Ahmet Aydın; artist olmasın diye Belçika’ya amcasının yanına gönderiliyor. Orada büyüyor, eğitim görüyor, çalışıyor, evlenip yuva kuruyor. Sosyal medya aracılığı ile Suriye’den gelen bir yardım çığlığı ona bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Ahmet Aydın’ın bu ilginç hikayesi röportajımızda…
Belçika’dan Suriye’ye uzanan yardım eli
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Akören’in Çatören köyünde doğdum. 15 yaşına kadar Türkiye’de okudum. 15 yaşından sonra Belçika’ya gittim. Belçika’ya gitme nedenim ise bir derginin düzenlediği artistlik yarışmasında birinciliği kazanmamdı. O yarışmada birinci olunca İstanbul’a çağrıldım. Ailem “Bu çocuk artist olacak, bozulacak” diye beni apar topar Belçika’ya amcamın yanına gönderdi. Orada eğitimimi tamamladım. 56 sene Belçika’da çalıştım. Tüm düzenimi orada kurdum.
Sizi Suriye ile buluşturan neydi?
Suriye savaşları başladıktan sonra ben kendimi Suriye’ye verdim. Müslümanların çok zor durumda olduğunu gördüm. Çok etkilendim. Birçok insani yardımlarda bulundum. 7 senedir ambulans yardımından tutun da gıdasına kadar büyük ölçekli yardımlar yaptım. 3-4 yıl ağır yaralıları Türkiye’ye getirdim. Şimdi de götür deseler getiririm.
Suriye’ye gitmeye ilk olarak nasıl karar verdiniz?
Tesadüfen Suriyeli bir gazeteciden sosyal medya üzerinden bana gönderdiği mesajı gördüm. “Bize tıbbi malzeme getirebilir misiniz” diyordu. Hiç düşünmeden “Tamam, getireyim” dedim. Belçika’da eczanelerden ve evde kalmış ilaçları topladım. Hepsini arabaya yükledim. Belge almak için konsolosluğa gittim. “Sen yapamazsın. Bu ilaçları bize vereceksin, biz Kızılay aracılığıyla göndereceğiz” dediler. Kendim ulaştırmak istediğim için vermedim. Bir araba dolusu ilaçla Belçika’dan yola çıktım. Türkiye’ye gelene kadar kimse arabayı durdurup götürdüklerimi açmadı. Türkiye’de arabayı açtılar. “Sen kaçakçılık yapıyorsun” dediler. “Suriye’ye gidiyorum.” dedim. “Elinde hiçbir resmi izin yok. Kafana göre yapamazsın.” dediler. Bana işin usulünü anlattılar. Konya’da doktor arkadaşlarımdan destek istedim. Onlardan ilaç istedim. Onlar da bu şekilde ilaç toplamanın sakıncalı olduğunu, bunun prosedürleri olduğunu anlattılar. Daha sonra Mehmet Kalay kardeşimle tanıştık. Mehmet Kalay da gıda yardımı için hazırlık yapıyormuş. Biraz da Konya’dan usullere uygun ilaç topladık Mehmet kardeşimle Suriye’ye girdik. Götürdüğümüz yardım tam 7 tırdı. Oradaki ortamı daha yakından görme fırsatı buldum. Sonrasında bu yardımlara devam ettim. Konya’da da bir cami yaptırdık. İsmi Mescid-i Hafiza. Dr. Halit Karaca’nın burada çok yardımı dokundu.
Siz böyle bir şeye kalkışınca eşiniz ve çocuklarınızın tepkisi ne oldu?
Çok memnun kaldılar. Hanımımdan Allah bin kere razı olsun. Bu konuda hep yanımda oldu.
Kaç defa gittiniz Suriye’ye?
O kadar çok gittim ki hatırlamıyorum.
Suriye’ye gittiğiniz zaman oradaki manzara sizde nasıl hisler uyandırıyor?
4 yaşındaki çocuğu jiletle kesmişler. Kuran-ı Kerim’in üzerine insan pisliği yapmışlar. Caminin içinde Müslüman kızlarımızın ırzına geçmişler. Doğru düzgün içecek su yok. Çocukların saçları keçeleşmiş. Poşetleri birleştirerek kendilerine çadır yapmışlar. Durum böyle. Bunları görünce Suriye’ bırakamıyorum. Etkilenmemek elde değil.
Elinizden geldiğince yardımlar yapıyorsunuz. Büyük bir gücünüz olsa orada ne yapmak isterdiniz?
Düşüncelerim çok. Ama gerçekleşmesi zor şeyler. Oradaki Müslümanların dertlerine bir nebze faydam olduysa ne mutlu bana.
Suriye’ye gittiğiniz zaman nasıl karşılanıyorsunuz?
Türkler kadar yardım yapan bir insan görmedim ben. Dünyanın her tarafından yardım geliyor ama Türkiye’den gelen yardım anlatılmaz. Vicdan sahibiyiz. Dünyanın her yerine yardım etmek istiyoruz. Sessiz kalamıyoruz. Ben de diğer Türkler gibi karşılanıyorum. Sevgiyle karşılanıyorum.
Orada tarih yok olmuş. Siz de buna şahit oldunuz mu?
Tabii oldum. Halep’te Kanuni Sultan Süleyman Camisi var. Yerle bir olmuş. Osmanlı mezarları aynı şekilde. Türbeleri yıkmışlar. Orada İslam tarihi diye bir şey kalmamış.
Suriye’ye yapacağınız yeni bir çalışma var mı.
Şimdi sadece insani yardım yapıyorum. Oradaki şehit ailelerine, mazlum insanlara para yardımında bulunuyoruz. Belçika’daki Türklerden yardım topluyorum. Tekrar gideceğim. Elimde olsa şuan Uganda’daki Müslümanları buraya getiririm. Mazlum insanlar çok kötü haldeler. Bizden başka ilgilenen yok. Uganda’ya hiç gitmedim. Bir arkadaşım orada bir caminin halini gösterdi, sadece para yardımı yapabildim. Konya’nın zenginlerinden yardım bekliyorum. Kafaya koydum. Hiç bulamasam da evimin birini satıp o camiyi yaptıracağım.
Suriye ekranda gördüklerimizin ötesinde mi? Biz tüm olan biteni göremiyor muyuz acaba?
Ekranda gördüğünüz gibi değil. Suriye’de çok büyük işkenceler var. Aynı Arakan’ da olduğu gibi. Bir tek sağlam ev kalmamış. Bizim yaptığımız yardım sadece Suriyelilere değil. Alevisi olsun sunnisi olsun ya da Müslüman olmayan bir ülke olsun. Her şekilde yardım ederiz. Ayrım yapmıyoruz. İslamın emri de bu. Kurban dağıtıyoruz, zor durumda olan Hıristiyan komşularımıza da veriyoruz.
Aileniz sizi küçük yaşta yurtdışına göndermiş. Şimdi iyi ki de göndermiş diyor musunuz?
Tabi ki diyorum. Hayırlı işlere vesile oldum. Torunlarımı bile götürdüm, gezdirdim oraları.
Oradaki üst düzey yetkililerden kabul görmüşsünüz. Bu konudan biraz bahseder misiniz?
Orada normal bir insan yardım dağıtamaz. Biz özgür Suriye Ordusuna gittiğimiz için cephelerdeki askerler bize yardımcı oldu. Orada hiçbir yeri kendi başıma bilemem. Beni köylere onlar götürdü. Yardım götürmeden önce malzemeler ne, kime gidiyor. Kızılay ve Afad kontrol ediyor.
Sizin gibi yardım yapmak isteyenler nasıl bir yol izlemeli?
Örneğin bir tır un aldınız. Bunu Kızılay’a bağışlayabilirsiniz. Aktif olan insanı yardım kuruluşuna da bağışlayabilirsiniz. Ama yok ben bunu kendim götürüp o mutluluğu yaşamak istiyorum dediniz. O zaman unu buradan alıp doğru gümrük kapısına gidiyorsunuz. Ve diyorsunuz ki bu ticari bir mal değil. Afad bürosuna alıyorlar sizi, mal beyanında bulunuyorsunuz. TC kimlik numaranız üzerinden şartlı bağış beyannamesi dolduruyorsunuz. Burada Kızılay da devreye giriyor. Ürünü inceliyorlar. Sizin verdiğiniz beyanla oradaki inceleme örtüşüyorsa formu imzalıyorlar. Araca yardımlar aktarılıyor. Gidilecek bölge güvenliyse sizin de bir günlüğüne gitmenize izin veriyorlar. Suriye topraklarında birçok kamp var. Biz de yardımları kamplara veriyoruz. Bu kamplarda ekmek üreten fırınlar var. Unun bir kısmını fırına veriyoruz. Ekmek yapılıp kamplardaki mağdur insanlara dağıtılıyor. Savaş olmasına rağmen evlerini terk etmemiş insanlar var. Bu insanlara da birer çuval un veriyoruz. Kendi imkânlarıyla o unu değerlendiriyorlar. Siz o unu mağdur ailelere verdiğinizde oradaki mutluluğa zaten şahit oluyorsunuz. Onlar mutlu olunca sizde mutlu oluyorsunuz. Haberi yokken o unu kapısının önüne indirdiğinizde vefalı Türk geldi diyorlar.
Ahmet Aydın was sent to Belgium, his uncle for him not to be an artist. He grew up, had training, worked and married there. A help cry coming from Syria via social media has opened a door of a quite different world. His interesting story is in our interview…
A Helping Hand From Belgium To Syria
Can you tell about yourself shortly?
I was born in Catoren village in Akoren. I had education in Turkey until I was 15 years old. I went to Belgium after I was 15. The reason why I went to Belgium was that I came first in an actor / actress competition which was organized by a magazine. When I came first I was called to Istanbul. My family said that I would be an actor and my life would get worse and they sent me to Belgium to my uncle hurriedly. I completed my education there. I worked there for 56 years. I made my all life there.
What did bring you together with Syria?
I devoted myself to Syria after Syria wars began. I saw that Muslims had very hard times. I was very influenced. I made several humanitarian aids for 7 years. Some of them were ambulance and food aids. I brought seriously wounded people to Turkey for 3-4 years. If I am told again to bring them I would do.
How did you decide to go to Syria first?
I saw a message accidentally which was sent by a Syrian journalist via social media. He was asking for medical equipment. I said: “Ok, I will bring” without any hesitation. I collected medication from pharmacies and took from my home. I put all of them in my car. I went to consulate to take document. An officer said: “You can not do alone. You will give them to us. We will sent them via Turkish Red Crescent.” As I wanted to take them away by myself I did not give. I departed with a car full of medication. No one stopped me until I came Turkey. Officers looked into the car in Turkey. They said: “You smuggle.” I said: “I am going to Syria.” They said: “You have no approval. You can not go by yourself.” They told me the methods. I asked for support from my doctor friends in Konya. I asked for medication. They also said that it was wrong to collect medication like this and there were certain procedures. Later I met Mehmet Kalay. He was preparing food aids. We collected medication according to the rules. Mehmet Kalay and I went to Syria. Aids which we could collect and carry there were full of 7 juggernauts. I had chance of seeing the environment there. Later I continued these aids. We got a mosque done in Konya. Its name is Mescid-i Hafiza. Doktor Halit Karaca helped very much to us.
How did your wife and children react when you attempted to do all of these things?
They were pleased. May God be pleased with my wife. They always supported me.
How many times did you go to Syria?
I can not remember because I went so many times.
How do you feel when you go and see the scenes when you go there?
They cut a four year old child with a razor blade. I saw crap on Kuran-ı Kerim. They raped our Muslim girls in mosques. There were no food and water. Childrens’ hair became matted. They made tents by joining nylon bags together. That is the situation. When I have seen all of these I can not leave Syria.
You do as best as you can. What do you want to do there if you would have a great power?
I have a lot of thoughts. But they are difficult to be carried out. If I helped Muslims there a tiny bit I would be very happy.
How are you welcomed when you go to Syria?
I did not see any people, who helped, as Turks. Aids came from all over the world, but the ones coming from Turkey could not be explained. We have conscience. We want to help everywhere in the world. We can not remain silent. I am welcomed with love as all Turks.
History has disappeared there. Have you witnessed this?
Surely. There was Suleiman The Magnificent Mosque. It was razed. Ottoman graves were also razed. They devastated shrines. There is nothing about Islamic history.
Is there something new that you will do in Syria?
I do only humanitarian aid now. We subsidize families of martyrs, oppressed people. We ask for help from Turks in Belgium. I will go again. I would bring Muslims living in Uganda if I had chance. Oppressed people live under very very bad conditions. There is no one taking care except us. I have not gone to Uganda before. A friend of mine showed me a mosque there. I could only subsidize. I wait for help from wealthy people in Konya. I set my mind on this. If I have no help I will sell one of my houses and get this mosque done.
Is Syria beyond what you see on television? Can not we see everything?
It is not as you see on television. There are big tortures in Syria like in Arakan. All houses were demolished. We do not help only Syrians. We help everyone either Alawites or Sunnis. We can also help a country whose people are not Muslims. We do not discriminate. Islam commands us this. We distribute sacrifices. We give them to our Christian neighbours who live under hard conditions.
Your family sent you abroad when you were very young. Do you say that they sent you fortunately?
I say surely. I conduce to good jobs. I took even my grandchildren there.
You were approved by high-level officers there. Can you tell about this a little?
A normal person can not help people there. As we visited Free Syrian Army the soldiers helped us. I do not know any places there on my own. The soldiers took me to the villages. Turkish Red Crescent and AFAD (Disaster and Emergency Management Presidency in Turkey) control all materials and to whom they are taken before we take them away.
What should people, who want to help like you, do?
For example, you buy a huge amount of flour. You can donate it both to the Red Crescent and to other charities. But if you say: “No I want to take it there myself.” Then you buy flour in Turkey and you go to customs gate. And you say that it is not a commercial commodity. They take you to AFAD’s Office. You declare your property. You fill conditional donation tax. The Red Crescent step in at this stage. They analyze the product. If your tax matches up with the examination they sign the form. Aids are transferred into the vehicles. If the place, to which these aids are taken, is safe they allow you to go for one day. There are a lot of camps in Syria. We give all aids to these camps. There are firms that produce bread in these camps. We give some flour to these bakeries. They make and distribute bread to oppressed people. Although there is war, there are people who have not left their houses. We give one each sack of flour to them. They use flour with their own possibilites. When you give flour to these people you witness their happiness. As they are happy you are happy. When you leave that flour in front of their doors beyond their knowledge they say: “Faithful Turk has come.”