HÜSEYİN ELMAS

Her insan yetenekli

HÜSEYİN ELMAS

HÜSEYİN ELMAS

Her insan yetenekli

HÜSEYİN ELMAS

Elinize bir tuval, fırça ve boyalar verseler ne çizersiniz? Duygularınızı renklerle bütünleştirip içinizde kopan fırtınaları nasıl resmedersiniz. Siz yoksa duygularınızı resimle değil başka şekilde aktaranlardan mısınız. Belki de bu yeteneğinizi hiç keşfetmediniz.. 

 

Resim’e olan yeteneğinizi nasıl keşfettiniz? Bu yetenekleri keşfetmek zor mu?
Küçük yaşlarda kazanılan deneyimler, kuşkusuz ilerideki yaşamı da derinden etkiler. Bana göre her insan yeteneklidir. Bu yeteneği resim, müzik, tiyatro ya da edebiyatın herhangi bir dalı olabilir. Önemli olan bu yeteneğin ortaya çıkartılması ve geliştirilmesidir. Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz ve toplumsal bakış açımız buna izin vermiyor. Çocuğun herhangi bir sanat dalına yeteneği olduğunu ve bu alanda eğitim almasının doğru olduğunu ailesine söylediğiniz zaman aile bu duruma çoğunlukla onay vermiyor. Çünkü aileler müzik, resim vb. sanat dallarını bir meslek olarak görmediğinden ciddiye dahi almıyor ve çocuklarına da bu eğitimi aldırtmaktan uzak tutuyor. Bana gelince, daha önce yapılan röportajlarımda da hep söylemişimdir. İlk hatırladığım resmim ilkokul yıllarıma dayanır. 3. yada 4. sınıftım tam hatırlamıyorum Türkçe kitabında okuduğum “Küçük Çam Ağacının Hikayesi”ni resimlemiştim. Resimle haşır neşir olmam ortaokul zamanlarıma dayanıyor. Ortaokul yıllarında okurken resim öğretmenimin oluşturmuş olduğu 10-12 kişilik bir grubun üyesiydim. Hocamız tesadüfen değil, yaptığımız resimlere göre bu grubu oluşturmuştu. Bu grupta olmak demek boş zamanlarımızdan feragat etmek demekti. Normal derslerimiz dışında boş zamanlarımızda atölyeye gidip resim çizerdik. Mesela, eğer ben öğlenciysem atölyeye sabah gidip öğleye kadar resim çizerdim. Sabahçı olduğum dönemlerde de öğleden sonra okulda kalıp gene resim çizerdim. Sanıyorum bu yeteneğimi ilk fark eden ortaokuldaki resim hocam oldu…

Yani bu yeteneğini keşfetmeniz öğretmeniniz sayesinde olmuş. Bu durum bize öğretmenlerin sanat noktasında ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Haklısınız, sanata yeteneği olan bir öğrenciyi öğretmenin keşfetmesi ve yönlendirmesi çok önemlidir. Çünkü eğer o öğretmenim beni yönlendirmemiş olsaydı bugün belki de burada olmayacaktım. Biz özel yetenek sınavlarıyla resim bölümüne gireriz. Bu durum, tüm Türkiye’de böyledir. Ben ortaokulda almış olduğum resim eğitimiyle üniversite sınavını kazandım. Lisede hiç resim yapmıyordum. Çünkü çok resim yaptığım için babam kızmıştı. Bana bir bağlama aldı ve bundan sonra bağlama çalacağımı söyledi. Lisede resim dersi ve müzik dersi seçmeliydi. Ben müzik seçtim ve 3 yıl bağlama çaldım. Şu an çalmıyorum fakat orada da gizli saklı kalmış bir yeteneğimin olduğunu düşünüyorum.

Ailelerin çocuklarına sanat eğitimi aldırmaları noktasında olumsuz olduklarını söylediniz. Peki sizin ailenizin tepkisi nasıl oldu?
Olumsuz hiçbir tepkiyle karşılaşmadım. Çünkü resim yeteneğimin bana babamdan geçmiş olduğunu düşünüyorum. Kendisi ortaokul mezunu ve köyde çiftçilik yapan birisi. Ben çocukluğumda babamın ilkokul ya da ortaokuldan kalma kitapları ve defterleri içerisinde büyüdüm. Defterlerinin kenarlarına yaptığı resimleri hala hatırlıyorum. Bulduğu her boşluğa resimler çizmiş birisi. Ayrıca gençlik yıllarında fotoğraf çekip bisikletinin dinamosunda ürettiği elektrik ile çektiği fotoğrafları karta aktarmış. Hal böyle olunca herhangi bir itiraz ile karşılaşmadım.Ayrıca kendisi pek çok sergimin açılışına da bizzat katılmıştır. Hala yaptıklarımı yakından takip eder…

Peki sizce bizim toplumumuzda sanata karşı oluşan önyargının kaynağı ne?
Ön yargı, toplumumuzun kültürel alt yapısının çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Maalesef sanat alt kültürü zayıf olan bir toplumuz. Özellikle batı kültüründen bize geçen pek çok sanat dalını toplumumuz kabullenmekte oldukça zorlandı. Resimde bunlardan birisi. Halkımıza sorsanız çoğunluğu resmi sevdiğini söyler, ancak çocuklarına sanat eğitimi aldırma noktasında olumlu tavır sergilemezler. Her şeyden önce sanatı bir meslek olarak görmezler. Nedense bizim insanımız Tıp, Hukuk, Mühendislik gibi alanlarda çocuklarının eğitim almasını isterler.Çocuklarının kapasitesine bakmadan varını yoğunu harcarlar. Bu durum aynı zamanda mutsuz bir toplumun temellerinin atılmasına da neden oluyor. Çocuğun kapasitesi mühendislik okumasına el veriyorsa tıp okumaya zorlamak onun ilerideki yaşamının mutsuz geçirmesine neden olabilir. Gene çocuğun müziğe yeteneği varsa o alanda eğitim almasını sağlamak bizlerin görevi olmalı. İnanın kapasitesine ya da yeteneğine göre eğitim alan kişiler ileriki yaşamlarında daha üretken oluyor. Maalesef çoğu insan yeteneklerini fark bile edemeden bu dünyadan çekip gidiyor..

Türkiye’nin sanatçı sayısına baktığımız zaman birçok ülkenin gerisinde kalıyoruz. Yazarlardan tutun da tüm sanat alanlarında dünya çapında sanatçılarımızın azlığı hep konuşuluyor. Aslında çok daha fazla potansiyele sahibiz de bunca yetenek ortaya çıkarılmadığı için heba olup gidiyor mu?
Tabi, pek çok yetenek ortaya çıkmadan son buluyor. İnsanlara resimle aralarının nasıl olduğunu soruyorum. Diyorlar ki; “Ben çöpten adam bile çizemem.” Peki ama bu sonuca nasıl varıyor, neye göre çöpten adam çizemeyeceğine karar veriyor? Bir matematikçiye matematikle aran nasıl diye sorsak, çok iyi olduğunu söyler. Çünkü onlar liseden sonra matematiğin üstüne matematik koydular, sürekli kendilerini geliştirdiler. Oysaki insanlar ilköğretim ya da orta öğretimden sonra resimle ilgili hiçbir çalışma yapmıyor. Bu nedenle kesin yargıya varıp yanlış değerlendiriyorlar.

Okullarda ilköğretimden itibaren resim dersi boş ders olarak görülüyor. Yani çocuklar resim dersinde matematik çalışıyor. Hal böyleyken sanat nasıl gelişebilir ?
İlk öğretim ya da orta öğretimde sanat eğitimcisinin amacı sanatçı yetiştirmek değil, sanatı sevdirmek olmalı. Sanatı seven çocuğa sanat öğretileriyle hayatı öğretmemiz gerekiyor. Sabah kalktığımız zaman giyim kuşamımızla ilgili birçok şeye dikkat ediyoruz, değil mi? Uyumlu ve şık giyinip göze hitap etmek istiyoruz. Bizler aslında farkına varmadan bu konuda sanat aracılığıyla estetik eğitimi aldık. Resim aracılığıyla uyumlu renkleri öğrendik. Biz aldığımız bu öğretiyi farkına dahi varmadan kendi hayatımızda uygulamaya başladık. Sanatın hayatımızın her alanına yayıldığını fark ettiğimiz zaman kültürel anlamda gelişebilir, ilerleyebiliriz. Maalesef bizlerin ilköğretim dönemlerinde de resim müzik derslerinde matematik, fen vb. dersleri işlerdik bugünde aynı şekilde devam ediyor. Bunun başlıca nedeni dersleri veren öğretmenlerin bu alanlardaki eksiklikleri ve sınav sistemi. Çünkü veliler ve okul idareleri için çocuğun mutlu olmasından daha önemli olan şey TEOG sınavından alınacak puandır. Bu da sınavlarda başarılı ancak mutsuz öğrencilerin yetişmesine neden oluyor…

Aslında en çok merak edilen şeylerden birisi de sanatçı – sıradan insan ayrımında ortaya çıkıyor. İnsanlar, sanatçıyı yol gösteren, her daim bir adım önde olan kişi olarak algılıyor ya da öyle algılamak istiyor. Sanatçıyı insanların gözünde bu noktaya getiren sizce nedir? Onu diğer insanlardan ayıran nedir?
Sanatçı toplumun önde gidenidir, aydındır. Sanatçıyı diğer insanlardan ayıran özellik onun entelektüel bir yapıya sahip olmasından kaynaklanır. Zira O, sürekli üretebilmek için düşünür, araştırır, okur ve sorgular. Bu da onun toplumun bir adım önünde olmasını sağlar. Aslında onun yaptığı toplumda çoğu insanın isteyip de yapamadığı şeydir. Bunu şöyle de açıklayabiliriz, güzel şarkı söyleyebilmeyi, söyledikleri ile ilgi odağı olmayı, ya da bir sergisi anında el üstünde tutulan ressamın yerinde olmayı, gene kazanılan bir maç sonunda sahada tur atan futbolcunun yerinde olmayı kim istemez ki. Herkes ister ancak bazıları o yerde olabilir. Onlarda bu işi yaşam biçimi haline getirebilmiş kişilerdir.

Bir ürün ortaya koyuyor ve o ürünle çok şey ifade etmek istiyorsunuz. Oysa ki Sanat eserini gören kişinin kafasında bazen soru işaretleri oluşabiliyor. Acaba hangi ruh aleminde bunu çizdi? Ben niye onun gördüğünü göremiyorum? Bu da bir amaç mı?
Sanatçı bir eseri üretir ortaya koyar. Daha sonra iş eleştirmenlere ve izleyenlere kalır.Sanatçının eserinde anlatmak istediklerini eleştirmende sorgular izleyici de. Çoğu zaman ortak bir nokta da buluşamazlar. İzleyicinin ve eleştirmenin sanatçının gördüğünü görebilmesi için sanatçı ile özdeşleşmesi gerekir. Bu da çoğu zaman çok zor olan bir şeydir. Özdeşleşebilmek karşındakini çok yakından tanımanla alakalıdır. O sanatçının geçmişini, diğer eserlerini, içerisinde yaşadığı sosyo kültürel yapıyı ve daha pek çok şeyi bilmeniz gerekir. Zaten bana göre sanatçının da zevk aldığı en önemli şeylerden biri yapmış olduğu eserin içerisine izleyiciyi çekmek ve onun yorumlarını dinlemektir. Düşünsenize ortaya bir eser koyuyorsun ve her bakan onunla ilgili size hikayeler yazıyor.Sonra da sizin eserinize bir bedel ödeyip alıyor ve evinin, ofisinin en güzel yerine asıyor.

Çalışmaya başlarken kafanızda herhangi bir fikir oluyor mu?
Önceden kafamda hiçbir şey yoktur. Ne zaman resim yapmaya karar veririm, o zaman bir şeyler şekillenmeye başlar. Şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam, şu şurada mı olsun derken eser şekillenmeye başlar. Ben hep şöyle derim; “her yeni resim sonu olmayan bir serüven gibidir. Bazen bir rengin, bazen bir lekenin, bazense bir figürün peşine takılır gidersiniz”. Resimlerimde güvercin, at, semazen gibi figürler kullanıyorum. Sürekli farklı figürler deniyorum. Yaratım süreci içerisinde her şey değişebiliyor. Bazen saatlerce ya da günlerce uğraşırım ama resmin tamamlanmayacağına karar veriyorsam falçatayı alıp günlerce yaptığım resmin tam ortasına atarım. O da başka bir zevk veriyor. O orada bitiyor. Bazen de sobaya atıp yakıyorum.

İlham mı gidiyor?
Evet, bir anda tıkanıyorsunuz. Mesela ben kış boyunca resim yapmadım, yapamadım. Atölyeye gidiyorum ama üretim yok. Biraz da sigarayı bırakmanın etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü atölyeme girdiğim zaman resim çizerken canım sigara istiyor. Her insanın bir ilham kaynağı vardır. Belki de sigara benim bu noktada beslendiğim ve cesaret aldığım bir şeydir. Benim ve pek çok sanatçı için resim yaptıktan sonra karşısına geçip bir sigara yakıp eline kahveyi almak belki de hayattaki en önemli zevklerden birisi.

Bölgesel anlamda baktığımız zaman güzel sanatlar fakültesi ya da konservatuar Konya’ya ilk kurulduğu zaman çok lüks gibi gözüküyordu. Şu anki durum ne? Konya sizi kabullendi mi?
Konya’da kabullenme süreci artıya mı gidiyor eksiye mi gidiyor? Zaman zaman soruyorum. Çoğu zaman röportajlarımda da söylüyorum. Ben öncelikle kendi alanım olan resimle ilgili daha net ve doğru değerlendirme yapabilirim. Konservatuar daha farklı bir alandır. Neden? Çünkü müziktir. Müzik toplumun %99’una hitap eden bir şeydir. Ama resim, heykel, grafik, seramik gibi daha özel olan sanat alanları toplumun her kesimine hitap etmez. Bu nedenle de Konya’da bunun çok kabul gördüğünü söylemek doğru olmaz. Resim sanatı bağlamında bakıldığı zaman Konya’da bir gerileme bile görebiliriz. Çok üzücü bir durum… 1990 lı yıllarda Konya’da heyecanlı bir grup sanatçı ve bu sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri mekanlar yani sanat galerileri vardı. Bu sanat galerilerinden ufak tefek de olsa sanat eseri alan insanlar vardı. Şu an 21. yüzyıldayız ve zaman 2016. Konya’da hiç sanat galerisi yok. Sizce bu durum nasıl açıklanabilir? Bugün Konya’da 4 tane Güzel Sanatlar Fakültesi ve Resim Öğretmenliği Bölümü var. Üreten ve sanatla ilgilenen sanatçı grubu var ama bu sanatçıların ürettikleri eserleri sergileyebilecekleri, halkla buluşturabilecekleri hiçbir mekan yok.

Artık AVM’lerin içerisinde sergiler açılıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanatı halkın ayağına götürmek adı altında AVM lerde sergiler açmak bence acizliğin bir göstergesi. Sanat eseri, özel bir alanda sergilenmelidir. Yani, her şey her yerde sunulmaz. Kendi amacına göre sunulması, değerini bulması gerekiyor. Konya’nın bir takım mekanlara ihtiyacı var. Bu mekanları kurmadığınız zaman Konya’yı ekonomik olarak ne kadar ileriye taşırsanız taşıyın kültürel anlamda taşıyamadığınız sürece hiçbir şey yapmış sayılmazsınız. Ekonomik göstergeler artık ülkelerin, şehirlerin gelişmişliğini göstermiyor. Ülkelerin ve şehirlerin gelişmişlik göstergeleri tüm dünyada kültür ve sanata ayrılan payla değerlendiriliyor.

Son olarak aileler ve gençler için ne söylemek istersiniz?
Hem sanat alanı hem diğer alanlar için önemli olan şey çocuklarımızın mutluluğu, onların geleceğidir. Her şeyden önce bunu düşünmemiz gerekir. Benim çocuğum nasıl mutlu olacak? Bizim bu sorunun cevabını aramamız gerekiyor. Eğer sanatla mutlu olacaklarsa sanat yapmalarına izin vermeliyiz. Eğer hekimlikle mutlu olacaklarsa gidip tıp okumalarını sağlamalıyız. Önemli olan bu. Çünkü insanoğlu çok uzun bir ömre sahip değil. 70- 80 yıllık yaşamımız boyunca mutlu olmak istiyorsak ne istediğimizi iyi bilmemiz ve ona göre hayatımızı şekillendirmemiz gerekiyor. Çocuklarımızın yeteneklerinin heba olup gitmesine izin vermememiz gerekiyor.

Add comment