Celal Çelik

Çelik Grup Yönetim Kurulu Üyesi

Celal Çelik

Celal Çelik

Çelik Grup Yönetim Kurulu Üyesi Celal Çelik Konya’nın tanınmış iş adamlarından Çelik Grup Yönetim Kurulu Üyesi

Celal Çelik dergimize konuk oldu. Kendisi ile şirketleri, Konya ve spor üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik

 

Celal Bey sizi tanıyabilir miyiz?

1963 Konya doğumluyum. Her Anadolu esnaf ailesinin çocuğu gibi okul yıllarında sabah veya öğleden sonra dükkânımıza giderek  iş hayatına başladım. İkisi erkek 3 çocuğum var. Bir oğlum şu an vatani görevini yapıyor, kızım İstanbul’da hukuk fakültesinde, diğer oğlum da liseye gidiyor. İnşallah her ikisi de bu sene mezun olacak.

 

Celal Bey aile şirketi kurmanızdan, buralara nasıl geldiğinizden bahseder misiniz?

Babam Mehmet Çelik, 1949 yılında Bedesten de küçük bir dükkânda manifatura ticaretine başlar. İlerleyen yıllarda 1976 yılına kadar bu manifatura ticareti devam eder. Aynı yıl İstanbul Caddesi’nde Halı Mobilya mağazası açılır. Halıser, Halıfleks ve Gümüşsüyü Halı bölge bayilikleri alınır. Perakendecilikten toptan satışlar başlar. İlerleyen yıllarda 1983’lerde ve renkli televizyonun dahil olması ile Türkiye’de renkli televizyondan birçok ünlü markanın Konya ve İç Anadolu bölgesinde toptan distirübütörlüğüyle yıl 1993’e kadar bu toptan ticaret devam eder.  1993 sonu 1994 başı gibi kriz yılı olmasına rağmen mobilyayla ilgili Boydak kuruluşunun temsilciliği alınır, o yıllarda yalnızca İstikbal vardı. İlerleyen yıllarda Bellona ve Mondi markası da buna dahil oldu.  2003 yılında Antalya, Burdur, Isparta bölgesi de bize dahil oldu. Şu an yaklaşık 270’ın üzerinde çalışanımız var. 70’in üzerindeki araç filosuyla yıllardan beri bu bölgede bu ticareti elimizden geldiğince sürdürmeye çalışıyoruz. Bu arada manifatura mağazası halen aynı adresinde devam ediyor. Bizim baba ocağımız diye bir türlü terk edemedik. 35 yıldır yanımızda çalışan bir abimiz var şu anda; her türlü işiyle o ilgilenir. Biz de 6 ayda bir gidersek gideriz.

 

1992’de mobilya sektörüne başladınız.  24 yıllık bir geçmiş var.  Geçen zamanda mobilya sektörü, moda, insanların evdeki alışkanlıkları nasıl değişti?

20 sene öncesine kadar mobilya lüks bir tüketim ürünüydü.  Alınan koltuk, yemek odası veya yatak odası takımı her birimizin evinde ortalama 25-30 yıl kullanılırdı. Zaten evlerin büyük çoğunluğunda mobilya, mobilya kültürü yoktu. Toplumumuzda ortalama değişim süreci 25 yıl olan mobilya günümüz Türkiye’sinde şu anda ortalama 7 yıla düşmüş durumda. Yani 7 yıl içerisinde alınan bir koltuk, yemek odası, yatak odası ürününde herhangi bir problem olmamasına rağmen modelinden, renginden, modasından kaynaklanan nedenlerden dolayı 7 yıl içinde değişmeye başladı. Öncesinde firmamız kanepe satan bir firmaydı, şu anda ise bir evde bütün odalar da bulunması gereken her şey ve tüm ürünlerin mevcut olduğu bir firmayız. Tek marka altında halısından, avizesine  kadar bir çatı altında toplayan bir marka dünyada şu anda yok. Bazı yabancı firmalar var, bu firmalar bu tür işler yapabiliyorlar ama onların yaptıkları tamamen üretim dışı. Dünyadan toplayıp kendi markasıyla satıyorlar. Bizimkisi ise bir çatı altında üretiminin yapılarak tek çatı altında satılması. Bu gözle bakılması lazım. Üretimin tamamı kendimiz tarafından yapılmakta, döşeme kumaşından, yatak odasına, genç odasına, yatağına, uyku setine akla gelen ne varsa. Bu gözle bakıldığı zaman eşi benzeri olmayan bir marka şu anda.

Sektörün büyüklüğüne bakacak olursak;  bizim mobilya sektörünü markalı ve markasız diye ikiye  ayırmak lazım. Markalı sektör içerisinde bizim toplam sektör içerisinde ki payımız yüzde 28 -30 arasında. Onu da çok net ölçemeyiz. Maalesef markasız sektör dediğimiz mobilya sektöründe ise   Kayseri, İnegöl, Ankara gibi farklı illerde üretimi yapılan ürünlerden bahsediyorum, maalesef diyorum kayıtlı çalışan firma sayısı oldukça azdır. Kayıt içerisinde çalışan dolayısıyla KDV ödeyen kayıtlı firmalara yapılan büyük bir haksızlık var. Şimdi 10 bin liralık bir üründe kayıt dışı firma ile markalı üründe yalnızca bin 800 lira gibi bir fark var ama kayıt dışı çalışan firmanın ürün garantisi yoktur. Garantisi olmayan ürünün servisi olmaz, servisi olmayan ürünün hiç bir muhatabı da olmaz. Bunların her birinin bir maliyet olduğunu herkes bir şekilde anladı ama ne yazık ki devlet yöneticilerimiz anlayamadı. Umarım en kısa zaman da anlarlar ve kayıt dışı çalışan sektörlerin önüne geçerler.

Kayıt dışı sektörün  önüne nasıl geçilebilir?

Bunun yolu tamamen devletten geçer. Devlet bunların her birini zaten biliyor ama kayıt dışı çalışan sektörleri kayıt içine alacak olsa, üzerine baskı uygulayacak olsa işsizlik baş gösterebilir. İşsizlik baş gösterdiği zaman da devletin bu kişilere iş istihdamı yaratması gerekmektedir. Bunun önüne geçilmesinin yegane yolu devletten geçer.

Dünyaya baktığımız da Türkiye’de ki mobilya sektörü modayı takip ediyor mu?

Dünya ya baktığımız zaman Amerika’ da mobilya 1800’lü yıllarda kullanılmaya başlanmış. Bizde ise mobilya kullanma alışkanlığı daha çok yeni. 25- 30 seneyle sınırlı neredeyse. Anlayacağınız biz daha yolun çok çok başındayız. Bu işin elbette bir modası, elbette bir dönemsel renk- desen hadisesi var. Bizde eskiyen mobilyanın yenilenmesi son yıllarda ortalama 7 yıla düştü. Avrupa’da, Amerika’da bu oran çok daha az. Türkiye’de bu oran gelir seviyesinin artmasıyla değişecektir. Ama yine de önümüzde daha çok uzun yıllar ve yollar var. Bu piyasada daha çok iş var, yeter ki her firma kayıt içerisinde, işinin ve ürettiği ürünün arkasında durarak , tüketiciyi yanıltmadan, doğru ürünleri doğru fiyatlara üreterek kendisini geliştirsin.

 

Konyalı tüketicilerin sizden ne yönde beklentileri var ? Modayı takip ediyorlar mı?

Konyalı tüketici artık modayı da takip ediyor, interneti de takip ediyor. Konya dışı veya ülke dışında çıkan bir ürünümüz ertesi gün mağazamızdan talep ediliyor. Fiyatları, kampanyaları takip ediyor. Hatta bizden daha iyi takip ediyorlar diyebilirim.

 

Çelik Grubun bundan sonra ki hedefleri nelerdir?

Biz bir aile şirketiyiz, şu anda küçükte olsa bir pay aldığımız inşaat işimiz var. Az önce bahsettiğim bedesten de 65 yıllık bir mağazamız var. Bizde babamızdan aldığımız işi şükürler olsun oldukça iyi yerlere getirdik ve biz  Nisan sonundan itibaren 3. Organize Sanayinde  40 bini kapalı, toplam 100 bin m2 alanda İç Anadolu ve Akdeniz bölgesindeki bayilerimize daha iyi hizmet verebilmek amacı ile lojistik bir depo oluşturduk. En kısa zamanda idari bina, mağaza, muhasebe, komple yeni binamızda hizmet vereceğiz. Perakendelerimiz hariç toptan olarak lojistik sağlayacak yerimiz bu yeni yerimiz olacak.

 

Çelik Grup iş hayatına başladığı günden bugüne hep büyüyen bir firma görüntüsünde bundan bahseder misiniz?

Biz bu işe başladığımızdan buyana çeşitli ekonomik krizler yaşadık. Öz kaynakla çalışan bir aile şirketiyiz. Bu güne kadar büyümediğimiz bir yıl olmadı. Dönem gelmiştir yüzde 5, dönem gelmiştir yüzde 50 büyümü oranları yakalamışızdır. O dönemlere göre, tabii ki bizde ekonominin içinde payımıza düşeni yaşıyoruz ama hiç bir zaman bir önceki yılın altında kalmadık. İnşallah hedeflerimiz de hep bu doğrultuda olacak. 270’in üzerinde kişiye istihdam sağlıyoruz ve bu arkadaşlarımızın ortalama çalışma süreleri 15 yıl civarı. 35 yılını dolduran çalışanımızda var. Haliyle yeni başlayan 10, 15 yıl olan da var ama bu çalışma arkadaşlarımızın ortalaması neredeyse 15 yılı buluyor.  Bu durum işte sürekliliği ifade eder. Başarı ancak süreklilikten gelir. Hangi iş olursa olsun, evlilikte bile başarı süreklilikten gelir. 35 yıldır fatura kestiğimiz onlarca, yüzlerce bayiimiz var. 35 yıldır aynı kişilerle çalışabiliyoruz ne mutlu bize. Yeni mağazalar, yeni bayilikler elbette katılıyor her geçen gün. Başarı, süreklilik, devamlılık,şeffaflık ve en önemlisi de kayıtlı çalışmanın bir sonucudur.

 

Konya turizminin doğru yerde olduğuna inanıyor musunuz?

Ben Konyalıyım ama Konya’nın ne turizmden nede sanayisinden hakkettiğini aldığına inanmıyorum. Üzeyir Garih ölmeden yıllar önce Konya’ya gelmişti, bir sunum yapmıştı. Türkiye’nin dünyaya tanıtımı ile ilgili bir sunumdu. Bende kendisine ‘Ağzımızla kuş tuttuk ama kendimizi tanıtamadık. Konya’yı Türkiye’ye sevdiremedik. Konya’yı görmeyen birine anlatamıyoruz biz bunu nasıl değiştiririz, Konya’ya yatırım yapmayı düşünür müsünüz? diye sormuştum. ‘Hayır düşünmem’ dedi. ‘Neden?’ dedim, ‘İlk önce Konya’yı Türkiye’ye tanıtmalısınız, ondan sonra dünya Konya’yı tanıyacaktır. Bunun için fon oluşturmalısınız ama bu ciddi paralarla, ciddi bir organizasyonlarla, akademisyenlerle ve bu bir yıllık 3 yıllık değil olmamalı. Önce Konya’yı tanımayan insanları Konya’ya getireceksiniz. O zaman bende gelir yatırım yaparım’ demişti. Yüzde 100 haklıydı. Mesela bugün nasıl Toyota denilince Japonya, Apple deyince nasıl Amerika geliyorsa, biz de tüm dünyanın tanıdığı markalarımızla anılma  zorunluluğumuz var. Aynı şey şehirler olarak da geçerli. Biz Konya’yı Türkiye’ye, dünyaya tanıtmak istiyorsak mutlaka marka çıkartmamız gerek. Çok şükür bir kaç markamız var; Pakpen gibi, Atiker gibi, Bürotime gibi… Ulusal kanallarda gururla izlediğimiz. Ama yeterli değil. Bizim özelliğimizde olan şehirleri söylüyorum özellikle. Bizim Konya’da bir, iki değil onlarca marka üretebilirsek ancak o zaman tanınılırlığımız bilirliliğimiz o doğrultuda artacaktır. Dolayısıyla bizim kişi başına düşen gelirimizde, her şeyimizde o doğrultuda yükselecektir.  Konya turizminin doğru değerlendirildiğini düşünmüyorum. Mevlana gibi bir markamız var onu da tüm dünyanın tanıdığı, bildiği bir değeri yalnızca bir haftalık süre içerisinde dünyadan gelen 3-5 bin kişiyle yapılan bir uygulama. Bu bir Avrupa veya Amerikan ülkesinde olmuş olsaydı inanıyorum ki; yalnızca Mevlana markasıyla o şehre 10 milyon üzerinde turist getirileceğine kesinlikle inanıyorum. Bu sadece Mevlana. Şimdi Çatalhöyük diye bir markamız var. O da dünyadaki ilk medeniyetin oluştuğu yer. Konya’ da burnumuzun dibinde. Maalesef Konya’da yaşayan insanların yüzde 99’u görmemiştir ama bir Amerika’da, Avrupa’da olsaydı her yıl 20-30 milyon turisti oraya çekerdi. Ama sadece gezdirmek değil. 3-5 gün orda tutacak organizasyonlarda düzenlenirdi. Beyşehir’de ahşap kaplamalarıyla dünyada eşi benzeri olmayan ‘’Eşrefoğlu Cami’’ var. İpek yolunun geçtiği yer. Şimdi herkes görmek istiyor ama biz bunu yapamıyoruz. Konya’ya gelenler Mevlana, Karatay Medresesi’nin ardından Kapadokya, Ürgüp, Peribacaları, oradan Denizli derken Antalya’ya gidiyorlar. Böyle bir tur içinde olmamıza rağmen neden turizmi canlı tutamıyoruz? Turizmi artırmak için biraz kafa yormak gerekiyor diye düşünüyorum.

 

20 yıl sonra Konya’yı nerde görmek istersiniz?

1000 yılı aşkın bir süredir şehir olan alt yapısıyla, üst yapısıyla, kanunlarıyla, kadastro olarak nadir şehirlerden biri. Ne İzmir ne Antalya ne de başka bir şehir. Konya gibi altyapısı olan başka bir şehir yok. Çünkü çok daha eski bir medeniyete sahip. Bu şehircilik mantığının aynı şekilde devam etmesi lazım. Ama Konya gibi ovanın ulaşım sorununun olmaması lazım. İngilizlerin 150 yıl önce yaptığı metroyu bizde artık yapalım. Kaya yok, taş yok, bir şey yok, rampa yok. Geleceğin yatırımını yapmamız lazım. Maalesef Türkiye’nin en kirli havalarından birini soluyoruz. Artık yetkililerin dur demesi lazım. Doğalgazın yaygınlaştırılmasıyla ilgili ve doğa ilgili çalışmaların süratle yapılması lazım.

 

Biraz da spordan bahsedelim. Siz koyu bir Beşiktaşlısınız, gündemi çok iyi takip ediyorsunuz, bu sene ki Beşiktaş’tan biraz bahseder misiniz?

Yani sonradan değil doğuştan Beşiktaşlılardanız. Beşiktaş her dönemde halkın takımı olmuştur. İspanya’da ki Real Madrid gibi kraliyet takımı olmamıştır. Beşiktaş’ta hiç bir zaman o tarz bir yapı olmadı. Geçmişte olmuş, Osmanlı döneminde Arabacılar takımı denilmiş. Arabacılar takımı o zaman yalnızca Beşiktaş kulübü antrenmanlara ‘’Saray Arabalarıyla’’ gidip geldiği için o arabacılar lakabı oradan kalma. İlerleyen zamanlarda farklı manalara çekilmeye çalışmış rakipler falan ama aslının bu olduğunu herkes biliyor artık. Biz her zaman halkın takımı olduk. Çarşı grubu da yıllardır bu mesajları veriyor. Sosyal mesajlarla da adı Kanserli haftası olur, Lösemili çocuklar olur, Şehitlerle ilgili olur veya Tsunamiyle ilgili veya Depremle ilgili olur ama her zaman aynı duyarlılık gösterilmiştir. Fakat bir takım olaylardan dolayı da bunun bedelini ödedik. Bu takıma da bedel ödetildi.

 

Bu sene maalesef ligin 5. maçı olan Galatasaray maçında takımımızı infaz ettiler. Onun devamında Kasımpaşa maçında yaşananlar sahamızın 4 maç kapatılması, stat inşaatından dolayı sıkıntılar yaşadık. Ekonomik sıkıntıların yanın da bir de stat yapımı söz konusu. İnşallah en kısa zamanda bitecek yeni stadımız. Biz Beşiktaş ile her zaman gurur duyuyoruz. Tabii ki şampiyonluk en önemli unsur. Bütün takımlar için yegane şey odur ama bir takım şampiyon olacak. Bu yıl Fenerbahçe oldu tebrik ediyoruz. Şike meselesi son 3 yılda Türk futboluna ciddi zarar verdi. Bu konuda bazı spor adamları bana göre suçludur. Sporun olduğu her yerde teşvik maalesef var. Bunlar olsun istemiyoruz.

Add comment