Cem Burak PİR

Yönetim Danışmanı

Yönetim Danışmanı Cem Burak PİR

Yönetim Danışmanı Cem Burak PİR

Herşey “TheHich” bloğuna şöyle bir göz atmakla başladı.“İhmaller ihmale gelmez”, “Karar almaya karar vermek” gibi makaleleri okurken kıssadan hisselerde bir mola vermek iyi geldi. Yönetim Danışmanı Cem Burak Pir kişisel bloğunda ilginç içeriklere yer verse de aslında oAnte’yle firmalara adeta cansuyu veriyor. Pir’le Ante’yi ve TheHich’i konuştuk.

“Şirketkurucuları
hobi edinmeli”

Pir’den TheHich. Böyle bir blog açmak aklınıza nereden geldi?
Benim bloğum bireysel bir blog aslında.20 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin en büyük gruplarından bir tanesinde üst düzey yöneticilik yaptım ve daha sonra ayrıldım. Bu birikimimi (ki çalışırken de ilgi duyduğum alanlar örgütsel ve bilişsel psikolojiydi) insanlarla paylaşmak üzere yola çıktım.TheHich tamamen kişisel bir blog.Kendi okuduklarımı, kendi tecrübelerimi harmanlayarak paylaşımlar yapıyorum. İlgisini çeken insanlar faydalanıyorlar, ilgisini çekmeyen insanlar doğal olarak okumuyorlardır. Bir kişi bile yazılarımdan faydalanabiliyorsa, aklında bir fikir uyanıyorsa, yeni bir bakış açısı oluşuyorsa amacıma ulaşıyorum demektir. Ben bunları zaten okuyorum. Yazmak da iyi geliyor. İnsanlarla paylaşıyorum. Amacım tamamen bu.

Ve Ante. Çok yeni ve umut dolu.
Profesyonel hayattan sonra bir arkadaşımla (Necati Telçeker) birlikte özellikle kurumsal olmayan aile yapısındaki şirketlere kurumsallaşmaya yönelik adımlarında yardımcı olmak üzereAnte’yi kurduk. Ante, Latince bir kelime. “İleri” demek.Burada da sektör ayrımı gütmeden daha çok aile şirketlerine kurumsallaşmaya yönelik yardımcı olmayı amaçlıyoruz. Çalışma sistemimiz departmanlararası ilişkilerin düzenlenmesi, yetki onay sistemleri, iş süreçleri gibi şirketin bütün olarak yapısının röntgenini çekip, ihtiyaçları ortaya koyup sonra da değişim için kararı şirketin sahibine bırakmak suretiyle yön göstermek. Özellikle Konya, Balıkesir, Bursa, Denizli gibi Anadolu’daki şehirlerdebuna ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Bu şehirlerde her alanda üretim yönü güçlü şirketlerimiz var. Ancak bugün sadece üretimde güçlü olmak yeterli değil. Ürettiğimiz ürünleri doğru stratejilerle tüm dünyadaki müşterilere ulaştırabilmeliyiz. Bu anlamda iş süreçleri çok hızlı değişiyor. Bir yıl önce uyguladığımız stratejiler bugün güncelliğini yitirebiliyor. Zaten görüştüğümüz firma sahipleri de “Ben üretimi biliyorum, bunun dışındaki kurumsallaşmaya yönelik satış, dış ticaret, finansman, insan kaynakları gibi konularda uzman değilim ve bu konuda desteğe ihtiyacım var” diyor.

Bu çalışmaları yaparken size göre firmalarda en çok sorun teşkil eden konu hangisi oluyor?
Son zamanlarda sanayicimiz el yordamıyla da olsa, fuarlar aracılığıyla da olsa yurtdışına açılmaya başladı. Bunun tabi ki daha profesyonel, daha kurumsal yapılması lazım. En basitinden hazırlanan bir broşürün detayında bile yabancı müşteri o firmanın kurumsallığı konusunda fikir sahibi olur. Dolayısıyla oradan başlayarak her türlü aşamada şirketin buna hazır hale getirilmesi için çalışmalarına yardımcı olmak istiyoruz. Bugün pek çok şirketimiz maalesef henüz daha gerçek ürün ve üretim maliyetlerini hesaplayamıyor. Birçok firma maliyet yapılarının bile farkında değil. Çok kaba hesaplamalarla fiyatlarbelirleniyor.

Tüm bu işleyiş çok ince bir ayrıntı mı gerektiriyor?
Tabiki. Çünkü bir sürü yüksek bedelli üretim ekipmanı, tezgah, malzemeler vs. kullanılıyor.Bunların maliyeti var. Olayı net görürlerse doğru fiyat verirler. Belki yüksek fiyat verip bilmeden müşteri kaçırıyorlar, belki de onları zarara sürükleyecek bir fiyat veriyorlar. Yine istedikleri fiyatı versinler ama bilerek versinler. Ben bu fiyattan zarar ediyor muyum etmiyor muyum, karım ne kadar gibi yorumlamaları yapsınlar. Bu, işin daha çok finansal tarafı. Pazarlamayla, dış ticaretle,insan kaynaklarıyla, satın almayla ilgili yani şirketin her fonksiyonuyla ilgili çeşitli ihtiyaçlar olduğunu düşünüyorum. Çünkü danışmanlık döneminden önce profesyonel hayatta çalışırkende bu tespit ve gözlemleri yapmıştım.İşimiz gereği pekçok bölgede farklı şirketleri görme ve tanıma fırsatımız oldu. Dolayısıyla da böyle bir ihtiyacın olduğunu o zaman da fark etmiştik. Firmalar özellikle 2. , 3.kuşağakadar gelmiş ve 3. kuşağa gelene kadar hiçbir kurumsallaşma kaygıları olmamış. İhtiyaç da sonradan hissedilir olmuş.

Firmalar kurumsallaşma ihtiyacını nasıl hissediyor? İhracat çalışmaları bir etken midir ve yeni jenerasyonundaha eğitimli olması bu farkındalığı etkiledi mi?
Kesinlikle. Tabiki geçmiş jenerasyonu da suçlayamayız.

Bu konularda eğitimi olmadan kendi yöntemleriyle bugünkü halini alan ve sistemini kurmuş çok fazla firma var. Tam olarak kırılma noktası ne zaman başlıyor?
Geçmiş jenerasyon kendi koşulları içerisinde doğruyu yapmış ve başarılı. Eğer bugün bu kişilerden bahsedebiliyorsak ozamanki aldıkları kararlar bir girişimcilik ruhuyla alınmış. Risklerde alınmış. Burada esasında değişen şey dünya.Belki onlar hala doğru yönde gittiklerini düşünseler de dünya çok hızlı değişiyor. Dünyanın gerekleri, ihtiyaçları değişiyor. Yeni jenerasyon bunun farkında. Çünkü böyle bir dünyaya doğdular. Dolayısıyla onlar mümkün mertebe kendi gördüklerini, kendi doğrularını işe yansıtmaya çalışıyorlar. Ama çok tipik olarak görüyorum ki burada kuşak çatışması da var. İşin ilk sahibi kendi iktidarını kaybetmek istemiyor. Tabi ki hak verilebilir ama dünya o yönde ilerlemiyor.Elbette diğer taraftan, yeni jenerasyonunda sadece dünyadaki trendleri takip ederek değil, kuruluşun değerlerine, kültürüne sahip çıkarak ilerlemesi gerekiyor. Elbette her şirketin o şirketi diğerlerinden ayıran ve farklı yapan belli bir değeri, kültürü vardır. Dolayısıyla onlara sahip çıkarak ama dünyadaki gelişmelere,trendlere de ayak uydurarak ilerlemek zorundalar.Bir süre sonra işler yeni jenerasyonlara devredilecek. Çünkü doğanın kanunu gereği kurucular devreden çıkmak zorunda kalacaklar. Daha sonra iş yeni jenerasyona devrolacak. Onlarında işi kolay değil. Çünkü her türlü alanda ciddi bir rekabet var.Yani dünya artık gerçekten herkesin birbirinden haberdar olduğu bir yer haline geldi. Şirketimizin adı da bu yüzden“İleri”ve sloganımız da “Geleceği birlikte tasarlıyoruz”. Gerçekten de klasik bir tabir ama bu sonu olmayan bir yürüyüş. Çünkü siz ne kadar geleceği yakalamaya çalışırsanız çalışın o her zaman en az bir adım sizin önünüzde.

Psikolojiyle ilgileniyorum demiştiniz. Bu çalışmaları yaparken psikoloji tüm bunların neresinde yer alıyor? 3 jenerasyonun bir arada olduğu şirketler mevcut. Karar çatışmaları olduğu zaman ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
Psikoloji hayatımızın her yerinde. Ben psikolog değilim ama ilgi duyduğum bir alan olduğu için bu konuda çok okudum. Okudukça insanın ilgisi daha da artıyor. Herşeyden önce bu insana kendini tanıma fırsatı veriyor. Neyi niçin yaptığımızın sebeplerini anlayınca insan şaşırıyor.İş hayatında da psikolojinin önemi büyük. Günlük hayatımızda yaptığımız birçok şeyin aslında farkında değiliz. Hele ki psikolojinin bizi nasıl etkilediğinin hiç farkında değiliz. Jenerasyonların iş anlayışı farklı olduğu gibi psikolojileri de farklı.Kurucuyu da anlamak lazım. Çok zor şartlar altında, yoktan var ettiğini sahiplenme duygusuyla hareket ediyor. Başkasına emanet etmekte kendi oğlu, kızı bile olsa çekingen davranıyor. Ama bu oğlundan, kızından kaynaklanan bir sebep değil. Onlara güvenmediği için değil, ebeveyn olma içgüdüsüyle hareket ediyor. Biz kaç yaşına gelirsek gelelim, ebeveynlerimizin bizi hiçbir zaman yetişkin olarak görememesinin de vermiş olduğu bir etki. Kendi çocuğu olmasa bile üçüncü bir kişiye işini emanet etmek de olumsuz geliyor. Sanki birileri yanlış yapacak ve onun emeğini heba edecek varsayımında bulunuyor. Burada kime ne düşüyor derseniz; yeni jenerasyona daha çok iş düşüyor. Çünkü artık belirli bir yaşa gelmiş insanların düşüncelerini düzeltmek kolay değil. Buradaki durumu ve süreci idare etmek yeni jenerasyona düşüyor. Büyüklerini onurlandırarak, sabrederek ve doğruları göstererek orta yolu bulmaya çalışmaları gerek. Bu öyle bir anda gerçekleşebilecek bir süreç değil. Bazı şirketlerde bu yumuşak bir geçişle olabilir. Fakat istisnadır. Genelde büyük holdinglerde bile böyle sıkıntılar yaşanabiliyor. Eski jenerasyon orada bulunmak, yönetmek istiyor. Ömürlerini çalışarak geçirmiş insanlar bir anda işten elini ayağını çekince yada çektirilince boşluğa düşüyor ve buda onları psikolojik olarak çöküntüye uğratıyor. İktidar dediğimiz şeyin içinde aslında buda var. Birşeyleri yönetiyor olmak, karar veriyor olmak onların haz duydukları konular. Bir anda çekilmek o neslin alışmamış olduğu bir durum. Ne yapacağını bilmiyor. Çünkü bir hobisi yok. Hayatının 24 saatini o işe vermiş. Emeklilik dönemine yatırım yapmamış. Doğal olarak ozamanın koşullarıyla bunu planlamamış. Bunun için aslında iş hayatından sonra boşluğa düşmemeleri için bir hobi edinmeleri gerekiyor. Hobi sonra meslek haline de gelebilir. İş hayatından ayrılmak kolay değil fakat bir hobi edinmek o boşluğu doldurmak için yararlı olur.

Belirli bir noktaya gelmiş ve artık değişim zamanını hisseden firmalar var. Bu değişime ilk olarak nereden başlamaları gerekiyor?
Bu aslında çok zor bir nokta. Öncelikle zihinsel dönüşüm şart. Yani gerçekten ne yapmak istediklerine, bu noktadan sonra nereye varmak istediklerine karar vermeli ve bütün şirket en alttan üste kadar ortak fikirde olmalı.Kültür ve değerler çok net olmalı. Bu değerleri sadece şirket sahibinin değil tüm şirket çalışanlarının tek bir cümleyle ifade edebiliyor olması lazım. İşini yapan herkes yaptığı işin neye hizmet edeceğini düşünebilmeli. Örneğin kahveyi getiren çalışan bile o kahveyi vererek sadece işini tamamladığını değil, kahveyi verdiği kişiye motivasyon sağladığını, şirkete katkıda bulunduğunu düşünebilmeli, görebilmeli.Amaç rutin olan şeyleri yapıp mesaiyi tamamlamakolmamalı. Şirketin vizyonu neyse çalışanlar buna yönelik hareket etmeli. İş akışında elbette rutin olan şeyler vardır ama değerleri ve vizyonu da işin içine katmak gerekir.

Oysa kurumsallaşmanın ilk adımı hep misyon ve vizyonun tanımlanmasıyla başlatılıyor.
Maalesef öyle. Kurumsallaşmanın ilk adımı misyon, vizyon olarak görülüyor. Bu durum artık kopyala yapıştır olayına dönmeye başladı. Bunun hakkıyla yapılabilmesi için şirketteki herkesinkatkısının alınması, şirketin kendi değerlerine göre hareket edilmesi gerekir. İşte bu olduğu zaman gerçek vizyondur. Reklam konusu da çok önemli. Reklam tanıtım faaliyetleri bir ihtiyaç ancak başlangıç noktası değil. Eğer siz reklamla sonradan altını dolduramayacağınız tarzda bir talep yaratıyorsanız bütün reklama verdiğiniz bedel boşa gidecektir. Size menfi bir şekilde yansımış olacaktır. Doğru bir planlamayla reklam çalışması yapıldığı takdirde sonuçları da yüz güldürür.

Bir firmaya girdiğiniz zaman o firmada ilk olarak neye bakıyorsunuz?
Önce bizi davet eden şirket sahibi veya müdürü gerçekten bir dönüşüm istiyor mu? Buna dikkat ediyoruz. Birkaç soruyla bunu anlıyoruz. Çünkü bazen zorlu bir süreç olabiliyor ve yeterli istek olmadığı zaman her iki taraf için de zaman kaybı oluşuyor. Kişi gerçekten o düşüncedeyse sizin yolunuzu zaten açıyor. Sonrada şirkette mümkünse herkesle, değilse her departmanıntemsilcileriyle bire bir görüşmeler yapılıyor.Her bölümün kendine has dinamikleri mevcut. Departmanlar arasındaki ilişkilerde yaşanan sıkıntıları,yöneticilerine ifade edemedikleri durumları öğrenmek gerekiyor. İlk toplantıda şirket sahibine bunların olabileceğini, bunlara karşı tahammül göstermesi gerektiğini, gerçeklerle yüzleşebilmesi cesaretini gerçekten gösterebilmeleri gerektiğini söylemek gerekiyor. Çünkü siz ne yaparsanız yapın, o şirketin lideri buna inanmıyorsa kısa süre sonra eski düzen hakim olacaktır. Şirketin artık genlerine sirayet etmiş o kültür bir şekilde kendi yolunu bulup gerçekten dirayetli bir dönüşüm gerçekleştirmezse kendi hakimiyetini hemen kurar. Farkında olmadan eski düzenine dönmüş olur.

Yeni kurulan çok fazla şirket var. Bir şirketin yeni kurulduğu andan itibaren kurumsal bir yapıyla hareket etmesi mümkün mü, yoksa bir aşama gerektiriyor mu?
İlk kurulan şirket bir anda kurumsal olarak işe başlayamaz. Zaman içerisinde bu ihtiyaç kendini gösterir. Çünkü bu biraz da maliyetli bir iştir. Doğru kadroyu oluşturmak önemli. Kurumsallığın getirdiği, bazı sorgulanamaz ama sürekli yapılması gereken, yöneticilerin inisiyatifinde olmayan kurallar da konulur. Yeni başlayanşirketler için zor.

Kurumsallık çalışmaları çok maliyetli işler fakat bu çalışmalara girildiği takdirde bunun mevcut firmaya getirisi ne yönde oluyor?Kurumsallık bir yatırım olarak görülebilir mi?
Geri dönüşümüne bakıldığı zaman maliyet de ürkütücü boyutlarda değil. Zaten kurumsallık, şirket belli bir büyüklüğe geldiği zaman ihtiyaç gösterir. Şirket eğer gerçekten böyle birşeyi istiyorsa, bu işi denemek için değil de yapmak için istiyorsa başarılı olur. Burada yük danışmanda değil. Biz sadece yol gösterici olabiliriz.Şirket yetkilisi bunu içselleştirmezse ve sahiplenmezse zaten olmaz.Biz mucize yaratmak için gelmiyoruz. Doğru bildiğimiz şeyleri gösteriyoruz. İşin psikolojik boyutuna önem veriyoruz. O şirkette çalışıyormuşuz gibi biz de benimseyip çalışıyoruz. Yani bir danışmanlık firmasını davet eden şirketin kurucusu yada genel müdürü gerçekten bu yönde bir ihtiyacı olduğuna kendi kendini ikna etmeli ve bu süreç içerisinde karşısına çıkacak engelleri, zorlukları göğüslemeye hazır olmalı. Sadece danışmanı davet edip, gelin bir tespit yapın sonra biz duruma bakarız demek için değil, böyle bir ihtiyacın olduğuna inanarak ve süreç içerisinde gerçekten danışmanın yönlendirmelerine uyarak hareket etmeye niyeti varsa ozaman başarılı olabilir. Ne yaparsanız yapın, şirketin lideri buna inanmıyorsa, danışmanlar şirketten gittiği gün eski kültür yine hakim olur.