Tekin Temel

Oyuncu

Tekin Temel

Tekin Temel

Birçok sinema ve dizi projesinde yakından tanıdığımız bir ismi bu kez Antalya Şehir Tiyatrosu’nda görüyoruz. Tiyatroya büyük emek veren bu güzel insan Tekin Temel… Güzel insan diyorum çünkü, siz okurlarımız için gerçekleştirdiğimiz röportajda bunu bire bir yaşıyorum. AŞT bu sezonunu Necip Fazıl üstadın yazdığı “Para” oyunu ile açtı ve büyük yankı uyandırdı. Hep kapalı gişe oynayan oyunun başrolünde Tekin Temel var. Muhteşem bir performans sergiliyor oyuncumuz. Ben izledim. Kesinlikle izlenmesi gereken bu oyunun üzerine Tekin Bey’le de biraz sohbet ettik. Buyrun…

Tekin Temel

Sinema ve dizilerde rollerinizle tanıyoruz sizi. Metropol Antalya okuyucuları için Tekin Temel’i tanıyabilir miyiz?

1968 yılı Manisa Akhisar doğumluyum. Liseyi Akhisar’da bitirdim. Daha sonra kendim amatör bir tiyatro kurdum. Belediye adı altında çalışıp Denizli’ye Amatör Tiyatro Şenliği’ne gittik. Oraya Türkiye’nin birçok yerinden amatör tiyatrolar gelmişti. Bizi Pamukkale’de ağırladılar. Tüm gruplar ve biz, Denizli’de oyunlarımızı oynadık. Şenlik bitti, herkes geri döndü. 3-4 gün sonra haber geldi. Bizim oyunumuz en iyi oyun seçildi. Ben de Erkek Oyuncu Özendirme Ödülü aldım. Tiyatronun başında çok değerli bir ağabeyimiz olan, Denizlili, tiyatroya çok emek veren ayrıca çok da iyi bir edebiyatçı olan Sadık Aslankara vardı. Biz oraya ödül almaya tekrar gittik. Sadık Hocam, “Evlat, sen bu işi yapmalısın. Mutlaka bir okula girmelisin ve eğitim almalısın.” dedi. Bunun üzerine kendisinden tavsiye istedim. Akhisarlı olduğum için İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Tiyatro Bölümü’nü tavsiye etti. Orada Özdemir Nutku vardı. Şimdi emekli ama hala güzel şeyler yapıyor. Hem kuramsal olarak hem de uygulamalı dersler olarak iyi bir okuldu.
Sınavlara girdim ve kazandım. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümünden mezun oldum. Mezuniyetimden sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’nda 2 sene sözleşmeli olarak çalıştım ve devlet tiyatrosunda devam edemeyeceğimi anladım. Gençtim. Yapmak istediğim çok şey vardı. Bu yüzden devam etmedim. Zaten son sınıfta rol aldığım bir sokak tiyatrosu oyununda Genco Erkal beni izlemiş. Ben bilmiyordum izlediğini. Yönetmen yardımcısıydım ben o ekipte ama o oyunda yönetmenimiz gelememişti. O gelemediği için ekibin başında ben vardım. Büyük çabalar harcamıştım bu oyun için. Genco Hoca’nın da İnsanlarım adlı bir oyunu vardı. O zaman onu oynuyordu. Foça’da kalıyormuş o dönemde. Biz gündüz oynamıştık. Hemen o akşam yemeğe gittiğimiz bir restoranda tesadüfen karşılaştık. Masamıza davet ettik. Bana benimle çalışmak istediğini, bir projesinin olduğunu söyleyerek telefon numaramı aldı ve ertesi günü ona bir iki parça oynamamı istedi. Tabi ki memnuniyetle kabul ettim. Daha önce rol derslerinde hazırlamış olduğum iki tiradı oynadım ve doğaçlama bir dekor hazırladım. Beni arayacağını söyledi. Okul tatile girdi. O zaman İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Deli İbrahim oyununda oynamak için provalara başladım. Rahmetli Sönmez Atasoy istemişti bu oyun için beni. Aynı zamanda TRT’de bir çocuk programında oynuyordum. Bir akşam telefon geldi ve Genco Hoca bir oyun hazırlayacağını, bu oyunun tarih boyunca direnen kadını anlatan bir kolaj çalışması olacağını söyledi. Bu kadını Jülide Kural’ın oynayacağından bahsetti. Karşısında erkek rollerini senin oynamanı istiyorum dedi. “Bu sezon gelip İstanbul’da Dostlar Tiyatrosu’nda oynar mısın?” dedi.
Kendisi Fransa’da “Simyacı” yı oynayacakmış. Dostlar Tiyatrosu’nu temsil etmemizi istedi. Benim için çok heyecanlı bir an oldu. Son sınıfta gittim ve çok güzel bir oyun oynadık. Rahmetli Mehmet Ulusoy yönetti. Büyük yönetmendi. Ara sıra Genco Hoca geldi, gitti. Biz Jülide ile Antigone creon sahnesi oynadık, Carmen oynadık birlikte. Çok güzel tepkiler aldık.
Son sınıfta böyle bir tecrübem olmuştu. Hafta sonu 3 oyun oynayıp hafta içi okula geliyordum. Profesyonel tiyatro hayatım son sınıfta okurken başladı. Burası bitince Bursa Devlet Tiyatrosu’na devam ettim. Buradan ayrılıp askere gittim. Askerliğin dönüşünde İstanbul’a yerleştim. İstanbul’da dizi, tiyatro tekrar başladı. Yeni kurulan tiyatrolarda da oyunlar oynadım. Daha sonra Haluk Bilginer’in kurduğu Oyun Atölyesi’nde Işın Kasapoğlu’nun yönettiği “Cimri” oynanacaktı. Bir sene de Haluk Bilginer’le Oyun Atölyesi’nde oynadım. Bu arada tabii dizi çekimleri, ufak tefek sinema filmi çekimleri oldu ama tiyatro hep devam etti. Yıllar böyle geçti.
Daha sonra 37 yaşında evlendim. 1 yıl sonra bir oğlum oldu. 11 yaşında şimdi oğlum. Onlar şimdi İstanbul’da. Daha sonra da yolum buraya düştü.

Bir oyuncu olarak kendinizi daha çok hangi rollere yakıştırıyorsunuz?

Bir oyuncuya sorulabilecek en tuzak sorulardan biri bu. Aslında aktör ve aktristler için benim düşüncem, ‘şu rolde daha iyiyim, bu rolde daha iyiyim’ diye bir şey olmamalı. Bu bizim işimiz. İş olarak bakmalıyız buna.
Genelde bu konuyu aramızda sık konuşuyoruz. Belirleyici bir şey olmamalı. Her rolü elimizden geldiği kadar en iyi şekilde oynamaya çalışıyoruz. Ben çok değişik roller oynadım. İşimi çok sevdiğim için hepsinde rahattım. Hepsinde kendimi iyi hissettim. Yani kötü hissettiğim ya da kendimi çok iyi hissettiğim diyebileceğim bir rol yok açıkçası.
Ama bazen şu oluyor; gerek tiyatro, gerek sinema ve televizyon camiasında içinde bulunduğunuz durum ve ekiple birlikte farklı bir keyif alabiliyorsunuz. Bu da oynanan role değil birlikte çalıştığınız ekibe bağlı. Ekip içerisindeki uyum, herkesin işini sevgiyle ve ciddiyetle yapması çok önemli. Böyle dönemlerde yaptığım işlerden daha fazla keyif aldım. Çünkü daha huzurlu bir ortam. Tartışabiliyorsun, eleştirebiliyorsun, daha çok yol alabiliyorsun.
Dediğim gibi tüm rolleri oynadım. Komedi de oynadım, ağır dramlarda da yer aldım, absürt oyunlar da oynadım, filmlerde ve dizilerde de farklı roller oynadım. Biz bir karaktere bürünüyoruz. Kendimizden kattığımız şeyler tabii ki var. Kendi yüzüm, elim, ayağım, oturuşum, kalkışım…
Ama ben hangi rol olursa olsun, küçük ya da büyük olsun o karaktere bürünüyorum ve kendimden bir şeyler katıyorum. Tabi ki bunun içinde kendi sevinçlerim, üzüntülerim, biriktirdiğim kendi duygularım, normal hayatta karşılaştığım olaylara verdiğim tepkiler ya da dışarıdan gözlemlediğim duygusal yönelişler var. Beni sorarsanız ben duygusal bir adamım. Açık ve hoşgörülüyüm. Her şeye sinirlenmem. Elbette hatalarım var her insanda olduğu gibi. Mümkün mertebe yaşam içerisinde insanların önemsediği büyük değerlere zarar vermemek adına elimden gelen çabayı gösteren bir adamım. Tabi rollerime de kendi karakterimi yansıtıyorum.

AŞT yeni sezonunu Necip Fazıl’ın yazdığı “Para” oyunu ile açtı. Sizi bu oyunda başrolde izliyoruz. AŞT’ye dahil olma sürecinizi bizimle paylaşır mısınız?

Tabii ki. Şöyle gelişti: Burada görev alan, Antalyalı genç arkadaşım Selim Deli ile bir dizide yollarımız kesişmişti. Ben onun babası rolündeydim. Sonra dizi bitti. Ara ara görüştük. Çünkü birbirimizi sevdik. O beni ağabey olarak gördü, ben onu kardeşim olarak gördüm. Güzel bir iletişimimiz oldu. AŞT Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Özgür’le tanışıklığımız da “Suskunlar” dizisinde olmuştu. Birlikte oynadık. Onun yolculuğu daha uzundu. Ben 10 – 11 bölüm kadar oynayıp rol gereği vurularak ayrıldım diziden. O zaman tanışmıştık. Oyunun yönetmeni Özer Tunca ile de bundan 20 sene önce Bursa Devlet Tiyatrosu’nda iken birlikte bir oyunda oynadık. Bu üçlü sac ayağı birbiriyle bir araya geliyor ve Necip Fazıl’ın Para oyununun konması üzerine tartışılıyor ve sonunda karar veriliyor Mehmet Özgür ve Özer Tunca tarafından. Bunun üzerine başrolde kimle çalışılabileceğini, bu yaş aralığında çok fazla oyuncu olmadığını konuşuyorlar. Mehmet, Engin Alkan’a da Huysuz oyununda oynama sözü verdiği için bu oyunda rol alamadı. Bunun üzerine bir arayış içerisine girilmiş. Uzun süre kaygılı bir dönem atlatılmış başrol oyuncusunu bulamama konusunda. Sonrasında Selim’in aklına ben gelince beni önermiş. “Tekin Temel olur mu?” dediğinde “Aaa! Neden olmasın, bizim niçin aklımıza gelmedi?” gibi tepkiler vermişler Mehmet Özgür ve Özer Tunca.
Böyle olunca bana telefon açtılar geçtiğimiz yaz. O arada ben de bir diziye başlayacaktım. Acaba program uyar mı? Diye tedirgin oldum. Samsun’daydı çekimler. Tereddütte kaldım. Gidiş gelişler çok yorucu olabilir diye düşündüm. Rol çok zor. Tamamen bu rolün etrafında dönen bir oyun.
“Nasıl yaparım?” derken, Mehmet ve Özer’le konuştuk. “Ayarlanabilir, sen yaparsın” dediler. Kabul etim. 31 Temmuz’da buraya geldim. Bu arada dizi çekimi ertelendi. Sonrasında da proje sonu açık olarak durduruldu. Böylelikle ben hiç gitmemiş oldum diziye. Tüm prova süresince burada oldum. Bu çok iyi oldu. 35 günde ancak ezberleyebildim teksti zaten. Tüm trafiğiyle, duygularıyla, karşılıklı alışverişiyle… Samsun’a gitseydim çok zorlanırdım herhalde. Burada olmaktan çok mutluyum açıkçası. Zor bir süreçti. Fakat üstesinden geldik diye düşünüyorum.

Oyundaki rolünüzü konuşalım mı biraz?

Oyundaki rolümü çok fazla konuşmayalım. Çünkü, insanların gelip izlemelerini çok isterim. Antalya’da çok köklü bir tiyatro AŞT. Uzun yıllardır bu ekip çok büyük emek vermiş bu tiyatroya. Çok çetrefilli yollardan geçmişler. Bu yolculuk içerisinde yıpranmışlar fakat ayakta kalmayı başarmışlar. Bu son iki sene içerisinde Mehmet Özgür’ün büyük katkılarıyla bu tiyatro Şehir Tiyatrosu olmuş. Son iki senedir yapılan bu işler –elbette bundan önceki işleri de göz ardı edemeyiz, çok başarılı işler var.- burayı farklı ve sistemli bir çizgiye oturtmuş.
Halkla Şehir Tiyatrosu arasında güçlü bir bağ var. Ben de buraya geldim. Çok sağ olsunlar beni çok iyi ağırladılar. Hala da ağırlıyorlar. Bu tiyatroda bu rolü oynuyor olmak bana bir hediye gibi geldi. Rol, gerçekten ağır bir rol. Kötü yolda ilerleyen bir karaborsacıyı canlandırıyorum. Çok zeki, inanılmaz bir adam. Para ile olan ilişkisi çok güçlü. Ne yapacağını çok iyi bilen, bir plan profesörü diyebilirim. Ama öyle gelişiyor ki, kötü ektiği her şey, kötü biçtiği ürün olarak geri dönüyor. Ama bu dönüşümle beraber hayata ve insana dair çok da güzel yerlere değiniyor.

Henüz “Para”yı izlemeyen okurlarımıza oyunun içeriğinden bahsedebilir misiniz?

Sözü çok güzel oyunun. Mümkün olduğunca teksti anlatmaya çalışıyoruz. Dikkatle izlemeliler diye düşünüyorum.
Yazarın 1941 yılında kaleme aldığı bir oyun bu. Şu an 2016’dayız. Birçok şeyin aslında nasıl da değişmediğini, bu tespitleri yapması adına, bu sözlerin kıymeti ve değeri adına altını çizerek özellikle anlatmaya çalışıyoruz. Bu yüzden gerçekten izlenmesi gereken bir oyun diye düşünüyorum. Hatta oyunun çok ağır bir dili var. Biz ne kadar bu dili güne taşımaya çalışsak da ustanın biçimiyle, üslubuyla söylenmesi gereken sözler var. Bunları değiştirirsen ustanın yaratmış olduğu büyüyü bozarız. Bu yüzden oyun, iki kez ya da daha fazla izlendiğinde çok daha iyi oturacaktır.

Tiyatronun sizin hayatınızdaki değeri nedir? AŞT bu değerin içerisinde nasıl bir yere sahip?

Bunu söylememe gerek bile yok. Çok çok değerli benim için. Mesleğimi gerçekten çok seviyorum ve mesleğime karşı çok hassasım. Elimden geldiği kadar bu mesleğe zarar vermeden ve küçük bir katkım olsun diye çaba sarf ediyorum. Birçok yerde bunu yaptığımı düşünüyorum az veya çok bilemiyorum. Bu seyircinin takdiridir.
Burada yani AŞT’de olduğum sürece umarım aynı şekilde devam eder ve edeceğine de inanıyorum. Burada yakalanan bu dostluk, birlik ve beraberlikten çok memnunum. Antalyalıların tiyatroya olan ilgisinden, bilhassa AŞT’yle olan bağından çok memnunum. İyi ki buradayım. Mesleğimi ve AŞT’yi çok seviyorum.

Metropol Antalya okurlarına vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bu sanat yüzyıllardır yaşayan bir sanat. Çocukluğumuzdan başlayan bir şey bu oyun oynama sanatı. Oyun oynamaktan aldığımız zevkle bağlantılı. Bu yüzden bu sanat asla yok olmayacak. Olamaz.
Ağır darbeler, bir takım kısıtlamalar görmüş ama yine de yok olmamış. Yine de geçmişte yaşayan bir çok usta bunun üzerine yazılar yazmışlar, oyunlar yazmışlar. Hep oynanmış ve devam etmiş. Hep de devam edecek. Ben bu anlamda hangi kuşak olursa olsun herkese büyük bir görev düştüğüne inanıyorum. Çocukların oyun oynarken ne kadar güzel hissettiğini, tiyatroda da oyunun içine dahil olmasındaki o güzelliği hissetmesini sağlamak gerekir. Bu heyecanı ve güzelliği tatması gerekir.

Dediğim gibi sadece çocuklar değil tüm jenerasyonu tiyatro ile buluşmaya davet ediyorum. Onlar olmasa biz bu işi yapamayız. Bizim için çok büyük önem arz ediyorlar. Bu yüzden bizimle birlikte bu yolculuğa çıkmaya davet ediyorum.

Add comment