Betül MEYDAN TIRPANCI

MEYDAN GROUP

Betül MEYDAN TIRPANCI

Betül MEYDAN TIRPANCI

Betül MEYDAN TIRPANCI

 

28 Şubat-1987 yılında Konya’da dünyaya geldim. 3 kız kardeşten ortancasıyım. Orta okul ve liseyi Özel Diltaş lisesinde okuduktan sonra Çankaya Üniversitesi’nde İngilizce işletme okudum. Üniversite yıllarında hafta sonlarını genellikle Konya’da geçirdim. Ablam ile birlikte aynı donem üniversiteye gittik. İkimizin de Ankara’da olması büyük bir avantajdı ama yine de zor günler geçirdik.  Bu durum bizim hayatımızda önemli kazanımların sağladı. Tek başımıza hayatımızı sürdürmeye alıştık. Aileden uzak üniversite okumak insana çok şey öğretiyor. Sorumluluğumuz arttı ve bizi olgunlaştırdı. 5 yıl bir şekilde geçmişti ve sona gelmiştik. Okul bitti, diplomalar alındı ve baba evine geri dönmüştük. Bilmiyorum herkes için böyle midir? Ama baba evi özeldi bizim için. Her haftasonu Ankara’dan koşa koşa geldiğimiz, içimizdeki özlemin hiç bitmediği, sıcacık sohbetlerin olduğu bir yuvaydı evimiz. Üniversite’yi bitirip geldiğimiz memleketimizde hiç dinlenmeden bir hafta sonra kendi şirketimizde çalışma hayatına başladık. Öğrenecek çok şey vardı ve vakit kaybetmeye hiç gerek yoktu. Ben Konya’daki ablamda Ankara’da ki aile şirketimizde yerlerimizi aldık. Bir süre sonra da dünya evine girdik. Ablamla ilginç tesadüflerimiz var. Üniversiteyi aynı dönem de, aynı şehirde tamamladık. Daha ilginci ise, o evlendikten 23 gün sonra ben de dünya evine girdim. Şimdi 2 yaşında bir oğlum var. Hayat şimdi daha güzel, daha farklı ama bir o kadar da meşakkatli… Çünkü sorumluluklar her geçen gün artıyor..

 

Genç yaşta iş hayatında önemli görevler üstlenmenin avantaj ve dezavantajları neler?

Genç yaşta iş hayatına girmenin  tabi ki avantajları var. Para kazanmanın zor taraflarını öğrenip paranın kıymetini bilmek en güzel tarafı diyebilirim. Yoksa öğrenci olup veya çalışmayıp oturduğun yerden parayı harcaması çok kolay. Kendi emeğini koyduğun parayı harcaması insana daha fazla zevk veriyor. Eskiden bayanların iş hayatında bu kadar çok rolleri olmadığı zamanlarda, kadının kendine güveni, iradesi, destekçisi daha azmış.  Şimdi çalışan bir bayanın arkasında onu destekleyen en az bir bayan oluyor. Ailesi de en büyük destekçisi. Çalışan bir bayanın özgüvenin artması açısından çok önemli. Bir de çalışan kadın eğer anne ise, daha yenilikçi, daha kararlı ve hislerinin ağır basmasından dolayı aldığı kararların olumlu sonuçlanması önce kendisini, ardından çalıştığı kurumu mutlu ediyor. Bir de şu çok önemli. Bugün hayat şartları oldukça zor. Ne kadar çok para kazanırsanız kazanın o kadar da masrafınız oluyor. Çalışan bir kadının ev ekonomisine olan katkısı göz adı edilemez…  Tabi yukarıda saydıklarımız olumlu bir kaç örnek. Dezavantajları yok mu? Elbette var.  Bir bayan olarak  evlenip çocuk sahibi olduktan sonra aklının bir tarafı her zaman çocuğunda kalıyor. Acaba mutlu mu, huzurlu mu, şimdi ne yapıyor? diye kendi kendinize konuşuyorsunuz. Ama şunun da altını çizmem gerekiyor ki; çalışan annenin çocuğu, “diğer çocuklara göre biraz daha serbest, daha özgüvenli ve daha aktif oluyor” diye düşünüyorum.

 

Türkiye’nin yarını hakkındaki öngörülerinizi alabilir miyiz?

Ülkemiz tarihten gelen konumu ile her zaman gözde bir ülke.. Boğazların olması ülkemizin kıymetini bir kat daha artırıyor. Avrupa ile Asya arasında köprü  vazifesi olması, etrafının üç tarafı da denizlerle çevrili olması, önemi, maalesef bizden daha iyi biliniyor. Bugün ekonomisi, tarımsal gücü ve en önemlisi de genç bir nüfusa sahip olması, başta komşularımız, Avrupa, Amerika ve uzak doğu ülkelerinin gıptayla baktıkları cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülke de ne ararsanız var. Hava, güneş deniz ve daha sayılamayacak kadar onlarca yüzlerce değer. Ama ne yazık ki biz bu cennet vatanın kıymetini bilmiyoruz, bilemiyoruz.  Hepimizin çalışması lazım. Çalışan her zaman kazanır. Peygamber efendimiz “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır” demiştir. Çok anlamlı bir sözdür. Bu yüzden yukarıda da bahsettiğim gibi genç nüfusumuzu iyi değerlendirmeliyiz. Bizi yönetenler bizden iyi faydalanmalıdır. Ülkemiz, 2013 yılı verilerine göre 15-29 yaş arasındaki 18 milyon 862 bin 319 kişi ile Avrupa ülkeleri arasında en fazla genç nüfus barındıran ülke  oldu. Bu genç nüfusumuz, 24 Avrupa ülkesinin genç nüfusunun toplamını aşmıştır.  Böyle bir değerimiz var. Bu nüfusu harekete geçirmek zorundayız.

 

Kısaca ‘Konya’ desek?

Konya her geçen gün kendini biraz daha yenileyebilen bir şehir oldu… Yeniliklerinin yanında doğallıyla Anadolu’nun ortasında değeri her geçen gün artan bir şehir. Ama tabii ki eksiklikler var. Konya, Türkiye’nin kalkınmasında lokomotif olabilecek bir kapasiteye sahip. Umarım bizi yönetenlerin de hayallerinde güzel, kalkınmış, büyümüş bir Konya vardır. Çünkü, yerel de ne yaparsanız yapın, merkezden yani; Ankara’dan destek almadığınız müddetçe ciddi adımlar atamazsınız. Buna rağmen, Selçuklu’ya başkentlik yapmış olan bir kentte yaşamak her şeye rağmen yine de mükemmel.

 

Dünya kenti Konya diyoruz sizce bu sözün altını nasıl doldurmalıyız?

Öncelikle biz bir marka kent olacaksak, hangi değerimizle veya değerlerimizle bir dünya kenti olma yolunda ilerleyeceğimizi belirlememiz gerekir diye düşünüyorum, Mevlana’mızla mı, Selçuklu miraslarımızla mı, sanayimiz veya tahıl ambarı olmamız mı? Ve bu değerimizi veya değerlerimizi en ince ayrıntısına kadar düşünüp, yeni planlamalar yapmalıyız. Aynı şeyleri tekrarlamakla bir arpa boyu yol gidemiyoruz maalesef. bir ürün geliştirir gibi ele alarak pazarlamasını planlamamız gerekir. Plansız bir hareket bu değerleri ortaya atılan vasıfsız birer sıfat olmaktan ileriye götüremez.

 

Konya sanayisindeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelecekteki konumunu nasıl görüyorsunuz?

Konya’nın Tahıl ambarı ünvanı var. Bu ünvan Konya’da başta tarım makineleri sektörünün önemli gelişmesine etken oldu. Ama bu yeterli değildi elbette. Bugün sadece merkezde 4 organize sanayi bölgesi var. 5. Organize Sanayi Bölgesi için de adımlar hızla atılıyor. İlçelerimizde de önemli gelişmeler yaşanıyor. Ama Konya’ya mutlak suretle ülkemizin büyük sanayi kuruluşları ile yabancı sermayeyi getirmek zorundayız. Bir dondurma firması Konya’mızda fabrika kurdu. Bu firmanın diğer kuruluşlarından da gelecek olanlar var. Bunlar olumlu ve güzel gelişmeler. Ama bu sayıyı artırmamız gerekiyor. Birde gerçek anlamda Konya’nın marka firmaları olması lazım. Bu konuda sadece firmaya değil diğer ekonomiye yön veren kurumlarında destek olması gerekiyor. Eğer ki, markaları olan, yabancı sermayeyi çekmiş bir Konya sanayisi orta vadede ülkenin ekonomik gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

 

Türkiye’nin ekonomik durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce nasıl bir yol izlemelidir?

Ülkemiz bulunduğu coğrafik konum yüzünden hem çok iyi hem de çok kötü durumlara düşebiliyor. Sağımız-solumuz,güneyimiz kuzeyimiz de hep bir hareketlilik içinde. Bakın Suriye’de halen ne olduğu belli değil. İran-Irak her zaman bir patlamaya hazır bomba gibi. Uzun zamandır sakin olan kuzeyimizde de Kırım meselesi çıktı. Batıda Yunanistan Bulgaristan hep sorunlu. Siz de bunların tam ortasındasınız.  Buradaki olumsuzluklar sizi direkt etkiliyor. Buna rağmen, ülkemiz yine de bölgesinin en güçlü ülkesi. Son yıllardaki ekonomik gelişmesi diğer ülkeler tarafından da gıptayla izleniyor. Ülkemizin en büyük sorunu, girmek istediği AB ülkeleriyle rekabet edememe şansızlığı. Çünkü, o ülkelerde her sektöre ciddi anlamda teşvikler var. Maalesef bizdeki teşvikler yeterli değil. Böyle olunca da onlarla rekabet edebilme şansınız kalmıyor. Sizde Afrika ülkelerine giriyorsunuz. Bizim, Avrupa, Amerika pazarlarına ciddi anlamda girmemiz gerekiyor. Bunu başarabilirsek, GSMH’de, sosyal refahımız da artar. Bunun yolları ve yeni pazar alanları bulmak zorundayız…

 

Sizde iz bırakan bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Üniversiteye ilk başladığım günlerdi, nereli olduğumu sordukları zaman, Konyalıyım  dememle birlikte; “Aaa Konya mı? Orada herkes kara çarşaflı değil mi? Ayrıca köy gibi bir yermiş” tepkisiyle karşılaşıyordum. Bu duruma tabii ki üzülüyordum. Siz ne kadar öyle değil deseniz de karşınızdakinin bilinç altına yerleşen bilgileri silemiyorsunuz. Buradan şu sonuca ulaşabiliriz. Türkiye’de, Konya’yı bilmeyen insanlarında var olduğunu kabul edip, Konya’mızı her alanda her platforma tanıtmaya ihtiyacımız var. Çünkü insanların algısını böyle silebilirsiniz…

 

Add comment