Hüseyin Üzülmez

Ak Parti Konya Milletvekili

Ak Parti Konya Milletvekili Hüseyin Üzülmez

Ak Parti Konya Milletvekili  Hüseyin Üzülmez

Ak Parti Konya Milletvekili

Hüseyin Üzülmez

 

‘’Bizi ancak çalışmak kurtarır’’

Bu sayımızda kapak konumuz Ak Parti Konya Milletvekili Hüseyin Üzülmez. Konyalı olarak birçoğumuzun yakından tanıdığı bir isim Sayın Üzülmez, biz kendisini kişisel hayatı ve düşünceleri ile tanımak, engin birikimlerinden bir nebze de olsa feyiz almak istedik. Vekilimizle gerçekleştirdiğimiz bu keyifli söyleşide zamanın nasıl aktığını fark etmeden Konya’nın dünü, bugünü, siyaset, sosyal hayat ve dünyada ki pek çok ülkeye uzanan koyu bir sohbete dalmışız. Ben sizler için söyleşinin ancak küçük bir kısmını derliyorum bu sayımızda, fakat ilerleyen zamanda Sayın Vekilimin engin bilgilerinden faydalanarak sizler için keyifle okuyabileceğiniz, Konya ve kültürü ile ilgili bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutmuş bilgileri paylaşmaktan büyük bir keyif duyacağımı bildirmek istiyorum.

1957 yılında Konya’da doğan Hüseyin Üzülmez, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde İşletme Bölümünü bitirmiştir. Evli ve 6 çocuk babası olan Hüseyin Üzülmez, üyesi bulunduğu birçok kurumun yanı sıra, 24. Dönem Konya Milletvekilliğini de sürdürmektedir.

Sayın Vekilim Konya ve Konyalı tarafından gerek iş dünyasından gerek KTO Başkanlığınız sürecinde oldukça iyi tanınıyor ve seviliyorsunuz. Peki bilinenin dışında kendi ifadenizle Hüseyin Üzülmez kimdir?

Kendi anlatımımla Hüseyin Üzülmez bence iyi bir Konyalı, mükemmeliyetçi ve sıcakkanlı. Oldukça doğal ve yapmacık hareketleri olmayan birisiyimdir. Dışarıdan bakılınca soğuk ve ciddi görünmeme rağmen, benimle sohbet eden insanlar çok sıcakkanlı olduğumu belirtirler. Son derece ciddi görünen fakat kendi içinde daha rahat, toplumda çok sıcak ilişkiler kuran, insan sevgisinden gelen içtenliğimle toplumun meseleleriyle yakinen ilgilenen biri olarak tanınıyorum. İnsana kıymeti esas alan, maddiyatı çok fazla önemsemeyen ve toplumun huzuru için çalışan ve bunlardan hep mutlu olan birisi olarak kendimi tanımlarım. Ama görünüş itibarıyla herkes farklı görünebilir. Çoğu zaman dışarıdan sert, haşin, tepeden bakan gibi gördüklerini ifade edenler, bir sohbetten sonra hiç öyle olmadığını kendileri fark etmişlerdir.

Sanayi ve ticaret dünyasının bir duayeni olarak siyasete atılmanız nasıl gerçekleşti?

Öğrencilik hayatımdaki sanayi ve ticaret hayatımı saymıyorum. 1982 yılında siyaset hayatımda önemli bir yer edinmeye başladı diyebiliriz. Vergi mükellefiyetini esas alan ticaretimi konuşmak gerekirse, bu işin içerisindeyim ama siyasal ve sosyal hayatın içerisinde 1969 yılında, daha İmam Hatip okulundan, lise yıllarımdan itibaren sosyal ve siyasal işlerle uğraştım. Örneğin 1969’da rahmetli Necmettin Erbakan hocanın bağımsız milletvekili adaylığı afişlerini asarak başladım. 1973 seçimlerinde ciddi çalışmalar içinde bulundum. 1975 yılında milletvekilliği SENATO anayasası vardı ve Afyon’da lise öğrencilik yıllarımda seçim çalışmaları için köy köy, kasaba kasaba gezdim. Hatta orada bir anekdotum var: 1974 yılında Afyon’da haşhaş ekimi yasaklanmıştı. Sonra bakanlar kurulu kararnamesi bu hususta köylerde Erbakan üzerine yıkılmak isteniyordu. O resmi gazetenin fotokopisini çekip kasabalarda dağıttığımızı hatırlıyorum. 1977 yıllarına geldiğimizde ise üniversitede son sınıf öğrencisi iken Niğde’de milletvekilliği seçimlerinin seçim koordinatörlüğünü yaptım ve o zamandan beri sosyal ve siyasal hayatın içerisindeyim. 1978’e geldiğimizde Milli Selamet Partisi’nin Niğde kongresinde Divan Başkan Vekilliği yaptım. Daha sonra Milli Selamet Partisi’nin büyük kongre delegesi seçim çalışmalarını yaptım ve seçimden sonra da ilgilendim. Üniversite sonrasında, ihtifalden 6 ay öncesine kadar da Milli Selamet Partisi genel merkezinde görev aldım; ancak 12 Eylül İhtilalı ile beraber zaten çok çalkantılı bir dönemimiz oldu. O süreçten sonra tekrar siyasal hayatın başlaması sürecinde ben askerlik yapıyordum. Askerlikten terhis olduğum akşam hiç unutmuyorum televizyonda Turgut Özal ve Necdet Calp tartışmaları vardı. ”Köprüyü sattırırdım, sattırmazdım”, tartışmasının olduğu gündü. 2000’li yıllara geldiğimizde ise, AK Parti’nin kuruluşundan itibaren oda başkanlığı yaptım, partiye hep destek verdim. Ancak fiilen bir parti yöneticiliği yapmadım. 2011 Haziran seçimlerinde ise milletvekilliği için müracaat ettim. Bu arada 2004’te de Büyükşehir Başkanlığı aday adayıydım; fakat kısmet olmadı. 2011’de ise siyasette tamamen aktif olarak görev almış oldum.

Sizin eğitim hayatınız döneminde, öğrencilerin siyasete karşı ilgisi, tutumu hakkında neler söylemek istersiniz?

Biz 60’lı yılların başlarında İlkokul döneminden itibaren şöyle bir hayatın içerisindeydik: Babam kendi açısından değerlendirildiğinde ve bugünkü teknoloji çağına baktığımda kültürlü, aydın, ülke meselelerine kafa yormuş bir insandı, aynı zamanda müthiş bir tarihçi kişiliği olan kendini yetiştirmiş birisiydi. Babamın 1957 yılına kadar Demokrat Parti Meram Mahiye Bucak Başkanlığı var. Mesela amcamın kütüphanesinden Meram Demokrat Parti Nahiye Bucak kongresinin zabıtları elime geçti. 1960’tan beri de abim siyasetin içerisindeydi. Kısacası siyasal hayatın konuşulduğu bir aileden geliyorum. Ve dönemin de etkisi çok büyük tabi ki, bizim öğrencilik zamanımızda ülke sorunlarına kafa yoran bir gençlik vardı. Özellikle 1970- 1980 üniversite yılları içerisinde milli ve manevi değerlere bağlı olarak yetişmiş, millet ve devlet meselesine kafa yoran bizim çağdaşlarımız, bugün zaten ülkeyi yönetiyorlar. Bugün ben siyasi hayatta Başbakanımızdan Cumhurbaşkanımıza kadar birçok önemli kişiyi öğrencilik yıllarından itibaren tanıyorum. Bizler öğrenci yurtlarında oturur ülke sorunlarını tartışan bir gençliktik.

Engin tecrübenize dayanarak geleceğin Konya’sı ile ilgili kişisel öngörüleriniz var mı?

Konya geleceği en parlak illerimizden bir tanesidir. Hangi açıdan dersek: siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, tarım, sanayi, enerji bunları topyekûn birden değerlendirdiğimiz zaman, Konya bunların hepsini kapsadığı bir alanda. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde ise ihracatı en hızlı artacak illerimizden bir tanesidir.  Ekonomik, siyasal, sosyal, tarım sanayi, enerji, eğitim, kültür, tarih bunların hepsi Konya’da var. Konya bir medeniyetin başkenti ve uzun yıllar Selçuklulara başkentlik yapmış. Bugün sanayide Türkiye’nin, Anadolu’nun sanayileşmesinin önde gelen kentlerinden birisidir. Şehirleşmede de vizyon olarak da çok önde. Eğitim olarak baktığımızda ise Konya’da 4 üniversite var ve 5.si de yakında geliyor. Ulaşıma baktığımızda son derece merkezi. Şu an itibari ile baktığımızda Türkiye dünya nimetlerinden istifade edilebilecek en büyük ulaşım ağına sahip durumdadır ve bu ağ daha da gelişecektir. Bu da haliyle akla Yüksek Hızlı Tren’i işaret ediyor. Konya-Ankara, Ankara-Eskişehir zaten yeterince işlek halde ve yakında Eskişehir-Konya bağlanacak. Bir yıl kadar sonra ise İstanbul Yüksek Hızlı Tren’le Konyalının ayağına gelecek. Bu da şu anlama geliyor: 3,5-4 saat gibi bir zaman diliminde İstanbul’da olacaksınız. Bunu şöyle algılayabiliriz, sabah İstanbul’a gelen bir turist Türkiye’nin en çok gezilen müzesi Topkapı Sarayını gezdikten sonra 3-4 saatliğine Konya’ya gelip Türkiye’nin ikinci büyük müzesi olan Hazreti Mevlana Türbesini gezebilir. Bu da nasıl bir merkez haline geleceğimizin tahayyülüdür. Bize düşen ise Konya’yı bu farkındalığa ulaştırmak…

Konya Ticaret Odası bünyesinde kadın girişimcileri destekleme ve arttırma çabanız olduğunu biliyoruz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?   

Konya’da kadın toplumumuzun vazgeçilmez bir unsurudur. Biz bir dönem kadınlarımızı sosyal hayattan, toplumdan uzaklaştırmışız. Kadınlarımızın da en az erkeklerimiz kadar eğitim almaya ihtiyaçları var. Belki de kadınlarımıza daha fazla eğitim vermeliyiz; çünkü gelecek nesli yetiştiren annelerdir. Bizim burada kadınları girişimci yapmak için büyük gayret ve çalışmalarımız oldu. Avrupa Birliği ortak projeler yaptık. Buradaki amacımız kadınlarımızı üretken hale getirmek. İslam aleminde de, örneğin İran’da bir iş adamları toplantısı yapıldığına toplantının en az üçte birini kadınlar oluşturur. Amacımız medeniyetimiz içerisinde kadınları toplum hayatında üretken bir noktaya getirmek. Şu anda da bu çabamızı diğer arkadaşlarım devam ettirmektedir. Bu arada bir noktaya değinmeden de geçemeyeceğim; Cumhuriyet tarihimizde ilk defa mecliste AK Parti döneminde bu kadar kadın milletvekiline sahibiz.

Gençlik döneminizde bir müddet güreş ile uğraştığınızın duyumlarını aldık. Kısaca bu uğraşınızdan bahseder misiniz?

İlkokul çağlarımda iyi top oynardım; fakat bir maç esnasında elime bir tekme yedim ve kolumda kırık ve çıkıklarım oluştu. O günden sonra futbolla sadece seyirci olarak ilgilendim. Sonra da spor olarak güreşe başladım. Hatta Konya’da gençler arasında bazı dereceler elde ettim. Daha sonra da üniversite yıllarında devam etti. Okullar arası müsabakalarda da bazı dereceler elde ettim. Üniversite yıllarımın sonlarına doğru toplum ve sosyal hayat ile cemiyet hayatını ön plana alınca güreşi bıraktım; fakat sporu bırakmadım. Mesela Atatürk Orman Çiftliğinde arkadaşlarımla beraber koşular yapardık. Uzun gidişli gelişli koşulardı bunlar… Yüzme, bisiklete binme konusunda da oldukça iddialıyım. Son zamanlarda ise doktor tavsiyesine uyup artık yüzmeyi birkaç aylığına bıraktım. Sadece çocuklarımla bisiklete biniyorum. Dört beş bisikletim vardı özenle aldığım, hiçbiri yok şu anda. Sadece bir tanesi kaldı, ona da gözüm gibi bakıyorum. Konya Ticaret Odası Başkanlığım döneminden pek çok kişi beni bisikleti ile işe giden başkan olarak bilir, basında da renkli karelerim yer almıştı…

Konyalı olarak Konya hakkında pek çok şey biliyorsunuz. Hatta birçok tarihçinin bilmediği konulara vakıfsınız. Bu tarih merakınız nereden geliyor?

Bu tarih bilgisi evvela babamdan kalmadır. Ve amcam Konya’da müderristi. Babam ise amcamdan yaşça büyük olmasına rağmen okuyamamış. Ben de babama, neden şehirde yaşamış olmasına rağmen okula gitmediğini sorduğumda. Bana aynen şu cevabı verdi: ‘’Oğlum Balkan Harbi, Cihan Harbi, Yunan Harbi derken ben 20 yaşıma geldim. Mektep açıktı da ben mi okumadım! Ülkenin sıkıntılı bir dönemindeydik.’’ dedi. Fakat babam kendini öyle bir yetiştirmiş ki, bazen ilkokul öğretmenlerimiz kendisinden ders almaya bile gelirlerdi. Babama bunu nasıl başardığını, kendini nasıl yetiştirdiğini sordum. Bana, ‘’Ben 30 yıl kışın yatsı namazı abdestiyle sabah namazına gittim, hiç uyumaz kitap okurdum.’’ dedi. Tıpkı babam gibi bende de kitap okuma alışkanlığı var. Olaylara bakış ve değerlendirme mantığı, biraz da o toplumda yetiştiğin insan sayesinde Konya’da bilgi ve kültür seviyesinin yüksek insanların arasında yetişmekle oluyor. Ben de bunları babamdan aldım. Tarih sevgisini bana babam aşıladı. Babamın anlattıklarıyla o zaman yaşanan olaylar arasında bir uyum yaşanıyor. Bende bunları dönem dönem kaleme alıp kitap haline getirme isteği uyansa da henüz buna zaman ayırma fırsatım olmadı. Konya nasıl, nereden bu hale geldi…? Yeni nesillerimizin bunları bilmesi gerekiyor.

Bir siyasetçi olarak yaptığınız icraatlardan basın aracılığı ile haberdar olmaktayız, iş hayatınız dışında neler yaparsınız?

İlk olarak dostlarıma önem veririm. Yalnız kaldığımda da kitap okumayı çok severim. Hatta evimde aile kütüphanesi diyebileceğim bir kütüphanem var. Evde kaldığım zaman genelde okuyorum, eşim bazen şikâyet eder bu durumdan. Daha sonra spor yapmak en büyük hobimdir. Eskiden biraz toprakla uğraşmışlığım vardı, bahçemizde kendi yetiştirdiğimiz sebzeler bile olurdu. Gezme konusunda da doğa gezileri ve Türkiye’nin tarihi yerlerini gezmek konusunda hassasiyetim var. Bir şehre gittiğim zaman öncelikle oranın tarihi ve sosyal yapısı ile doğasından yeme içme kültürüne kadar araştırırım ve ilgilenirim. Fırsat bulduğum zamanlarda ise mutlaka arkadaş, dost ve tanıdıklarımı ziyaret ederim. Onlarla sohbet etmek bana huzur verir. Benim başkaları gibi özel bir sanatla ilgilenme gibi bir yeteneğim yok. Bir dönem hat çalıştım; fakat bu olamadı. Bu benim sosyal hayatımdan kaynaklı bir şey. Daha çok yakınlarımın, tanıdıklarımın dert ve sorunlarıyla ilgilenirim.

Hüseyin Üzülmez ailesiyle nasıl bir vakit geçirir?

Aileme çok düşkün olmama rağmen onlara yeterince vakit ayıramıyorum. Daha çok seyahatlerde ailemle baş başa kalabiliyorum. Bunlar da yine tarih ve kültüre dayalı turlar oluyor, çocuklar da bazen sıkılıyorlar. Örneğin geçen yıl bir tur yaptık. Afyon’a gitmiştik: Önce Afyon Kalesini, Şehit Gazi’yi (halk arasında Battal Gazi olarak bilinir) gezdik, oradan da Eskişehir Odun Pazarına geçtik. Ben en küçük oğluma ”bunları yazılı hale getireceksin”, dedim. Oradan da Sakarya’ya gidip turumuzu tamamladık. Yoğun bir tempoda çalıştığımız için pek vakit bulamasam da haftanın üç dört günü mutlaka ailemle birlikte kahvaltı yapmaya çalışırım.

Son olarak gençlere neler söylemek istersiniz, hayata başarılı olabilmeleri için tavsiyeleriniz neler?

Öncelikle şu andaki genç neslin çok şanslı olduğunu bildirmek istiyorum. Benim gençlik dönemimde haberlere ulaşmak ve bu kadar bilgi toplamak kolay değildi. Ben gençlere her zaman vakit ayırmaya çalışırım, bire bir ilişkilerde özellikle üniversite ve lise öğrencileriyle konuşmalar yaptığım oluyor, problemlerini, sıkıntılarını dinlerim.

Benim bir sözüm vardır: ‘’Bizi ancak çalışmak kurtarır’’ diye, şimdi ki nesil ise maalesef bir ikilem içerisinde. Bir toplumda gerçek bir hayat vardır, bir de televizyonlarda görülen hayatlar vardır. Gençler bu iki hayat içerisinde bir ikileme düşmüş durumda ve yeni nesil gençlerimizde çabucak ve kısa yoldan ”köşeyi dönme” arzusu hakim. Böyle bir şey yok, bunun imkânsızlığını, mantıksızlığını kavramak durumundalar. Dünyada başarılı olan insanların temelinde çalışmak vardır. Ben de gençlere, genç siyasetçilere ‘’Kendine bir hedef koy’’, tavsiyesinde bulunuyorum. İnsan hedefi için çalışırsa ve disiplinli olursa mutlaka istediğini alır. Buradan gençlere, genç siyasetçilere, iş adamlarına şu tavsiyede bulunmak istiyorum, ‘’Kolaycı yoldan vazgeçin. Dünyada başarılı olan insanlara bakılırsa çok zengin olduğu için, çok akıllı olduğu için, makamı çok yüksek olduğu için değil de, çok etkin bir şekilde çalıştıkları ve hedef belirledikleri için başarılıdırlar. Her şey para değildir, birde sosyal sermaye elde etmek için çalışmak gereklidir. Çalışmak, çalışmak, çalışmak… ‘’

Asla unutmamaları gereken şey de sosyal çevreyi hiç bir maddi gücün satın alamayacağıdır.

Add comment