Mimar Tuba KIZILKAYA

TKY Mimarlık Firma Sahibi

TKY Mimarlık Firma Sahibi Mimar Tuba KIZILKAYA

TKY Mimarlık Firma Sahibi Mimar Tuba KIZILKAYA

Genç, yetenekli, gözleri ışıl ışıl bir mimar. Hayalleri büyük, ortaya koyduğu çalışmalar ise bu hayallerin bir gün mutlaka gerçekleşeceğinin kanıtı gibi… Röportajımız Mimar Tuba Kızılkaya ile…

Çizgilerle
iletişim kuruyorum

Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
Erciyes üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümü mezunuyum. Uzun, meşakkatli bir eğitim dönemiydi. Bize mimar ruhunu, duruşunu katmaya çalışarak eğiten hocalarımı sevgi ve saygıyla hatırlayacağım daima. Usta-çırak ilişkisi üzerine kurulu bir eğitim, mimarlık eğitimi… Ve hep eksik hissedeceğiniz , ‘ben oldum’ fikrine kapılmanıza izin vermeyecek bir alan. Bir dönem masanın diğer tarafında yer alıp, KTO Karatay Üniversitesi Mimarlık bölümünde Proje derslerinde misafir öğretim görevlisi olarak bulundum. Yine bir özel bir eğitim kurumunda dönem archicad eğitmenliği yaptım ,. Hem faydalı olabilme fırsatı yakalamam açısından hem de genç bakışlardan beslenme, amatör tarafımı koruyabilme adına içinde bulunmaktan çok keyif aldığım bir deneyim oldu.

Şu sıralar basılı ve dijital olarak yayınladığımız farklı disiplinlerden, yazarlardan oluşan ekibimizle beraber, kurucu-editör’ü olduğum Genç Mimar Dergisi’ni devam ettirmek için çalışmalarımı sürdürüyorum. Yoğunluğum sebebiyle biraz ara vermek durumunda kalmıştım.

Hayat boyu eğitime değil ama hayat boyu öğrenmeye inandığım için ve yazılıma duyduğum merakla beraber Necmettİn Erbakan Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne de devam ediyorum. Sürekli yeni ilgi alanlarım oluşabiliyor, esasen biraz dikkatim dağınık ve ilgimi dağıtmayı da seviyorum. Dönem dönem dans, spor, tiyatro ve müzik ile ilgilendim. Kendi iş oluşumum ile beraber sosyal hayatım da işim çerçevesinde şekilleniyor.

Mimarlık günümüzün çok gözde mesleklerinden biri haline geldi. Mimarlık sizin de çocukluk hayaliniz miydi?
Aslında değildi, mimarlık tercihi sınav dönemi sonrası olan araştırmalarla verilmiş hızlı bir karardı. Ama zorluklarından ötürü zaman zaman sorgulasam da hayatımda aldığım en doğru karardı galiba. Kendimi başka bir şeyin içinde bu denli hayal edemiyorum. Var etmek, varolma’yı gelişigüzel olmaktan çıkarıyor, o zaman bir ‘yaşama’ya dönüşüyor.

Mimarlığı da bir sanat dalı olarak görürsek siz nelerden ilham alıyorsunuz?
Mimarlığın bir sanat dalı olarak görülüp, görülemeyeceği asırlardır tartışmaya açık olmuş. Ben sanat olduğunu, üstelik diğer sanat dallarını içine alırken en geçirgen olanlardan olduğunu düşünüyorum. Mimarlık, mekan tasarım etkinliğidir. Etkinliğin her zaman sanatsal değeri olamaması, onu sanat yapmaktan uzaklaştıramaz. Ve buradan yola çıkarak, ‘sanat doğanın yansımasıdır’a inanıyorum. İlham aldığım şey, var olanlar. Benim için her şey esin kaynağı olabilir; bir form, bir melodi, bir yüz ya da herhangi bir şey.

TKY Mimarlık’ın kuruluş hikayesi nasıl başladı?
Temmuz 2016 itibariyle mimari proje, taahhüt, içmimari ve danışmanlık hizmetleri sunmak üzere yenilikçi bir anlayışla yola çıktı, TKY.

Öncelikle proje müdürlüğü, şantiye şefliği gibi deneyimler üzerinden kendimi saha uygulama ve yöneticilik üzerinden geliştirme çabası içine girdim. Stajlarım dışında mimari proje üzerine faaliyet gösteren bir ofiste çalışmayı tercih etmedim. Çünkü başından beri kendi çizgimi ortaya koyma fırsatı sağlayacak, kendim olarak başlama kararı içindeydim. Tabi bu benim doğrumdu, nitekim bu doğrultuda adımlarımı planlayarak, ilerledim.

TKY, henüz yeni bir oluşum ve pek tabii ben daha yolun çok çok başındayım. Başında hissetmekten uzaklaşmamayı umuyorum zaman içinde . Sevdiğim, ait hissettiğim bir yaklaşım vardır buna dair: “ Belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi kalmak…” diye. Bu paralelde, nitelikli, zamanın ruhunu yakalayan ve çevreye duyarlı projelerle ilerlemeyi umuyorum.

Bugüne kadar hangi projeler üzerinde çalıştınız ve şu anda yürüttüğünüz projelerden bahseder misiniz?
Kayseri’de bulunduğum dönemde Aker Mutfak&Mobilya firmasında mobilya ve mutfak üzerine kişiye özel tasarımlar yapımı ve üretimi takibi üzerine Proje Müdürlüğü görevinde, yaklaşık bir yıl çalıştım. İdari kısım, proje tasarım ve reklam bölümleri ile ayrı ayrı ilgilendim.

Konya’da Selçuklu Belediyesi Dumlupınar Ağız, Diş ve Aile Sağlığı merkezi şantiyesi yönetiminde yine bir yıl kadar yer aldım. 2 bin 500 m2 alan üzerine B+Z+1 olarak yapılmış, kullanımda olan bina; m2 itibariyle küçük ölçekte sayılabilecek fakat mimari çözümler, cephe detayları, mekanik sistemler , elektrik projesi anlamında komplike, çağdaş biradalıkların olması itibariyle faydalı bir deneyim sağladı.

Basılı ve dijital olarak yayınladığımız Kurucu-editör’ü olduğum Genç Mimar Dergisi sadece küçük ölçekli bir sosyal deney boyutunda bile tatmin edici olabilecekken, düşündüğümüzden daha fazla yere ulaştı. Mimar, ressam, sanat tarihçisi, inşaat mühendisi gibi disiplinlerden yazarlarımız ile fikir yazıları, illüstrasyonlar, röportajlar içeren sayılar yayınladık. Sisteme, klişeye kafa tutmak değil ama benim de fikrim var diyebilmek vardı, çıkış noktasında. Mesleğin geleceğine dair taşıdığımız kaygıların hırçınlığı da vardı yok diyemem… (gülüyor)

Kendi ofisimle beraber Konya Vakıflar Müdürlüğü Öğrenci Yurdu Mimari Projesi, Kırşehir Ulus inşaat 20 daire ve 12 daire üzerine site mimari projeleri, farklı tarzlarda Villa mimari ve iç mimari çalışmaları, Konya Adliyesi peyzaj tasarım projesi, Meram’da Hobby bahçesi tasarımı, Örnek daire- satış ofisi tasarımı, M1 Real avm Kalye Restaurant, Henry Jones Cafe, Nazende Cafe gibi iç mekan tasarımları ve Bülbül traktör gibi çeşitli firmalara Cephe tadilat projesi- cephe tasarım-3d görselleştirme çalışmalarımız oldu.

Şu anda Cihan Ağaoğlu İnşaat şirketi yönetim ofisi iç mekan tasarım, cephe tasarım ve takibini, Aktan Yapı Aktown Rezidans iç mekan tasarımı , cephe nokta çözüm çalışmaları; ÇTK İnşaat örnek daire çalışması ve villa mimari projesi üzerinde çalışıyorum.

Bir projeyi ortaya koymadan önce ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz?
Büyük ya da küçük, en önemli aşamanın analiz olduğunu düşünüyorum. Ama sürekliliği olan, gözleme dayalı bir analiz. İnsana, hayata, her şeye dair bir duyarlılığınız olması. Bu background ile beraber karşılaştığınız ‘yeni şeyler’ için ‘yeni yaklaşımlar’ oluşturmak. Mevcut ihtiyaçlar ve ileride doğacak ihtiyaçları saptayıp, onları karşılamaya yönelik ana kararlar çerçevesinde gelişen bir konsept üzerinden çalışmayı benimsiyorum. Konsept; ruhu ,bütüncül bir yaklaşımı ve en önemlisi ‘denge’yi kurabilmeyi sağlıyor. Denge, her şeydir.

Yeterli koşullar oluştuğu taktirde hayalinizdeki proje nedir?
Çelik yapılara karşı özel bir ilgi duyuyorum. Uluslararası ölçeklerde projelerde ekibin bir parçası olmayı isterim. Bir de , Brezilya’nın başkenti Brasilia gibi sıfırdan yeni bir şehir kurulumu projesi içinde yer alma fikri de beni çok heyecanlandırır.

Bu işte size keyif veren şeyler neler?
Kendini ifade edebilme fırsatı sunabilmesi, öncelikle. Çizgilerle iletişim kurabiliyor olmak. Beynimin sağ ve sol lobunu aynı anda kullanabiliyor olmam, hem analitik hem sanatsal yaklaşma durumu. Tabii kişisel kısımları bunlar… İnsanların hayatını şekillendirme, yönlendirme ve geleceğe dokunma olanağı bulmak, en önemlisi de. Bir onaya ihtiyaç duymak değil ama yapılan işin sonucunda memnuniyet görmek , bu memnuniyete buna aracı olmak keyifli bir durum. En derinlerde de yaratıcının bize kaleminden ufacık bahşini hissetmek var, saklımda.

Siz de binaların ve şehirlerin bir ruhu olduğuna inanıyor musunuz? İnanıyorsanız bu ruhu oluşturmak için neler yapılabilir?
Elbette, kentliden bağımsız düşünülemeyecek bir ruh… Fiziksel, sosyal, ekonomik ve politik anlamlarıyla bir bütün olan mekân; çatışma, uzlaşma nihayetinde karşılaşma sağlayan bir gerilim alanıdır. Bu gerilim hali, kente ve kentli algısına sürekli bir gelişim olanağı sunar. Algıyı yukarı çekmek için bir baskı uygular, çünkü. Modernleşmedeki rolüne dikkat çekiyorum.

Mekânın salt bir fiziksel bir durumu işaret etme halinden bir derinliğe sahip olması süreci, bir anlamda “mekân”ın “yer”e dönüşme sürecidir . Kent, yer ile tanımlanabilir. Yer; üzerinde şekillenen bireysel ve sosyal ilişkiler, yüklenen anlamlar ile beraber zaman içinde bir kent –kentli belleği oluşturur. Nitekim, Kentli’den bağımsız düşünülemez kent ruhu ve tarihten de…

Tarihten de diyorum, çünkü kaçırdığımız şey, zaman ve mekanın ruhunun aslında birlikte çalışıyor oluşu. Zaman, bir süreklilik tanımlarken ; dönüşümler, anlık müdahaleler içeriyor. Dolayısıyla insan psikolojisine adapte olması için yaptığı baskıyı bir düşünün!

Yeni’yi inşa etmenin tek yolunun, yıkmak olarak görülmesi ve kentsel dönüşümün rant haline gelmesi, biraz buruk haliyle. Eski ve Yeni pekala anlamlı bir karşıtlık ile bir araya getirilerek , birbirini tamamlayabilir, bütünleşebilir üstelik… Yurtdışında birçok doğru, ilham verici örneği var bunun.

Kentsel dönüşüm projeleri bu ruhun oluşmasında ya da değişmesinde etkili olabilir mi?
Kentel dönüşüm; İngilizce çevirisinden dilimize girmiş bir kavram. “yeniden hayat verme, canlandırma, dönüştürme ve şekil değiştirme” anlamları taşıyor. Fakat sürekli bir eleştiri odağı konusu bildiğiniz üzere, kentsel dönüşüm. Rant kavramına, çevreye (yeşile, tarihe) yapılan müdahalelere ve siyasi boyutlara çok girmek istemiyorum şuan. Çokça duymaya alışık olduğumuz konular artık.

Asıl rahatsız edici olan benim için; düşük gelir grubunun yerinden edilmesi ve yerine daha yüksek gelir grubunun yerleşmesiyle oluşan sosyal ayrıştırmalar. Kentsel dönüşüm projeleri sonrasında, alt gelir grubundaki insanlar, alana yeni yerleşen üst ve orta gelirli gruba uyum sağlama süreci içerisine girmekte olup, dönüşüme uyum sağlayamayanlar ise başka alanlara taşınmakta. Yani yer açarken, yerinden etme durumu var.

Bir de benzer sosyal statü ve yaşam standardına sahip olanların bir arada yaşadığı alanların yaratılmasıyla oluşan aynılıklar. Bu aynılıklarda altını çizmek istediğim şey, modern yaşam dayatmaları, bunun pazarlanması şekli. Ve ironik olan bunların aktörlerinden olmak, mimarlar olarak.

Kentsel dönüşümün, değiştirmekte çok büyük bir etkisi var yani. Mevcut sosyal dokuyu, yaşayışı keskin bir müdahaleyle değiştiriyor fakat, doğru planlanmamış kentsel dönüşümler. Zamanla koordineli, insan odaklı, iyileştirme odaklı duyarlıkla olan yapılanmalara, dönüşümlere ihtiyacımız var ; kent ruhunu ve sağlığını koruyabilmek adına.

Mimarlık ses olarak kulağa çok şık gelse de insanların bu mesleği yeteri kadar tanıdığını düşünüyor musunuz? En çok hangi zorlukla karşılaşıyorsunuz?
İç mi dış mı? (gülüyor) . Emeğinin ve çabanın gerektiği kadar karşılığını bulamaması diyerek genelleyebilirim ki en çok yaptığımız işe saygısı olmayan insanlar yoruyor, kendi adıma. Ve tabi bunun temelinde sorunuza konu üzere, kente ve kentliye dair nasıl bir sorumluluk taşıdığımızın farkında olmamaları yani ‘tanımamaları’ var, esasen.
Mevcut mimarilerde sizin en çok dikkatinizi çeken olumsuzluklar neler?
Kullanıcının gözetilmemesi . Tasarımın odağında kim var? İnsan için, insan odaklı tasarım yapmayı amaçlamaktan ne denli uzaklaştık? Yapının kime hizmet ettiğini, birincili kaçırıyoruz. Bu, kimi zaman 8 m2’lik odalar tasarlanmış daireler ile kimi zaman kullanımı elverişsiz kamu yapıları ile çıkıyor. Tüm olumsuzlukların temelinde, duyarsızlık var. İnsana, sosyal-kültürel yapıya, çevreye, tarihe…

Oluşan algının aksine mimar, bunların tek belirleyicisi değil. Öncelikle hakim olan erk yansıması büyük ölçüde etkiliyor, yapılaşmayı ve genelleyerek ifade edersek, işveren. Barınaktan, kentsel ölçekteki projelere kadar işverenin mimara müsaade ettiği ölçüde nitelikli işler ortaya koymak mümkün olabiliyor. Mimarınsa belli ölçülerde en azından yaptırım sağlaması, söz sahibi olabilmesi için önce donanımlı olması ve pek tabii biraz dertlenmesi lazım, çarkın içine elini, kolunu tamamıyla kaptırmadan, hiç değilse…

Etkilendiğiniz ve çalışmalarına hayranlık duyduğunuz mimarlar var mı?
Renzo Piano, Richard Rogers, Bjarke İngels, Frank Gehry, Le Courbuseir dünya ölçeğinde beni etkisi altına alan mimarlardan ilk aklıma gelenler. Yenilikçi teknolojilerle, cesur çizgileri bir araya getiren ve duyarlığı olan mimarlardan etkileniyorum galiba, daha çok. Türkiye’den ise Cengiz Bektaş, Turgut Cansever, Nevzat Sayın, Doğan Hasol ve Han Tümertekin en saygı duyduğum mimarlardan…

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Sohbetiniz için size teşekkür ediyorum öncelikle, sizin nezdinizde tüm Metropol Ailesi’ne başarılarının devamını diliyorum. Konu edindiğimiz, dertlendiğimiz ‘şey’ler için söz sahibi olabilmek dileğiyle bitireyim sözlerimi o halde.

Add comment