Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, Seçim İşleri Başkanı ve Konya Milletvekili

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, Seçim İşleri Başkanı ve Konya Milletvekili Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı,  Seçim İşleri Başkanı ve Konya Milletvekili  Ahmet SORGUN

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, Seçim İşleri Başkanı ve Konya Milletvekili Ahmet Sorgun Türkiye’de yaşanan değişimi, yerel seçimlere yönelik çalışmaları ve gündemle ilgili değerlendirmelerini Metropol Türkiye’ye anlattı. Röportajımız aşağıda…

‘‘Ağrısız, sancısız
değişim yaşıyoruz’’

Kafanızı meşgul eden, size göre en önemli gündem nedir?
Şu an Türkiye asrın değişimini yaşıyor.15 Temmuz asrın ihanet işgal girişimi, bu değişimin ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Genel Başkanlar değil, lider olmak önemlidir. Herkes partisinin genel başkanı olabilir ama lideri olamaz. Siyasi tarihimizdeki liderler; Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel de başkanlık sistemini önermişlerdi ama bir çoğunun imkanı yoktu.15 Temmuz değişimi hızlandırdı, 16 Nisan referandumu da anayasal alt yapısını oluşturdu. 24 Haziran seçimleri ise uygulaması oldu. Asrın değişimini sağlayan seçim elbette asrın seçimi olur. Burada birçok yeniliği birlikte yaptık. Şu anda bunun uygulamalarını gerçekleştiriyoruz. Baktığınızda Cumhurbaşkanı yardımcısı belli oldu, bakan sayıları neredeyse yarıya düşürüldü. Bakan yardımcıları, bakanlıkların durumuna göre sürekli atandı, atanmaya da devam edecek. Kurul ve kurulların başkanları, ofislerin başkanlarıyla sistem yerine oturuyor. Tarihi değişimi, lider öncülüğünde, milletle beraber, demokratik olgunlukla, hukuk içerisinde yaşıyoruz. Önemli olan tarihi değişimde, tarih yazarken bunun bir yerinde rol alabilmek. Böyle bir dönemde, böyle bir değişimde güçlü, kararlı, istikrarlı, milletine dayanan liderin öncülüğünde, bu çalışma ekibinin içerisin de yer almaktan onur duyuyorum.

‘‘Tarihi değişimi, lider öncülüğünde, milletle beraber, demokratik olgunlukla, hukuk içerisinde yaşıyoruz.’’

 

Böyle kökten bir değişiklik başka ülkelerde yaşansaydı kaosa yol açar mıydı? Türk Milleti’nin verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konuyu şöyle izah edebiliriz; ilk olarak belli yaşın üstündeki kişiler, geçmişte eski sistemin nelere mal olduğunu biliyor. Hükümet krizlerinin sonuçlarını veya bir kısım güç odaklarının hükümetleri değiştirebileceğini, seçim sonrasında koalisyon pazarlıklarını, milletvekili transferlerini, borsaları… Geçmişte bu sıkıntılar yaşandı. Gençler ise değişimden yana oldular. Gençlik demek değişim demek. Gençler statik yapıya karşı çıkar. Değişim toplum tarafından bu yüzden idrak edildi. Değişimin istendiğini 16 Nisan referandumunda ve seçimlerde gördük. Önemli olan bu değişimi kaosa çevirmeden yapabilmekti. Sonsuz şükür ki gerçekleştirdik. Toplumsal değişimler kolay olmaz. Ama şükürler olsun ki ağrısız sancısız değişim yaşıyoruz. Değişim karşısında 3 hal vardır, ya değişime direnirsiniz tasfiye olursunuz, ya değişime ayak uydurursunuz, sadece akıntıya kürek çekersiniz ya da değişimi yönetirsiniz. Bizim şu an yapmış olduğumuz; değişimi yönetmek. Topluma değişimin gerekliliği, ihtiyacını hissettirmek ve güven sağlamak. Sizlerin de takip ettiği gibi; her gün yeni uygulama, yenilik gerçekleşiyor. Bugün baktığımızda Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor ama gündemde böyle konu geçmiyor. O eski günleri hatırladığımızda; toplum “ Milli Güvenlik Kurulu acaba ne yapacak” diye meraklanır, gerilirdi. Üstelik icra yetkisi olmayan kuruldu.

‘‘Kötü komşu insanı mal sahibi yapar. Artık bundan sonra dünyanın öbür ucundan, dünyanın ötesinden “Ben kural koydum, dünya bana uyacak” söylemi olamaz’’

Bu gerginliğin sebebi neydi?
Hukuki olarak, anayasal olarak yetkileri olmadığı halde güç odakları, sistemin zulaları vardı. Gün geldi mi bu zulalardan kafalarını çıkartırlar, toplumu veya istedikleri kesimi terbiye etmek için sopalarını gösterirler, terbiye ettiklerine inandıklarında da kendilerini zulaya geri çekerlerdi. 1970’lerde, 1980’lerde, 28 Şubat’ta yaşandı. Şimdi artık halk ne diyorsa o olur. Özellikle 15 Temmuzdan sonra sorup sorgulama açısından halkımızın neredeyse bir özgüven patlaması söz konusu oldu. Siyasetçi olarak köye gidiyoruz, kente gidiyoruz, dükkanlara gidiyoruz ve halkın durumunu görüyoruz. Bana sorsanız; Recep Tayyip Erdoğan’ın ya da Ak Parti’nin bu millete en büyük hizmeti ne havaalanları, ne hızlı trenler, üniversiteler, otoyollar. Bunlar çok önemli ama en önemli kazandırdığı şey millete özgüvendir. Bu özgüveni kazandığını millet 15 Temmuz’da gösterdi. Bu özgüven oldukça biz ihracatı da, bilimi de, sanayiyi de, ticareti de her şeyi en iyi noktalara getiririz, getiriyoruz. Bütün ekonomik operasyonlara rağmen ihracatımız, büyümemiz artıyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının bütün manipülasyonlarına rağmen dünyada en fazla büyüyen ülke oluyoruz. Ama notumuz düşüyor. Okullardaki sıfırcı hocalarımız bile böyle not vermezlerdi. Ama bunlara rağmen Allah’ın izniyle geliyoruz.

Bundan sonra iş dünyası da, dış dünyaya karşı ticari ilişkilerinde artık kural koyan taraf haline gelebilecek mi? Mesela Amerika bir ambargodan söz ediyor, bu tarz ilişkiler iş dünyasını nasıl etkileyecek?
Kötü komşu insanı mal sahibi yapar. Artık bundan sonra dünyanın öbür ucundan, dünyanın ötesinden “Ben kural koydum, dünya bana uyacak” söylemi olamaz. Yok öyle bir şey. Bu kural koymanın Türkçesi; ekonomik anlamda iki ülke ticaretimizi kendi milli paralarımızla yapacağız. Artık bunu diyebiliyoruz. Birilerinin kendi çıkarları için koydukları kurallara, “Dur bakalım. Bizim de kurallarımız var” diyoruz. Bu arada 15 Temmuz ihanet girişiminin failleriyle çok sıkı iş birliği içinde olan bir papaz tutuklandığında “Ver bunu” diyor. Peki, kendi ülkesindekini biz talep ettiğimizde neden hukuku, kuralları bahane ediyor. Deli Dumrul bile böyle değildi. Artık bunlara dur demenin zamanı gelmiştir ve biz de birlikte, önümüzdeki engelleri, çukurları, dünyanın ve coğrafyamızın gidişatını, güç dengelerini gözeterek, asla yok saymadan kurallarımızı içlerini adım adım doldurarak koyuyoruz. Bundan sonra kural koyuculardan birisi de biz olacağız. Bu durumu Suriye’de de yaşıyoruz. Birlikte Türkiye, İran, Rusya olarak hareket edince belli bir noktaya gelindi. Münbiç konusunda Amerika’da uzlaşmak durumunda kaldık.

‘‘Ak Parti, bir tabela partisi veya seçimden seçime çalışan bir parti değildir’’

Yerel seçimlerde Belediye Başkanı Adaylarını belirlerken kriterleriniz neler olacak?
Yerel seçimlerin 31 Mart 2019 olduğu dikkate alınırsa, daha 8 ay var. Tabi seçimin vadesiyle senedin vadesi çabuk gelir. Biz bir seçim biter bitmez, ertesi seçime hazırlanırız. Ak Parti, bir tabela partisi veya seçimden seçime çalışan bir parti değildir. Şunu net ifade edelim; biz aslında, genel seçimden ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce bu çalışmalara başlamıştık. Hatta Haymana’da Genel Merkez Seçim İşleri Birimi olarak benim başkanlığımda bir toplantı yaptık ve orada yerel seçim takvimini hazırladık. Ama biz yerel seçim için hazırlıklara başlamışken, erken genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi kararı alındı. Bu sefer biz o takvimi kenara bırakıp gündemdeki takvimle ilgilenmiştik. Şu anda bizim zaten bir takvimimiz var. Yerel seçimler ve genel seçimler daha fazla zaman alıp, çalışmayı gerektiriyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi, daha yerel ve daha çok aktör var. Belediye meclis üyeliği için aday adayları var, büyükşehir olmayan yerlerdeki il genel meclis üyeliği var, ilçelerdeki meclis üyelikleri, büyükşehirlerdeki meclis üyelikleri, muhtarlıklar -muhtarlıklar siyasi olarak seçilmiyor- ,belediye başkanları var. Bu binlerce, on binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Hatta toplamda aday adayları, meclis üyesi aday adayları vb. şekilde milyonları bulur. Çok aktörlü ve yerel aktörlü bir olay. Böyle olunca da çok daha titiz, daha uzun çalışmayı gerektiriyor. Bunun için, geçtiğimiz seçimlerin kısa bir değerlendirmesi ve yerel seçim hazırlıklarına başlanması açısından Türkiye’deki 81 ilin Seçim İşleri Başkanlarını ve SKM dediğimiz Seçim Koordinasyonu Merkezi Başkanlarını hemen Ankara Kızılcahamam’da topluyoruz. 3 gün süreyle bu çalışmaları başlatmış olacağız. Bazı öğrenciler sadece sınav gecesi çalışır ve bütün sorular birbirine karışır. Biz ise deyim yerindeyse sürekli vaktinde dersini çalışan, sınav günü de gereği neyse onu yapan bir öğrenci gibi şu an dersimizi çalışıyoruz. Bu konuda her zaman olduğu gibi anketler yapılacak. Şu anda da yapılıyor. Yerel yönetimler başkanlığıyla, Ar-Ge başkanlığıyla, Tanıtım Medya Birimi başkanlığıyla birlikte bu çalışmalar zaten başladı. Toplum kimi ister? Belediye Başkanı olarak gerçekten bulunduğu şehri, daha ileriye kim taşıyabilir?

‘‘En fazla istişare yapan, toplumun dediklerini yapan ve dikkate alan parti Ak Partidir’’

Ülkemize, davamıza, şehrine, partimize aidiyeti olan ama hem misyonu hem de vizyonu olan adaylarla inşallah toplumun karşısına çıkacağız. Sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri ile görüşülüyor, anketler yapılıyor. Parti mensuplarımız değişik ölçeklerde kendi kanaatlerini bildiriyorlar. En fazla istişare yapan, toplumun dediklerini yapan ve dikkate alan parti Ak Partidir.

‘‘En ehil, en liyakatli adaylarla toplumun  karşısına çıkacağız. Bunlar için çalışmalar yapılıyor. Kamuoyu yoklamaları, teşkilat yoklamaları  yapılıyor. İnşallah günü geldiğinde bunları somutlaştırıp kesinleştireceğiz’’

Bu tercihler yapılırken duygusal yaklaşımlar söz konusu oluyor mu? Yoksa Ak Partili olmasa da işinin ehli olan kişilerin aday gösterilme ihtimali var mı?
Elbette işini iyi yapması daha önemli. Bu durum önceden de böyleydi. Burada hem partimize hem toplumumuza, hem de değerlerimize aidiyet önemli. Ama sadece parti tabelası olması, kimliği olması şart değil. Bir taraftan elbette partide vefa önemli ama sadece partililerden olması gerekmiyor. Bunu şu andaki belediye başkanlarımıza baktığımızda da şehre aidiyet, ülkemize aidiyet, davamıza ve milletimizin değerlerine aidiyet, iş görebilirlik, en önemlisi de o şehri bulunduğu noktadan daha ileriye taşıyabilmek bilinci içinde olduklarını görebiliriz.
En ehil, en liyakatli adaylarla toplumun karşısına çıkacağız. Bunlar için çalışmalar yapılıyor. Kamuoyu yoklamaları, teşkilat yoklamaları yapılıyor. İnşallah günü geldiğinde bunları somutlaştırıp kesinleştireceğiz.

‘‘Türkiye’de en genç milletvekili bizim partimizde. Gençlerimiz belediye başkanı da olur, milletvekili de büyükşehir meclis üyesi de’’

20’li yaşlardaki bir gencin de şansı var mıdır?
Biz seçilme yaşını 18’e indiren bir partiyiz. Türkiye’de en genç milletvekili bizim partimizde. Partimizin en üst karar organı olan MKYK üyesi bir kardeşimiz yine Konya’mızda Gençlik kollarından bir arkadaşımız. Belediye Başkanlığı için de “Mutlaka şurada şu olacak” diye bir şey diyemeyiz ama bizim yaklaşımımız böyle. Gençlerimiz belediye başkanı da olur, milletvekili de büyükşehir meclis üyesi de. Örnekleri var ve önümüzdeki dönemlerde de gençlere desteklerimiz devam edecek. Seçim İşleri Başkanı olarak 7 bin 343 aday adayının birçoğunu yüz yüze gördüm. Bazılarının mülakatını ben yaptım. Öyle heyecanlı ve genç arkadaşlarımız geldiler ki. Ve şunu ifade ettiler; “ Bizim seçilip seçilmememiz önemli değil. Bu noktaya kadar gelebildik ya, önemli olan bu. Daha öncede belirtmiş olduğum gibi bizler de gençlerimizin her zaman destekçisi olacağız. Şuanda TBMM’de yaş ortalaması en düşük olan Parti yine Ak Parti. Yüzde 49 ortalaması var. Diğer partiler 50 ve üstünde ortalamaya sahip. Türkiye’deki bütün il ve ilçe teşkilatlarımızda yine gençlerimize önemli sayıda yer verildi. Yine Teşkilat yapımızda da gençlerle tecrübeliler harmanlandı. Ak Parti’nin başarısının sırrı da burada. Bu sistemi iyi şekilde yönetiyor.