Nafiz GÜRCÜALİ

YÖNETMEN

Nafiz GÜRCÜALİ

Nafiz GÜRCÜALİ

Nafiz GÜRCÜALİ

 

Kosova’dan Konya’ya uzanan bir tiyatro aşkı… Ki bu aşk Nafiz Gürcüali’nin bütün hayatını tiyatroya adamasına neden olmuş. O tiyatronun ve sanatın kendisine öyle iyi yakıştığını, o kadar güzel oturduğunu biliyor ki hayatında onu tiyatrodan iten bütün etmenlere rağmen bundan yılmamış ve sürekli devam etmiş. Çünkü kendisinin de belirttiği gibi ‘’Şov durmaz devam eder!’’

 

Öncelikle Nafiz Gürcüali kimdir, bize kendinizden bahseder misiniz?

1951 Kosova-Prizren doğumluyum. İlk tiyatroyla buluşmam 1972 zamanlarına denk gelir. Prizren’de bizim bir kültür evimiz var, orada oyuncularımızla kısa oyunlar hazırlayıp sunardık. 1978’de bu kültür evi çerçevesinde Türk tiyatrosu kuruldu. Ve o günden beri ben orada hala görevimi yerine getiriyorum. Tiyatroda genelde 1-2 oyun oluyor bazen de tiyatronun durumuna göre yılda 3 oyun oluyor. Çünkü biz devlet destekli değiliz, proje bazında çalışan bir topluluğuz. Çoğu zaman da kendi cebimizden para vererek oyun çıkarttık. 1979’dan 1990’a kadar ben orada oyuncu olarak görevimi yaparken çok fazla festivallere katıldık. Mesela en büyük başarımız 1981 yılında eski Yugoslavya döneminde düzenlenen en üst düzeyde bir festivalde bizim oyunumuz birinci seçildi ve yönetmenimiz Altın Maske ödülüne layık görüldü. Aynı başarıyı 1984 yılında tekrarladık. Aynı yazarla, aynı yönetmenle benim başrolünü oynadığım oyunu oynayarak ödül aldık. Ben en iyi oyuncu seçildim ve bu sefer Altın Maske ödülünü ben aldım. Daha sonrasında Sırbistan Cumhuriyeti’nde ve Kosova’da düzenlenen  festivallerde en iyi oyuncu olarak değerlendirildim. 1990 yıllarına geldiğimizde ise artık biz de savaş rüzgârları esmeye başlamıştı. Savaş durumu ortaya çıkınca gelemez oldu ve bizde içimizden birisi çıksın ve oyun hazırlasın fikrine vardık. Bu vesileyle ben ilk oyunumu yapmaya başladım. İlk oyunumda bir çocuk oyunuydu. Sonrasında değişik oyunlar hazırlamaya başladım. Ama sadece Prizren’de değil. Sofya’da, Kosova’da ve Sırbistan’ın güneyinde ki Voyvodina’da hazırladığım bir oyun en iyi oyun olarak değerlendirildi. Kosova’da savaştan sonra hemen çalışmalara başladık ve Prizren’de tiyatro perdelerini ilk biz açtık. Ve Konya Devlet Tiyatrosu’nun daveti ile de ‘Bin Nefes Bir Ses Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Festivaline katılmaya başladık. Hemen hemen her sene de bu festivalde yer alıyoruz. Mevlana’nın şehrinde oyunlarımızı Konya halkına sunma imkânı bulduk. Konya halkı da bizi her zaman sıcak karşıladı ve sevdi. Bu da beni bugünlere getirdi.

 

Devlet desteği olmadan, geleceği belirsiz bir ülkede böyle başarılar elde etmek herkesin harcı değil, bunu nasıl başardınız?

İşte düşünün, eski Yugoslavya 20 milyonluk bir nüfusa sahipti. Bu nüfusun içinde resmi kayıtlarda olan 20 bin Türk vardı. Tabii nüfusa kayıtlı olmayan Türklerle birlikte 40 bini buluyorduk ama 20 bin diyelim. Biz bir avuç Türk, 20 milyonluk Yugoslavya nüfusu içinde birinciliği kazanmasını bildik. Bu da çok büyük bir özveriyle oldu diyebiliriz. Dekorumuzu kostümümüzü kendi cebimizden karşıladık, hiçbir para talep etmeden oyunlarımızı sergiledik, eksi soğuklarda ki salonlarda titreyerek prova yaptık. Bunları yaptık, çünkü biz orada Türkçenin nöbetindeyiz. Tabii bunun en önemli nedeni de bizim uzun yıllar çalıştığımız yönetmenimizdir. Ona çok teşekkür etmemiz lazım. Ondan öğrendiklerimizle yola çıktık, sayesinde çok festivallere katıldık. Bizim festivallerimizden sonra da açık oturumlar yapılırdı. Çok yüksek seviye de yönetmenler, eleştirmenler gelirdi ve seyirciyle birlikte oyun hakkında tartışmalar açılır herkes kendi fikrini söylerdi. Böyle organizasyonlarda biz eksiklerimizi görüyorduk ya da çok olumlu eleştiriler alıyorduk. Bu söylenenlerden yola çıkarak da kendimize çeki düzen verdik, kendimizi geliştirdik.

 

Tahminen ne kadar süredir Türkiye’ye gelip gidiyorsunuz?

İlk Türkiye’ye gelişimiz 1990 yılında oldu. 90 yılından bu yana da hemen her yıl Türkiye’ye geliyoruz. İster festivaller olsun, ister belediye organizasyonları olsun olabildiğince gelmeye çalışıyoruz. Türkiye’de çok fazla yer de oyunlarımızı oynadık. İstanbul’da başta Taksim Sahnesi olmak üzere birçok İstanbul sahnesinde bulunduk, Ankara’da Şinasi ve Ostim Sahnelerinde, Eskişehir’de, Bursa’da, İzmir- Karşıyaka’da oynadık. Ama bunların arasında bizim için en özel olan Keşanlı Ali Destanı ile Kadıköy’de oynamamızdı.

 

Konya’nın yeni oyunu olan ‘’39 Basamak’’ oyunu hakkında neler söylemek istersiniz?

Öncelikle Konya Devlet Tiyatrosu müdürü Alpay Aksum beni Konya’da ‘’39 Basamak’’ oyununu yönetmem için davet etti. Bende seve seve kabul ettim.  Bu iyi niyetli insanlarla  çalışmanın çok iyi olacağını düşündüm ve öyle de oldu. Oyuna gelecek olursak kısaca şunu söyleyebilirim; oyunumuz 4 kişilik bir oyun ancak castlarımız da var. Bunlardan Ferdi Dalkılıç, Ebru Erbaş, Yiğit Gümüşada, Ahmet Çökmez ve Yaşar Özboz rol almakta. Yiğit oyunda başkahramandır, Ebru ise 3 rolü canlandırmaktadır. Oyunumuz çok eğlenceli bir oyun. Aslında gerilim-komedi olarak geçiyor. ‘’39 Basamak’ın’’ bir geçmişi vardır. İlk olarak 1915 yılında bir İngiliz yazar ‘’39 Basamak’’ romanını yazmıştır, 1935 yılında da filmi çekilmiştir. Bu filmde ince bir mizah kullanılmış, aynı zamanda güzel bir aşk katılmıştır içine. 1995 yılında ise İngiltere’de iki yazar romanı ve filmi karıştırarak üç erkek bir kadından oluşan oyunu yazmışlar.

 

Oyunun konusundan da bahseder misiniz?

1935 yılı Ağustos ayında Londra’da kahramanımız can sıkıntısını gidermek için tiyatroya gitmeye karar veriyor. Orada güzeller güzeli Ana Bella ile tanışıyor. Ancak kadın gizli bir ajandır ve çok gizli bir görev için kadının İskoçya’ya gitmesi gerektiğini öğrenir. Fakat kadının peşinde ki iki adam buna izin vermeyecektir. Böylece başkahramanımız istemese de kendisini ‘’39 Basamak’’ isimli gizli bir görevin içinde bulur ve kovalamaca başlar.

 

Konya’da ‘’39 Basamak’’ çıktıktan sonra ki hedefiniz nedir?

Bu oyun Konya’da çıktıktan ertesi gün ben Kosova’ya dönüyorum. Döner dönmez de orda yeni bir oyun sahneye koymayı hedefliyorum. Çünkü durmak yok, çalışmamız lazım. Şu anda hala karar verebilmiş değilim, çok güzel oyunlar var, kafam çok karışık. Ama benim tarzımda hala bir oyuna rastlayamadım. Konya Devlet Tiyatrosu’nun çok büyük bir arşivi var, o arşivi açtılar bana. Umuyorum oradan bir oyun bulurum. Çünkü bizim Prizren’de oyun bulma şansımız orada ki dilin farklı olmasından dolayı çok zor. Oyunu bulsan bile çevirmek çok sıkıntılı oluyor.

 

Bizim Bin Nefes Bir Ses Festivalinde izlediğimiz ‘’39 Basamak’’ oyunu ile Konya’da çıkartacağınız ‘’39 Basamak’’ arasında farklar var mı?

Her oyuncunun bir yoğurt yiyişi vardır. Boy- kilo durumu bile etkileyebiliyor mizansen durumu. O yüzden oyunculara göre bazı ufak tefek değişiklikler tabii ki yaptık . Ama ana tema olarak herhangi bir değişiklik yapmadık, olduğu gibi çıkmasını istedik.

 

Kosova çok büyük bir belirsizlikten ve savaştan çıktı. Bu şartlarda Kosova halkının sanata ve sanatçıya bakışı nasıldı?

Biz savaştan çıkmış yeni bir devletiz. Bu yüzden ekonomimiz pek yeterli seviyede değil, toparlanmaya çalışıyoruz. Ama tiyatro öyle bir kurum ki, para istiyor. Mesela bir saz alırsınız ve sazı on sene kullanırsınız, ama bir tiyatro kostümünü sadece bir oyunda kullanabilirsiniz. Her oyun farklı bir senaryo olduğu için her seferinde yeni kostüme yeni dekora ihtiyaç vardır. Bunların hepsi de para demektir. Kosova’da çok fazla tiyatro var ama devlet desteği olan başkentte ki Devlet Tiyatrosu. Bunun dışında şehir tiyatrolarımız da var, şehir tiyatrolarına da belediyeler yardımcı oluyor. Biz ise sadece proje bazında çalışabilen bir tiyatro topluluğuyuz. Eğer Kosova halkı bize ilgi duyup sanatı sevmeseydi, bizim tiyatromuz o savaşlar da yok olurdu.

 

Sizin çok iyi bir yönetmen olduğunuz aşikâr. Katıldığınız festivallerden, aldığınız ödüllerden bunu çok net anlayabiliyoruz. Size göre iyi bir yönetmen nedir ve nasıl olmalıdır?

Bir kere her şeyden önce işini çok iyi bilmelidir. Oyuncuları ile ilişkisi iyi olmalıdır ve oyuncularını çok iyi tanımalıdır. Hangi oyuncu ne verir, ne veremez, nasıl bir role yakışır, hangi rolde başarısız olur gibi. Ayrıca iyi bir metin seçimi de iyi bir oyunun göstergesidir ve iyi bir rol dağıtımı oyun başarısı demektir. Bana göre bunları iyi değerlendirirse o kişi iyi bir yönetmen olabilir. Ama her şeyden önce tiyatroyu sevmesi lazım ve her şeyini vermesi lazım.

 

Tiyatroya gönül veren gençlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

İlk önce eğitimlerini almaları lazım. Bol bol tiyatro metinleri ve kitap okumaları lazım. Tiyatroya yöneldikleri için tabii ki birçok oyun izlemeleri lazım. Ama en önemlisi de ne yaparsa yapsın kalbiyle yapması gerek. Çünkü şov durmaz devam eder!

 

Başarılı yönetmene sanat hayatında başarılar diliyoruz.

 

Add comment