Neyzen
Süleyman YARDIM
Mevlana’nın Mesnevi’nin ilk beyitinde dediği gibi “Dinle neyden ki hikaye etmede. Hep ayrılıklardan şikayet etmede….” Mevlana’nın dünyasında da ney insanı temsil eder. İnsan da ney gibi içinde nefes saklar. İç çekişler, üflemeler hep bir sancıyı anlatır. Bu sancı üfleyeni de dinleyeni de alır bambaşka bir dünyanın kapısına getirir. Neyzen Süleyman Yardım’la bu iç çekişleri, üflemeleri, “NEY”i konuştuk. İçli bir üflemeyle oluşan mistik havanın tadı ise hiçbir şeyde yoktu…
Müzik Eğitimi bölümünü neden seçtiniz?
Müzik eğitimi bölümünü hayalimde hep konservatuar gibi düşünmüştüm. Lisede, ortaokulda müzik derslerini hep çok sevdim. Müzik öğretmeniyle daha iyi anlaşıyorum, müzik derslerinde daha başarılıyım falan.. Hayatımda da hep müzik olsun istedim. Müzik eğitimi bölümünü de konservatuar gibi düşünerek istemiştim. Tabi ki bölüm müzikle alakalı ama içinde derslerin işleyişi bakımından farklılıklar olduğunu sonradan anladım. Ekler ve eksiklikler vardı. Ama yine de müzikle iç içeydim. Sevgi seçimimde tek etkiydi.
“NEY”le de okulda mı tanıştınız?
Gittiğim okulda 4 yılın sonunda müzik öğretmenliğine hak kazanılıyor, sadece enstrüman üzerine branşlaşılabiliyordu. Hayalimde de müzik öğretmeni olmak yoktu. Benim içimde hep müzikle uğraşmak, sahnede olmak gibi hayaller vardı. Hatta sonraki yıllarda tekrar sınava girip konservatuara girmeyi bile düşündüm. Fakat sonradan anladım ki; insan kendi kendine çalışarak da müziği öğrenebiliyor. Bir sürü örneği de var. İşin ilmi kısmını bir şekilde hallettikten sonra müzik bir şekilde sizin yeteneğinizle ve çalışma sisteminizle alakalı gelişen bir olgu. Okulda üçüncü enstrüman tercihim neydi. Şana önem veriyordum. Seçeceğim enstrümanla hem çalıp hem söylemek istedim. İlk tercihim ud, ikincisi bağlama, üçüncüsü ney. Ney seçildi ve başlamış oldum. İyi ki de ney olmuş. Çünkü hayatımda beni farklı yönlere iten ve beni bu kadar farklılaştıran bir enstrüman herhalde başka bir enstrüman olamazdı diye düşünüyorum.
Ney üflemeye başlamadan önce bu sesi duyunca aynı hisleri yaşıyor muydunuz?
Şimdi tabi ki farklı hislerim var. Haşır neşir oldukça işin detayına inmeye başladık. Hem mana hem de fiziki bakımdan. Daha önceden duyduğumda çok etkileniyordum ama nasıl, ne şekilde yapıldığını bilmiyordum. Bölüme girmeden Mevlana Müzesi’ni ziyaretimde orada duyduğum ses beni etkiliyordu. O ses bana çok değişik geliyordu. Bir baktım bir kamış parçasından çıkan bir ses. Bunun sadeliği de beni çok etkiledi.
Ney bir hayatı nasıl farklılaştırıyor?
Ney sazı bir araç olarak seni alıp başka bir yere çok rahatlıkla götürebiliyor. Hatta dünyadan koparıyor. Bunu maneviyat olarak mı, ruhaniyet olarak mı değerlendirirsiniz ya da mistik bir dünya mı? Ne derseniz deyin. Sizi bulunduğunuz gerçek dünyadan alıyor, bambaşka bir dünyaya götürüyor. Dolayısıyla ruhunuzu geniş bir alana yayıyor. Duygunuzu rahat ve açıkça ifade edebilme özgürlüğünüzü sağlıyor. Bu anlamda da beni hem dünya görüşü, hem maneviyat olarak bambaşka yollara soktu ve güzel bir hale getirdi. Bence bu olumluydu. Her daim beni bir tık yukarılara çekti ve olumlu bir şekilde hayata hazırladı. O hayatın içinde tutunabilmemi sağladı. Bir tek kamış parçasıyla şu anda ben dünyayı dolaşıyorum.
Ney sesinin insanlar üzerinde de etkisi büyük. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Mesnevi’de de bahiste ilk “Dinle Neyden” diye başlar ya. Burada asıl amaç bir kamış parçasını dinlemek değil. İnsan ruhundan bahis. Dolayısıyla öncelikli olarak insanın kendi ruhunu dinlemesi, kendini tanıyabilmesi lazım. Farkındalığını oluşturabilmesi lazım. Nefes ve ritim iki önemli unsur. Olmazsa olmazlardan. Biri kalp, diğeri nefes. Her ikisi de kainatın varlığından var olmuş, ileriki hayatta da söz konusu olabilecek iki önemli unsur. Nefes ve ritm. Neydeki çıkan nefes ve ses. Direk sizden çıkan, ruhunuzdan yansıyan bir ahenk. Dolayısıyla aradaki kamış parçası sadece bir detay. Siz ne hissediyorsanız; o an çok heyecanlıysanız, çok duygusalsanız ya da çok sinirli, asabiyseniz direk neye yansır ve karşıya bunu iletirsiniz. Bir şeyi ifade etmekte kelimeler bazen yetersiz kalır. Ama ney o kadar büyük bir deryadır ki; bunu anlayabilmek, anlatabilmek, özümseyebilmek ya da bunu çözebilmek hala çok zor.
Ney herkeste farklı bir ses mi çıkarır?
Üç kişi aynı notadan çalsa bile herkes kendi ruhundan bir şey katarak çalar. Herkes “do” basar ama herkesin ruhundaki do başkadır. Farklı bir hüviyettedir. Sesle aynı. Bir konuşma ya da şarkı söyleyen bir kişinin eğer ki görüyorsanız yüzeysel olarak onun mimiğinden, jestinden ya da tonundan halini anlarsınız. Gördüğünüz için. Neyde tamamen sizin ruhunuzdan çıktığı için araya başka bir şey giremiyor. Size nüfuz eder. Karşıdakini ney üflerken görürsünüz. Gözü kapalı bir adam var. Ama çıkan ses öyle etkileyici, öyle dingin bir sestir ki sizin direk kulağınızdan ziyade ruhunuza ve kalbinize hitap eder. Bazı enstrümanlar her ne kadar akılla ve kulakla alakalıysa ney bunların üzerine ruhla ve kalple alakalıdır. Ve biraz dünya üstü bir varlık gibi düşünülebilir. Ruhumuzu sadece hissederiz. Ney sesinin de güzelliğini sadece hissedebiliriz. Bunu anlatabilmek o kadar zordur ki ama bir o kadar da kolay. Siz o an ne hissediyorsanız karşıya onu neyle yansıtırsınız.
İnsanlar ney üflerken ya da dinlerken neden genelde gözlerini kapatır?
Kimi ney sesi duyduğunda uykuya geçme halini yaşar. Aslında dinginlik, huzur verdiği için tüm yorgunluklarımız alır, bizi o süreçte sanki bir narkoz etkisiymiş gibi etkiler. İç hesaplaşma yaşatır. Neyi dinlediğinde ya da üflediğinde seni dünyadan alıkoyuyor. Dünyadan çekip diyor ki, “ Gelip geçişin bir süreci var. Bu köprünün üzerinde çok fazla oyalanma. Çünkü burada gürültü ve kirlilik dolu.” Şimdi ney sesini sadece müzik olarak dinlersen başkadır ama ruhundan çıkan bir sesmiş gibi düşünürsen işte o anda başka bir hale geliyor. O zaman da ney çalmak yerine üflemek devreye giriyor. Yaradılış olarak fıtratımızda “ruhumdan ruh üfledim” ayeti kerimesi varsa ve Allah bize ruh, nefes üflemişse; biz de Allah’ın birer yansıması, zerresi olarak hasbelkader neye üflemeye çalışıyoruz. Direk o nefes karşıya iletilmiş oluyor. Dolayısıyla sendeki tüm olumsuzluklar, dünyasal her türlü galeler, stres, sıkıntı bir anda gidiveriyor. Diyorsun ki; “Yahu hepsi boş. Aslında her şey ondan gelip ona gidecek.” Bu süreçte yaşadığımız sıkıntılarımızın tamamı aslında bizim yüzeyselleştirip kişiselleştirdiğimiz, kalıplar halinde dar bir çerçeveye soktuğumuz, resmedip boyadığımız şeyler. Çünkü eninde sonunda senin üflediğin nefesse aslolan, kalıcı olan o. İşte kalıcı olan şeyler de seni her daim bir soru cevap ilişkisine sokuyor. Bazen ölümü hatırlatıyor derler. Aslında tam tersi. Ney sesi yaşadığımızın bir kanıtı. Şimdi, neyi bomboş bir kamış olarak bir yere bırakalım. Hiçbir şey ifade etmez. O üflendiği vakit ruh ve can buluyor. İşte o zaman bir ruhaniyet kazanıyor. O zaman ney sesi sende bir hesaplaşmaya götürebilir. Çünkü üflediğin kendin. Senden çıkan nefes. Ya da dinlediğin. Biri üfler biri dinler. Dinlediğin nefes de karşıdakinin ruhaniyetidir. Ama o ruhaniyette kendini bulabilirsin. Ya da orada eksiklerini, fazlalarını hissedebilirsin.
Ney sesinin temelinde esas olan ne?
Hepsinin temelinde tek bir unsur var. Yaradan’ın sana verdiği, bahşettiği nefesin bir enstrümanda vücut bulması, bunu üfleyenin ya da dinleyenin bu vücuttan nemalanması. Hepsi aslında bu. Başka enstrümanlarda da bunu yaşayabilirsin. Mozart ya da Beethoven’ı dinlerken bu çalışmaların nasıl bir ruhaniyetle yapıldığı hissi doğar. Sorgu başlamış olur. Hal ehli olmak denen bir kavram vardır. İnsanlar tamamıyla ney üflemiyorlar. Ama ney gibi dingin, saf yaşıyorlar. Araçsız, amaçları neyse o doğrultuda, hizmette yaşıyorlar. İyi insan olabilmek için yaşıyorlar. İyi insan olabilmek için düzgün ruhaniyetin kimliği, dini ırkı, sınırları yoktur.
Tasavvuf son zamanlarda daha mı çok konuşuluyor?
Bu kaçınılmaz bir gerçek. Çünkü yaşadığımız dünya tamamıyla gerçekler üzerine kurulu. Fiziksel ögelerin çok fazla olduğu, köşeli bir hayatın olduğu dönemdeyiz. Duygular üçüncü, dördüncü planda. Materyalist bir dünyadayız ama insanların ihtiyaçları maddiyatla bitmiyor. İlla ki kazanç sağlamak zorundasın. Ama bunun yanında ruhunun da tatmin olması için bir maneviyat, mana gerekiyor. Tasavvuf bu anlamda büyük bir yol ve araç. Buna yönelen insanlar güzellikleri de keşfediyor. Son dönemde maddenin fazlalığı yüzünden manada bir arayış başladı. Dolayısıyla Amerika’da, başka ülkelerde Mesnevi’nin çok fazla satıldığı belirleniyor. Kim ne yaparsa yapsın tasavvufla alakalı bir şeyler almak istiyor. Çünkü o boşluğu doldurmak zorunda. Diğer türlü kayıplar başlıyor. Bir sürü intiharların, cinayetlerin altyapısı bu. İnsanların manadaki eksiklikleri. Manayı maddenin perdelememesi lazım ki o gerçeği de görüp dengede yaşayalım.
Beste çalışmalarınız da oldu. Üflemek de yetmemeye mi başladı?
İşin çok başındayız. Ama bir şey yapmaya çalışıyorum. Kalıcı ve faydalı olabilmek adına hala çalışıyorum. CD çalışmaları, beste çalışmaları var. CD ve albüm piyasası şu an için bitik durumda. Telif sorunları var. Tiyatro müzikleri, sözlü, sözsüz besteler yapıyorum. Zamanı gelince demlenip ortaya çıkacaktır.
Pop müzikte bağlama gibi ney de kullanılıyor. Bu yapıta artı değer katıyor mu?
Ney yabancı müziklerde bile var. İki yol var. Ney görünümünde nefesli bir enstrüman, diğeri de sema ayinlerinde, klasik Türk müziği ki özellikle tasavvuf musikisinde icra edilen, tamamen ritüeline uygun ney sazı. İki yolda da farklı karakterler var. Biri neyzen, diğeri de müzisyen. Olaya böyle bakıyorum. Ben de son albümümde neyzen kimliğiyle değil müzisyen kimliğimle yer almıştım. Ayin içinde neyi istediği üslupta değil de başka bir üslupta üflersem baştan yanlış yapmış olurum. Bu benim kendi görüşüm. Başka müziklerde de kullanılabilir. Güzel işler ortaya çıkıyor. Doğru yerde doğru zamanda kullanılıyorsa sorun yok. Ruh herkese başka türlü verilmiştir. Değilse herkes neyzen olurdu.
Normal hayatınızda da hep bir dinginlik söz konusu mu?
Ney hayatınıza mutlaka sirayet ediyor ve sizi inanılmaz etkiliyor. Çünkü enstrümanla uzun yıllar birlikte olunca siz ona, o size dönüşüyor, grift oluyorsunuz. Ney çok dingin bir sazdır ama zaman zaman çok hırçın bir denizdir. Bazen sizi tokatlayabilir. Farklıdır, yaşayan bir varlıktır. Siz sürekli dingin bir halde dolaşamazsınız. Zaman zaman genele yayabilirsiniz ama bazen kızarsınız da. Normal bir varlıksınız çünkü. Ama dikenleriniz varsa dikenlerinizi törpülüyor. Köşelerinizi yumuşatıp hayatınızı kolay hale getiriyor. Tüm enstrümanlar için geçerli. Beni değiştirdiğine inanıyorum.
Neyden ses çıkarmak zordur diye biliniyor. Neden bazıları ses çıkaramıyor?
Tasavvufla alakalı kişiler “ney herkese ses vermez, ney seçer” derler. Bu rivayet, mana kısmı. Ama herkesin yeteneği başkadır. Sizin yollarınız zaten bellidir. Yeteneği olan insanlar için kolaydır ses çıkarmak.
Başka ülkelerde var mı?
İran’da var, Suriye’de var. Türk ülkelerinde, Cezayir gibi yerlerde de var ama bizdeki gibi değil. Bizdeki sanki Mesnevi’nin istediği gibi. O bakımdan da şanslıyız. Bizim neyimizin ses aralığı da geniş.
Tiyatro müziğinde neyi kullanmak oyunu nasıl etkiliyor?
Oyun tekstlerini okuyup oradaki kişilerin rollerine bürünmeye çalışıyorum. Değilse yaptığınız doku tutmaz. Ufacık nüanslar oluyor. Can alıcı noktayı bilmezseniz örtüşmez. Normal çalışmalardan daha zor. Örtüşmeyen müzik oyunu da oyuncuyu da bozar, direk izleyiciyi etkiler. Oyunu böler. Her şeyiyle örtüşmüşse izleyiciyi büyüler. Bu anlamda da çok fazla emek harcıyorum. Birçok oyunda tiyatro müzikleri yapmaya çalıştım. Hem beste hem icra bazında. O da bambaşka bir dünya. İnanılmaz etkileyici. Oradaki etkileşimler, oyuncuların adaptasyonları ya da yaptıkları roller de kendi hayatımda çok etkili oldu. Sahnede çok daha rahat üflememi, yanlışı anında doğruya çevirmemi, olumsuzluğu olumluya çevirme yeteneği kazanmamı sağladı.
Hayaliniz ne?
Bir sinema filmi müziği. Çeşitli hazırlıklarım var ve zamanı gelince kullanılacak. Yapılan çok çalışma var. Çok kişi tarafından yapılan da. Bunlar heba olsun istemem. Şu ana kadar 11 albüm yaptık. İsterim ki birçok yerde olsun, insanlar bana iyi ya da kötü geri dönüş sağlasınlar. Bunlar olmalı ki daha üretken haline gelelim.