Uğur ÖZTEKE

Gazeteci

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

 

Gazetede gördüğü bir ilanla mesleğe başlayan Uğur Özteke 37 yıllık  mesleki tecrübesi ile bugün Konya’da önemli başarılara imza atıyor

 

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

04 Kasım 1960 Konya doğumluyum. İlk orta ve lise tahsilini Konya’da yaptım. Daha sonra Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik bölümünü bitirdim. Ama bir gün dahi öğretmenlik yapmadım. Son derece saygı duyduğum kutsal saydığım öğretmenlik mesleğini yapmayı da düşünmedim. Çünkü aynı şekilde kutsal gördüğüm gazetecilik mesleğine üniversite öğrenimimden önce liseyi bitirdiğim yılın yaz ayında başladım. Yıl 1977…

Kayalıpark’ta yandığı için o binayı terk etmek zorunda kaldığımız Karatay Lisesi’ni bitirdiğim günlerde bir yerel gazetede, “lise mezunu, fotoğraf çekmeye hevesli MUHABİR ARANIYOR”  ilanı üzerine başvurduğum gazetede önce tashih yapmak üzere matbaa ve gazete ile tanıştım. O günden bugüne Allah’ıma şükürler olsun ki hiçbir şart, mevki, teklif ve ricaya rağmen artık “yaşam biçimim” olan gazeteciliği terk etmedim. 1977 yılında başladığım gazeteciliği hala her gün çok büyük bir sevgi heyecan tek kelime ile tutkuyla yapmaya çalışıyorum. Konya’da başladığım mesleğimde sırası ile İHA Ankara Haber Müdürü, İHA Ankara Bölge Müdürü, İstanbul’da İHA Haberden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak devam ettim ve bu görevde iken kağıt üzerinde emekli oldum.

Ankara’da görev yaparken de Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği görevlerini de yaptım. Ayrıca Konya’da 4 dönem toplam 9 yıl aralıksız olarak Konya Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığında bulundum.

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Kurucu Başkanlarındanım. Halen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Spor Yazarları Derneği ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesiyim.

Sürekli basın kartı hamiliyim.

2002 yılından bu yana Konya’da yılın her günü 365 gün ‘ yerel’ yazan tek gazeteci olmanın da gururunu yaşıyorum. Gazetecilik ve basın üzerine Türkiye’de ve çeşitli ülkelerde çok sayıda ulusal ve uluslar arası sempozyum konferans gibi organizasyonlara konuşmacı, oturum başkanı ve konuk olarak katıldım. Bugüne kadar herhalde binlerce köşe yazısı, makale ve yorum yazdım. Çok sayıda ki plaket ve ödülüm bu meslekteki onur madalyalarımdır.

Halen ‘Dünyanın pazılı BALKANLAR’, ‘Şehit şehirlerinden şer ittifakına SURİYE” ve ‘Konya’da ki Fenerbahçe’ , 4 kitaptan oluşan MEMLEKET YAZILARI isimlerinde basılmış bir kitap serisi ve Şehri Sufi’nin Sulietleri isimlerinde yayınlanmış 8 kitabım bulunuyor.

Evli ve biri kız biri erkek iki çocuk babasıyım.

 

Mesleğiniz çok farklı konumda… Sizce alaylı mı okullu mu her ikisi de mi?

Bu yıllardır dahası ben bu mesleğe başladım başlayalı tartışılan bir konu. Dahası bu konuda çeşitli Üniversitelerin İletişim Fakültelerinde de sempozyumlara katıldım, konferanslar verdim. Bu soruya hep şu cevabı vermiştim. 37 yılın sonunda bu soruya yine aynı cevabı veriyorum. Gazetecilik ne okulluların işidir ne de alaylıların. Gazetecilik yürek işidir. Aşk işidir. Heyecan işidir. Kısaca gazetecilik bir yaşam biçimidir.

 

 Konya’da başlayan sonrasında  Ankara-İstanbul serüveni…  Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı  muhabirliği, müdürlük ve Genel Müdür yardımcılığı… Gazetecilik  Konya’da, Ankara’da,  İstanbul‘da nasıl?

Vallahi ne yalan söyleyeyim gazetecilik büyük şehirlerde güzel. Konya’dan sonra Ankara güzeldi. Ama İstanbul en güzeli idi. Yani gazetecilik büyük şehirlerde yapılacak bir iş haline geldi. Mesela Avrupa’da bu mesleği yapmak çok daha güzeldir. Avrupa’dan sonra mesela başta Almanya’dan sonra Amerika Birleşik Devletlerinde gazetecilik nasıl yapılıyormuş diye gidip bizzat merkezlerinde incelemeler yaptım. Ne acıdır ki gazetecilik günümüzde zenginlerin ve mutlu toplumların içerisinde yapılacak bir meslek haline geldi. Bu çok acı.

 

Mutlaka ki; çok anılarınız vardır… Unutamadığınız ilginç birini bizimle paylaşır mısınız?

Unutulmayacak anı o kadar çok ki. Ve yine günümüzde meslek adına geldiğimiz nokta için bir şeyi itiraf edeyim ne yazık ki unutamadığım anıları bugün sizlerle paylaşamayacağım gibi kitabını bile yazamıyorum. Çünkü bunları yazsam iki son var. Ya hapse girerim ya da birileri beni vurur.  Ama sizin bu güzel sorunuza cevap verebilmek için basın liselerinde okullarda üniversitelerde anlattığım birkaç anımdan bazılarını okurlarımıza aktarayım.

İlk fotoğrafını çektiğim ve günlerce et yiyemediğim olay Konya garında olmuştu. O yıllarda gazeteciler polis telsizi dinliyorlardı. Yazı işleri müdürüm rahmetli İbrahim Sur, Spor Müdürümde yine rahmetli olan Galip Yenikaynak idi. Telsizi hangisi dinledi hangisi beni yönlendirdi hatırlamıyorum. Ama fotoğraf makinesini kaptığım gibi gara gittim. Kulakları duymayan yaşlı bir kadını tren biçmişti. Orada polisler vardı. Ve üzerine karton kaplı bir şey. Tahmin ettim ve kadıncağızın fotoğrafını çekmek için kartonu kaldırdım. O anda şok oldum. Kadının sadece bacakları vardı. Çaresizdim ve gördüğüm anı çektim. Şoka girmiştim. Hipnotize olmuş şekilde üç beş metre ileride duran karton parçasına yöneldim. Onu kaldırdım. Kadıncağızın üst kısmı gövdesi orada idi. Onu da çektim. Gazeteye döndüm. Makineyi verdim. Filimler yıkandı haberi İbrahim ağabey yazdı ama haftalarca et yemeği yiyemedim.

 

Konya’da magazin muhabirliği vardı ama bir kaç kez denenmesine rağmen olmayan bir magazin gazetesinin öncülüğünü yaptınız. Nasıldı neler yaşadınız tepkiler nasıl oldu?

Konya’nın magazin gerçeğini herkes yaşar, herkes övüne övüne birbirine anlatır ama kimse bunu paylaşmak istemez. Biz her ne kadar bu ülkenin en muhafazakar insanları olsak da; magazin bu toplumunda içinde saklı gizlenmiş bastırılmış duygularının bir patlamasıdır. Bunu yıllarca biliyordum. Bana da anlatıyorlardı. Ama biz çok büyük risk alarak Konya magazinin yeme yani boğazlar meselesinden konuya küçük bir pencere açtık. Ardından Konya pilavları derken salonlara girdik ve düğünler, nişanlar, inanın patlama gösterdi. İlk başta çok kötü olduk. Çünkü ince uzun bir çizgi idi bu. Bıçak sırtı idi. Riski vardı vebali vardı. Ama bugün inanıyorum ki Konya magazini kabullendi. Çok şükür.

 

Genç gazetecilere neler tavsiye edersiniz?

Kendi oğluma kızıma da tavsiye ettiğim gibi kesinlikle gazetecilik yapmamalarını tavsiye ederim

 

Şimdi yeni bir gazete yeni bir soluk… İlk günkü heyecanınızı görüyoruz. Neler söylemek istersiniz?

Vallahi ne yalan söyleyeyim bende ki gazetecilik işi artık bir aşkı, bir sevdayı, bir tutkuyu, bir heyecanı aştı. Benim ki tedavisi mümkün olmayan bir hastalık haline geldi. PUSULA Gazetesini çıkarmaya başlarken ne kadar mutlu isem etrafımda bizi tebrik eden doktor dostlarıma da “Ne olursunuz beni tedavi edin” diyordum. PUSULA Gazetesi olarak iki ayı aşan kısa bir sürede bugün Konya basınında çok şükür 1 numara oluverdik. Bu bize inanın dostlarımızın, arkadaşlarımızın, büyüklerimizin kısaca okurlarımızın başarısı. Ama şimdi de “Allah’ım beni ıslah et” diye dua ediyorum. Bu hastalığın sonu yok. Çünkü kalbimde yüreğimde gazetecilik ile ilgili bu şehirde o kadar çok yapmak istediğim projeler var ki…

 

365 gün köşe yazan biri Konya’dan memnun mu? Neler eksik neler fazla…

Bu soruya kıvırarak siyaset yaparak cevap vermek zorundayım. Hem evet hem de hayır. Şehir tarihi ile mübarekliği ile müthiş bir geçmişe sahip. Allah dostları ile gerçekten huzur şehri. Günümüze geldiğimiz zaman Konya insanları ile Türkiye’nin para yönünden en zengin, insanları ile en yürekli, kafası çalışma yönünden en akıllı insanları. Amaaaa ama bizde samimiyet yok. Ne diyeyim.

Add comment