Emine Baran

Emine Baran Şifa Merkezi

Emine Baran Şifa Merkezi Emine BARAN

Emine Baran Şifa Merkezi Emine BARAN

DornTerapi’yi; uzmanı Emine Baran anlattı. Sohbeti bile dinginlik veren bu teknik hayatınızda çok şeyi değiştirebilir. Röportajımız aşağıda..

Vücudunuzdaki Ağrılar İçin Sihirli Tedavi Yöntemi:
DORN TERAPi

Dorn tekniği nedir?
Dorn’u ilkuygulayan ve sistem haline getiren kişinin adı DieterDorn’dur. Bu kişi uyguladığı tekniğe soyadını vermiştir.Bunun aynı zamanda kadersel bir çekilme olduğunu da görüyoruz. ÇünküLatince’de“dorn” demek kemik ucundaki çıkıntı anlamına gelmektedir.Dorn’un ismi buradan doğmuştur. Dorn bir dengeleme işidir. Vücudu, eklemleri, omurgayı dengeler. Omurga bizim için çok önemlidir. Çünkü anne karnında ilk önce beyin ve omurilik yapımız oluşuyor. Yani bütün kayıt sistem omurgada ve beyinde. Vücudun üstündeki beynin dengede olabilmesi için, altyapının bacaktan başlayarak tamamen bir dengede olması gerekiyor. Beyinde kontrol merkezi olan ana kumanda merkezi de diyebileceğimiz en önemli iki bezimiz bulunmakta, bunlar epifiz ve hipofiz.

Bedenimizi bir bina olarak düşünürsek bacaklarımızın da dengede olması gerekiyor. İki bacak boyu, kalça, omurga birbirine eşit olacak, üstündeki boyun ve kollar dengede olacak. İşte biz bedenin dengede olmasını dornterapisiyle sağlıyoruz.

Bu işlem nasıl başlıyor?
İşleme iki bacak boyunu birbirine eşitleyerek başlıyoruz. Sonra üst yapıya geçiyoruz. Çünkübir apartmanda önce kolonları yerine oturtmalıyız ki baca doğru durabilsin, yani bacayı düzeltmem binayı düzelttiğim anlamına gelmiyor. Dolayısıyla aşağıdan başlayarak yukarıya doğru tek tek eklemlerle ve kişinin kendi dinamik hareketleri ve bedeninin izin verdiği kadarıyla, ani germe çekme olmadan, doğru yere doğru açı ve basıyla uygulanan bir tekniktir dorn.

Bu tekniğe tekniğe göre tüm hayatımız omurgamıza mı bağlı?
Omurganın önemine tekrar dönersek, sadece fizik-beden değiliz. Gözümüzle görüp, elimizle dokunabildiğimiz tedavi uygulayabildiğimiz kısım fizik-beden. Ama içerde ve dışarıda biz aslında dört bedenden oluşuyoruz, fizik-beden, zihin-beden, enerji-beden ve ruhsal-beden. Dört tane üst üste kolonlanmış bedenin kendi içinde de ayrı yapıları var. Sahip olabildiğim ve değiştirebileceğim madde dünyasında gözümün gördüğü, dokunabildiğim beden fizik-beden. Bunlar birbirlerine domino taşları gibi bağlı. Birini düzelttiğimiz zaman diğerleri de otomatik olarak dengeye geliyor. Yani biz fizik-bedeni düzelttiğimiz zaman doğru duruş ile birlikte omurgaya bağlı içerde endokrin bezleriniz, hormonalyapınız, kihormonal yapı birçok şeyle birlikte özellikle duygu dünyamızı etkiliyor. Ve dışarıda enerji bedenimizi de dengelememiz için bizim ulaşabildiğimiz noktadan işe başlıyoruz. Bu da fizik- bedenimiz. Fizik-bedenimiz dengeye girmedikçe hiçbir bedenimiz, algımız dengeye girmez.

Dornterapi nasıl periyotlarla uygulanıyor?
Dornterapi birer hafta arayla iki seans uygulanıyor. Hasta ilk seanstan sonra yüzde 70’e yakın bir oranda rahatlamış olarak seanstan çıkıyor. Vücudun, kemiğin ve kasın bir hafızası vardır. Vücudun eski duruşu silebilmesi içintam iyileşme süreci yaşın iki katı kadar gün süre ister.O yüzdendorn terapide yaşın iki katı kadar gün iyileşme süresi verebileceğimiz, pratik, günlük 3-4 dakikayı geçmeyecek egzersizlerle kişi bedenini hem dengede hem de doğru duruş pozisyonunda tutabiliyor. Bunu da kaslara, kemiğe ve bedene alışkanlık haline getiriyor. Kişilerden seanslardan sonra en büyük istediğimiz egzersizlerine devam etmeleridir. Sonrasında da hayatlarında pratik egzersizler kullanmaya devam edebilirler. Haftada 3-4 gün sadece 3-4 dakikasını ayırsalar hem omuriliklerini dengede tutacak, hem de doğru duruş pozisyonuna sahip olacaklardır. Nefes algımız duruşumuzla alakalıdır ve nefes her şeydir. Düzgün nefes almak, vücudu oksijenlendirmek adına, sağlıklı bir bünye ve zihin yapısı için çok önemlidir. O yüzden doğru duruşa sahip olduğumuz zaman doğru nefes de bize gelecektir. İşin hem ruhsal, hem fizik, hem de zihinsel bir boyutu var.

Dornterapi hangi bölgelere uygulanabilir?
Fıtık tedavilerine yardımcı destek, kamburluk ve skolyoz gibi duruş bozuklukları, baş ağrısı, migren, regl ağrıları gibi şikayetler için muazzam bir yöntemdir. Çünkü vücuda doğru duruş kazandırıldığında iyileşme içten gelir ve vücut kendi kendini toparlar. Algı, hormonal yapı ve nefesi dengeleniyor. Yeni doğum yapmış biri olarak kendi hamileliğimden de yola çıkarak, dornterapi ile bedenin daha hızlı toparlandığına şahit oldum. Bilindiği üzere hamilelikte hormonlar alt üst oluyor. Çok kuvvetli değişimler geçiriliyor ve lohusalık depresyonuna girilebiliniyor. Terapi sayesinde hormonlarımızı dengeye koyarak bu sıkıntıları teğet geçiyoruz. Aynı zamanda rahim kası çok hızlı toparlanıyor, hem egzersizle hem de doğru duruşla içerden de omuriliğin dengede olması ve oradaki endokrin bezlerinin doğru salınımıyla, doğum sonrası lohusalık rahat geçiriliyor.Sadece doğum sonrası lohusalık depresyonu gibi sorunlara iyi gelmiyor. Annelikte yanlış emzirme pozisyonu ve anneliğe adaptasyon, hamilelikle birlikte oluşan yükün ağırlık merkezini değiştirmesi, doğumdan sonra o ağırlık merkezine tekrar dönememe, kuyruk sokumunun geriye gelmesiyle birlikte tam oturamama gibi sorunlar için de dornterapi birebirdir.

Dornterapi dengeli bir hayat sunuyor diyebiliriz o zaman.
Direk sizin omurganızı düzenliyor, eklemlerinizi dengeliyor, ağırlık merkeziniz eski haline dönüyor, kuyruk sokumunuz oturuyor ve aslında dornterapi ile dengeli bir hayat biçimi sağlanıyor. Kanı dengelemek için dedornterapi ve geleneksel tıpta uygulanan teknikler kullanılmaktadır. Kanın içinde demir var ve mıknatıs enerjisi bulunmakta. Bu tedavi yöntemleriyle kan temizliği ve dengesi sağlanıyor ancak önce fizik-beden, ilk olarak kişinin dengeye kavuşması lazım. Sonrasında kandaki demir sayesinde içimizde bulunan mıknatıs gücüyle birlikte düşünce yapımıza göre enerji çekiyoruz. Şimdi kurduğumuz ve şimdi oluşturduğumuz vizyonlar bir adım sonramızı bize getiriyor. O yüzden düşüncelerimize de, vücut duruşumuza da, farkındalığımıza da dikkat etmemiz gerekiyor. Şifaya niyet edip adım atıldığı zaman o size koşarak geliyor ve bu bizim içimizde. Özellikle dengesiz olduğumuz zamanlarda karar mekanizmamız bozulur, depresif ruh haline bürünürüz. Bu gibi durumlarda bedenimiz üzerinden tedaviler uygulayarak, dengemizi oturtarak, bedenin istediği konforu, imkanı sağlayarak, rahatlatarak, zincirleme bir iyileşmeye, şifaya kapı aralamış olacağız. Dornterapinin de, benim de mantığımda bu yatıyor.

Kişi mesela boyun ağrısıyla size geliyor. Ona nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz?
Ben orada hastanın esnek olamadığını anlıyorum. Hayatta çok katı olmak iyi değildir. Katı bir yapı sulanamaz, katı bir yapıya oksijen giremez. Kendimizi kapatırsak olmaz. Bütün problemler dengesizlikten çıkar. Yani bir şeyin aşırı çok ya da aşırı az olması sorunludur. Ama dengede olduğu zaman o konfor alanı sağlanmış olur. Hastalıklar da öyle. Sadece beden duruşu olarak algılanmamalı, zihinsel dengesizlikler de vardır ve böyle durumlarda hastalık yoktur, hasta vardır. Bu, çözülemeyen bir problem ya da karmadan gelen bir problemdir,

Her insan dengeyle mi doğuyor?
Kesinlikle evet. Çocuklara baktığımızda aslında en doğru ve dengeli duruşun onlarda olduğunu görürüz. İnanılmaz rahat, korkusuz, kaygısız, anı yaşayarak dengede, sıfırda ve andadırlar. Zaman içinde korkular, kaygılar, yaşanan fizyolojik ve psikolojik travmalar çok önemlidir. Özellikle 7-14-21- 30’lu yaşlar gibi bazı yaş dönümleri kritik ve çok önemli yaşlardır. Yine 40-43 ve 60 gibi yaşlar da hayatımızda çok önemli,kadersel ve kritik yaşlardır. Kesinlikle dönüşler yaşarız. Sen-ben farkına varırız, cinsiyet farkına varırız, 18-21-22 yaş aralarında, üniversite çağlarında özgürlük ilan etmek isteriz. Aileden kopuşlar, aşklar, iş için veya askerlik için ayrılmalar vb. durumlar. Bunların hepsi aslında bir travmadır. 30 yaş muazzam bir yaştır. Kişinin boğaz çakrası dediğimiz, ifade gücünün de tam oturduğu ve ne yapmak istediğini, hayatta ne olmak istediğini çok ciddi sorguladığı bir yaştır ve bazen 27’de bazen de 30’da başlar. 40 yaş kemale erme yaşıdır. 60 yaş ise gerçek seni yaşamaya başladığın yaştır. Hiçbir şey yapmasak bile, etkileşim içinde olduğumuz için belli kritik yaşlarımızda ciddi imtihanlarımız olur. Bunlar bizde psikolojik travmalar olarak yer eder. Özellikle 0-7 yaş arasındaki çocuklarda bir algı oluşuyor ve o algının üzerine her şeylerini inşa ediyorlar. Dolayısıyla o algıyla birlikte travmaya daha yatkın bir çocuk mu yoksa daha rahat bir çocuk mu yetiştiriyoruz. Bunları dikkate alıyoruz. Tabi bu da anneler için önemli.

Kaygılarımız bedenimizi nasıl etkiliyor?
Düşünce yapımıza göre bedenimize şekil veriyoruz. Kaygı, korku, endişe, anı yaşayamama, geçmişle çok fazla ilgilenme, gelecek için kaygılanma vb. düşüncelerle çok içli dışlı olmak bedenimizde sıkıntılar oluşturur. Olumsuz kodlamalar bedenimizin dengesini bozuyor. Bazı hastalarımız, “Düşmedim, ağır kaldırmadım ama bel fıtığı oldum” şikayetiyle geliyorlar. Özellikle erkeklerde görülüyor. Çok fazla ekonomik kaygı içindeyseler hiçbir şey yapmasalar bile bel fıtığı ortaya çıkar. Çünkü bel, erkeklerde genelde yükü alan kısımdır. Genelde banka kredisi alıp da ödeyemeyen beyler bel fıtığı sıkıntısı yaşayan kişilerdir. Onun dışında ellerdeki kavrayamama problemi de zihnin elimizde tutmak isteyip de tutamadığımız şeylerin bizdeki sinir sıkışması, el sıkışması şeklindeki yansımalarıdır. Çünkü zaman içinde beden düşünce yapımıza göre şekil alır ve hastalık üretir.

Bunların üstesinden gelmek mümkün mü?
İnsan öncelikle kendisini bolluk, bereket enerjisine açmalı, sinesini açmalıdır. Beden bizim sadece beslendiğimiz, ruhumuzun içerde muhafaza edildiği, çalıştığımız, uyuduğumuz, fiziksel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız basit bir organizma değil. Beden, bulgu, olgu, düşünce, tarz, her şeydir. Sine pozitif enerjiyi ve bereketi çeker. Omuzları düşük, içe kapanık, sinesi açık olmayan birisi isenefesle birlikte sağlanan hayatın içinde olma, hayatı içine alma verme dengesinde başarısız olur. Sen, duruş bozukluğundan ve düşünce biçiminden dolayı omzunu içe kapatmışsan, nefes alanını küçültmüşsen ve kendini hep kıtlık bilincine kodlamışsan, senin ne omzun açılacaktır, ne kuvvetli nefesi içine alacaksındır, ne de kıtlık bilincin değişecektir. Bedeni arkaya alıp, bedene doğru duruşu verdiğin zaman, nefesin düzeldiği zaman, kıtlık bilincinin kodunu da değiştirdiğin zaman – egzersizlerimizde de göstermekteyiz- sen o kısır döngüden zihinsel ve duruşsal olarak çıkarsın. Tabi ki bir günde değil ama gözle görülür ölçüde iyileşme kaydedersiniz.

Sistem içinde yaşadığımız evren, Allah’ın yarattığı sistem bizim düşmanımız değil, bilakis bize dosttur, yeter ki biz onu açalım. O zaman bize çok hızlı pozitif cevap veriyor. Bunu bizzat kendi hayatımda ve danışanlarımdan bazılarının hayatında da gördüm. Hatta diyorlar ki, “ seanstan çıktım, şunu yaşadım.” Çünkü odanışanım algısını değiştirdi ve gönderdiği kötü enerjiyi kesti veya kapattı. Hastalıkların sebebi, düşünce biçimleri ve içinden çıkılamayan hayat tarzı ve formatları. Zaten ağrı, sızı, hastalık buradan çıkman gerekiyor diye sinyal gönderir. Fiziksel bedene dokunarak, fiziksel bedeni dengeleyerek ben bu sorunları düzeltebilirim. Aynı zamanda şifa içsel bir eylemdir. Kimse kimseye dışardan kesin müdahalede bulunamaz, sadece bir süreliğine sorunları geciktirir. Ve Dornterapi, insanların daha kısa sürede, daha kontrol sende bir şekilde, her gün bedenine 3-4 dakika dokunarak şifa bulunmasına katkı sağlıyor.

Bir seansınız ne kadar sürüyor?
1 seans 45 dakika, 1 saat arası sürüyor. Toplam 2 seans yeterli oluyor. Zaten dediğim gibi hasta daha ilk seansta çok ciddi bir rahatlama yaşamış oluyor. İyileşmeyen hasta belki %5 oranındadır. Onlar da zaten şifaya açık gelmiyorlar. İçinde bulundukları şartlardan çıkmak istemiyor olanlardır.

Bizce her daim iyileşme umudu vardır. Beden çalıştığı, kalp attığı sürece iyileşmeme durumu diye bir şey bence imkansız. Çünkü Allah o canı hala sende tutuyor ve damarlar hala o kanı taşıyor, hala o bilgiyi, o oksijeni, besini vücutta bulunduruyorsa iyileşmeyecek doku ve organ olduğunu düşünmüyorum.Hastaların içinde bulundukları şartlardan çıkmamalarının sebebi, “kötüyse de benim kötüm” demeleri, kendilerini sorunlu da olsa alanlarında güvenli hissetmelerinden kaynaklanmalarıdır. Ayak ağrıları, yere tam basamamak, güvende hissedememe, yerden destek alamama, omuz –sırt ağrıları, üzerimizdeki yükler, atamadıklarımızdır.Bağırsaklarımızın enerji kanalları omuzlarımızdan ve kollarımızdan geçer. Dolayısıyla bağırsak nedir? Bırakamadıklarımızdır. Emin olun omzu çok tutulan kişilerde bağırsak problemleri çok yaşanıyordur.

Bahsettiğiniz kanalların çalışması bu uygulamayla mümkün müdür?
Dorn’la harmanladığım tekniklerim var. Kişinin ihtiyacına göre zaten söylüyorum ama genelde Dornlarıve enerji egzersizlerini birleştirdim. Omuzlara yapılan kuvvetli egzersizdir. Pratik ve doğru bir egzersiz, bağırsaklarımıza da etki edecektir. Kapsamlı olmakla birlikte adı; bütünsel tıptır. Tıp tarihine, medeniyetlere baktığımızdaaslında ilerleyen şey teknolojidir. Bundan asırlar önce Hint cerrahisi pratik yapıyor. Kadın doğum teknikleri çok pratikti. Hintlilerde cerrahi çok ön plandaydı.Özellikle yalan söyleyenlerin, zina yapan erkeklerin burunlarını kesiyorlarmış. Toplum içinde ayıplanmamak için burun estetiği yaptıra yaptıra Hintliler de estetik ilerlemiş. Bağırsak iç organ ameliyatları meşhur ve kayıtlarda var. Cerrahi operasyonlarda iç dikiş için et yiyen karıncaları kullanıyorlarmış. Aslında baktığımız zaman tıp teknolojinin dışında çok da gelişmedi. Eskiden tıp alternatif tıp, geleneksel tıp, modern tıp diye ayrılmıyordu. Çünkü insanı ruhuyla, enerjisiyle, fiziksel bedeniyle komple ele alıyordu. Modern tıpta biraz da kapitalist sektör var.