Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sorgun:
“TARİH OLAN DEĞİL, TARİH YAZAN BİR ÜLKE OLACAĞIZ”

AK Parti Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Av. Ahmet Sorgun, “Bütün milletler tarih olur, lakin tarih yazan milletler; önünü gören, uzun vadeli planlar yapan ve her türlü çevresel ve sosyolojik şartlarla birlikte zamanı iyi okuyan milletlerdir. Biz Türkiye olarak tarih olmak değil, tarih yazmak istiyoruz. Başbakanımızın ifadesiyle, “Sorunların torunlara havale edildiği” fasid daire içerisinden ülkemizi çekip almak istiyoruz. Güçlü bir yürütme; bunun için asgari gerekliliktir. Biz Türkiye’nin yönetiminde yetki karmaşasına son vermek ve işleri daha verimli ve hızlı kılmak için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini bu ülkenin insanlarının bir hakkı olarak telakki ediyoruz” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sorgun, Türkiye’nin Anayasa Değişikliği için 16 Nisan’da referanduma yöneldiği bir süreçte, Metropol ’ün sorunlarını yanıtladı.

 

Türkiye hükümet etme sisteminde değişiklik yapan Anayasa değişikliğini 16 Nisan’da halka sunacak, bu süreç ülkemiz için ne anlama geliyor, değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz?
Öncelikle halk oylaması sürecinin, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Gerçekten yükte hafif, pahada ağır bir halk oylaması süreci var önümüzde. Hafifliği, diğer seçimler gibi temayül oylamalarının, aday adaylığı müracaatlarının ve nihayet aday seçimlerinin olmadığı bir süreci beraberinde getirmesiyle ilgilidir. Yoksa ihtiva ettiği anlam açısından, istikbale hep birlikte yol alma adına atılmış büyük bir adımdır. Türkiye artık kabına sığmamaktadır. Yasalarınızı, mevzuatınızı zamanın ruhuna uygun bir şekilde biçimlendiremez iseniz, zamanın geresinde kalmanız kaçınılmaz olur. Köklü bir devlet geleneğine sahip bir millet olarak, tarihte iyi günlerimiz kadar, acı günler de yaşadık. Biz bu acıları millet olarak asgariye indirirsek, gelecek nesillere daha güvenli bir ortam sunmuş oluruz. Tarihten gerekli dersleri çıkarmaz isek, Merhum Akif’in ifadesiyle tarih tekerrür edip yine bize acılar yaşatmaya devam edecektir. Cumhuriyetimiz 100. yılına doğru yol alıyor. CHP’nin Tek Partili dönemini çıktığımızda, neredeyse 65-70 yıllık bir demokrasi tecrübemiz var ve bu zaman diliminde kurulan hükümet sayısı 65… Bu süre; zaman zaman darbelerle de inkıtaa uğramış. Bu şu anlama geliyor; neredeyse her yıla bir hükümet düşmüş. Bir başka ifadeyle, hükümetlerin ortalama süresi ancak 1 yıl olmuş. Peki, böyle bir durumda sizin kurduğunuz hükümet ne kadar işin ehli kadrolarla teşekkül ettirilmiş olursa olsun, bu kısacık zaman diliminde Milletin geleceği adına kalıcı eserler bırakma imkânına sahip olabilir misiniz? Veya ülkeniz adına 10 yıllık, 20 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık bir projeksiyon ortaya koyabilir misiniz? Zaten ülkenizi, kaynaklarınızı işin içine girip tanımaya başladığınız an, iş başından ayrılıyorsunuz. Böyle bir tablo var ortada.
Bütün milletler tarih olur, lakin tarih yazan milletler; önünü gören, uzun vadeli planlar yapan ve her türlü çevresel ve sosyolojik şartlarla birlikte zamanı iyi okuyan milletlerdir. Biz Türkiye olarak tarih olmak değil, tarih yazmak istiyoruz. Başbakanımızın ifadesiyle, “Sorunların torunlara havale edildiği” fasid daire içerisinden ülkemizi çekip almak istiyoruz. Güçlü yürütmeyi temin eden, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunun için asgari bir gerekliliktir. İki başlı, dört kollu, dört gözlü bir insan, sağlıklı bir insan değildir ve hayatını sağlıklı bir şekilde idame ettiremez. Biz idare makamında yetki karmaşasına son vermek ve işleri daha verimli ve hızlı kılmak için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini bu ülkenin insanlarının bir hakkı olarak telakki ediyoruz.

Yönetimde istikrar olmayınca, maalesef her şey çorbaya dönüyor. Yönetimdeki istikrarsızlık, beraberinde her türlü istikrarsızlığı getiriyor. Bu sebepledir ki günübirlik politikalarla, pansuman tedavilerle bu ülkenin insanlarına kimsenin zaman kaybettirmeye hakkı yoktur. Milletin oyu ile seçilen TBMM’nin, böyle bir düzenlemeyi ihtiyaç olarak görüp, yine milletin oyuna sunmasından daha doğal ne olabilirdi? Bizim sistemimizdeki aksaklıkları, bir başka ülkenin insanlarının mı gelip düzeltmesini bekleyecektik! Kimse kusura bakmasın, Türkiye’yi rölantide tutmak isteyenler bunu asla başaramayacaklar. Türkiye’nin aydınlık yarınları için ortaya koyduğumuz çalışmalar, ancak Türkiye’nin gelişmesinden rahatsızlık duyan çevrelerde endişe oluşturur. Onun için CHP’nin, Türkiye’yi çok daha ileri noktalara taşıyacak, adeta şaha kaldıracak böyle bir düzenlemeye karşı çıkmasının mantıklı bir açıklamasını bulmakta güçlük çekiyoruz.

O halde neden karşı çıkıyor olabilirler, onları da anlamaya çalışsak?
Dedim ya, buna haklı bir gerekçe bulmak çok zor. Lakin hasbi değil, hesabi davrandıklarından olabilir. Milletin çıkarından çok, partilerinin, şahıslarının çıkarını düşünüyor olabilirler. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gelirse, biz gerçekten iktidar olma şansını tamamen yitiririz” diye düşünüyor olabilirler. Bizler, ülkemizin geleceğini ‘kişi, parti veya gurupların” çıkarcı düşüncelerine teslim edemeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi, temsil etme iddiasında bulunduğu halkla ve değerleriyle ne zaman barışırsa o zaman o görüşün sahipleri arasından da Cumhurbaşkanını seçer. Ancak Milletin tercihlerinden korkarak, taleplerinden korkarak bu Milleti dayatmacı politikalarla, vesayet odaklarıyla işbirliği içerisinde yönetemezsiniz. Bu yetkiyi bir dönem kullandılar ve millet onların ne olduğunu burada gördü. Milletle inatlaşmak yerine, ne dediğini anlamaya çalışmak, CHP’nin en basiretli siyasi yaklaşımı olacaktır. Aksi takdirde, değişim arzusunun karşısında statükoyu savunarak zamanda yol alamazsınız. Öte yandan HDP’nin, FETÖ’nun, PKK’nın neden bu değişikliğe karşı çıktığını söylemeye gerek yok. Onlar istikrarsız bir Türkiye’yi, kaos ortamını arzuluyor ve ülkeyi yönetilmez hale getirerek, perdeledikleri, örtükleri karanlık emellerine ulaşmak istiyorlar.

Türkiye’nin gerçekten bir rejim sorunu var mı?
Türkiye’nin rejim sorunu yok. 1923 yılında Türkiye; Cumhuriyeti ilan ederek rejimine kendisi karar verdi. Türkiye’nin rejimi demokratik bir cumhuriyettir. Ancak CHP’nin burada Milletle sorunu olduğunu söylemek mümkün. Zira, CHP Milletin tercihinden, iradesinden bıkmış ve ürkmüş durumda. Halkta karşılığınız olmayınca, olmayan tartışmaları gündeme getirerek, varlığınızı sürdürmeye gayret ediyorsunuz. Ama o dönemler artık çok geride kaldı. Millet CHP’nin her türlü yeniliğe ve Türkiye’nin değişim ve gelişim arzusuna karşı çıktığını biliyor ve artık sloganların değil, icraatların yönettiği bir Türkiye’yi arzu ediyor. İnşallah TBMM’den çıkan bu iradeyi, Milletimiz de onaylayacak ve bütün engellemelere rağmen Türkiye aydınlık yarınlara doğru yol alacaktır.

Peki, tek adam veya dikta tartışmaları?
Bunu da ortaya atan CHP. Biraz önce de vurguladığımız gibi, CHP kendisini var edebilmek için, her türlü yalanı ve iftirayı meşru görüyor. Türkiye cumhuriyet döneminde sadece CHP’nin milli şefi zamanında tek adam rejimiyle yönetildi. Bunun darbecileri de çıkardığımızda başka bir örneği yok. Millet CHP’nin tek adam ve tek parti yönetiminden bıkıp başka yönelişlere girdiği zaman da darbeyle milletin iradesine ayar vermeye çalışan aynı zihniyetin ürünü zümreler ortaya çıktı. CHP, onun için halkı pek sevmiyor. Halkın iradesiyle yönetilen bir ülkeden ziyade, halkın iradesinin zapturapt altına alındığı bir Türkiye’yi hep arzuladı. Partimizin kurucusu Liderimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız, bugüne kadar geldiği her göreve (buna Parti Teşkilatında aldığı görevler de dâhil olmak üzere) seçimle geldi. 2001 Yılında kurduğu partiyi, her seçimde daha çok desteklenen bir parti haline getirdi. Bu Milletin taleplerini karşılamasıyla, sıkıntılarını gidermesiyle direkt ilgili bir süreçti. En son aşamada geldiği görev olan Cumhurbaşkanlığına Milletin yüzde 52’sinin oyu ile seçildi. Sürekli halkın içinde olan, halkın sürekli desteğini alan, kriz ortamlarında sürekli halkın hakemliğine başvuran, bir halk liderine bu ithamları yakıştırmak en masum ifadesiyle bir aymazlıktır. Öte yandan insanlar ölümlüdür. Baki olan Allah’tır. Yarın Allah geçinden versin, Tayyip Erdoğan olmayabilir. O zaman şuan yaptığımız değişiklik ortadan kalkmış mı olacak? Devlet işlerini kimsenin bu kadar basite indirgeme hakkı yoktur. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanımızdır ve içinden geldiği partisi de 15 yıldır iktidardadır. Yeni sistem Sn. Erdoğan sonrası bir Türkiye için daha gereklidir.

Mevcut sistemi baz alarak, cumhurbaşkanının farklı, başbakanın farklı bir siyasi tabandan geldiğini farz edelim. Böyle bir durumda Türkiye’nin yönetimi kilitlenmiş olmaz mı? Hangi yasayı çıkartabilirsiniz, hangi atamaları gerçekleştirebilirsiniz, hangi kararları alabilirsiniz? Bunu Sezer’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde maalesef yaşadık. Bürokratlarımız görevlerini vekâleten yürütmek zorunda kaldılar. Kararnameler gecikti. Birçok yasa Cumhurbaşkanlığından döndü. Dolayısıyla hızlı kararlar alıp uygulama şansına sahip olabilecekken, Türkiye’nin gereksiz bir zaman kaybına neden oldu. Hatırlarsanız daha önceki dönemde de aynı Cumhurbaşkanı, Başbakan’a Anayasa kitapçığı fırlatarak, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birinin ateşini yakmıştı. Bunun sonucunda bu acı reçeteden70 milyon insanımız etkilendi. Devlet neredeyse İMF memurlarına teslim edilecek noktaya geldi.

Öbür yandan inşallah bu sistem kabul edildiğinde, bu gibi hadiselerin toplumun tamamına buhran yaşatmasının önüne geçilmiş olacak. Zira yönetimde kavga değil, birliktelik ve ortak akıl, asıl unsur olacak.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan bu sistem somut olarak hangi faydaları milletimize sunmuş olacak?
Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimleri eskiden krizlere neden olurdu. Zira bunlar Milletin idaresinin üzerinde egemenlik kurmak isteyenlerin çatıştığı bir alan haline gelmişti. Bu ortamların ortaya çıkardığı kaos da bahane edilerek, Milletin iradesine antidemokratik yöntemlerle el konulurdu. Şimdi bu tamamen ortadan kalmış olacak. Koalisyon dönemleri artık tarihte kalacak. Milleti yönetecek kişi, seçilebilmek için en az Milletin oyunun yarısını almak zorunda olduğu için, güçlü bir yönetim ülkemizde teşekkül etmiş olacak ve hükümet kuramama gibi ya da yüzde 18 oy almış bir partinin liderinin idarenin kararlarına tam yetkili olduğu bir süreç ortadan kalkmış olacak. Cumhurbaşkanının yaptığı iş ve eylemlere yargı yolu açılmış olacak. Mevcut durum; Cumhurbaşkanını yaptığı iş ve eylemlerden dolayı tamamen sorumsuz tutmuştur. Yine TBMM’nin dışından atanan veya TBMM’den seçildiyse Milletvekilliği düşen Bakanlar, seçmen çevresine yönelik olarak sarf ettiği mesaisini tamamen Türkiye’nin geneline sarf etmiş olacak. İdarede karar alma süreci hızlanacak ve ülkeye zaman kaybı yaşatılmayacak. Yasama ve yürütmenin aynı anda seçimi, devlet yönetiminde denge ve uzlaşmayı da beraberinde getirecek. Daha önce “Bağımsız” olarak tanımlanan ‘Yargı’nın, bağımsızlığı ile birlikte tarafsızlığı da anayasal teminat altına alınmış olacak. Milletin güçlü iradesinin ülke yönetimine yansıması, artık idareye yönelik antidemokratik baskıları veya darbe teşebbüslerini imkânsız hale getirecek. İdarede çatışma değil uzlaşma hâkim olacak.

Son olarak 16 Nisan’da EVET’in çıkması için neler yaptığınız hakkında da özet bir bilgi verebilir misiniz?
Biz her zaman vatandaşlarımızın iradesini kendi iradesi bilen bir partiyiz. Çünkü AK Parti’yi zaten milletimiz kurmuştur. Biz Milletimizin iradesini, her türlü beşeri iradenin üzerinde görürüz. Parti olarak da hiç seçim olmayacakmış gibi dingin, yarın seçim olacakmış gibi de hazır oluruz. Halk oylaması normal bir seçim süreci olmamakla birlikte, belki Cumhuriyet tarihinde Milletimizin geleceği ile ilgili yaptığı en önemli seçim olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu sürecin ülkemizin için neden gerekli olduğunu halkla buluştuğu her platformda anlatmaya başlamıştır. Biz de Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımızın öncülüğünde TBMM, Parti Yönetimi, Teşkilatlarımız, Yerel Yönetimlerimiz ve üyelerimizle birlikte, sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği halinde milletimize bu değişikliğin hangi yenilikleri ve güzellikleri getireceğini anlatmaya çalışıyoruz ve bu süreç tamamlanıncaya kadar da bunu sürdüreceğiz. Başkalarının ne dediğinden ziyade biz ne yapmak istediğimize odaklanmış vaziyetteyiz. Bu yüzden aydınlık yarınlarımız için “Evet”, Türkiye’nin geleceği için “Evet”, yeni Türkiye için “Evet”, güçlü Türkiye için “EVET” diyoruz ve buna milletimizin de inşallah çok güçlü bir destek vereceğini düşünüyoruz.

Add comment