Deniz ÇOBAN

Kendisine Kırmızı Kart Gösteren Hakem

Kendisine Kırmızı Kart Gösteren Hakem Deniz ÇOBAN

Kendisine Kırmızı Kart Gösteren Hakem Deniz ÇOBAN

Kendisine Kırmızı Kart Gösteren Hakem

Deniz ÇOBAN

Deniz Çoban Konyamızın Süper
Lig’de görev yapan tek hakemiydi…
Kendisine kırmızı kart gösteren Çoban, gündem oluşturdu, haftalarca Türkiye onu konuştu. Deniz Çoban bu davranışı ile bir meşale yaktı ve aslında
hakemlerin itibarını iade etti…
Bu sayımızın kapak konuğu olan Deniz Çoban’a bu süreçte yaşadıkları ve tepkileri sorduk.

 

Günlük hayatınızda insanlara sarı ve kırmızı kart göstermek istiyor musunuz?   

İnsanların normal yaşamını sürdürürken, sinirlendiği, aldığı tepkileri kabul edilemez gördüğü anlar oluyor;         o zaman kart göstermek değil de insanlara karşı bir tepki gösterme durumunda kalıyorsunuz. Ama toplum tarafından takip edilen, kontrol edilen ve göz önünde olan bir insan olduğunuz için bir yerde davranışlarınıza engel koymanız gerekiyor. Bazen haksızlığa uğradığımız anda bile ‘’şimdi sesimi yükseltirsem ya da farklı bir davranış içerisine girersem insanlar beni yanlış anlar’’diyerek birçok şeyi sineye çektiğimiz oluyor. İnsanlar,  biz hakemleri televizyonda gördükleri için çok varlıklı ve üst düzey yaşam standartlarında insanlar olarak görüyorlar. Mesela bir gün, Beşiktaş-Gençlerbirliği karşılaşmasını yönetmeye gideceğim: Arabayı eşime bırakmıştım ve dedim ki ‘’ taksiyle Otogara kadar giderim, Otogardan Havalimanına geçerim’’. Fakat bir tane bile taksi bulamadım.. Geç kalma korkusuyla Otogara giden belediye otobüsü geldi, durdu ve bende bindim. İnsanlar işe gittiği için otobüsün içi kalabalıktı. Genç bir çocuk dikkatli bir şekilde bana bakmaya başladı. Göz göze geldik ve bana ‘’Ne yapıyorsunuz Hocam ?’’dedi.’’İyiyim’’ dedim. ‘’Ne işiniz var burada sizin maçınız yok mu? ’’ dedi. ‘’Evet, maça gidiyorum, Havalimanına gideceğim’’dedim. ‘’Onu sormuyorum Hocam, belediye otobüsünde ne işin var? ‘’dedi. ‘’Niye, ben belediye otobüsüne binemez miyim? ’’ dedim. ‘’Ne bileyim Hocam, senin özel araban veya evinden alan birisi olur diye düşündüm, ne işin var belediye otobüsünde?’’dedi. Hâlbuki bizim hayat standardımız da onunkinden çok farklı değil.

 

Bu sorunun akabinde, size Trafik Fahri Müfettişlik görevi verilmiş olsa, -sarı kart insanları uyarmak, kırmızı kart insanlara ceza vermek- en çok hangisini kullanırdınız?

Öncelikle uyarmayı tercih ederim. Bazı insanlar gerçekten farkında olmadan hataya düşebiliyorlar. Onları uyarmak, bir daha aynı hatayı yapmaması konusunda bir engel teşkil edeceğini düşünüyorum. Fakat hatasında ısrar edeni de gerekli yaptırımı uygulamak gerekir.

 

‘’İnsanlar, hayatında en köşeli kararları duyguları ile mantıkları arasında karar vermek zorunda kalıp, duygularının ağır bastığı durumlarda verirlermiş’’

 

Kimsenin yapmaya cesaret edemeyeceği bir şey yaptınız. Neden yaptınız? Bundan sonra hakemler sizce bunu yapar mı?

Doğru, kimsenin yapmadığını yaptım… Ben bu davranışı sergilerken, önünü arkasını hiç hesaba katmadan yaptım. Yani, daha önceden yapılmış mı yapılmamış mı? ‘’Böyle yapsam ne olur?’’ diye düşünmedim. Zaten bir yerde okuduğum ve tam da benim durumumu anlatan bir söz ile anlatayım. İnsanlar, hayatında en köşeli kararları duyguları ile mantıkları arasında karar vermek zorunda kalıp, duygularının ağır bastığı durumlarda verirlermiş. O gün, orada duygularım daha ağır bastı. O an ki durumu, yaptığım hataları kabul edemedim. Rıza Çalımbay’ın,  maçta onca şey olmasına rağmen insancıl yaklaşımı ve hiçbir tepki göstermemesi, gelip bizi tebrik etmesi, tam maçtan çıkarken, ‘’Hocam seni ne kadar seviyorum biliyor musun? Ama o son pozisyona baktım penaltı değildi, bir de sen bak’’ demesi ve olanları kabullenmiş tavrını kabul edemedim. Belki, Rıza Hoca çıkıp orada ‘’yazıklar olsun, nasıl maç yönetiyorsun’’ vs gibi tepki gösterseydi belki benim de tavrım farklı olacaktı. Ama pozisyonları izledikten sonra bir an önce gidip Rıza Hoca’yla görüşmek istedim. Röportaja denk geldi ve çıktım konuştum. Diğer hakemler bunu yapar mı? Sorusuna gelecek olursak, yaptığım hareket sadece beni bağlar, kimsenin iradesine kota koyacak halim yok. Toplumun büyük kesiminden de olumlu dönüşler aldım doğruyu yaptığım yönünde ve tabii ki yanlış yaptı diyenler de var. Ben hep şu şekilde baktım bu olaylara, doğru da tartışılır, yanlış da tartışılır. İnsanlar düşünmeye başladığından beri değer yargıları da değişmiştir, değer yargılarının dışındaki düşünceleri de değişmiştir ve buna istinaden yasalar da değişmektedir. Geçmişte doğru dediğimiz bazı olaylara bugün yanlış diyebiliyoruz. Bugün benim kararım, bugünün yanlışı ise belki de gelecekte bir yol açmış olacak ve bunun doğru karar olduğuna inanılacak. Eğer hata yaptıysam hatamı kabul ederim ama bir şartla kabul ederim. Eğer bu hatam ilerde doğru diye kabul edilecekse hakkımı da iade etsinler.

 

‘’İnsanların yaşanan şu olaylardan sonra, hakemlerin de bir insan olduğu, onların da duyguları ve ailelerinin olduğunu, onların da sorumluluğu olduğunu, onların da yaptıkları hatalardan dolayı üzüldüklerini çok net anladığını düşünüyorum’’

 

Takdir edersiniz ki hakemler bizim toplumumuzda çok sevilen insanlar değil. Fakat sizin olayınızdan sonra, halkın gönlünde taht kurdunuz. Sizce hakemlerin itibarını iade ettiniz mi?

Ben böyle bir şey yaptım dersem ukalalık etmiş olurum. İnsanların yaşanan şu olaylardan sonra, hakemlerin de bir insan olduğu, onların da duyguları ve ailelerinin olduğunu, onların da sorumluluğu olduğunu, onların da yaptıkları hatalardan dolayı üzüldüklerini çok net anladığını düşünüyorum. Bu özellik sadece bana ait bir özellik değil, oradaki hakem kadrosunda 38 tane arkadaşımın hepsi en az benim kadar dürüst, adil ve vicdanlıdır. İnsanların, eğer bana inanıyorlarsa, bunu böyle bilmelerini isterim. Bu şekilde, bir yol açmışsam da bundan mutluluk duyarım.

 

Özür dilemenizden sonra hayatınızda neler değişti?

Öncelikle, özür dileme olayı yaşanırken sorunun hiç bu şekilde hoşgörüyle karşılanacağını düşünerek yapmadım. Spontane gelişen bir davranıştı. O stadın kapısını ben çekip çıktıktan sonra da, artık olayın orada kaldığını, yaptığım davranışların da olumlu ya da olumsuz sonuçlarına da kendimin katlanacağını düşünüyordum. Ama müthiş bir şekilde bu olay kamuoyunun gündemine oturdu. ‘’Hayatınızda ne değişti? “ diye sordunuz. Hiç ummadığım tepkiler aldım. Basın, benimle röportaj yapmak için yarışa girdi. Hiç tanımadığım insanlar evime kadar gelip beni tebrik etmek istediler. Siyasilerden, çok üst düzey gazetelerde yazıp çizenlerden öyle tebrik telefonları ve teşekkür mesajları aldım ki şaşırırsınız. Küçüklüğümden beri okuduğum Yavuz Donat bana telefon açtı, köşesini komple bana ayırdı. Hiç spor yazmayan köşe yazarları benim hakkımda yazılar yazdılar. Benimle ilgili sosyal medyada müthiş geriye dönüşler oldu. Prag’a gittim inanın yolda karşılaştığım her Türk beni tanıdı, benimle sohbet etmek, fotoğraf çektirmek istedi. İster istemez bu karşılaştığım davranışlar insanın gururunu okşuyor.

’Benim geçmişle yaşamak gibi bir alışkanlığım yok, yaptığım her şeyin arkasında dururum’’

 

Hocam bugün zamanı geri sarsak aynı şeyi yapar mıydınız?

Benim geçmişle yaşamak gibi bir alışkanlığım yok, yaptığım her şeyin arkasında dururum. Makineyi geriye doğru sarma şansım olsa, aynı şeyi bir daha yapardım veya yapmazdım diye hayatımda hiç düşünmedim. O gün onlar yaşanması gerekiyordu, yaşandı… Bugün de yaptığımın arkasındayım. İnsanlar bunu hatalı diye düşünebilir. Başta da söyledim, hata yaptıysam beni bağlar en ufak bir pişmanlığım yok. Pişmanlık yaşamak karakterimde yok. Ben her zaman derim ki, yarın yeni bir gündür. Geçmişle yaşadığınız zaman geçmişte kalırsınız, ileriye bakamazsınız. O yüzden yaşandı, bitti ve hiç geriye bakma gibi bir fikrim yok.

 

Hakemlere Türkiye’de haksızlık yapıldığına inanıyor musunuz?

Çok ciddi anlamda haksızlıklar yapıldığını düşünüyorum. Hakemlerinde insan olduğunu kimse düşünmüyor. İnsanın olduğu yerde hata olacaktır. Özellikle yazıp çizenler ciddi anlamda haksızlık yapıyor.  Sahada hakemlerden bir robot gibi kara vermesini bekliyorlar. Hakemlerin yaptığı her türlü davranışı sorguluyorlar.  En acısı ise, hiç hakemlik yapmamış spor yazarları bir yana, hakemlik camiasının içinden yetişmiş bazı spor yazarlarının TV ve Gazetelerde, sanki hiç o yanlışlara düşmemiş gibi acımasızca davranmalarıdır.

 

Hakemlik hayatınız boyunca kendinize kaç puan verirsiniz? Neden?

Kendime 10 üzerinden 8 puan veririm. Kötü maçlarım da oldu, çok iyi maçlarım da. Şampiyonluğu belirleyecek maçı da yönettim. 9 senedir bu kadronun içerisinde hiç düşmeden kalmışsam, ortalamanın üzerinde hakemlik yaptığımı düşünüyorum.

 

Gözlemcilerin verdiği notun ortalaması da 8 mi?

Gözlemci not ortalamasında sistem farklıdır. En yüksek not 8,4 puandır. Toplumda 84 diye telaffuz edilir. Benim notumda 8,2’ye yakın bir puandı. 100 üzerinden 92’lere denk gelir. Ben ise kendimi 8 olarak puanlıyorum.

 

Hakemlik mi zor, hakemliği bırakmak mı?

Yaşadığım şu süreç ve olay ben istemesem bile toplumun önünde gerçekleşti. Özür dileme hadisem, ondan sonraki yaşananlar, hakemliği bırakırken ki yaptığım basın açıklaması hep toplumun gözünün önünde oldu. Ben hakemliği bırakırken yaptığım basın toplantısında, gözyaşlarıma hâkim olamadım. Bu hareketimi eleştirenler de oldu. Psikolojik zayıflığım olduğunu söyleyenler oldu. Bende onlara şu cevabı verdim ‘’ İnsanlar psikolog olabilmek için yıllarca okul okuyorlar, deneyler yapıyorlar ve ondan sonra, insanların psikolojik sorunu olup olmadığına karar veriyorlar ama bizim insanımız evde otururken karar veriyor. Ben duygusal bir insanım. Hakemlik görevimi bugün itibariyle bırakıyorum cümlesini kurarken tam 19 yıllık hakemlik hayatım gözümden geçti. Acısıyla, tatlısıyla çok güzel günler de yaşadım, çok zor günler de. Bu zorluğu tek başıma değil, ailemle birlikte yaşadım. Ben ne kadar seviyorsam ailemin de bir o kadar ilgisi vardı hakemliğe karşı. O ana kadar her şey rüya gibiydi “ ben şuan itibariyle hakemliğimi bırakıyorum” cümlesini söylerken ağladım. Hakemlik yapmak çok kolaymış ama hakemliği bırakmak zormuş.. Ağladığım için de hiç utanmıyorum.

 

Bu olaydan sonra size çok acımasızca eleştiriler yapıldı, bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?

Eleştiriye her zaman açığım. Hatta özellikle hakkımda yapılan eleştirileri izleyip doğru bulduklarıma “evet doğru söylüyor böyle davranmalıyım” derim. Toplumun çok büyük kesimi arkamda durdu. Bununla beraber sporla alakası olmayıp, basın mensubu olan herkes müthiş ilgi ve destek gösterdi. Destek alamadığım tek bir nokta vardı: Sporun içinde olup da hakemlik de yapmış, yaşamış, görmüş, geçirmiş insanlar. Onlar dediler ki “ hakemlik talimatlarına aykırı hareket etti”  ve zaten ben bunun karşılığında bir bedel ödedim. Çıktım “ şuan itibariyle hakemliği bırakıyorum “ dedim. Belki hakemliğin talimatına aykırı hareket ettim fakat kimse ‘’ insanlığın talimatlarına uygun hareket etti’’ diye dile getirmedi. Bu kişiler, sosyal mecralarda popülerlik kazanmak için kötü yakıştırmalar yaptı.

 

Eğer MHK başkanı olsaydınız ve sizin hakemlerinizden biri, sizin yaptığınız bu olayı gerçekleştirseydi. Sizin tepkiniz ne olurdu?

Ben yaptığım davranışın doğru olduğuna inanıyorum diyorsam, aynı şekilde onun da yanlış bir davranış olmadığını söylerim. İnsan olmanın verdiği duyguyla, o gün bir karar verdim.

 

Maç yönettiğiniz zamanlarda en unutamadığınız anınızı paylaşır mısınız?

Hakemlik öyle bir meslek ki, her anından zevk alarak yapıyorsunuz. Anıları düşündüğüm zaman 8-10 tane anı geliyor. Ama şuan aklıma gelen, Beşiktaş’ın 2008-2009 sezonundaki şampiyonluğunun son maçını ben yönetmiştim. Son düdüğü çaldığımda Beşiktaşlı futbolcuların sevincini hiç unutamam.

 

Hakemliğiniz döneminde ailenize zaman ayırabiliyor muydunuz? Şimdi nasıl?

Ailemle bir program yaparken önceliğim hakemlikteydi. Çevrenizdeki insan ilişkilerinizde, özel günlere katılamadığınız zamanlar oluyor. Hiçbir zaman önceden plan yapamadık. Türkiye’de bayram günleri bile müsabakalar oluyor. Hep son dakikayı bekleyip, planımız ona göre yapardık. Haftada 3 gün, zorunlu antrenmanımız vardı, o günler bir program yapamazdık. Program yaptıktan sonra, bir telefon çalar ve ‘’ İstanbul’da seminer var, buraya gelmeniz gerek’’diye o programı da iptal ettirmek zorunda kalırdık. Çocuklarımın, okulda yer aldığı müsamere ve törenlerin hiçbirine katılamadım. Ama artık öyle bir engel kalmadı. Artık evde olmam onlara da garip geliyor.

 

Türkiye’deki futbol nereye gidiyor sizce?

Türkiye’de ki, sahada oynayan futbol kötüye gitmiyor, aslında çok iyi emareler var. 1,5 sene öncesine gittiğimiz zaman, Milli Takıma karşı büyük bir güvensizlik vardı. Ama TFF Başkanı ve Fatih Terim’in inancı tamdı. Ve bugün Avrupa Şampiyonası’na eleme oynamadan gidiyoruz. Bu Türk futbolunun iyiye gittiğinin göstergesidir. Fakat çoğu spor yazarı, futbol insanları olaylara hep olumsuz bakıyorlar ve güzellikleri görmüyorlar. Kendi elimizle, kendi futbolumuzu köreltiyoruz. Sadece hakemler değil sporun içindeki tüm yöneticiler baskı altında. Hakemlerin, teknik direktörlerin ve futbolcuların hep hata yaptıkları yönler konuşuluyor. Yapmamız gereken, sadece güzellikleri konuşup, ‘’daha iyi nasıl olabiliriz?’’ sorusuna cevap aramaktır. Kötülemek yerine, proje edip onu sunmamız gerekir.  Ne yazık ki, araştıran iyi şeyler yapmaya çalışan insanlar değil de, oturduğu yerden sürekli eleştiren insanlar prim yapıyor ülkemizde.

 

En sevdiğiniz yorumcu kim?

Rıdvan Dilmen, çünkü kişilerle uğraşmıyor.. Örneğin; ‘’Fenerbahçe bugün iyi futbol oynamadı’’ diyor, böyle olsaydı daha iyi olurdu diyerek,  genele bakmayı biliyor.

 

Türkiye’de Avrupa’da en beğendiğiniz hakemler kimler?

Tartışmasız her ikisinde de Cüneyt Çakır derim. Her ne kadar beğenmeyen de olsa, UEFA ve FİFA’nın gözde hakemlerinden sayılıp, en iyi maçları yönetiyor. Avrupa’da verilen bir maçı yönetmeden, diğer maçın tebligatını alıyor. Düşünün ki, ne kadar güvenilir bir hakem. 40 yıl sonra bir Türk hakemi, Dünya Kupası’nda maç yönetiyor. Şampiyonlar Ligi’nde en önemli maçları yönetiyor.

 

Basın açıklamanız sırasında, bazı kesimler sizin şov yaptığınızı iddia etti. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Bütün bu yaşanan olaylar içerisinde, en acısı ‘’hakemliği bırakıyorum’’demek oldu. 19 yıl emek verdiğim işimi bıraktım. İnsanlar şov yaparken, bir beklenti karşılığında yapar. Baktığım zaman, güzel tepkiler dışında bir kazancım olmadı. Ortada bir gerçek var ki, ben bir aile babasıyım ve onların geleceğini düşünmek zorundayım. Türkiye şartlarına bakıldığında, ciddi bir maddi gelir elde ediyordum. Önümde de hakemlik yapabilecek 9 senem vardı. 9 senede kazanacağım maddiyat, benim öğretmenlik hayatım boyunca kazandığım paranın 8-10 katı bir paraydı. Şov yapsaydım eğer, hakemlik yapamayacak konuma yaklaştığım zaman yapardım. Ben bütün bu getirirleri elimin tersi ile iterek şov yaptığımı iddia edenler, hiç mantıklı bir laf etmemiştir.

 

Küçükken ‘’ büyüyünce ne olacaksınız?’’ sorusuna ne cevap verirdiniz?

Hakem olacağım,  aklımın ucundan geçmezdi. İlkokuldaki öğretmenimi çok sevdiğim için, öğretmen olmayı çok isterdim. Çok da başarılı bir öğrenciydim. Şuan ki mesleğim Beden Eğitimi Öğretmenliği. Fakat ortaokulda tüm derslerim 10 iken, sadece Beden Eğitimi dersim 7’idi. Anadolu Öğretmen Lisesi’ni kazanıp, lisans eğitimim de ise 19 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü 1.olarak kazandım. Fakat içimde hep spor aşkı olduğu için Manisa Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği sınavlarına girdim ve 1. olarak kazandım. Ardından Selçuk Üniversitesi Antrenörlük Eğitimi Anabilim Dalı’nda Master yaptım fakat Antrenörlük Belgesi almadım.

 

Bundan sonra, Futbolun ve sporun içinde olacak mısınız?

Futbol benim hayatım oldu. İlkokulda Voleybol takımında adım attım spor hayatıma. Spora çok düşkündüm fakat futbola ayrı bir ilgim vardı. Futbol oynarken kolum kırıldı ve 5 ay alçıda kaldı, futbol oynayamadım.. O dönemde de hakemlik kursu açılmıştı. Hakem oldum fakat hiç yapmak istemedim. Ama sadece bir maç yönettikten sonra, o atmosfer sizi kendine bağlıyor.

Futbolla içli dışlı olmaya devam edeceğim.

 

 

Add comment