Referanduma Adım Adım

Referanduma Adım Adım

Referanduma Adım Adım

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sorgun:
“TARİH OLAN DEĞİL, TARİH YAZAN BİR ÜLKE OLACAĞIZ”

ahmet-sorgun-metropol41AK Parti Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Av. Ahmet Sorgun, “Bütün milletler tarih olur, lakin tarih yazan milletler; önünü gören, uzun vadeli planlar yapan ve her türlü çevresel ve sosyolojik şartlarla birlikte zamanı iyi okuyan milletlerdir. Biz Türkiye olarak tarih olmak değil, tarih yazmak istiyoruz. Başbakanımızın ifadesiyle, “Sorunların torunlara havale edildiği” fasid daire içerisinden ülkemizi çekip almak istiyoruz. Güçlü bir yürütme; bunun için asgari gerekliliktir. Biz Türkiye’nin yönetiminde yetki karmaşasına son vermek ve işleri daha verimli ve hızlı kılmak için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini bu ülkenin insanlarının bir hakkı olarak telakki ediyoruz” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sorgun, Türkiye’nin Anayasa Değişikliği için 16 Nisan’da referanduma yöneldiği bir süreçte, Metropol ’ün sorunlarını yanıtladı.

 

Türkiye hükümet etme sisteminde değişiklik yapan Anayasa değişikliğini 16 Nisan’da halka sunacak, bu süreç ülkemiz için ne anlama geliyor, değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz?
Öncelikle halk oylaması sürecinin, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Gerçekten yükte hafif, pahada ağır bir halk oylaması süreci var önümüzde. Hafifliği, diğer seçimler gibi temayül oylamalarının, aday adaylığı müracaatlarının ve nihayet aday seçimlerinin olmadığı bir süreci beraberinde getirmesiyle ilgilidir. Yoksa ihtiva ettiği anlam açısından, istikbale hep birlikte yol alma adına atılmış büyük bir adımdır. Türkiye artık kabına sığmamaktadır. Yasalarınızı, mevzuatınızı zamanın ruhuna uygun bir şekilde biçimlendiremez iseniz, zamanın geresinde kalmanız kaçınılmaz olur. Köklü bir devlet geleneğine sahip bir millet olarak, tarihte iyi günlerimiz kadar, acı günler de yaşadık. Biz bu acıları millet olarak asgariye indirirsek, gelecek nesillere daha güvenli bir ortam sunmuş oluruz. Tarihten gerekli dersleri çıkarmaz isek, Merhum Akif’in ifadesiyle tarih tekerrür edip yine bize acılar yaşatmaya devam edecektir. Cumhuriyetimiz 100. yılına doğru yol alıyor. CHP’nin Tek Partili dönemini çıktığımızda, neredeyse 65-70 yıllık bir demokrasi tecrübemiz var ve bu zaman diliminde kurulan hükümet sayısı 65… Bu süre; zaman zaman darbelerle de inkıtaa uğramış. Bu şu anlama geliyor; neredeyse her yıla bir hükümet düşmüş. Bir başka ifadeyle, hükümetlerin ortalama süresi ancak 1 yıl olmuş. Peki, böyle bir durumda sizin kurduğunuz hükümet ne kadar işin ehli kadrolarla teşekkül ettirilmiş olursa olsun, bu kısacık zaman diliminde Milletin geleceği adına kalıcı eserler bırakma imkânına sahip olabilir misiniz? Veya ülkeniz adına 10 yıllık, 20 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık bir projeksiyon ortaya koyabilir misiniz? Zaten ülkenizi, kaynaklarınızı işin içine girip tanımaya başladığınız an, iş başından ayrılıyorsunuz. Böyle bir tablo var ortada.
Bütün milletler tarih olur, lakin tarih yazan milletler; önünü gören, uzun vadeli planlar yapan ve her türlü çevresel ve sosyolojik şartlarla birlikte zamanı iyi okuyan milletlerdir. Biz Türkiye olarak tarih olmak değil, tarih yazmak istiyoruz. Başbakanımızın ifadesiyle, “Sorunların torunlara havale edildiği” fasid daire içerisinden ülkemizi çekip almak istiyoruz. Güçlü yürütmeyi temin eden, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunun için asgari bir gerekliliktir. İki başlı, dört kollu, dört gözlü bir insan, sağlıklı bir insan değildir ve hayatını sağlıklı bir şekilde idame ettiremez. Biz idare makamında yetki karmaşasına son vermek ve işleri daha verimli ve hızlı kılmak için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini bu ülkenin insanlarının bir hakkı olarak telakki ediyoruz.

Yönetimde istikrar olmayınca, maalesef her şey çorbaya dönüyor. Yönetimdeki istikrarsızlık, beraberinde her türlü istikrarsızlığı getiriyor. Bu sebepledir ki günübirlik politikalarla, pansuman tedavilerle bu ülkenin insanlarına kimsenin zaman kaybettirmeye hakkı yoktur. Milletin oyu ile seçilen TBMM’nin, böyle bir düzenlemeyi ihtiyaç olarak görüp, yine milletin oyuna sunmasından daha doğal ne olabilirdi? Bizim sistemimizdeki aksaklıkları, bir başka ülkenin insanlarının mı gelip düzeltmesini bekleyecektik! Kimse kusura bakmasın, Türkiye’yi rölantide tutmak isteyenler bunu asla başaramayacaklar. Türkiye’nin aydınlık yarınları için ortaya koyduğumuz çalışmalar, ancak Türkiye’nin gelişmesinden rahatsızlık duyan çevrelerde endişe oluşturur. Onun için CHP’nin, Türkiye’yi çok daha ileri noktalara taşıyacak, adeta şaha kaldıracak böyle bir düzenlemeye karşı çıkmasının mantıklı bir açıklamasını bulmakta güçlük çekiyoruz.

O halde neden karşı çıkıyor olabilirler, onları da anlamaya çalışsak?
Dedim ya, buna haklı bir gerekçe bulmak çok zor. Lakin hasbi değil, hesabi davrandıklarından olabilir. Milletin çıkarından çok, partilerinin, şahıslarının çıkarını düşünüyor olabilirler. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gelirse, biz gerçekten iktidar olma şansını tamamen yitiririz” diye düşünüyor olabilirler. Bizler, ülkemizin geleceğini ‘kişi, parti veya gurupların” çıkarcı düşüncelerine teslim edemeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi, temsil etme iddiasında bulunduğu halkla ve değerleriyle ne zaman barışırsa o zaman o görüşün sahipleri arasından da Cumhurbaşkanını seçer. Ancak Milletin tercihlerinden korkarak, taleplerinden korkarak bu Milleti dayatmacı politikalarla, vesayet odaklarıyla işbirliği içerisinde yönetemezsiniz. Bu yetkiyi bir dönem kullandılar ve millet onların ne olduğunu burada gördü. Milletle inatlaşmak yerine, ne dediğini anlamaya çalışmak, CHP’nin en basiretli siyasi yaklaşımı olacaktır. Aksi takdirde, değişim arzusunun karşısında statükoyu savunarak zamanda yol alamazsınız. Öte yandan HDP’nin, FETÖ’nun, PKK’nın neden bu değişikliğe karşı çıktığını söylemeye gerek yok. Onlar istikrarsız bir Türkiye’yi, kaos ortamını arzuluyor ve ülkeyi yönetilmez hale getirerek, perdeledikleri, örtükleri karanlık emellerine ulaşmak istiyorlar.

Türkiye’nin gerçekten bir rejim sorunu var mı?
Türkiye’nin rejim sorunu yok. 1923 yılında Türkiye; Cumhuriyeti ilan ederek rejimine kendisi karar verdi. Türkiye’nin rejimi demokratik bir cumhuriyettir. Ancak CHP’nin burada Milletle sorunu olduğunu söylemek mümkün. Zira, CHP Milletin tercihinden, iradesinden bıkmış ve ürkmüş durumda. Halkta karşılığınız olmayınca, olmayan tartışmaları gündeme getirerek, varlığınızı sürdürmeye gayret ediyorsunuz. Ama o dönemler artık çok geride kaldı. Millet CHP’nin her türlü yeniliğe ve Türkiye’nin değişim ve gelişim arzusuna karşı çıktığını biliyor ve artık sloganların değil, icraatların yönettiği bir Türkiye’yi arzu ediyor. İnşallah TBMM’den çıkan bu iradeyi, Milletimiz de onaylayacak ve bütün engellemelere rağmen Türkiye aydınlık yarınlara doğru yol alacaktır.

Peki, tek adam veya dikta tartışmaları?
Bunu da ortaya atan CHP. Biraz önce de vurguladığımız gibi, CHP kendisini var edebilmek için, her türlü yalanı ve iftirayı meşru görüyor. Türkiye cumhuriyet döneminde sadece CHP’nin milli şefi zamanında tek adam rejimiyle yönetildi. Bunun darbecileri de çıkardığımızda başka bir örneği yok. Millet CHP’nin tek adam ve tek parti yönetiminden bıkıp başka yönelişlere girdiği zaman da darbeyle milletin iradesine ayar vermeye çalışan aynı zihniyetin ürünü zümreler ortaya çıktı. CHP, onun için halkı pek sevmiyor. Halkın iradesiyle yönetilen bir ülkeden ziyade, halkın iradesinin zapturapt altına alındığı bir Türkiye’yi hep arzuladı. Partimizin kurucusu Liderimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız, bugüne kadar geldiği her göreve (buna Parti Teşkilatında aldığı görevler de dâhil olmak üzere) seçimle geldi. 2001 Yılında kurduğu partiyi, her seçimde daha çok desteklenen bir parti haline getirdi. Bu Milletin taleplerini karşılamasıyla, sıkıntılarını gidermesiyle direkt ilgili bir süreçti. En son aşamada geldiği görev olan Cumhurbaşkanlığına Milletin yüzde 52’sinin oyu ile seçildi. Sürekli halkın içinde olan, halkın sürekli desteğini alan, kriz ortamlarında sürekli halkın hakemliğine başvuran, bir halk liderine bu ithamları yakıştırmak en masum ifadesiyle bir aymazlıktır. Öte yandan insanlar ölümlüdür. Baki olan Allah’tır. Yarın Allah geçinden versin, Tayyip Erdoğan olmayabilir. O zaman şuan yaptığımız değişiklik ortadan kalkmış mı olacak? Devlet işlerini kimsenin bu kadar basite indirgeme hakkı yoktur. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanımızdır ve içinden geldiği partisi de 15 yıldır iktidardadır. Yeni sistem Sn. Erdoğan sonrası bir Türkiye için daha gereklidir.

Mevcut sistemi baz alarak, cumhurbaşkanının farklı, başbakanın farklı bir siyasi tabandan geldiğini farz edelim. Böyle bir durumda Türkiye’nin yönetimi kilitlenmiş olmaz mı? Hangi yasayı çıkartabilirsiniz, hangi atamaları gerçekleştirebilirsiniz, hangi kararları alabilirsiniz? Bunu Sezer’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde maalesef yaşadık. Bürokratlarımız görevlerini vekâleten yürütmek zorunda kaldılar. Kararnameler gecikti. Birçok yasa Cumhurbaşkanlığından döndü. Dolayısıyla hızlı kararlar alıp uygulama şansına sahip olabilecekken, Türkiye’nin gereksiz bir zaman kaybına neden oldu. Hatırlarsanız daha önceki dönemde de aynı Cumhurbaşkanı, Başbakan’a Anayasa kitapçığı fırlatarak, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birinin ateşini yakmıştı. Bunun sonucunda bu acı reçeteden70 milyon insanımız etkilendi. Devlet neredeyse İMF memurlarına teslim edilecek noktaya geldi.

Öbür yandan inşallah bu sistem kabul edildiğinde, bu gibi hadiselerin toplumun tamamına buhran yaşatmasının önüne geçilmiş olacak. Zira yönetimde kavga değil, birliktelik ve ortak akıl, asıl unsur olacak.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan bu sistem somut olarak hangi faydaları milletimize sunmuş olacak?
Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimleri eskiden krizlere neden olurdu. Zira bunlar Milletin idaresinin üzerinde egemenlik kurmak isteyenlerin çatıştığı bir alan haline gelmişti. Bu ortamların ortaya çıkardığı kaos da bahane edilerek, Milletin iradesine antidemokratik yöntemlerle el konulurdu. Şimdi bu tamamen ortadan kalmış olacak. Koalisyon dönemleri artık tarihte kalacak. Milleti yönetecek kişi, seçilebilmek için en az Milletin oyunun yarısını almak zorunda olduğu için, güçlü bir yönetim ülkemizde teşekkül etmiş olacak ve hükümet kuramama gibi ya da yüzde 18 oy almış bir partinin liderinin idarenin kararlarına tam yetkili olduğu bir süreç ortadan kalkmış olacak. Cumhurbaşkanının yaptığı iş ve eylemlere yargı yolu açılmış olacak. Mevcut durum; Cumhurbaşkanını yaptığı iş ve eylemlerden dolayı tamamen sorumsuz tutmuştur. Yine TBMM’nin dışından atanan veya TBMM’den seçildiyse Milletvekilliği düşen Bakanlar, seçmen çevresine yönelik olarak sarf ettiği mesaisini tamamen Türkiye’nin geneline sarf etmiş olacak. İdarede karar alma süreci hızlanacak ve ülkeye zaman kaybı yaşatılmayacak. Yasama ve yürütmenin aynı anda seçimi, devlet yönetiminde denge ve uzlaşmayı da beraberinde getirecek. Daha önce “Bağımsız” olarak tanımlanan ‘Yargı’nın, bağımsızlığı ile birlikte tarafsızlığı da anayasal teminat altına alınmış olacak. Milletin güçlü iradesinin ülke yönetimine yansıması, artık idareye yönelik antidemokratik baskıları veya darbe teşebbüslerini imkânsız hale getirecek. İdarede çatışma değil uzlaşma hâkim olacak.

Son olarak 16 Nisan’da EVET’in çıkması için neler yaptığınız hakkında da özet bir bilgi verebilir misiniz?
Biz her zaman vatandaşlarımızın iradesini kendi iradesi bilen bir partiyiz. Çünkü AK Parti’yi zaten milletimiz kurmuştur. Biz Milletimizin iradesini, her türlü beşeri iradenin üzerinde görürüz. Parti olarak da hiç seçim olmayacakmış gibi dingin, yarın seçim olacakmış gibi de hazır oluruz. Halk oylaması normal bir seçim süreci olmamakla birlikte, belki Cumhuriyet tarihinde Milletimizin geleceği ile ilgili yaptığı en önemli seçim olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu sürecin ülkemizin için neden gerekli olduğunu halkla buluştuğu her platformda anlatmaya başlamıştır. Biz de Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımızın öncülüğünde TBMM, Parti Yönetimi, Teşkilatlarımız, Yerel Yönetimlerimiz ve üyelerimizle birlikte, sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği halinde milletimize bu değişikliğin hangi yenilikleri ve güzellikleri getireceğini anlatmaya çalışıyoruz ve bu süreç tamamlanıncaya kadar da bunu sürdüreceğiz. Başkalarının ne dediğinden ziyade biz ne yapmak istediğimize odaklanmış vaziyetteyiz. Bu yüzden aydınlık yarınlarımız için “Evet”, Türkiye’nin geleceği için “Evet”, yeni Türkiye için “Evet”, güçlü Türkiye için “EVET” diyoruz ve buna milletimizin de inşallah çok güçlü bir destek vereceğini düşünüyoruz.

 

 

MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı:
HAYIR DİYENLER DE BİZİM İÇİN DEĞERLİ

mustafa-kalayci-metropol41Türkiye’de uygulanacak olan başkanlık sistemini nasıl tanımlıyorsunuz?
Ülkemizde düne kadar milli ve üniter devlet yapımız ve milli kimliğimiz tartışılıyordu. Dün Anayasa’nın kimliği olur mu deyip Anayasa’dan Türklüğün çıkarılması ve yerine “Türkiyelilik” öneriliyordu. Dün tabelalardan, dağlardan taşlardan Türklük siliniyordu. Dün, Gazi Meclise Anayasa’nın ilk dört maddesinde dahi değişiklik içeren teklifler veriliyordu. Dün başkanlık, özerklik, özyönetim pazarlıkları gündemdeydi.

MHP; federatif yapıyı esas alan bir başkanlık sistemi, rejim değişikliği ve bölünme gibi ihtimalleri tamamen ortadan kaldıran bir süreci başlatmış, hatta sonlandırmıştır.

Anayasa değişikliği ile hükümet sisteminde değişiklik yapılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, Türk siyasetinin tarihi tecrübelerini ve kendine özgü ihtiyaçlarını nazara alarak, farklı hükümet sistemlerinin muhtelif unsurlarını bir araya getiren özgün ve demokratik bir hükümet sistemi modelidir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, muhtemel rejim krizlerinin önüne geçmek amacıyla, ülkemizin karşı karşıya olduğu potansiyel tehlikeler gözetilerek, “Türk Devleti”’ne has oluşturulmuş bir sistemdir.

Vatandaşların kafasındaki başkanlık sistemi de bu şekilde mi?
Başkanlık sistemi olarak en çok Amerikan başkanlık sistemi bilinmektedir. ABD’deki başkanlık modelinde iki meclis mevcuttur. Bunlar; Senato ve Temsilciler Meclisidir. Başkanın icra gücü bunlarla dengelenir. ABD’de eyaletler sistemi vardır. Başkanın seçimi iki derecelidir. Adaylar, eyaletleri alarak seçimi kazanır. En çok eyalet alan, başkan olur.
Türkiye’de uygulanması öngörülen Cumhurbaşkanlığı sisteminde ise; eyaletler yoktur, eyalet sistemi yoktur. Cumhurbaşkanı, doğrudan halkın oylarıyla çoğunluk esasına göre belirlenmektediir. Anayasa değişikliğinde milli ve üniter devlet yapımız ve milli kimliğimiz tartışma konusu değildir. Anayasanın ilk 4 maddesi ve bu maddelerin odağında yer alan “milli ve üniter devlet” ilkeleri, “Türklük”, “Türkçe”, “Atatürk”, “Cumhuriyet” Anayasada aynen durmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusunda tartışılan yetki fazlalığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa Değişikliği Teklifinde, özü itibariyle, yürütme çift başlılıktan kurtarılmakta ve yürütme yetkisini doğrudan milletin vermesi sağlanmakta, Cumhurbaşkanının sınırsız şekilde kullandığı yetkiler netleştirilmekte, Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarında bir denge kurulmakta ve Cumhurbaşkanına cezai sorumluluk yüklenmektedir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle, Türkiye’nin yönetim yapısı netleşirken, kuvvetler arasındaki ayrım da doğal ve olması gereken kulvarına gelmektedir.

Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar her türlü eylem ve işlemleri bakımından sorumlu tutulacaktır. Dolayısıyla, yürütme, yasama ve yargı karşısında hesap verebilir hâle getirilmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanı millete de hesap verecektir.

Bu itibarla; otoriter bir rejim çıkacağı yönündeki iddialar, hem mevcut sistemdeki sorunları göz ardı eden, hem de yeni sistemin getirdiği denge ve denetim mekanizmalarını görmezden gelen asılsız ve mesnetsiz bir iddialardır.

MHP tabanından da bu sisteme karşı çıkanlar söz konusu. Bunun sebebi nedir?
Anayasa değişikliğini kötülemek ve karalamak için belli merkezler tarafından üretilen yalan ve uydurma haber ve yorumlar televizyonlar ve gazetelerde sürekli yayınlanmakta, sosyal medyadan her türlü tezvirat ve dedikodu dolaşıma sokulmaktadır. Yalan ve tezvirattan haliyle herkes etkilenebilmektedir. Ancak, Anayasa Değişikliğinin içeriği anlaşıldıkça endişe ve kaygılar ortadan kalkmaktadır.

Anayasa değişikliğini Türkiye için istiyoruz, milli beka ve Türklüğün kutlu varlığı için tarihi görüyoruz. Bu itibarla; Milliyetçi-Ülkücü Hareket Türkiye’nin istiklaline sahip çıkacak, Türk-İslam ülküsünün istiklali, güçlü bir şekilde temsil ve hak ettiği mertebelere gelmesi için evet de buluşacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bir bütündür, dava arkadaşlarım ülkesi ve milleti için gereğini yapacaklardır. İnancım bu şekildedir.

MHP bu konudaki kararını nasıl ve neye dayanarak belirledi?
1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanı çok geniş yetkilerle donatılmış ve yürütme, Cumhurbaşkanı ve Hükümet olarak tanımlanmıştır. Anayasadaki bu düzenleme zamanla daha da karmaşık bir hâl almıştır. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan ve “367 krizi” olarak bilinen hukuk garabeti, CHP’nin müracaatı ve Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararla tescillenmiş ve bunun üzerine 2007 referandumuyla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiştir. Böylece geniş yetkilerine rağmen neredeyse hiç sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı, “meşruiyet” açısından da orantısız olarak güçlenmiştir. 2014 yılında Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle birlikte anayasal yetki ve sınırları devamlı tartışma konusu yapılmıştır.

Bu durum, özellikle de 15 Temmuz sonrasında çözülmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkmıştır. 15 Temmuz hain darbe girişimi göstermiştir ki hiçbir siyasî mülahaza Türk devletinin ve Türk milletinin birlik, bütünlük ve bekasının önünde değildir. Bu tarih, Türkiye’nin birlik ve bekasına yönelik endişe duyan herkes için yeni bir başlangıç olmuştur.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarihi bir adım atmış, geleceğimiz açısından risk ve tehditler içeren sorunların ve sistem tartışmalarının ortadan kaldırılması amacıyla milletin hakemliğine dayanan bir çıkış yolu sunmuştur.

MHP alınan bazı kararlarda Hükümet’i destekledi. Bu destek verilirken partinin olmazsa olmazları nedir?
Türkiye’nin ve Türk milletinin çıkarları, huzuru ve mutluluğu her türlü hesabın üstündedir. Bu düşünceyle devletimizin ve milletimizin yararına olan her konuda destek ve katkı verdik. 2007 yılında 367 tıkacını açarken aynı düşünceyle hareket etmiştik. Başörtüsü sorunun çözümünde de duruşumuz benzerdi.

Biz AKP hükümetine terörizm ve teröristlerle mücadelede hep destek verdik. Verdiğimiz destek Türkiye’yedir. Verdiğimiz destek Türk milletinin beka ve dirliğini muhafazaya yöneliktir. Unutulmamalıdır ki, bölgemizde vekâlet savaşları sürmektedir ve asıl hedef Türk milletidir. Bu bağlamda, perde arkasındaki güçler, Türkiye’yi hedef alan bütün terör örgütleri ile iş birliği yapabilmekte ve ülkemizi bir anlamda kan gölüne çevirmek için bütün gayretlerini göstermektedirler.

MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ülkemizi ve milletimizi muhtemel tehlike ve risklere karşı her daim uyarılarını yapmış ve yol göstermiştir. Bugün toplumun büyük kesimi MHP’nin samimiyetini ve haklılığını kabul etmekte ve takdir etmektedir. Genel Başkanımız Devlet Bahçeli hep haklı çıkmıştır.
Yeni sistemin Meclis’in yetkisini daraltacağı yönündeki eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?
TBMM’nin hiçbir yetkisi elinden alınmamaktadır. Kanun yapma tekeli TBMM’nindir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri kanun gücünde olmayacak, kanunla düzenlenen konulara dokunamayacak, Meclis aynı konuda kanun çıkardığında hükümsüz kalacak ve Anayasa Mahkemesinin denetimine tâbi tutulacaktır.

Meclis’in soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması yoluyla denetim yetkisi daha da güçlendirilmektedir. Cumhurbaşkanı ve yardımcıları ile bakanlar suç işlemeleri halinde Yüce Divana gönderilebilecektir.

Teşkilatlarınız önümüzdeki referanduma nasıl hazırlanıyor?
Partimiz demokratik ahlakın kılavuzluğunda milletimizin her ferdine ulaşacak, sandıkta evet demeleri için ikna edecektir. 16 Nisan’dan sonra devletteki açmaz ve sistemik bunalımların son bulacağı aktarılacak, herkes kucaklanacak, her insanımızın gönlüne girilecektir. Bu itibarla tüm teşkilatlarımız 16 Nisana kadar şölen ve bayram havası içinde vatandaşlarımıza ulaşacak, Milliyetçi Hareket Partisi’nin evet kararını paylaşacaklardır.

Size yeni sistem ile ilgili olarak en çok hangi soru geliyor ve nasıl yanıtlıyorsunuz?
En çok mevcut Cumhurbaşkanı’na yönelik bir düzenleme yapıldığı anlayışıyla sorular gelmektedir. Halbuki, Anayasa değişikliğiyle öngörülen yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi, normal şartlarda 3 Kasım 2019’da yapılacak seçimle yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla mevcut Cumhurbaşkanına yönelik bir düzenleme değildir.

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Milliyetçi Hareket Partisi milletimizin iradesi ne olursa olsun saygılıdır. 16 Nisan’da evet diyen kardeşlerimiz kadar hayır tercihinde bulunacak kardeşlerimiz de bizim için değerlidir.

Ancak biz parti olarak evet diyeceğimizi söylüyor, bunu savunuyoruz. Bizim bu ülke için yeminimiz vardır, vazgeçilemeyecektir. Bu nedenle 16 Nisan’da Evet diyoruz. Millet için evet, devlet için evet, Cumhuriyet için evet, Türklüğün bekası için, elbette Türkiye için evet.

Evetle Türkiye kazanacak, millet kazançlı çıkacak, Türklüğün gurur ve şuuru, İslam’ın ahlak ve fazileti yeni bir ruhla Türkiye’nin prangalarını sökecektir. Biz Türkiye’nin diriliş ve toparlanmasına “Evet” diyoruz.

 

 

 

CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt:
“TÜRKİYE KADERİNE OYNAYACAK”

husnu-bozkurt-metropol41Türkiye’nin çok önemli bir süreç yaşadığını söyleyen CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, 16 Nisan günü Türkiye’nin kaderinin değişebileceğini belirtti.

Bozkurt, gelen anayasa metni değişikliğinin her ne kadar 18 madde ile ifade edilse de aslında anayasanın 26 maddesini yok eden, yürürlükten kaldıran ve bunun yanında diğer 49 maddesini de değiştiren 77 maddeye müdahale eden bir metin olduğunu söyledi.

 

Bozkurt, onun ötesinde değiştirilen ya da yürürlükten kaldırılan maddeler bağlamına bakıldığında devleti devlet yapan, devlet yönetimini belirleyen en temel maddelere dönük bir ikrarın öngörüldüğünü de savundu. Bozkurt şöyle dedi, “Meclisle ilgili yani kanun yapma yetkisiyle ilgili, yasamayla ilgili maddeleri değiştiriyor. Başbakanlığı ve bakanları tamamen ortadan kaldırıyor. Artık bakanlar bildiğimiz anlamda siyasi sorumlulukları olan bakanlar olmuyor. Cumhurbaşkanının sekreteri şeklinde dışişleri sekreteri, içişleri sekreteri, milli eğitim sekreteri gibi bürokratik görevlere dönüşüyor. Cumhuriyet kurulduğundan beri ve bütün parlamenter demokrasilerde bakanlıklar ve başbakanlık siyasi makamdayken bu anaysa değişikliğinde ön görülen bakanlıkların hükümet etme yetkisin sadece bir kişinin elinde Cumhurbaşkanı’nın elinde toplanması amaçlanıyor. Bakan diye adı geçen kişilerin tamamen Cumhurbaşkanına sorumlu ve bağlı olan bürokratlar olması. Bunun dışında ordunun yapısını da değiştiriyor. Kamu düzenini yani seksen bir vilayetten dokuz yüz yetmiş civarında ilçeden ve işte otuz bin köy ve mahalleden oluşan Türkiye Cumhuriyeti devletinin idare mekanizmasını tümüyle değiştiren bir niteliği var. Bu anlamda gelen anayasa değişikliği her ne kadar yasal olarak anayasa değişikliği olsa da aslında bir yeni anayasadır. Yani 94yıllık cumhuriyete yeni bir düzen getiriyor. Bu tartışmaların çok anlamı yok. “

Tek adam yönetimi

Bozkurt Türk tarihinde yasamanın, yürütmenin ve yargının tek elde toplandığı bir yönetim biçimi olmadığına dikkat çekerek, “Biz dört bin yıldır dünya sahnesinde olan ender milletlerden biriyiz. Bu milletin tarihinde böyle bir tek adam yönetimi yok. Osmanlı sultanları Yavuz Sultan Selim’den itibaren halife sıfatını taşımalarına rağmen, Şeyhülislam olarak biliniyorlar ama Şeyhülislamlar da mutlaka Rumeli Kazaskeri olmak zorunda. Rumeli Kazaskeri yapmayanlar insanları Şeyhülislam olarak atayamıyor. Sultan ve halifeler kadı atayamıyor. On beşinci yüzyılda bilinen dünyanın üçte birine hükmeden bir adam ama bir kadı atayamıyor. Çünkü önce Şeyhülislam olarak atanacak. Cumhuriyete geliyoruz ve daha cumhuriyet kurulmadan, TBMM hükümetindeyken ki ortada daha devlet yok. Vatanın işgali sürüyor. Polatlı’ya kadar düşman kuvvetleri gelmiş. Türkiye ciddi yokluklarla boğuşuyor. Bu dönemde TBMM Mustafa Kemal Atatürk’ün başbakanlık yetkisini elinden alıyor. Şimdi Mustafa Kemal Atatürk Meclisi ola ki fesh etti. Daha henüz meclisi fesh etme ya da etmeme meselesi tartışılmamış. Üst üste üç gün kürsüye çıkıyor. Birer saat konuşuyor, neden bırakamayacağını, neden başkomutanlık yetkisinin gerekli olduğunu izah ediyor. Milletvekilleriyle tek tek görüşüyor. Üçüncü günün sonunda oylamada başkomutanlık yetkisi veriliyor. Üçer aylık üçer aylık uzatıyorlar. Çünkü Mustafa Kemal meşrutiyeti mecliste görüyor. Dünyaya bakarsak dünyada da yok. Yani gelişmiş ülkelerin evet başkanlık sistemi de demokratik yönetimdir, evet parlamenter sistemde demokratik yönetimdir. Hiç tereddüt yok. Türkiye’ye getirilmek istenen bu şeyin adı ne başkanlık, ne cumhurbaşkanlığı, bunun adı tam bir tinkalıktır. Tam bir diktatörlük, tek adam yönetimidir. AKP, Recep Tayyip Erdoğan ya da bunu savunanlar ne kadar farkında onu bilemem.” Diye konuştu. Bu sistemin ciddi sakıncalar doğurduğunu da ifade eden Bozkurt, şunları da sözlerine ekledi, “Cumhurbaşkanı diyor ki; 8.maddede Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Cumhurbaşkanı devlet başkanı sıfatıyla Türkiye cumhuriyetinin ve Türk milletinin birliğini temsil eder. Buna kim itiraz edebilir. Çok doğal. Şimdi bir de 18. madde var. Orada da diyor ki; Cumhurbaşkanının partiyle hükmü kesilir diye yayın hitabıyla yürürlüğe girer. Yani cumhurbaşkanı partisiyle ilişkisini kesmeyebilir. Bu ne demek? Bugün ki Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu yasayı evet oyu alınırda kabul edilirse ertesi gün gelip Adalet ve Kalkınma Partisi’ne başkanda olabilir demektir. O zaman 8. maddede söylenen milletin birliğini nasıl temsil edecek. AKP olması şart değil CHP’nin başkanı olsun isterse. Çünkü bugün bu parti 7 Haziranda %40 oy aldı. Peki, %40’ın oy verdiği partin genel başkanı %100’ün birliğini nasıl temsil edecek. Orada ayrıca “Evliyayı azdırır” dedikleri bir yetki tanımı yapılmış. Tek adam diktası oluşacak. TBMM fiilen bir meşveret meclisine dönüşecek. Canı isterse danışır, canı istemezse danışmaz. Bütçe yapma yetkisi yani bu bütün bu 80milyon insanın bir yıllık hayatını, geçimini, yaşamını belirleyecek olan dört yüz altmış yedi milyarlık bütçeyi bir kişi canının istediği gibi yapacak ve buna kimse müdahale edemeyecek. Bölünmeyi de getirebilir, eyalet sistemini getirebilir. Bu özel bölge oluşumunu getirebilir. Bu şaka falan değil, bu felaket getirebilir. “

Yasa yapmak imkansız

Meclisin yasa yapmasının imkansız hale getirildiği görüşünü de savunan Bozkurt, bu konuyla ilgili olarak da şunları dile getirdi, “TBMM’nin yani milletin oylarıyla oraya gönderdiği, beni temsil etsin dediği vekillerin yasa yapmak yetkisi olmayacak. Bütçeyi Cumhurbaşkanı yapıyor, meclise gönderiyor. Meclis bütçeyi kabul etmezse bir yıl önceki bütçe değer artışı olarak devam ettiriliyor. Yani siz Cumhurbaşkanının yaptığı bütçeyi değiştiremiyorsunuz, çıkardığı kararnameyi değiştiremiyorsunuz. Peki, bu meclis ne yapacak? Keşke bunları milletimize anlatma fırsatımız olsa. Keşke ben Konya’da herhangi bir TV’de beş saatlik bir program yapabilsem . Adalet ve Kalkınma Partisi on kişiyle oraya gelseler ve birinci maddeden başlayıp konuşsak ve yurttaşlarımız da izleseler. Onlarda anlatsalar bende anlatsam ve orada onlar beni ikna edebiliyorlarsa sorun yok hep beraber evet diyelim. İyi niyetle bakıldığı zaman bunun anlaşılabilir bir tarafı yok. Mesela bu yasanın birinci maddesinden on sekizinci maddesine kadar sayısız sakıncaları içeren daha güzel tek tek sorun bir sürü şey söyleyebilirim ama kabaca olur. Bu bir erkek adam diktesi yaratıyor. O kişi sakın Recep Tayyip Erdoğan’la bağıntılı söylemiyorum. Kim olursa olsun. Yani orada “evliyayı azdırır” dedikleri bir yetki tanımı yapılmış.

 

 

ASKON Konya Şube Başkanı Yakup Yıldırım:
UMUDUMUZ TAM BAĞIMSIZ GÜÇLÜ TÜRKİYE

yakup-yildirim-metropol41Askon Konya Şube Başkanı Yakup Yıldırım, Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihinde karanlık darbeler yaşadığını, demokrasi adına ciddi darbeler aldığını belirterek, “Devlet ve millete kast edenler bu coğrafyalarda hep var olmuştur. ” Dedi.

Yıldırım, “ Geldiğimiz son noktada ekonomisi, sanayisi, gelişmişlik düzeyi ile Ortadoğu’nun parlayan yıldızı olan Türkiye, yine çekemeyenlerin kanlı oyunları ile karşı karşıya kalmıştır. Nitekim 15 Temmuz kanlı darbe girişimi de bunun örneğidir. Devlet içinde yapılanan batı kuklası FETÖ, milli irade ve devletin bekasına kast etmiştir. Ama halkımız canını ortaya koyarak hainlere geçit vermedi.” İfadelerini kullandı.

Yıldırım şunları söyledi, “Bugün yine hain batı ve taşeronları ekonomik manipülasyon ve içerdeki kuklaları ile üzerimize gelmektedir. Bunların da üstesinden geleceğimize inancımız sonsuzdur. Türkiye’de son 15 yılda çok şey değişti. Sanayi, ülke ekonomisi çok iyi yerlere geldi. Darbe anayasasının uygulamada olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, tüm engellemelere rağmen kritik reformlar yapıldı. Fakat görüyoruz ki artık özgür ve sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, TBMM’de bunun için örnek bir mücadele göstermiştir. Kanun taslağı TBMM’den geçmiş ve Nisan ayında referandum öngörülmektedir.”

Ülke menfaatleri açısından olumlu

ASKON Başkanı Yıldırım, “Değişecek maddelere baktığımız zaman, ülke menfaatleri açısından olumlu olduğu aşikar. Nitekim meclisin daha nitelikli hale gelmesi noktasında umut veriyor. Kamuoyunda oluşturulan algının aksine; ülke cumhurbaşkanına teslim edilir hale gelmiyor. Meclis nitelik kazanıyor ve yönetim kurumsallaşıyor. “ diyerek bununla birlikte bazı eksikliklerin de bulunduğuna dikkat çekti. Yıldırım şöyle konuştu, “ Tamamen sivil bir anayasa, muasır medeniyetlerin üstüne çıkaracak bir yönetim sistemi, milli ve manevi değerlerimizi garanti altına alan bir anlayış, hainlere geçit vermeyecek bir zırh görevi üstlenen kanunlar hepimizin hayalidir. Umudumuz tam bağımsız, güçlü bir Türkiye’dir. Biz ASKON olarak devletimiz ve milletimiz adına faydalı her karara destek verdik. Eksikleri olsa da yeni sistemde de milli iradenin yanında olacağız ve ülkemiz için ‘evet’ diyeceğiz.”

 

 

DERSİAD Konya Şube Başkanı Musa Özkan:
ÇİFT BAŞLILIK KALKSIN

musa-ozkan-metropol41Türkiye’nin son birkaç yıldır tarihinin en zorlu süreçlerinden birini yaşadığını söyleyen DERSİAD Konya Şube Başkanı Musa Özkan, “Gezi olayları ile 17-25 Aralık yargı ve polis darbesinin ardından 7 Haziran 2015’te yapılan seçim sonrası başlayan yoğun terör saldırılarınTürkiye’nin birliğini hedef alanların oyunlarını gözler önüne sermiştir.” Dedi.

Özkan, “Bu saldırılar karşısında metanetini yitirmeyen devletimiz ve milletimiz 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ terör örgütünün üniformalı teröristleri tarafından gerçekleştirilen hain darbe girişiminde, Cumhurbaşkanımızın cesareti kararlılığından da güç alarak tankları ve mermilerin karşısında durmuş ve bu büyük saldırıyı püskürtmeyi başarmıştır.

Türkiye’nin dış güçler tarafından parçalanması ve ele geçirilmesi projesinin halen siyasi, ekonomik, alana ve silahlı terör faaliyetleri ile desteklenerek sürdürüldüğünde şahit olmaktayız. Şu an ordumuz hem yurt içinde hem de Suriye’deki terör yuvalarında milletimizin varlığı için savaş yürütmektedir. Bu ortamda milletten aldığı yetkiyi kullanacak güçlü bir iradenin varlığı kaçınılmazdır.” Diye konuştu.

En doğru karar verilecek
Özkan, şunları dile getirdi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iki önemli partinin Hükümet sisteminin değiştirilmesine yönelik hazırladığı anayasa değişikliği paketi, ülkemizin bu zorlu süreçte daha etkin bir şekilde yönetilmesi adına olumlu bir adımdır. Bu sürecin en önemli yanı, değişikliğin ferasetiyle her zaman örnek olmuş Türk milletine referandum yoluyla sorulacak olmasıdır. İradesine ve ülkesine ne pahasına olursa olsun sahip çıkan halkımız bu konuda da en doğru kararı verecektir.”

Anayasa değişikliğini destekliyoruz
DERSİAD Konya Şubesi Başkanı Özkan, dernek olarak, yönetimde çift başlılığın kaldırılması, yasamanın etkinliğinin artırılması, yürütmenin halkın sorunlarının çözülmesi adına daha hızlı kararlar alması amacıyla halkoyuna sunulacak olan Anayasa değişikliğini desteklediklerini vurguladı. Özkan, “Başkan Meclis’e değil sadece halka karşı sorumlu olacak. Bu nedenle güvenoyu ve gensoru uygulamaları kaldırılacak. Bu yolla başkan ve kabinenin düşürülmesi imkânı da olmayacak. Başkan kabinesini parlamento içinden seçmeyecek. Milletvekili olanlar bakan olamayacak. Amerikan sistemin farklı olarak büyükelçi gibi üst düzey bürokratlar başkan tarafından atanacak. Meclis onayı aranmayacak. Bütçeyi başkan hazırlayacak, Meclis’in bütçeyi attırma ya da eksiltme yetkisi olacak.

Bu Modele göre başkan, cumhurbaşkanının halen sahip olduğu yetkilerin yanı sıra bakanları da atayacak. Buna göre ülkemiz daha ferah ve rahat bir gelişime girecektir. Siyaset tarihimizin koalisyonlar ve kavgalar tarihidir. Kısa süreli hükümetler istikrara hep sekte vurmuş ve iş dünyası da bu yaşananlardan olumsuz etkilemiştir. Tüm bu nedenlerden dolayı, istikrarlı yönetim, terörle daha etkin mücadele, hızlı kararlar alan bir yönetim ve daha güçlü ve tam bağımsız bir Türkiye için referanduma ‘’EVET’’ diyoruz “ ifadelerini kullandı.

 

 

 

MÜSİAD Konya Şube Başkanı Ömer Faruk Okka;
KUVVETLER KARMAŞASI SON BULSUN

faruk-okka-metropol41MÜSİAD Konya Şuba Bşkanı Ömer Faruk Okka, “Türkiye’de kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler karmaşası olmaktadır. Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından seçildikten sonra bu sistem mutlaka değiştirilmeli demiştik. Bugün yapılmaya çalışılan aslında budur. Gündemimizi uzun zamandır meşgul eden ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın imzalamasıyla referandum yolu açılan anayasa değişikliği için 16 Nisan’da sandık başına gidecek olan halkımızın  ülkesi için en doğru olanı yapacağına inanmaktayız.” dedi.

Okka, Referandumla ilgili değerlendirmesinde şu görüşlere yer verdi, “Herkes susacak o gün 16 Nisan’da son sözü ve son kararı millet verecektir. Türkiye’nin önünde gelişmeye engel olan unsurlar bu şekilde aşılacaktır.  Cumhurbaşkanlığı sistemi Ülkemize istikrar getirecektir. Koalisyon dönemlerinde Türkiye’nin sürekli krizlerle mücadele ettiği asla unutulmamalıdır. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği zaman sistemin faydalarını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Türkiye’nin doğusu ve batısı arasındaki gelişmişlik farkı yalnızca geri kalan bölgelerin değil, bütün ülkenin sorunudur. Doğu ve Güneydoğu İllerini kapsayan Cazibe Merkezleri Projesi’nin ülke ekonomisine katkıda bulunacağına inanmaktayız. Güneydoğu özelinde baktığımız zaman, terör ve yatırımsızlık arasında kısır bir döngü yaşanmaktadır. Hamdolsun, terörün de sonu gelmek üzere. Hükümetin bu konudaki kararlı tutumunu destekliyoruz.”

 

 

TÜMSİAD Konya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı İnş. Müh. Berdan AKTAN
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ZİNCİRLERİ KIRACAK

berdan-aktan-metropol41Dünyada ve yakın coğrafyamızda siyasî, askerî, ekonomik gelişmelerin  kaygı verici duruma geldiğini belirten  TÜMSİAD Konya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı İnş. Müh. Berdan AKTAN “Mekanizmamızın işlerliğinin mevcut şartlara göre yeniden tanzim edilmesinin önem arz ettiğini açık olarak görmekteyiz.” Dedi.

Aktan, “Güçlü bir Türkiye için gerekli düzenlemelere mevcut anayasamızdan başlanılması gerekliliği de bütün toplum kesimleri tarafından kabul edilen bir durumdur.Bu anayasa değişikliği, toplumun her katmanını ilgilendirdiği gibi iş dünyasını da yakından ilgilendirmektedir. Ekonomik istikrarın, yatırımların ve ekonomik canlılığın devam etmesi, terörün sona erdirilmesi, içinde bulunduğumuz coğrafyada barış ve huzurun tesis edilmesi, iş adamları için hayatî derecede önem taşımaktadır.” Diye konuştu.

Aktan şunları söyledi, “Dünya 5 ten büyüktür sloganıyla” adeta bütün mazlum milletlere özgüven aşılayan, bölgesinde ve yakın coğrafyasında söz sahibi olan ülkemiz, Dünya’da en büyük 20, Avrupa’da ise (Rusya dâhil) ilk 8 ekonomiden biri haline gelmiştir. Bu büyümeyi hazmedemeyenler, geçen yıl darbe kalkışması planlamaya çalışmışlar, ancak bu kalkışma milletin güçlü iradesi karşısında yerle bir olmuştur. Bunun üzerine döviz kuru ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları eliyle ekonomik olarak ülkemizi yıpratma girişiminde bulunmuşlardır, bulunmaya devam etmektedirler. Gereken cevap yine millet iradesiyle bizlerin de aralarında bulunduğu sivil toplum kuruluşları ve diğer bütün kesimler tarafından birlik ve beraberlik içerisinde anında verilmiş, ekonomi ve kalkınma seferberliğinin hız kesmeden devamı tesis edilmiştir.

YENİ DÖNEM
Aktan, içeride ve dışarıda bütün bu olumsuz şartlara rağmen güçlü duruşunu sürdüren Türkiye’nin artık yeni anayasa ve yönetim sistemi ile gelişme ve büyümesini arttırarak devam etme kararlılığında olduğuna dikkat çekti.

Aktan şu görüşlere yer verdi, “Anayasa değişikliği ile Ülkemizin istikrarlı bir siyasi ve ekonomik yapıya kavuşmasının önünü açacağına, Yürütmenin işlerliğini hızlandıracağına ve artıracağına, Yürütmeyi daha etkin ve hesap verebilir bir sisteme kavuşturacağına, Devletin millet için var olduğu esası ile milletin devlet yönetiminde gerçek söz sahibi olmasını sağlayacağına, Sadece seçkin ve imtiyazlı bir kesimin değil toplumun tamamının güvence altına alındığı bir ortam oluşturacağına ve vesayet sistemine son verileceğine, Sözü ve kararı gerçek sahibi olan millete tevdi edeceğine,Artık koalisyonlara mahkûm olunmayacağına, Her türlü ekonomik, sosyolojik ve kültürel müdahalelere karşı ülkeyi daha güçlü hale getireceğine, Ülke sorunları karşısında milletin temsilcilerinin elini kolunu bağlayan zincirleri kıracağına inanıyoruz.”

TÜMSİAD Başkanı Akman “Yine Anayasa değişikliği ile birlikte siyasi ayrışmalardan uzak, kardeşlik duygularımızı zedelemeyecek bir şekilde sandığa gidilmesini, Bütün siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve basın – yayın organlarımızın birlik ve beraberliğimizi tesis edecek bir dil kullanmasını, Çıkarılacak yeni kanun ve tamamlayıcı düzenlemeler ile sistemin garanti altına alınacağını, Alınacak önlemler ile devlet içerisinde şer odaklarının kadrolaşmasının engelleneceğini ümit ediyoruz. “ dedi
Anayasa Değişikliği Paketini desteklediklerini vurgulayan Aktan halkoylamasının daha güçlü bir Türkiye’nin gerçekleşmesine vesile olmasını dilediklerini sözlerine ekledi.

 

Sosyal Güvenlik Uzmanı Onur Önal
TERÖRÜ İYİ BİR SOSYAL GÜVENLİK HİZMETİ ÖNLER

onur-onal-metropol41Türkiye’nin gündeminde olan Anayasa değişikliğini Sosyal Güvenlik Uzmanı Onur Önal’la konuştuk. Önal, bu süreçte sosyal güvenlik konusuna ciddiyetle eğilinmesi gerektiğini belirterek, “Sosyal güvenlik konusu bir ülkenin güvenliğinden gelişimine kadar tüm alanlara etki eder” dedi. Röportajımız aşağıda…

Sosyal güvenliğin bir halk için önemi nedir?
Sosyal güvenlik, bir devlette vatandaşın anne karnından başlayıp ölümüne kadar süren serüvendeki güvencesidir. Bu sistem bazı ülkelerde iyidir, bazılarında kötüdür, bazılarında ise çarpıktır. Ama sosyal güvenlik yasalarını, sosyal güvenlik sistemini en iyi kurabilen ülkeler vatandaşını da en iyi koruyabilen ülkelerdir. Sosyal güvenlik açıkları Avrupa Birliği ülkelerinde gayrisafi milli hâsılanın %25-%30’ları seviyesindedir. Sosyal güvenlik açık veriyor. Devlet de bunu finanse ediyor. Çünkü vatandaşa doğrudan verdiği bir hizmet. Sosyal güvenlik açığını kapatmanın aslında hayırlı bir iş olduğunu düşünüyorum. Sosyal güvenlikte bizim sistemimizde 2008 yılında yapılan reformlarla %67 orandan değerlendirilen emeklilik maaş bağlama oranı %35’lere düşürüldü. 2000’den sonrası çalışma hayatına giren ya da çalışma hayatının 2000 yılından sonrası ağırlıkta olanlar çoğunluk oranda 800-900 lira maaş alıyor. 2000’den sonra tamamen sisteme girip asgari ücretli çalışan gençler şimdiki sistemle altmış yaşına geldiklerinde 450-500 TL emekli maaşına bağlanacak. Böyle bir çarpıklık var.

Bu uygulama da açığı kapatmak için mi
Sosyal güvenlik açığını kapatmak yerine bütün sosyal güvenlikle ilgili sosyal yardımların Sosyal Güvenlik Kurumu içerisinde toplanması gerekiyor. Mesela kaymakamlıklarda yapılan yardımlar var. Devletin, başbakanlığın fakir muhtaç insanlara yaptığı doğrudan yatırımlar var. Bunda da bir heyet mevcut. Bu heyet sosyal yardımın yapılıp yapılmayacağına karar veriyor. Bunların hepsinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na teslim edilmesi gerekir. Sosyal Güvenlik Kurumu bir kriterler dâhilinde sosyal güvenlik yardımını yapabilir.

Bir takım iyileştirmeler de söz konusu mu?
Ülkemizde sosyal güvenlikte yapılan iyi işler de var. Bu iyi işlerden bir tanesi bizzat Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla oldu. Çocuklar önceden anne ve babalarının sağlık yardımından yararlanıyorlardı. Baba Bağkur borçlusu, esnaf Bağkur primini ödeyememiş ve dolayısıyla çocuğu da sosyal güvenliğin sağlık haklarını kullanamıyordu. Arabalarını satanlar, hastane önünde kendini yakmaya çalışanlar, evladını hastanede rehin bırakanlar, ilacını alamayanlar gibi çarpıklıklar bu ülkede vardı. Bu sorun sosyal sağlık güvencesi altına gelen genel sağlık sigortası çıkartılarak düzeltildi. 18 yaşına gelene kadar bütün çocukların genel sağlık sigortası devlet tarafından verilecek dendi. Yani 18 yaşına kadar bütün çocukların sağlığı devlete ait. Annesinin babasının sosyal sağlık güvencesi olsun olmasın. Bu çok önemli bir adımdı. Trafik kazalarında acilden hastaneye girenlerin masrafları da sosyal güvenliği olsun ya da olmasın devlet tarafından karşılanıyor. Özel hastaneler de acilden giriş yapan bir yaralıdan kanunen fark alamaz. Sağlık Bakanlığı’na şikâyet edildiği zaman hastaneye ciddi cezalar ve faturalar gelir.

Sosyal hizmet dediğimiz zaman bu güvence neyi kapsamalı?
Sosyal hizmetler; evde bakım hizmetleri, yetim çocuklar, kadın sığınma evleri gibi işler yapıyorlar. Mesela evde bakım ücreti var. Hasta yakınlarına devletin verdiği bir hak var. Bunu Sosyal Hizmetler yürütüyor. Parasını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ödüyor. Bunun da Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmesi gerekiyor. Sosyal Hizmetler’in anne babası olmayan çocuklar, yardıma muhtaç insanlar, yaşlılar, düşkünler, huzur evleri, kadın sığınma evleri gibi hizmetleri var. Mesela doğum parası. Ama sosyal güvenlik sistemi altında olmayanlar var. Bunlardan bir tanesi kadınlardır. Özellikle eşinden ayrılmış kadınlar. Haberlere baktığımızda Ocak Ayında Türkiye’de 37 kadın öldürülmüş. Eşinden ya da sevgilisinden ayrılmak istiyor, öldürülüyor. Eşinden ayrılan ve iki üç tane çocuğu olan, bir meslek, hayatı becerisi olmayan, belki genç yaşta evlendirilmiş bir kadın düşünün. Eşi tarafından terk edilmiş ya da ayrılmış üç çocuğuyla özellikle şehirlerde, asgari ücretle bulduğu bir işle ne yapar? Kimlerin ağına düşer. Bu kadınlara otomatik olarak işsizlik fonundan asgari ücret miktarında, her çocuk başına da en az dört yüz lira miktarında maaş bağlanmalı. Bu kadınların güvende olmaları, o çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyüp yetiştirilmeleri için böyle düzenlemelere ihtiyaç var. Asgari ücretle iş bulan kadın bu çocuğu nereye götürebilir . Kreşe verse zaten kreşin en az bin TL civarında ücreti var. Evinin kirası var. Yüksek maaşla, çalışsa bile sağlıklı bir şekilde yetişemez. Bu aşamadan sonra kadınlar, anne babaları tarafından terk edilmiş ve belli bir yaşa gelmiş çocuklar, üniversite okuyan çocuklar da otomatik olarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun koruması altına alınmalıdır. Belli bir gelir düzeyine erişene kadar onlara maaş verilmelidir.

Sosyal barış o zaman mı sağlanıyor.
Tabi ki. Bunlar olmadığı için bir takım Fetö terör örgütü gibi örgütler eğitim, manevi duyguları desteklemek adı altında bu fakir fukaranın çocuklarını aldılar ve yetiştirdiler. Okuttular devlete yetiştirdiler ve bir vatan haini haline getirdiler. Bunları bu toprakların çocuklarına yaptılar. İşte bu ailelerin yeterli sosyal güvenlik güvencesi olmadığından kullanıldı. Diğer terör örgütü PKK hangi zenginin çocuğunu dağlara götürdü. Baktığınız zaman Doğu’da fakir fukara, ezilmiş. Bunlarla kandırılmış çocuklar.

Aslında bunu sosyal güvenlik hizmeti önleyebilir diyebiliriz.
Terörü iyi bir sosyal güvenlik hizmeti önler. Sosyal Güvenlik Kurumu’nda yapılacak bu adımlarla terörün bu ülkenin içinden alındığı insan kaynaklarının %60-%70’ nin önünü kesersiniz. Devlet olarak bu durumdakileri sosyal güvenlik çatısı altına aldığımız zaman hangi insan gidip bir yerlere minnet eder, gidip terör örgütlerinin ağına takılır da vatan haini haline gelir. En büyük neden yokluk, muhtaçlık, fukaralık bizim insanımızı zorunlu olarak bu terör örgütlerinin kucaklarına gönderdi. PKK bir terör örgütüydü şimdi Fetö terör örgütü çıktı. Baktığınız zaman binlerce memur açığa alındı. 17-25 Aralık’tan sonra Fetö mahkemeler tarafından ilan edildi. Kararlar alındı. Peki, o zamandan sonra bağlantılı olanlar neden ilişiklerini kesemedi? Minnet duygusu devreye girdi.Onların okulunda okuyan her çocuğun onlara bir minneti var. Mesele yeterli sosyal güvencesinin olmayışıydı. Çocuklarını o şartlarda kolejlerde okutmak için bir geliri yoktu. Bütün başarılı çocuklar onların kolejlerinde okudu. Dereceye giren çocuklar onların üniversitelerinde kolejlerindeydi. Burslu okuttular, yurt imkânı verdiler, okul imkânı verdiler, yatacak barınacak yer imkânı verdiler. Bu çocuklar sonra devlete girdiklerinde hain haline getirdiler. Onlara hizmet etmek zorunda kaldılar. Bizim bataklığı kurutmamız lazım. Elbette ki devlet bunlar için daha önlemlerini alacak. Bataklığı sosyal güvenlik şemsiyesi adı altında kurutacak. İşte bütün hepsinde devreye sosyal güvenlik kurumu girecek. Eşinden ayrılan kadına, muhtaç yaşlıya, güçsüze, dula, yetime yani hepsine devreye sosyal güvenlik kurumu girecek.

Gelişmiş ülkelerde durum böyle mi?
Hangi Avrupa ülkesinde insanlar çıkıp da vatanına milletine isyan ediyor. Çünkü kişi doğduğundan 18 yaşına kadar ailesine çocuk parası adı altında ücret veriliyor. Liseyi bitirdiğinde üniversiteye gidecek puanı varsa üniversiteye gidiyor. Eğer üniversiteye gidecek puan durumu yoksa orada bir meslek kursuna gitmesi lazım. Hangi mesleği yapacaksa liseden sonra onun eğitimini alıyor. 18 yaşından sonra devlet kendine işsizlik maaşı ödemeye başlıyor. Ondan sonra o mesleği öğrenip mesleğine başladığında o maaş kesiliyor. Kişi işsiz kaldığında sosyal güvenlik tekrar devreye giriyor. Belli bir rakamı da yok. Geliyor evinin kirası ne kadar, arabasının benzinine kadar, aylık yakıtına kadar hesaplıyor ve o parayı ona öyle veriyor. Yani Avrupa’da kişi işsiz kaldığı zaman ben ne olurum diye düşünce kaygı yok.

Türkiye’nin ekonomik yapısı bunu kaldıracak güçte mi?
Evet. Bizim işsizlik fonumuz var. İşsizlik fonumuzda önemli ölçüde para birikti. İşsizlik maaşının şartlarından bir tanesi “işten çıkartılmış olmak” diyor. Peki, bir kadın tacize uğradı ve ayrılmak zorunda kaldı. Kendisi istifa edince alamıyor. En azından bu kriteri kadınlara kaldırın. Kadınlar gerekli prim gününü doldurduklarında kendileri istifa etmiş olsalar bile işsizlik maaşını alabilir olarak değişmeli. Gerekirse primi arttırılmalı. Şimdi kaymakamlıklarda da Sosyal Güvenlik Kurumu yardımı yapılıyor. Yani neredeyse Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bütçesi kadar yardımlar yapılıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, devletin sosyal güvenlik penceresi vatandaşın en güvenli hissedeceği penceredir. Vatandaşa doğrudan ulaşabileceği en hayırlı hizmet sosyal güvenlik kurumudur. Bunların hepsini Sosyal Güvenlik Kurumu’nda biriktirelim. Kişi kaymakamlığa gidip de benim kömürüm yok, yakacağım yok demesin. Bunları yaptırmayalım. Hakkınız olduğunda nasıl Sosyal Güvenlik Kurumu’na emeklilik için gidip müracaat ediyorsunuz, kimseye bir minnetiniz yok. Bir amiri memuru görmek zorunda değilsiniz. Bir amirin, memurun, kaymakamın insafında değilsiniz. Sosyal güvenlik insafa bakmaz. O zaman da Sosyal Güvenlik Kurumu’na gidip dilekçenizi vereceksiniz. Kurum devreye girecek, gerekli kontrolleri yapacak, ilgili belgelerini isteyecek ve sonra maaşına bağlayacak. İş bulup yeterli gelir düzeyini bulana kadar.

Kadınlara önemli bir güvence de sağlanmış olacak
Bize gelenler hep bu yönde. Gerçekten sosyal güvenlik şemsiyesi altına en çok kadınların alınmasını istiyorum. Bana yapılan başvurularda en çok kadınların mobbing, tacize uğramış, ya da eşinden ayrılıp babasından, annesinden maaş almak isteyenler geliyorlar. Bir çaresizlik çare arıyorlar. Burada en çok kadınlar mağdur. Kadın şiddet görüyor, kadın öldürülüyor, kadın sokak ortasında dövülüyor ve kadın evinde maruz kaldığı şiddetten sonra bile evinden ayrılamıyor. Çünkü çocuklarını alıp gideceği, kalabileceği bir yer yok. Güvencesi yok, geliri yok. Mesleği olan kadın bile bu cesareti gösterip çocuklarını alıp ben çalışırım çocuklarımda bakarım diyemiyor. Bu sefer de kadınların mobing ve tacize uğraması gündeme gelebiliyor.

Çözüm yeni yasa olabilir mi?
Önümüzde yine Türkiye’nin kaderini ilgilendiren bir seçim var. Referandum sürecine 15 Temmuz gibi bir gerçeği acıyı yaşayarak geldik. Allah yüzümüze ve her şey döndü. Bu toprakların, bu vatanın çocukları tankların, silahların önüne atladılar. Hepimiz gördük. Bu Kurtuluş Savaş’ında da böyleydi. Aç kaldı, susuz kaldı, canını verdi ama bu vatanı bize bıraktılar. Hâlâ şehit haberleriyle karşılaşıyoruz. Fakat 15 Temmuz’da karşımızdaki ordunun tankıydı, tüfek ordunun tüfeğiydi, uçak ordunun uçağıydı. Türk ordusunun, devletimizindi. İçindekiler de Türk askeri konumunda vatan hainiydi. Çok şehit verdik. Cumhurbaşkanının bir çağrısıyla herkes sokaklara döküldü. Şükür o hain tehlikeyi atlattık. Artık bu insanların sosyal haklarını verin. Referandumdan sonra ya da önce bu yasalar çıkartılabilir. Emekli maaşları iyileştirilebilir. Sosyal güvenlik şemsiyesini genişlettiğimiz zaman evet sosyal güvenlik açık verecek. Ama bu para yine bu ülkeye dönecek. Sonuçta yine tüketime gideceği için tüketimde mal talebiyle devlet bunu vergi olarak alacak.

Add comment