarsılmaz duruşunu, insan- insan ilişkisinin merkez noktası olarak göstermiştir. Bu o anda gelişen bir süreç değil, uzun bir değerlendirme, sorgulama, hidayet ve iman sürecidir. Bu serüveni yani sadık olan Ebu Bekir’i ve sadakat gösterilen Hz. Peygamberi ve onun mesajını modern insanın Facebook okumaları ile anlaması pek mümkün görünmüyor. Onun bu terime eski anlamını kazandırması için başka bir kitabı daha okuması gerekiyor.

  1. Kişi kendine sadık olmalı diyorsunuz. Bunu anlatır mısınız? İnsan kendine nasıl sadık olmalı?

Yukarıda birini kısaca ifade ettiğim gibi, insan ahlaki bakımdan üç yönlü ilişki içerisindedir. Bu ilişki Mutlak varlık- Ben,  Ben- Ben ve Ben –sen ilişkisidir. Bu ilişkinin ikincisi insanın kendisi ile ilişki içerisinde olması halidir. Bu bir keyfiyet değil zorunluluktur. ‘Ben benimle kavgadayım’ da bu hallerden biridir.  İnsan kendisiyle ilişkisini kesemez. Bu sürecin en can alıcı noktasında şüphe, araştırma, sorgulama, tercih, eyleme, hata veya hatasızlık durumu vardır. İnsan her eylemini bu süreçlerden az ya da çok geçirerek yapar. Ancak bir nokta var ki bu süreç artık işlemez. Kişi kendisi için doğru olan hali her defasında sorgu sürecine sokmaz. Artık o davranış, bir duruş ve tavırdır ve o kişi için vazgeçilmez bir karakter tamlığı ve kemâl halidir. Kişi bu halde sabittir ve ondan bu halin dışında bir duruş ve tavır beklenmez. İşte kişinin kendine sadakati ile kastettiğimiz şey budur.

Bir de sadakate sadakat var ki ( loyalty to loyalty) sadakatin üç yönünün ortaya çıkmasına, yorumlanmasına ve anlaşılmasına kaynaklık eder. Birincisi bu ilke değerli ülkü ve idealleri daha az değerli olanlarından ayırır. İkincisi kişi sadakatler arasında çelişkiye düştüğünde işe yarar. Üçüncüsü ise, çeşitli ülkü ve idealleri nasıl birleştireceği konusunda ona yardım eder. Son tahlilde kişi sadece kendi usulüyle ve kendi kişisel idealler sistemine hizmet ederek sadakate sadakat gösterebilir. Bu son hâl kişinin kendine sadakatinin zirvesidir.

  1. Sadakat ve vefa kavramları arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız?

Vefâ tek başına anlamlı değildir. ‘ Söze bağlı kalmak ahde vefâ’ , ‘Hukukî sözleşmeye bağlı kalmak ise akde vefâdır.’ Yani vefâ kendini uygulamada gösterir. Yani vefâ bil -kuvve (potansiyel) bir haldir.  Oysa sadakat tezahürlerde, yansımalarda, uygulamalarda, iman ve bilgi süreçlerinde kendini gösterir. Yani sadakat insan eylemlerinin tefekkür, iman, ahlak ve eylem alanlarında bil- fiil (aktif) sapasağlam bir duruş ve tavır halidir.

  1. Ramazan ayında neredeyse tüm Antalya’yı karış karış gezerek sadakat ahlakı konferansları verdiniz. Antalyalıların ilgisi nasıldı?

Ramazan ayında televizyonlarda konuşulan konuların insanımızın dikkatini çekmemeye başladığını tespit eden Büyük Şehir Belediyemizin iletişim ve Sosyologları farklı ve riskli bir yol denemeye karar vermiş olmalılar ki Ramazanda ‘Sadakat Ahlakı’ konferanslarını Antalyalıların ilgisine sunmaya karar verdiler. Haklıydılar çünkü orucu bozan şeyler bin dört yüz küsur yıldır değişmemişti. Ama çağın idrakine sunulması gereken ciddi ahlâk sorunlarımızın olduğunda da hepimiz hem fikirdik. Her şeyden önce bir şeyi ne kadar acı olursa olsun itiraf etmeliyiz ki bizim, vatandaşlarımızın ve genelde de muhafazakârların felsefe ile başı dertte. Felsefecisinin ise din- dindar ve Ramazanla çok sevişmediğini gizlemeye gerek yok.  Bu etkinlik dolayısıyla ‘Ramazan ayı-felsefeci- ahlâk sorunları- vatandaş’ gibi bir araya gelmesi düşünülemeyen en az dört şeyi bir araya getirdik ve vatandaşlarımızın dikkatlerine sunduk. Ramazan etkinlik alanında bir araya gelen çocuklar, gençler, her yaştan insanlara aynı anda ve onların dikkatini diri tutacak şekilde ahlaki- felsefi bir konuyu sınırlı bir sürede anlatmanın zorluğunu ilk etkinlikte gördüm. Ama sonraki konuşmalarımı ona göre şekillendirdim. İlginin benim açımdan yeterli ve nitelikli olduğunu rahatlıkla söyleyebilir.

 

  1. Sadakat, yayın organlarına da olmalı demiştiniz bir sohbetinizde. Kitaba, gazeteye, dergiye… Bunlara sadakat kaldı mı?

Bu soru ile canımı yakmayı amaçlamıyorsanız galiba eski okuma, yazma, konuşma ve davranma hallerimizi terk etmekten kaynaklanan şeylere özlemimim bir ifadesi olarak anlaşılmasını dilerim. Alışkanlıklarımıza da sadakat göstermeliyiz, tıpkı dostlarımıza ve düşmanlarımıza gösterdiğimiz gibi!

  1. Akademik dergilerin sayısı arttı ancak nitelik bakımından zayıfladıkları görüşüne katılıyor musunuz?

Ben soru’nun ve sorun’un ‘nitelik’ ile ilişkisi olduğu kanaatindeyim. Keyfiyyet ve kemmiyet bir sorudur (‘keyfe’ ve ‘kem’) ve varlığın farklı farklı yönlerinin ortaya çıkmasına yarar. Oysa nitelik ve nicelik soru sormadığı için yeni bir bilgi ortaya çıkarmaz. Durum tespitine yarar.  Durum da hepimizin malumu, eskiler mâ’lumu  i’lâm gerekmez derlerdi.

  1. Antalya’nın kültürü ile ilgili birkaç soru sormak istiyoruz. Resmi kurumların yaptığı çalışmalar dışında kültürel faaliyetler Antalya gibi bir şehre göre neredeyse yok denecek kadar az. Sizce bu neden kaynaklıdır?

Antalya’da kültürel faaliyetler ve cemiyet hayatının canlı olmamasının elbette başka nedenleri de vardır ancak inancım odur ki;  Marifet iltifata tabidir. Antalya’da ya marifet ehli yok ya da ona iltifat eden kalmamış.

  1. Sadakat Ahlakı’ndan sonra ikinci bir kitap çalışmanız var mı?

Birkaç kitap üzerinde çalışıyorum. İnşallah kısa zamanda yayımlamak mümkün olur. Ancak bu vesile ile bir sorunu ifade etmek isterim.  Galiba Türk Kızılay’ının kan bağışını teşvik eden şöyle bir afişi vardı: ‘Bağışlayın yetemiyoruz’. Akademik hayat için de ben aynı afişi kullanmak isterim, ‘bağışlayın yetemiyoruz ve yetiştiremiyoruz.’ İlkokul öğretmenlerimizden daha çok derse giren biri olarak kitap ve yayınlarımızı sürekli öteliyoruz. Üniversite hocalarının bu yükü Türk yüksek öğretimi için olduğu gibi, ilim ve kültür hayatımız için de büyük bir tehlikedir.

 

 

Add comment