Antalya Hallerden Sorumlu Daire Başkanı
Muharrem KAVURGACI
Antalya Hallerden Sorumlu Daire Başkanı Muharrem Kavurgacı ile hallerle ilgili çalışmaları ve tarım sektörünü üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Kendinizdenbahseder misiniz?
İsmim Muahrrem Kavurgacı. Esas mesleğim eğitimcilik. 1994 yılında İstanbul Bayrampaşa Belediyesinde başkan yardımcısı olarak göreve başladım. 2014 yılına kadar 20 yıl başkan yardımcısı olarak görevime devam ettim. 2014 seçimlerinden sonra Bayrampaşa Belediyesi’nden ayrıldım. Nasip Antalya imiş. 2014 yılı kasım ayında burada göreve başladım. Şu anda zabıta daire başkanı olarak görev yapıyorum. Antalya’ya hizmet etmeye çalışıyorum.
Antalya’yı tarımın başkenti yapan en önemli özelliği, merkezinde ve ilçelere tarımın yayılması ve nerede ise her ilçesinde bir halin bulunması. Hallerle ilgili çalışmalarınızı anlatır mısınız?
Az önce Ankara ticaret bakanlığından gelen bir şube müdürümüzle ve bizim hal yöneticilerimizle bir toplantı yaptık. Antalya’da merkez dahil 24 tane şube halimiz var. Her ilçede hemen hemen veya birden fazla halimiz var. Tabi 24 tane ilçe hali yapılış tarihleriyle çok eskimiş haller. Yönetilmesi veya orada ticaret yapılması çok zor. Heleki tarımın başkenti olan Antalya’da, Türkiye’de tarımın yüzde 30’u Antalya’dan karşılanan bir şehirde, ihracatın bu kadar yoğun yapıldığı bir yerde 1970’li yıllarda yapılmış yerlerden Antalya’da tarım ticareti yapmak çok doğru bir yöntem ve mantık değil. Bundan dolayı hem hallerin artık ömrünü doldurduğundan dolayı ve mevcut tüccarlara daha layık, modern haller yapmak için bu 24 hali 12’ye düşürmeyi planlıyoruz. Tabi sayıyı düşürürken halleri kapatmayacağız, birleştirmeler gerçekleştireceğiz. Örnek olarak Alanya’da üç hali birleştirip Türkler’de yeni bir hal inşaatı yapıyoruz. Kumluca’da Beykonak ve Mavikent hali var ve arasından sadece bir cadde geçiyor. Ama zamanında burası belde belediyeleri olduğu için her belediye kendisinin bir hali olmasını istemiş muhtemelen gelir amaçlı düşünülmüşler ve aradan cadde geçen bir yerde iki tane hal olmuş. Şimdi bu iki hali birleştirdik ve tek bir hal yaptık. Halin adını Beykent koyduk. Böylelikle hem Beykonak’ın hem Mavikent’in isimlerini de birleştirmiş olduk. Daha kullanılır daha modern daha sağlıklı bir ticaret yapılmaya, günümüzün şartlarına uygun hem denetimi daha kolay olacak. 20, 30, 50 milyon dolar ihracat rakamlarından bahsediliyor. Bu rakamlardan bahseden birisi Almanya’dan, Rusya’dan veya muhtalif ülkelerden ihracat yaptığımız iş adamlarını buraya davet ediyorsunuz ve davet ettiğiniz hal 1970 yıllarda yapılmış prefabrik. Mesela Sahilkent’teki halimizin ihalesini yaptık. Salı günü temelini atacağız inşallah. Burada gaz tenekeleriyle üzeri örtülmüş haller vardı. 2016 yılından bahsediyoruz. Bu Antalya’ya yakışan bir durum değildi.
Finike’ye modern bir hal kazandırıyorsunuz. Temeli atılıyor. Finike halini diğerlerinden ayıran özellikler ne olacak?
Orada üç halimizi birleştiriyoruz. Hasyurt, Turunçova ve Sahilkent hallerini birleştirip Sahilkent’te 70 bin metrekare civarında büyük bir hal gerçekleştiriyoruz. Mevcut halden bu hali ayıracak olan fiziki yanların daha modern oluşu daha kullanılabilir oluşu ve soğuk hava deposu da içerisinde bulunacak, paketleme deposu bulunacak. Daha geniş bir alan olacak, araçların giriş çıkışları daha geniş yollardan gerçekleştirilecek ve içeri girdiğiniz zaman modern bir hal görünümü mimarisiyle, estetiğiyle, düzeniyle, tertibiyle. Mevcut halimizde müstahsillerimizin de gelip pazarlayacakları teşhir edebilecekleri bir meydan olacak. Örnek bir hal olacak. Bu hal gerçekleştiği zaman Türkiye’nin değişik yerlerinden gelip hali gezeceklerdir.
Hallere giren ürünler hangi denetimlerden geçiyor?
Ürünler diyince ikiye ayırmak lazım. İlaç denetimlerini Tarım Bakanlığı gerçekleştiriyor. Bizim yaptığımız denetimler ise tarım ürünlerinin kayıt altına alma işlemidir. Kayıt altına alınması Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin miktarının bilinmesi açısından çok önemli. Kayıt altına alınan ürünlerinin nerden gelip nereye gittiğinin bilinmesi açısından çok önemli. Biz artık Ticaret Bakanlığı’nın geliştirdiği kayıt sistemi ile ürün nerden çıktı, ne gün çıktı, nereye geldi, nereye gitti, tüketicinin sofrasına gidinceye kadar ürünü takip edebiliyoruz. Bu konuda hem hal içindeki, hem de hal dışındaki denetimlere büyük önem veriyoruz. Hal içerisinde bildirim yapmayan araçları çıkartmıyoruz, hal dışında ticaret yapan komisyoncuları belirleyerek kayıt altına almaya çalışıyoruz. Hem Türkiye vergi kaybına uğramıyor, hem de ürünler kayıt altına alınmış oluyor.
Türkiye hala örtü altı tarımı tam olarak kabullenemedi. Üretimde zirvede olsak bile tüketim konusunda sorunlar var galiba. Tüketici hala sera da üretilen ürünlerin hormonla üretildiği düşünüyor. Bu nedenle dünyanın dört bir tarafına satılan ürünleri kendi insanımız satın almıyor. Sera tarımını okuyucularımız için anlatır mısınız?
Bu çok spekilasyona açık bir konu. Bu konuyla ilgili bilgisi olan, olmayan herkes bir şeyler konuşuyor. Bugün şuna şükretmek lazım. Eskiden bir çiftçinin ürene kullandığı zehir miktarını yani ilaç miktarını biz bilmiyorduk. Çiftçi dışında kimse bilmiyordu. Üretici istediği ilacı, istediği kadar kullanıyordu. Şimdi öyle değil. Artık çiftçi, hangi ürüne ne kadar ilaç kullandığı kayıt altında. İlacı satın aldığı andan itibaren süreç görülüyor. Ürünlerde ilaç kalıntısı çıktığını gösteren haberler çok da doğru değil. Rusya’dan ilaç kalıntısından dolayı geri dönen ürünleri soracak olursanız, bunlar maalesef siyasete kurban giden ürünlerimiz. Bu ülkeler ihraç ürünlerini siyasi malzeme olarak kullanıyor. İlaç kalıntısı artık mümkün değil, kaç gram kullanıldığı dahi kayıt altında.
Tüketicinin sebze ve meyve daha ucuza alması için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Bu konuda da çok spekilasyon var. Herkes soruyor, “Halde 1,5 TL’ye satılan domates, markette 5 lira. Fiyat farkı nereye gidiyor?” diye. Şimdi biz zannediyoruz ki, 1,5 liraya satılan 1 ton ürün, tüketicinin sofrasına 1 ton olarak gidiyor diye. Maalesef üreticimizin ürünü paketleme bilinci biraz eksik, toplama bilinci eksik. Halen daha bazı hallerimizde çuvallara gelip pazarlanan biberlerimiz var. Kamyonetlerde yığınlar halinde getirilen muzlar var. Büyük kasalarla getirilen domatesler var. Bu tür pazarlamalar ürünlerin raf ömrünü azaltıyor. 1 ton ürün sofraya 600 kilogram olarak gidiyor. Satıcı da attığı ürünün maliyetini satış fiyatına ekliyor. Yani çöpe giden domatesin parası cebimizden çıkıyor. Üreticiyi bilinçlendirmemiz gerekiyor. Bununla ilgili çalışmalarımız var. Ürünün toplanmasının daha düzgün yapılması lazım. Tüketicinin de hataları var. Mesela çilek, ne kadar dokunulursa raf ömrü azalır. Marketteki bir domatesi düşünün 20 kişi dokunmuş. Çöpe giden ürünlerin miktarını, vatandaşın dokunması da arttırıyor. Tarım Bakanlığı’nın da bu konuyla ilgili çalışmaları var. Geniş bir tarım şurası yapılacak. Bu şuranın sonuçları devrim niteliğinde olacaktır.