Mine Sultan ÜNVER

Mine Sultan ÜNVER

Mine Sultan ÜNVER

 Mine Sultan ÜNVER

 

Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan, Mustafa Kemal’in evlilik teklifine “evet” deseydi, tarih nasıl yazılırdı? Mine Sultan Ünver “Yanağımda Soğuk Bir Buse” ile tarihin merak ettiği bir konuya değiniyor. Kitaplara özel merakı olan ben, bu çok fazla emek verilen ve yazmak için müthiş bir donanıma sahip olunması gereken kitabın nasıl ve ne aşamalarda yazıldığını ve içeriğini sizlerin de merak ettiğini düşünerek Mine Hanım’la bu mükemmel kitabı ‘Yanağımda Soğuk Bir Buse’ hakkında bir röportaj gerçekleştirdim. Buyrun…

 

Neden Sabiha Sultan’ı konu olarak seçtiniz?

Sabiha Sultan, son hünkâr Vahdettin’in iki kızından biriciği, Avrupai usulle yetişmiş. Hanedanlıkla cumhuriyet arasında kalmış bir karakter. Milli mücadelenin sancılı yıllarının da içinde olduğu zor bir dönemde yaşamış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, iki kez saraya başvurarak kendisiyle ısrarla evlenmek istemiş. Rauf Bey’den İran Şah’ına, Sabiha Sultan’ın pek çok talibi olmuş ama o kuzeni Ömer Faruk Efendi’yi sevmiş. Ömer Faruk, Prusya kahramanlık nişanı olan ve Anadolu’ya gizlice giderek Mustafa Kemal’in askerlerinden biri olmak isteyen, Fenerbahçe başkanlığı da yapmış önemli bir karakter.

Saray mensupları için dünya harbi, özellikle de İstanbul’un işgalinin akabinde zor zamanlar başlıyor. O dönemde halk kadar saltanat mensuplarının da acı tecrübeleri var. Sürgün yani yurt dışına gönderildiklerinde ise çok daha zor zamanlar yaşıyor Sabiha Sultan. Türkiye’deki varlıkları ellerinden alınıyor. Özellikle Mısır’da parasızlıkları had safhada. Yakın zamanda hayatını kaybeden Neslişah Sultan’ın da aralarında bulunduğu üç kızını kendilerine denk olmayan ama varlıklı insanlarla evlendirmek durumunda kalıyor. Ve kocasından boşanıp Türkiye’ye dönüyor. Dolayısıyla onun hayatı bana işlemek için geniş bir perspektif verdi. Son dönemi anlamak için çok iyi bir karakter oldu.

 

Romanlarınız hep Osmanlı mı?

Romanlarımın hepsi Osmanlı’ya dair, Endülüs’ü anlattığım “Hilalin İki Ucu” dahi yine Osmanlı’ya dokunuyor. Fakat bu Osmanlı hayranlığımdan kaynaklanmıyor. Osmanlı’daki güzellikleri, hayran olunası kişi ve hadiseleri anlatırken, bir yandan da ibret alınması gereken vahim durumları gözler önüne seriyorum. Zaferleri dillendirip mağlubiyetleri ya da fenalıkları anlatmada susanlardan değilim. Zaten öyle değil midir; iyi ve kötü, güzel ile çirkin hep bir arada, omuz omuzadır. Sonuçta bahsini ettiğimiz insan ve insanın kurduğu sistem, yaşayıştır. Amacım tarihimizin bilinmeyen, tozlu sayfalarda kalmış ama bilinmesi gerektiğine, fayda sağlayacağına inandığım kişi ve dönemlerine ışık tutmaktır.

 

Sabiha Sultan Menderes hükümetinin hanedana yönelik yaptığı yasal düzenleme sayesinde İstanbul’a dönüyor değil mi?

1952’de NATO toplantısı için Menderes Paris’e gittiğinde, büyükelçiye burada yaşayan hanedan mensuplarının ne durumda olduklarını, ne yaptıklarını sorar. Büyükelçinin hiçbir fikri yoktur ve Menderes’in kendisine tanıdığı 24 saat içinde durumu araştırır. Ertesi gün birlikte bir adrese giderler. Görürler ki Sultan Abdülhamid Han’ın 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların bulaşıklarını yıkamaktadırlar. Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır ve: “Anne ne olur affet bizi, geç geldik” der. Ayşe Sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına: “Sen kimsin?” diye sorar. Menderes de: “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım.” der. “Ben başbakanım.” sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak gibi olur, bayılır. Menderes, Türkiye’ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar. “Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım.” der. Celal Bayar ise: “Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilal yapar.” der. Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak gider. Mektupta şunlar yazılıdır: “Analarının ve babalarının Fransa’da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim.” Menderes’in istifadan vazgeçmesi istenir ki hanedan hanımlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla Menderes istifadan vazgeçer. 1924’te yurttan çıkarılan hanedan üyeleri 1952’de dönmeye başlarlar ama sadece kadınlarına izin çıkmıştır.

 

Bir Osmanlı kadını olarak Sabiha Sultan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne dair fikri ne?

Hakikaten yeryüzünün alicenap, vakur bir hanedanı Osmanoğlu. Genel görüşleri; yeni bir ülke yaratılırken, Cumhuriyet doğarken sürgün kararının makul karşılanması gerektiği yönünde. Çünkü iktidarını sağlamlamak zorundaydı Türkiye Cumhuriyeti. Oysa ne acılar, ne sefillikler yaşadılar… Keşke iki gün içinde gitmek zorunda bırakılmasalardı ve keşke çok daha önce yurtlarına dönebilselerdi. Pek çoğu gurbette vatan hasretiyle ve sefalet içinde can verdi. Sabiha Sultan’ın Mısır’da kalan, boşandığı eşi Şehzade Ömer Faruk gibi niceleri…

 

Kitapta Sabiha Sultan’ın babası Vahdettin’le Mustafa Kemal’in ilişkilerine dair sözleri dikkat çekiyor. Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’e bakışı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Çok karmaşık bir ilişkileri var. Mustafa Kemal Vahdettin’in yaverliğini yapmıştı. Vahdettin’in şehzadeliğinde birlikte çıktıkları bir Avrupa gezisi de var. Vahdettin’in, Mustafa Kemal’e fevkalade güvendiğini kendi cümlelerinde görüyoruz. Nitekim Anadolu’ya ısrarla onu göndermek istemesinin nedeni de görevi ancak Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’in yapabileceğine inancıdır. Oysa Mustafa Kemal ilk başta bu görevi reddetmişti, başka arzuları vardı, Enver Paşa’ya öykünüyordu. Sürecin devamında Anadolu’da siyasi birlik toparlanmaya başlamışken Mustafa Kemal’in, Vahdettin’i öven konuşmalarına şahidiz fakat çok kısa bir süre sonra Ankara Hükümeti güçlenince tam aksi açıklamaları da var meclis kürsüsünden. Vahdettin bu duruma çok üzülüyor, yazdığı mektuplarda da, sürgündeyken görüştüğü kişilerle yaptığı sohbetlerde de bu sitemi görüyoruz. Özellikle “Hain” ilan edilmesini kaldıramıyor. Tarihin arka sayfalarında kalmış bu ilişkiyi roman vesilesiyle gözler önüne sermek istedim. Murat Bardakçı’nın Vahdettin’e dair kapsamlı araştırmaları var.

 

Mustafa Kemal’in hanedana olan tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mustafa Kemal öncelikle hanedana yakın olmak istiyor. Belki Sabiha Sultan’a evlilik teklif etmesindeki amaç da buydu, bilemiyoruz. Ama kendisine rakip gördüğü ve çoğu zaman da örnek aldığı Enver Paşa’yı düşününce, Enver’in saraydan Naciye Sultan’la evlenip damatlık ilişkisi kurması gibi, Mustafa Kemal de benzer şekilde iktidara yakın olma arzusunu taşımış olabilir. Fakat Anadolu’da milli mücadele başlamışken, son halife Abdülmecit’in oğlu, Sabiha Sultan’ın eşi Şehzade Ömer Faruk, savaşa katılarak, Mustafa Kemal’den emir alan askerlerden olmak için İnebolu’ya geldiğinde Mustafa Kemal’in şehzadeyi geri göndermesi enteresandır. Sürgün kararı ise, belirttiğim gibi yeni ülkenin yani Cumhuriyet’in iktidarını yerleştirmesi adına mecburi görülmelidir. Romanda ayrıntılar eleştirel bakışla sunuldu. Tarihi yaşanmışlıklara ne kadar taraf varsa hepsinin penceresinden bakmalıdır, ancak o zaman doğru kanaate yaklaşılır.

 

Kitabı yazım sürecinde hangi kaynaklardan yararlandınız? Tepki alırım düşüncesiyle törpülediğiniz yerler oldu mu?

Romanın araştırma sürecinde A’dan Z’ye pek çok tarihçimizin araştırmalarına, külliyatlara ve tezlere bakmak zorunda kaldım, çünkü seçtiğim dönem çok tartışmalı, gizemi fazla ve hassas olduğumuz bir dönem. Öte yandan en büyük dayanağım hatıratlar oldu. Sabiha Sultan, kızı Neslişah Sultan, Vahdettin Han başta olmak üzere, o dönem sarayda hizmette bulunan kadınların da içinde bulunduğu pek çok kişinin hatıratı, kayıtlara düşmüş kendi sözleri önemli fayda sağladı. Tarihi roman yazmak böyle bir sorumluluk gerektirir zaten. Bir zamanlar bu dünyada yaşamış merhumlara rahatça dilediğiniz gibi söz söyletemezsiniz, haklarında asılsız afaki iddialarda bulunamazsınız. Dolayısıyla diğer romanlarımda olduğu gibi bu romanda da her türlü yaklaşımı dillendirerek okura eleştirel bir bakış sunmaya gayret ettim. Tepkiden korkmadım, sadece yanlış kanaatlere sebep olmamak adına çok yönlü sundum araştırmalarımı. Bilemem; öyle tartışmalı bir dönem ki ve kahramanlar öyle güçlü tarihi karakterler ki, belki de tepkiler olacaktır. Söylemek istediğim bana özgü fikirlerimi, felsefemi ise kurgumda, kendi yarattığım kahramanlarım söyledi.

 

Add comment