Ben şair değilim, sen şiirsin …
Ömer Faruk Güney
Çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde, can kulağıyla dinlemiştim bu şarkıyı. “Kim bilir kaç yüzyıldır sarılmamış kolların. Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu. Yorulmuşsun. Hakkını almış yılların…” Bu sözleri dizeleyen nasıl bir yürek diye merak ederken karşımda Ömer Faruk Güney’i buldum. Bakmak bazen görmek için yeterli olmaz ya. İşte tam da sanatçı gözüyle bakıp; baktığını gören bir yürek. Tam da röportaj yapılacak bir isim… Ömer Faruk Güney…
Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Subay bir babanın çocuğu olarak, İstanbul- Beykoz’da dünyaya geldim. Babamın görev yerleri sebebi ile İskenderun, Karadeniz Ereğli, İstanbul olmak üzere 6 yaşına kadar üç il dolaştık. Babam erken emekli olunca İstanbul’a yerleştik. Bağ bahçe içinde müstakil bir evde büyüdüm.
Kâğıda aktardığınız ilk dizeleri hatırlıyor musunuz?
İlkokul 3 veya 4.sınıf talebesiydim. Benden 1 yaş büyük ablamla aynı sınıftaydık. Derste öğretmenime bir şiir okudum. Bana o şiiri bir dosya kâğıdına yazıp getirmemi istedi. Benim yazım pek güzel olmadığı için, o gece ablam şiiri yazıp kenarlarını da çiçeklerle süslemişti. Öğretmenimize verdik. Öğretmen okul koridorunda bulunan panoya astı. Uzun süre orada kaldı. O panonun yanından geçerken, sürekli durur o şiiri okur mutlu olurdum. Bu durum benim için milat oldu. Babam da yazardı. Evimiz kitap cennetiydi. Ben kitaplar arasında okuyabileceğim roman ve şiir kitapları arardım. Ancak okuduklarımı anlamaya 15 yaşımdan sonra başladım.
Panoya asılan şiirimden hatırladığım..
Al elinde kalem silgi
Edin sen de biraz bilgi
Arkadaşlarına alış
Oku kitap çok çalış
Öğretmenin öğretir
Yanlışı doğruyu bildirir
Geçtiğini kaldığını
Yazılıda kime baktığını..
İnsanların içine işleyecek kelimeler nasıl bir araya geliyor? Bunda bazı yaşanmışlıkların etkisi var mı?
Şiir bir kopya çekme sanatıdır. Yaşadıklarınızdan, gördüklerinizden, hissettiklerinizden kopya çekersiniz. Yazdıklarınızın birçoğu, sevginizin, üzüntünüzün, hissettiklerinizin, gördüklerinizin tarifidir. Bu sebeple her yerde kullandığım bir sözüm var. ‘’ Ben şair değilim, sen şiirsin ‘’ derim.
Belli ki yaşama herkes gibi bakmıyorsunuz. Sizin gözünüzde yaşam nedir?
En sevdiğim soru bu oldu. Yakın çevremde arkadaş ve dostlarımla bu sorunun açılımını ve muhabbetini sıkça yapanlardan biriyim. Birçoğumuzun dilinde ‘ Hayata aynı gözle bakmak’ adlı bir deyim vardır. Çok sık kullanır ama birçoğumuz içeriğini, manasını tam algılayamayız. Sürekli bir yanılgı yaşarız. Her insan hayata ve yaşama farklı gözle bakar. Bu sebeple her insanın gördüğü de farklıdır. Ben ve benim gibi insanların baktığında gördükleri ayrıcalık gösterdiğinden, bu durum yazdıklarımıza yansır. Örneğin; Ben 650 yıllık bir Mimar Sinan Şaheser’i Camii ye bakarken, o caminin yapıldığı yıllarda elektriğin, çimentonun icat edilmediğini görür ve düşünürüm. O dev mermer kayaların nasıl kesildiğini, nasıl yapıştırıldığını düşünürüm. Nasıl ayakta kalabildiğini merak ederim. İçimin isteğini araştırır öğrenir, bakışlarımın zevkini öğrendikten sonra tamamlarım.
Bakarken görmek çok önemlidir. Yüzlerce yıl önce yapılmış binaların, sarayların, dört, beş metrelik kapılarının neden o yükseklikte olduğunu merak ederseniz bakarken görmüş olursunuz. Bu bakış açısıyla yaşamını sürdürenlerin, gördükleri, hissettikleri, yazıya aktarıldığında elbette ki kitaplaşır, şiirleşir, farklılaşır.
Size eser ortaya koyduran şeyler neler?
Yaşadıklarım…
Elfida adlı eserinizi defalarca ve defalarca dinliyorum. Bu sözlerde herkes kendi hikâyesini yazıyor. Bunun gerçek hikâyesini anlatır mısınız?
Her eserin bir hikayesi vardır. Elfida, Ay yüzlüm gibi eserlerim basın ve medyada birçok defa haber konusu oldu. Çok çeşitli hikayeler duydum, okudum. Bunların hiç birisi gerçek değil. Hepsi asparagas haberler, hikayeler… Bu ve benzer konuları içeren bir kitap çalışması yapıyorum. Hepsini orada kaleme aldım.
Bir portalda eser üretenlerin sanatçı egoları yüzünden anılmadıklarını söylediniz. Bu; çocuğuna başkasının sahiplenmesi gibi algılanabilir mi?
Maalesef bu durum eser üreticilerinin kanayan yaralarından biridir. Eserlerimizi milyonlarca insan dinliyor ve biliyor. İsmimizi bilen yok. Bunun en büyük suçlusu yorumcuların kendilerini öne çıkarma gayretidir. Parasını verdim aldım. Albümde adını yazdım deyip işin içinden çıkmaktadırlar. Mesela; ELFİDA dediğinizde akla, Haluk Levent, Hozan Beşir ve lösemili bir kız çocuğuna yazıldığı akla gelir. Bu eseri yazan besteleyenin adı gelmez. Hozan Beşir’in bar, tv, konser ve diğer programlarında yıllardır bu eseri okurken bir defa adımı andığını gördünüz mü?
Sizin de sözlerinde kendinizi bulduğunuz şarkılar var mı?
Ali Tekintüre, Cemal Safi, en sevdiğim şarkıların sahipleridir. Onları takip ederek büyüdüm. Her ikisinin de hürmetle ellerinden öperim. Sağlık sıhhat dilerim
Şu an üretilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müzik sektörü, can çekişiyor. Haklarımız talan ediliyor. Birçok eser sahibi artık eser üretmiyor. Üretim talebi karşılamıyor. Piyasaya çıkan şarkılar uzun soluklu dinlenmiyor. Bunun tek sebebi eser üretiminin, kazanç kapısı olmaktan çıkmış olmasıdır.
Kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Son bir yıldır şarkı sözünün yanı sıra şiir de yazmaya ve yazdığım şiirleri kendim okumaya başladım. Bunları slayt videolar yapıp sosyal medyada paylaştım. İlgi gördü. Kitap yazma fikri bundan sonra oluştu. Kitap ve bir şiir albümü, ikisini bir arada yapmaya karar verdim. Nasip diyelim.
Anneniz için yazdığınız bir şeyler var mı? Yoksa böyle bir yazının başlığı ne olurdu?
Anneme, babama, kızıma yazdığım birçok eserim var. Ancak gençliğe geçiş yıllarımda o toy duygularla yıllar yıllar önce yazdığım bir şeyi paylaşmak istiyorum.
ANAMIN GÖZLERİ
Çocuktum..
Gökyüzünde süzülen bir uçurtma gibiydi, anamın gözleri.
Bir gece babam anamı dövdü
Uçurtmamın ipi meşe ağacına dolandı.
Ağladı anamın gözleri.
O hep küçücük dolaplara, büyük acılar saklardı.
Onun müsvedde sevinçlerini, temize çekmek bana kalırdı
Ama o gece taş kesildi gözümde babamın elleri.
Doldu boşaldı, ağladı anamın gözleri
Çocuktum..
Düşümde anamı, babamdan boşadım bir gece
Geriye sarıp zamanı, yeniden evlendirdim gizlice
Ak beyaz gelinliğin içinde, bu defa anam temize çekiyordu, sevinçlerimi.
Babamın öpülecek elleri vardı o gece
Ama öpmeye fırsat bulamadan uyandım.
Ve..o gün bugün.. Bir daha,
Anamın gözlerine bakamadım.
Yaşama veda eden sanatçılar için de dizeler yazdınız. Sizin arkanızdan ne yazılmasını istersiniz?
‘’Işıklar içinde uyusun’’ demesinler
EN SEVDİĞİNE KAVUŞTU
DESİNLER..