Begüm TOPÇU

Oyuncu

Begüm TOPÇU

Begüm TOPÇU

Begüm TOPÇU

 

 

Eğer ki herkesi yerden yere vuran sosyal medya, bir kişi için ‘’Sesi güzel, kendisi daha da güzel, oyunculuğuna ise laf yok!’’ diyorsa orada bir durup düşüneceksiniz. Demek ki vardır bir bildikleri diyeceksiniz. En az sizler kadar ben de konuşmalarına ve samimiyetine hayran kaldığım bir isim Begüm Topçu. Ve hayatımda geçirdiğim en güzel sohbetlerden de birisiydi tabii ki. Bu sohbetin ne kadar içten ve ne kadar sıcak olduğunu görmek isteyenler için de karşınızda Metropol Konya Dergisi’nin Begüm Topçu röportajı….

 

 

Kısaca anlatmak gerekirse Begüm Topçu kimdir?

3 Haziran 1985 Ankara doğumluyum. Seyran Bağları Süper Lisesi’nde okuyup, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun oldum. Mezun olur olmaz da birçok tiyatro oyunlarında yer aldım. Dizi v.s. derken iş hayatımda Ankara’da kurulmuş oldu.

 

Tiyatro isteğiniz nasıl başladı?

Lisede okurken bazı tiyatro toplulukları vardı. O topluluğa girmemle birlikte tiyatro serüvenim başlamış oldu. Tiyatroyu bir hobi olarak değil de, gerçekten meslek olarak icra etmek istediğime tam olarak orada karar verdim. Sınava girip çıktığımda da aldığım puan başka bölümlere yetmesine rağmen, çok büyük bir istekle konservatuara girip, ilk senemde de kazandım. O gün bugündür de; tiyatronun içindeyim.

 

Ailenizin tepkisi nasıl oldu? Genelde aileler çok sıcak bakmazlar tiyatro, sinema gibi bölümlere…

Aslında çok karşı çıkacaklarını düşündüm. Öyle ki; senelerce tiyatroyu bir meslek olarak tercih etme hayalimi ve bu isteğimi hiç kimseyle paylaşmadım. Çünkü büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşmaktan korktum. Artık hayatıma yön verecek olan bölümü tercih etmem gerekiyordu. Zamanı geldiğinde çok güçlü bir istekle ‘tiyatro’ dedim. Ailemden de sandığımın aksine büyük destek gördüm. Aslında çok otoriter bir ailede yetiştim. Dolayısıyla babamın hiçbir şekilde izin vermeyeceğini düşünüyordum. Ama son derece saygılı davranarak bana hayalimin peşinden gitmem gerektiğini söyledi. Daima da arkamda olacağını söyledi. Böyle bir şey beklemiyordum. Çok mutlu oldum…

 

Henüz çok genç bir oyuncusunuz. Bu yüzden ‘İşte bu benim doruk noktam olacak, onun için çabalayacağımı’ dediğiniz bir hedefiniz var mı?

Tiyatro da ne yaparsanız yapın, ne yönden giderseniz gidin, hiçbir şekilde ‘ben oldum’ diyemiyorsunuz. Size verilen karakteri tanımaya ve ona yoğunlaşmaya başladıktan sonra yeni bir serüven, yeni bir macera oluyor. Onun için tabii ki yapmak istediklerim var.  Reklam filmlerinde yer almak, sinema da oynamayı çok istiyorum. Kaliteli işlerde yer almak çok istiyorum. Ama hayallerimin büyük bir kısmını da yurtdışı oluşturuyor. Orada eğitim almayı, workshoplara katılmayı, seminerler de yer almayı, farklı meslek gruplarından insanlar tanımayı, onlarla iletişim kurmayı istiyorum. Bu öğrendiğim her şeyi de gelip Türkiye’de göstermek amacındayım. Kendi hayal dünyamı zenginleştirmek için buna ihtiyacım olduğunu düşünüyorum.

 

Tiyatro Kafe’den bahseder misiniz biraz? Nedir, ne değildir, ne yapıyorsunuz orada?

Mezun olduktan sonra aynı zamanda okul arkadaşım olan Cantuğ Turay ile 2007 yılında Tiyatro Kafe’yi kurmaya karar verdik. İlk olarak iki kişilik bir oyunla başladık. İkinci sezona geldiğimizde Matruşka oyunumuzla devam ettik. Ancak daha sonra farklı tarzda oyunlar çıkartmamız gerektiğini düşünerek gerilim-komedi oyunlarına yönelmeye başladık. Böylece kadromuzu genişletme kararı aldık. Bazı oyunlarımızı rafa kaldırırken, yoğun ilgi gören bazı oyunlarımızla devam ettik. Örneğin Matruşka 7 senedir devam eden bir oyun ve çok beğeniliyor. Biz ne zaman Matruşka’yı bitirmek istesek, seyirci yeniden istedi.

 

Matruşka’dan bahseder misiniz biraz?

Kadın-erkek ilişkisini işliyoruz Matruşka’ da. Genç ve güzel bir kadının, evli ve yakışıklı bir erkekle olan yasak aşkını anlatıyor. Tabii bunu komik bir dille gözler önüne seriyoruz. Bunu zaman zaman seyirciye laf atarak, zaman zaman duygusal bir hale sokarak gösteriyoruz.

 

Sözlükler de kendiniz kadar sesinizin de güzel olduğu konuşuluyor…

Yani, aslında şarkı söylüyorum ama ‘sesim çok güzel, çok iyi şarkı söylerim’ gibi iddiam yok. Matruşka oyununun içinde de “Palavra Palavra” şarkısını seslendiriyorum. Orada duyanlar sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Ama bir müzikal de oynamak en büyük hayallerimin arasında. Ben henüz ilkokul dördüncü sınıftayken bir restoranda ailecek verdiğimiz bir yemek vardı. Canlı müzik yapan bir yerdi ancak; müzisyenler gecenin ilerleyen saatlerine doğru gidince sahne boşalmıştı. Bende küçük olduğum için sıkılmıştım diğerlerinin muhabbetlerinden. Acaba mikrofon açık mıdır diye sahneye çıktım ve bildiğiniz program yapmaya başladım. O zamanlar şarkı söyleyebildiğimin bile farkında değildim.  Ailem beni sahnede  görünce şoka girdi diyebilirim. O gece 2 saat boyunca sahnede kaldım ve otelin müdüründen halkla ilişkilerine kadar bütün çalışanları aşağıya inip beni dinlemişlerdi. Gecenin sonunda otelin müdürü “bu kızı konservatuara gönderin” dediği zaman annemin ve babamın ağladığını hatırlıyorum.

 

Oyunculuğun şehri normalde İstanbul olarak bilinir. Siz ise Ankara oyuncularındansınız. Sizce Ankara’da oyunculuk yapmak nasıl?

Bence başlangıç için Ankara’da oyuncu olmak şart. Çünkü Ankara biraz daha eğitime yönelik ve biraz daha kaliteli. İstanbul’da hemen flaşlara maruz kalabiliyorsunuz. Kaliteden yoksun bir oyuncu oluyorsunuz. Bu da sizin iyi bir oyuncu olmanızı engelliyor. Eğer ki siz konservatuarı Ankara’da okuyup, oyunculuğa da burada başladıysanız, daha iyi bir oyuncu olabilme şansınız artar. Zaten dikkat etmişsinizdir, birçok iyi oyuncu da Ankara’dan çıkıyor. Öncelikle Ankara’da pişmek istiyorum. Benimde İstanbul’a gitmek gibi bir hayalim var elbette. Ancak hayalim gidip, parlayıp, sönmek değil. Bu yüzden kendimi Ankara’da geliştirmeliyim ki; İstanbul’da kalıcı olabileyim.

 

Halen Deniz Yıldızı dizisi devam ediyor. Dizi nasıl gidiyor, Banu nasıl gidiyor?

Dizi son hız devam ediyor. Zaten görüyorsunuz şu ara benim bölümlerimde çok çok fazla. Gerçi ben keyif alıyorum Banu’yu oynamaktan. Fakat şu ara senaryoyu okuduğum zaman ‘’Ahh seyirci benden yine nefret edecek, ahh iyice kötü oldum. Eyvah bu sefer taşlanmazsam iyidir’’ diye dolaşıyorum ortalarda. Zaten teyzeler falan sokakta beni görünce cadı Banu, cadı Banu diye sesleniyorlar. Önce senden nefret ediyoruz diyorlar, sonra da senden nefret ediyorsak demek ki; bizi inandırabiliyorsun diye oyunculuğumu tebrik ediyorlar. Kendi içerisinde çelişkili, karışık bir durum Banu’yu oynamak.

 

Peki sizin için hangisi daha ön planda; Deniz Yıldızı mı Tiyatro Kafe mi?

Aslında ikisi de birbirini destekleyen işler. Şöyle ki tiyatro, çok başka bir serüven. Devamlı farklı farklı karakterleri oynama imkanınız oluyor ve sürekli duygularınız canlı kalıyor. Dolayısıyla bu Deniz Yıldızı’nı destekliyor. Deniz Yıldızı’nın bana vermiş olduğu popülerlik ise Tiyatro Kafe’yi destekliyor. İkisinden de asla vazgeçemem. İkisi de birbirinin içine geçmiş, benim için çok önemli işler.

 

Deniz Yıldızı’nı biraz araştırdığımız da şöyle enteresan bir olayla karşılaştık, dizi tamamen bir gençlik dizisi, aşklar flörtler açısından. Ama diziyi izleyen kesimi, tam tersine orta yaşlı insanlar oluşturuyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Dizimiz ilk başladığında tamamen hitabet ettiğimiz kesim çocuklar, gençler ve yaşlılardı. Çocuklar bizim dizimizi açıp izlemeye başladıkça, evde bulunan yaşlı ya da emekli dediğimiz kesim de göz ucuyla takip etmeye başladı ve büyük bir ihtimalle de ilgisini çekti. İlerleyen zamanlarda da buna paralel olarak dizinin formatı değişip, dizi daha olgun insanlara hitap etmeye başlayınca, izleyici kitlesi de o yönde değişti. Bir de şu var, dizi uzun soluklu olduğu için diziyle ve bizlerle birlikte izleyici kitlemiz de büyüdü.

 

Bize dizinin Banu’su ile Begüm Topçu’yu karşılaştırır mısınız, ortak yönleri, hayata bakışınız, zıt yönleriniz…

Banu ile ben tamamen zıt karakterleriz, onu önce söyleyeyim. Ama ortak yön olarak düşündüğümüz de Banu da bende çok hırslıyız. Tuttuğumuzu koparan cinsten… Ama ben hayatım boyunca hep iyi hırstan yana olmuşumdur, Banu da hırs kötü yönde ilerliyor. Hırs çatısı altında birleşiyor olabiliriz ama iyi-kötü hırs yönünden ayrılıyoruz. Ve benim hırslarım hep kendimle ilgilidir. Kendime bir çıta koyarım ve onu yapmalıyım ona ulaşmalıyım diye hırs yaparım. Fakat Banu kendi hırsları uğruna başkalarını kolayca harcayabilen bir karakter.

 

 

Peşinizden tiyatroya yönelen çok fazla genç yetenek var. Onlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bu her zaman gördüğümüz gibi flaşların, renkli hayatların, partilerin olduğu gibi bir hayat değil. Önce bunun ayrımına vararak bu yola baş koyulmalı. Bu işin arkası çok yoğun, çok çalışma isteyen, uykusuz geceler, yorgunluk gerektiren bir iş. Boş zamanlarınızı daima okuma yaparak, prova alarak geçirmeniz gereken bir iş. Sürekli tiyatrolara gitmelisiniz, sinema filmleri izlemeli çok çalışmalısınız. Bu iş kesinlikle sevmeyen bir insanın katlanıp yapabileceği bir iş değil. Bunun için siz bunu hobi olarak mı yapıyorsunuz, yoksa gerçekten meslek olarak mı tercih edeceksiniz bunun ayrımına varın. Bunun için de drama kurslarına gidilip kendinizi sınamanızı öneririm.

   Yardımlarını biz Metropol Konya ekibinden esirgemeyen sayın Büşra Tetik ve Betül Karakoçoğlu’na sonsuz teşekkür….

 

Add comment