Dr. Levent YİĞİTTEPE

Uluslararası İlişkiler Ve Güvenlik Politikaları Uzmanı

Uluslararası İlişkiler Ve Güvenlik Politikaları Uzmanı Dr. Levent YİĞİTTEPE

Uluslararası İlişkiler Ve Güvenlik Politikaları Uzmanı Dr. Levent YİĞİTTEPE

SURİYE KRİZİ ÜZERİNDEN DEVLETLERİN ROLÜ VE
BEKLENTİLER NEDİR?

Suriye, son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan hemen hemen tüm olaylarda merkezi bir konum almıştır. Coğrafi konum itibariyle Suriye, her zaman Akdeniz’den Ortadoğu’ya açılan kilit bir ülke olarak karşımıza çıkmıştır. Suriye, coğrafi konumuna ilave olarak, ekonomisi, içinde bulunduğu siyasi sistem yapısı ve barındırdığı etnik çeşitlik (Türkmen, Kürt, Arap vd) itibariyle Ortadoğu’da her zaman çok farklı bir yerde gösterilmiştir. Yine, sosyal ve kültürel çeşitliliği ve farklı din mezheplere mensup halkıyla diğer Ortadoğu ülkelerinden ayrılmıştır. Kısaca, yakın Ortadoğu tarihine bakarsak, Araplar Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere Batılı ülkelere destek olmuşlardır. Fakat daha sonra, Batılı ülkelerin, kendilerine destek amaçlarının bağımsızlıklarını sağlamadan ziyade, bölgelerinde olan petrole sahiplenmek olduğunu anlayınca yönlerini özellikle Soğuk Savaş döneminin başlarında doğuya, Sovyetler Birliği’ne karşı çevirmişlerdir. Araplar, bu dönemde kapitalizm karşıtı ve eşit özgürlükçü söylemlerden etkilenmişlerdir. Daha sonraki yıllarda Suriye’den başlamak üzere, Ortadoğu, Arapların bağımsızlık mücadelesine sahne olmuştur.

Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında bağımsızlığına kavuşan Suriye’de bu dönemde çoğunluğu ülkedeki azınlıklardan oluşan Baas Partisi kurulmuştur. Suriye’de bağımsızlık sonrası, Sovyetlerinde etkisiyle ardı adına kesilmeyen askeri darbeler olmuş, ülke bir türlü istikrara kavuşamamıştır. Özelikle Arap-İsrail savaşlarında öncü bir rol oynayan Suriye, bu savaşlardan hep zararlı çıkmıştır. 1960’lı yılları büyük zorluklar içerisinde geçiren Suriye’de Baas Partisi’de Hafız Esad’la birlikte yükselişe geçmiş ve 1970’li yıllardan itibaren Hafız Esad’lı Suriye, Ortadoğu’daki yerini almıştır.

Hafız Esad, özellikle Sovyetler Birliği’yle dış politikada önemli gelişmeler kaydetmiştir. Özellikle ticari açıdan da ilişkilerini geliştirerek askeri ihtiyaçlarını (silah, uçak ve füze sistemleri vb) bu ülkeden tedarik yoluna gitmiştir. Batı ile ilişkilerini de, bu ülke ile oluşturduğu politikalar üzerinden şekillendirmiştir. Hafız Esad, Baas Partisi’ni tek adama dayalı otoriter bir konuma getirerek, kendi içinde bir siyasi yapı oluşturmuştur. 1990’lı yıllarda su meselesi ve PKK terörüne verdiği destek yüzünden Türkiye ile ilişkilerinde soğuk rüzgarlar esmesine sebep olmuş ve aralarında yeni krizlerin doğmasına yol açmıştır. Özellikle PKK terör örgütünün liderinin Şam’ı karargâh edinmesiyle başlayan bu süreçteki anlaşmazlıklar, iki ülke arasında bir askeri güvenlik krizinin doğmasına yol açmıştır. 1998 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye sınırlarına askeri birliklerini kaydırması olası bir savaşın işaretleri olmuş, bu dönemde Suriye ile tüm diplomatik ilişkiler sonlandırılmıştır. Bu kriz sürecine dahil olan Amerika, krizin aşılması için Türkiye’yi yeniden diplomatik ilişkilere ikna etmiş ve varılan anlaşmalarla kriz bir nebzede olsa aşılmıştır. Bunda PKK liderinin özellikle Suriye dışına çıkarılması önemli bir etken olmuştur. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümüyle yeni bir döneme giren Suriye’de oğul Beşar Esad yönetime geçmiştir. Beşar Esad özellikle Rusya ve Çin’i arkasına alarak, uluslararası arenada rol oynamaya çalışmıştır.

Bu dönemde Suriye ile ilişkilerine bakıldığında Türkiye, bu ülke ile uzun bir sınıra sahip olunmasından dolayı, sınır güvenliğini korumayı ön plana çıkaran bir güvenlik anlayışını benimsemiştir. 2002 yılının sonlarında yeni bir ivme kazanan Türkiye-Suriye ilişkileri inişli-çıkışlı seyir izlemiştir. Daha sonra ilişkiler en üst seviyeye kadar çıkarılmış, bu durum iki ülke arasında vizelerin kaldırılması ve sınırların açılmasına kadar varmıştır.

Türkiye-Suriye ilişkileri özellikle Arap Baharı olarak anılan halk hareketlerinin başlamasıyla birlikte büyük yaralar almaya başlamış ve ilişkilerde tersine bir gidiş söz konusu olmuştur. Arap Baharı ile birlikte başlayan iç savaşta, Türkiye Suriye halkının düştüğü trajik duruma bütün dünyanın seyirci kalmasına tepki göstermiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Rusya ve Çin vetosu yüzünden karar çıkmaması, Suriye’ye olası askeri bir insani müdahalenin önünü tıkamıştır. Türkiye bu ülkede olaylar başladığından beri her fırsatta Suriye halkının yanında olduğunu vurgulayarak sorunun Suriye’deki rejimden kaynaklandığını ve halkına zulmeden bir iktidarın, daha fazla kalmaması gerektiğini uluslararası örgütler nezninde sürekli gündemde tutmaya çalışmaktadır. Türkiye, bu süreçte iç savaştan kaçan mültecilere de sınırlarını açmış ve üç milyondan fazla Suriyeli sığınmacıyı topraklarında barındırmaya devam etmektedir.

Esad rejiminin, halkın reform taleplerini yerine getirmesi yakın gelecekte olası bir durum olarak gözükmemektedir. Altı yıldan uzun süredir devam eden iç savaşta, binlerce masum insan hayatını kaybetmiştir. Türkiye ise bu süreçten uzun sınır komşusu olması sebebiyle en çok etkilenen ülke konumundadır. Özellikle sınır bölgelerine yakın iç çatışmalardan ve terörist saldırılardan, sivil vatandaşlarımız büyük ölçüde etkilenmiş ve can kayıpları da yaşanmıştır.

Diğer taraftan Suriye içerisinde çok farklı muhalif grupların bulunması, Esad rejimine karşı güçlü muhalif oluşmasına da bir engel teşkil etmiştir. Uluslararası örgütler tarafından şu ana kadar yapılan Esad rejimine karşı ortak muhalif güç oluşturma çabalarından herhangi bir sonuç elde edilememiştir. Yine başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları Suriye’de yaşanan iç çatışmalara ve terör örgütlerine karşı yürütülen mücadelenin başarısız olmasına neden olmuştur. Suriye’deki iç çatışmalardan ve buradaki terör örgütlerinden en çok etkilenen Türkiye ise bu ülkede yaşanılan kriz konusundaki endişelerini sürekli ifade etmektedir. 2012 yılında değişen angajman kuralları gereğince Türkiye, uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkını bu ülke topraklarından gelen saldırılara karşı kullanacağını belirtmiş ve bu çerçevede Türkiye 2012 yılından itibaren her türlü yaşanılan sorunlara angajman kuralları gereği karşılık vermeye devam etmektedir.
Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikalarını, daha çok statükoyu değiştirme kapsamında değerlendirilmek ve bölgede etkinliğini artırmak istemesi çabalarının bir sonucu olarak görmek mümkündür. Özellikle Türkiye, sınır komşusu olduğu ülkelere karşı sınır güvenliğini ön plana çıkardığından daha hassas güvenlik politikaları izlemektedir. Yaklaşık 900 km sınır komşumuz olması sebebiyle, Suriye’deki iç çatışmalar ve bölgedeki terör örgütlerinin varlığı, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından hassas bir konu olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye, kriz için barışçıl çözüm çerçevesinde uluslararası örgütlerin etkinliğini artırarak, bir an önce harekete geçilmesi ve bu yolda gerekli diplomatik çabaların hızlandırılması gerektiğini belirtmektedir. Fakat maalesef Türkiye’nin bu çağrısı uluslararası platformda karşılık bulamamıştır. Özellikle yaşamış olduğu terör saldırıları karşısında 1952 yılından beri güçlü bir üyesi olduğu NATO’dan istediği desteği alamamıştır. NATO’nun da etkisiz oluşu bugün, Soğuk Savaş sonrası dönemden sonra varlığının ikinci kez sorgulanması yeniden tartışılır duruma geldiğini göstermektedir. Bu nedenle Türkiye’de Suriye’de yaşanan krizlere karşı birtakım diplomatik ve askeri girişimlere bulunmaya devam etmektedir. Bu kapsamda krize çözüm bulmak için Türkiye-Rusya-İran’ın birlikte oluşturduğu Astana görüşmeleri önemlidir. Yine Ortadoğu’da ve bölgede söz sahibi olmak isteyen Türkiye, sınırlarının güvenliği için bölgede faaliyet gösteren DAEŞ, PKK, PYD/YPG gibi terör örgütlerine karşı askeri tedbirler alma ve operasyonlar yapma hakkına sahiptir.
Diğer taraftan Avrupalı ülkeler, ABD ve diğer ülkeler, Suriye’de krizin çözümü için koalisyon oluşturmuş olmasına rağmen gelinen noktada ne kadar başarısız olunduğu ortadadır. Daha çok kendi çıkarları için bireysel olarak hareket etmeyi tercih eden bu koalisyon ülkeleri krizde çözümsüzlüğün aktörleri olarak görülmektedir. Avrupa ülkelerinin hem Avrupa Birliği (AB) içinde oluşturmaya çalıştıkları Ortak Güvenlik Savunma Politikası (OGSP) çatısı altında hem de NATO içerisinde güvenlik politikalarının uygulanmasında bedel paylaşımındaki (GSYH’dan %2 pay ayırmamaları) görüş ayrılıkları uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasını ve aynı zamanda terörizmle mücadeleyi de zora sokmaktadır. Rusya’da Suriye’deki kazanımlarını kaybetmemek ve Doğu Akdeniz’deki statüsünü korumak için krize sonradan müdahil olmuştur. Rusya özellikle Suriye topraklarındaki hava üslerini korumak ve varlığını devam ettirmek adına yeni güvenlik politikaları geliştirmeye çalışarak Türkiye ve İran’la birlikte krize çözüm yolları bulabilmek için görüşmelere devam etmektedir.

Sonuç olarak Suriye toprakları üzerinde büyük güçler tarafından vekâlet savaşlarının yaşandığını söylemek mümkündür. ABD ve Rusya’nın kendine yeni müttefikler edinerek bölge üzerinde etkili olmaya çalıştığı görülmektedir. ABD, PYD/YPG terör örgütüne verdiği destekle DAEŞ’le mücadele ettiğini ve Suriye’deki krize çözüm arayışına girdiğini iddia ederken, Rusya’da bölgedeki çıkarlarını korumak ve meydanı ABD’ye bırakmamak için hem rejime hem de muhaliflere verdiği destekle farklı bir senaryoyu devreye sokmaya çalışmaktadır. Maalesef dördüncü nesil savaş dediğimiz hibrit savaşlarının devrede olduğu bölgede, çatışmaların gelecekte de devam etmesi muhtemel gözükmektedir. Yaşanılan görüntüler daha çok devletlerin birbirine karşı doğrudan çatışmalara girmediği birtakım silahlı gruplar üzerinden çıkarlarına ulaşma yolunda hesaplaşmaya gittiği bir ortamı göstermektedir. Bu şekilde yaklaşımlarla bölge barışına, terörizmle mücadeleye ve bununla birlikte küresel güvenliğe fayda sağlamak imkânsızdır. Oysaki dünyamızdaki güvenlik sorunlarının tümüyle aşılabilmesinin yolu ülkeler arası kurulacak ortak güçlü işbirliği ve diyalogdan geçmektedir. Türkiye’de bu krizde coğrafi yakınlığı sebebiyle gelişen olaylara ve çatışmalara kendi sınırlarının güvenliği ve ulusal güvenliği için duyarsız kalması mümkün değildir. Türkiye, bölgeden kaynaklı terör saldırılarına karşı kendi vatandaşlarının ve sınırlarının güvenliği sağlama noktasında her türlü siyasi ve askeri tedbirlerini uluslararası hukuk çerçevesinde almaya devam etmektedir. Son dönemde Türkiye, yaşamış olduğu terörist saldırılar karşısında gerek Avrupa ülkeleri ile gerekse ABD ve NATO ilişkileri çerçevesinde, yalnız bırakılmaya çalışılsa da bağımsız güvenlik politikaları edinme ve uygulama kapasitesine sahip bir ülkedir. Bu bağlamda 21. Yüzyıl’ın güvenlik ortamında bulunduğu jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye’nin güvenli olması hem bölgesel hem de küresel güvenliğin sağlanmasında en önemli unsur olarak kalmaya devam edecektir.

 


 

 

WHAT ARE THE ROLES OF THE COUNTRIES AND
EXPECTATIONS THROUGH THE CRISIS OF SYRIA?

Syria has taken a central role in almost all events that occured in the Middle East in recent years. Syria has always been faced as a key country opening to the Middle East from Mediterranean by its geographical position. In addition to its geographical position, Syria has always been shown in a very different position in Middle East thanks to its economy, political system and its ethnic variety (Turkmen, Kurdish, Arab etc.). Syria is different from the other Middle East countries by its social and cultural variety and its population which includes people from different religions and sects. Shortly, if we look at the recent Middle East history, Arabs have supported the Western countries especially England and France against the Ottomans in the First World War. But later, when they realized the aim of the Western countries’ support was to have their petrol sources instead of making them independent, they turned their faces to East that is Soviet Union especially at the beginning of the Cold War period. Arabs, were influenced by the anti-capitalist and equal libertarian discourses at that time. Middle East was the stage of Arabs for their independence struggle which started from Syria in the later years.

In Syria that gained its independence at the beginning of the Cold War, the Baas Party have been founded at that time which has mostly consisted of minorities of the country. After the independence, with the effect of Soviets, series of military coups occured and the country somehow couldn’t be stable. Especially in the Arab-Israel wars, Syria had a leading role especially in Arab-Israel wars, but it always came out a loser. Syria, The Baath Party began to rise with Hafız Esad in Syria which had big struggles in 1960s and Syria with Hafız Esad took its place in Middle East by 1970s.

Hafız Esad got important developments in foreign policy especially with Soviet Union. He chose to supply his military necessities (gun, planes, and missile systems etc.) from this country by developing relationships commercially. He shaped relationships with the West according to the policies that he created with this country. Hafız Esad created a political structure in Baath Party by placing it in an authoritarian location which was based on one man. He caused cold winds and new crises between Turkey and Syria due to the water issue and support that he gave to PKK in 1990s. Especially the disagreements in this period, beginning with PKK’s leader’s choosing Damascus as headquarters, caused a military security crisis between two countries.

Turkish Military Forces sent its troops to the Syrian border and this was a sign of possible war in 1998. All diplomatic relations with Syria were abolished at that time. America, which got involved in this process, convinced Turkey to contact diplomaticly to resolve the crisis and the crisis was resolved by the agreements to some extent. In that event it was a big factor that leader of PKK was sent out of the Syrian border. By the death of Hafız Esad in 2000 a new period started in Syria and Beşar Esad, son of Hafız Esad, has became the president. Syria started a new period and son of Hafız, Beşar Esad took the government. Beşar Esad tried to play a role in international arena by gaining support especially of Russia and China.

When we look at the relationship between Turkey and Syria at that time we see that Turkey adopted a sense of security, which featured protecting border security, as it has had a long border with Syria. Turkey Syria relations, which gained acceleration at the end of 2002, followed a fluctuating course. The relations peaked and this situation caused to lift visas between two countries and to open borders.

Turkey-Syria relations got hurt with the beginning of civil commotions known as Arab Spring and there was a reverse movement in the relations. Turkey showed a reaction to the world as it looked on people’s tragic situation in Syria after the civil war that began with the Arab Spring. There was no issued decision due to the veto of Russia and China at the United Nations Security Council a possible military interference to the Syria was blocked.

Turkey emphasized that it has stood by Syrian people at every turn since the events have begun. It has kept on the agenda at international organizations. that the problem has arisen from the regime in Syria and this government, which has suppressed its own people, should not stay any more. Turkey has opened its borders to refugees who escaped from war. It continues to host more than three million Syrian refugees.

It is not seen that Esad regime will carry out Syrians’ reform demands as a possible situation in the near future. Thousands of innocent people have lost their lives at this civil war which has continued more than six years. Turkey is at the position of the most influenced country as it has been long border neighbor of Syria. Our civil citizens have been affected by internal conflicts and terrorist attacks which have been near border regions. There have also been loss of lives.

On the other hand as there are many different opponent groups in Syria it blocks strong opponents against Esad regime to emerge. There has been no result from the works for creating a common opponent power against the Esad government by the international organizations up to now. Dissidences among other countries especially USA and Russia have caused struggle against internal conflicts in Syria and terrorist groups to be unsuccessful. Turkey, who has been mostly affected by internal conflicts and terrorist organizations in Syria, has always stated its worries about the crisis in this country. Turkey has stated that it will use its right of self defence, coming from international law, against the attacks from Syria according to the engagement rules which have changed in 2012. Turkey has continued to respond all problems according to the engagement rules beginning from 2012.

It’s possible to see new policies of Turkey about Middle East as a result of its will to be evaluated within the context of changing the status quo and increasing its effectiveness in the region. Inner conflicts and the existence of terrorist groups in Syria are evaluated as a delicate issue in terms of Turkey’s border security because Turkey has 900 kilometer border neighbour.

Turkey states the necessity of taking action and performing diplomatic efforts faster by increasing the effectiveness of international organizations within the scope of peaceful settlement for crisis. But unfortunately Turkey’s invitation has not been responded back in international platform. Especially, Turkey, which has been a strong member of NATO since 1952, didn’t get the support from it against terrorist attacks. It has shown that NATO has been in an argumentative situation as its existence has been questioned for the second time after Cold War period and it has become ineffective today. Therefore Turkey continues to some military and diplomatic attempts against the crises occurring in Syria. In this aspect the Astana negotiations, created by Turkey, Iran and Russia, are important to find a solution for the crisis. Turkey, which wants to have a voice in the Middle East and in that region, has the right to operate and take military precautions and make operations against the terrorist groups like DAEŞ, PKK, PYD/YPG.

On the other hand the failure is clear about the solution of the crisis in Syria, although European countries, USA, and the other countries has formed a coalition. Countries of coalition are seen as the responsible for the lack of solution, which have chosen to move individually mostly for their profits. European Countries’split in opinions not only about the Common Security Defense Policy(CSDP), which they try to create in European Union(EU) but also about sharing the prices for practicing security policies in NATO (not allocating 2 percent of gross domestic product) make it harder to provide international peace and security and to fight against the terrorism. Russia got involved in the crisis later to protect its status in the East Mediterranean and not to lose its gains. Russia is keep negotiating with Turkey and Iran to find solutions for the crisis to protect its air bases and to keep existing there by improving new security policies.

As a result it’s possible to say that there is a war for power on the lands of Syria by the big powers. It is seen that the USA and Russia are trying to be efficient on the region by getting new allies. While USA claims that they search for solutions for crisis by supporting PYD/YPG to fight against DAEŞ, Russia tries to activate a different scenario by supporting the Syrian government and the opponents at the same time to protect its profits and not to leave the region to the USA. Unfortunately as the hybrid wars, which are called as the fourth generation wars, have continued in the region it is seen possible that clashes will go on in the future. The scenes show an environment which the countries use some armed groups to reach their profits instead of fighting with each other directly. It is impossible to provide benefit for the peace of region, fighting against terrorism and global security with these approaches. Whereas common and strong collaboration and dialogue among the countries are the ways to solve the security problems completely in our world. It’s impossible for Turkey to remain insensitive in this crisis to the clashes and the events for protecting its borders and its national security due to geographical position of Syria. Turkey continues to take all political and military precautions within the scope of international law against the terrorist attacks originating from that region to keep their citizens and borders safe according to international law. Turkey has the capacity of obtaining and practicing independent security policies even if within the frame of relations with European countries, USA and NATO’s trying to isolate Turkey against the terrorist attacks. In this sense security of Turkey is the key figure to provide security of the region and of the world due to its geographical position in the twenty first century’s security environment.

Add comment