ELİF DAĞDEVİREN
52. ULUSLARARASI ANTALYA FİLM FESTİVALİ DİREKTÖRÜ
Uluslararası Antalya Film Festivali’nin direktörü Elif Dağdeviren, Türkiye’nin en eski ve en köklü film festivalini, dünyanın en önemli festivallerinden biri yapmak için çalıştıklarını söylüyor. Altın Portakal ödülünün artık çok daha değerli olduğunu ifade eden Dağdeviren, bu yıl sinemayı destekleyecek projeleri de hayata geçirdiklerini ifade ediyor
Uluslararası Antalya Film Festivali bu yıl 52. Kez sinemaseverler ile buluşuyor. Ülkemizde sinema festivali deyince akla ilk gelen festivalde bu sene ne gibi yenilikler olacak?
Ülkemizin en köklü film festivali olarak yarım yüzyılı aşkın süredir sinema sektörüne çok değerli katkılar yapan, her zaman öncü olan Uluslararası Antalya Film Festivali, bu misyonundan hareketli yine çok değerli çalışmalara imza atıyor.
En çok heyecanlandıklarımızın başında, henüz ‘üretim/proje’ aşamasındaki yapımlara katkıda bulunacak altyapıları güçlendirmek geliyor. 52. Uluslararası Antalya Film Festivali’nden başlamak üzere önümüzdeki yıllarda da güçlenerek festivale adapte edilecek çok değer verdiğimiz bir bölüm bu. Bu hedefle geçen yıl başlattığımız Antalya Film Forum’a “Belgesel Pitching Platformu” ekledik. Böylece geçen sene bir filme verilen 30 bin TL’lik belgesel ödülü, proje aşamasındaki iki belgesel filme 30 bin TL+30 bin TL verilmek suretiyle ikiye katlandı. Bunun yanı sıra yine proje aşamasındaki filmler arasından birini seçerek 100 bin TL ile ödüllendireceğimiz Antalya Film Destek Fonu’nu bu yıldan itibaren aktive ettik. Tabii yönetmeliğe göre bir tek ricamız var; çekilecek filmlerin en az üçte birinin Antalya’da geçmesi… Bu fonun Antalya ile sinemayı, nitelikli eserler vasıtasıyla kalıcı olarak buluşturmak açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Yine sinema sektörünü güçlendirmek adına geniş kapsamlı versiyonunu gelecek sene hayata geçireceğimiz fakat duyurusu ve detaylarını bu yılki festival sırasında paylaşacağımız ‘Film TMR/Yarının Filmleri’ platformunu devreye sokacağız. Bunun küçük bir modelini de bu sene Sabah Kahvaltıları İletişim Platformu adı altında hayata geçiriyoruz.
Ayrıca festivale katılan tüm filmlerin, özellikle de kısa ve belgesellerin izlenme oranlarını arttırmak adına, “İzleyici Ödülü” vereceğiz. Yani kısa filmler ve belgeseller ayrı ayrı geniş kitlelerin beğenisine sunularak halk tarafından en sevilen belgesel ve kısa film seçilecek, biz de kendilerine Altın Portakal ödüllerini teslim edeceğiz.
Genç kuşağın önemli oyuncuları kadar tıpkı bu seneki onur konuklarımız Vanessa Redgrave, Jeremy Irons gibi isimleri Antalya’da ağırlayıp Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü Antalya’mız adına kendilerine sunuyoruz.
Festivalin adının “Uluslararası Antalya Film Festivali” olarak değiştirildi. Altın Portakal artık büyük ödülün adı. Bu durum sanat çevreleri kadar Antalyalılar tarafından da normal karşılandı. Hatta desteklendi. Şehrin adının ön plana çıkması ve ödülün öneminin arttırılması birçok kesimden destek aldı. Festivalde bundan sonra ön planda ne olacak?
Festivaller öncelikle iki şeye hizmet etmek zorunda: İlk olarak içinde bulunduğu şehir, ikinci olarak içinde bulunduğu sektör. Dünyada neden hiçbir festivalin içinde ödülünün adı geçmiyor? Mesela Cannes Film Festivali diyoruz, Altın Palmiye Film Festivali demiyoruz. Ya da Berlin Film Festivali diyoruz ama Altın Ayı Film Festivali demiyoruz. Ama şunu diyoruz “Altın Ayı’yı ya da Altın Palmiye’yi” kazandı. Film festivali, içinde bulunduğu şehre herkesi çağırır. Festivallerin ana hedeflerinden biri budur. Bütün dünyayı bu şehre davet etmek için “Antalya Film Festivali’ne gel” demiş oluyoruz. Eğer şanslı bir festival ise 52.’si diyerek bunun ne kadar köklü ve güvenilir bir festival olduğunun adını hemen koymuş oluyoruz. Ama ödüle ulaşmak kolay değil, olmamalı da. Antalya’ya gel derken hak edeceği tek şey Antalya’nın bütün güzellikleri. Ama ödül için hakikaten çok çalışmak lazım. Bu yüzden dünya ödülün adını festival adı olarak koymuyor. Bu, iletişimin ana kurallarından biri. Dolayısıyla da biz bütün dünyaya “Antalya’da böyle bir şey var ama ödülüne dokunmak için bile deli gibi çalışman lazım” mesajını veriyoruz. Tabi ki aramızda festivalden Altın Portakal olarak bahsediyoruz. Afişimizden görsel işlerimize kadar Altın Portakal ödülü ön planda. Biz hedefimizi ödülü yüceltmek üzerine koyduk. Prestijli festivallerde para ödülü yok. Filmlerin kalitesini ve geleceğine yönelik etkinliğini artırmak için filmine güvenen yönetmenin ve yapımcının Altın Portakal’ı da alarak diğer ödüllerin yanına koymasını sağlamaya çalışıyoruz.
Festivaller kentlerin ekonomisine, estetiğine, kültürüne çok ciddi katkıda bulunur. Hele ki bu bir film festivali ise şehrin o festivali taşıyabilecek bir şehir olması gerekir. Bunun için de estetiğinde ciddi gelişmeler olması lazım. Örneğin; G20 yapıldı Antalya’da. Şehre çok ciddi bir makyaj yapıldı bu vesileyle ama o makyaj kalıcı oluyor. 2016’da başka bir makyaj yapılacak ve o makyaj da kalıcı olacak. Bunlarla bir şehir estetiği yükseliyor. Antalya’ya düzenli olarak; sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde ciddi ve kalıcı yenilikler yapılıyor. Bunların yanında ulusal ve uluslararası kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Evet doğal güzellikleri çok fazla olan bir şehir ama tıpkı dünyanın diğer önemli şehirleri gibi kendini de sürekli yenilemek, yeni değerler de katmak zorunda. Venedik’i örnek olarak gösterebiliriz. Venedik eskimemeyi, dünya turizm yarışmasında arka plana düşmemeyi sadece gondoluyla, sarayıyla değil bu tip etkinliklere ev sahipliği yapmanın güzelliği ve kalitesiyle de sağlamış oluyor. Hem Venedik, festivali hem de festival, Venedik’i besliyor. Aynı parallelik Antalya Film Festivali ve Antalya şehrinde de var.
Bu sene Antalya’yı ön planda tutuyorsunuz. Şehrin festivali daha çok benimsemesi için çalışıyorsunuz. Bir yandan gelecek yıl için hazırlıklara başladınız. Antalyalılar festivali sahipleniyor mu?
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in ilk döneminde bu durum çok iyi sağlanmış. Antalyalı sevmiş ve festivale sahip çıkmış. Antalyalının da bilmeye hakkı olan şu ki: bu festival ve türevleri dolaylı yani uzun vadeli olarak şehre ve halka ne gelir getirecek, nasıl bir prestij sağlayacak? Bu sene festivali Kasım ayına ertelediğimiz için açık hava şansımızı yitirdik ama önümüzdeki sene festivali, misal, Konyaaltı’na doğru nasıl yayacağımızı düşüneceğiz. Yeni yapılacak festival merkezi yetişirse “Onun etrafındaki ekonomiyi nasıl canlandırırız?” sorusuna cevap arayacağız. “AVM’lere festivalin etkisini nasıl yansıtırız?” gibi sorular bekliyor bizi. Çünkü Antalya seyircisinin festivalle ilişkisi gerçekten mükemmel. Salonlar doluyor ama Antalya’nın nüfusuna ve turist potansiyeline oranladığımız zaman bu rakamlar çok düşük. Keşke bizim çok daha büyük bir festival merkezimiz olsa – ki Menderes Bey bunun sözünü verdi- o olduğunda gösterim ve etkinlik için daha çok yerimiz olacak. Film stüdyoları bitip Antalya bütün dünyanın kafasında bir film merkezi olarak konumlandığında zaten sektörün önemli isimleri biz “gel” demeden “gelmek istiyorum” diyecek. Antalyalılar da bunları gördüğünde daha çok sahiplenecek diye düşünüyorum. Ama bunlar, bugünden yarına olmaz. Uzun bir süreçten bahsediyoruz.