Ersal ÖZKAN

Eğitimci, Yazar

Eğitimci, Yazar Ersal ÖZKAN

Eğitimci, Yazar Ersal ÖZKAN

EĞİTİMCİ, YAZAR
Ersal ÖZKAN

Bu sayımızda eğitimci, yazarı ve Konya’nın başarılı yöneticisi Ersal Özkan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Bir Konya aşığı olan Ersal Bey, söyleşimizde artıları ve eksileri ile Konya’yı değerlendirdi.
İlgi ile okuyacağınız bu röportajımızı kaçırmayın!

 

Ersal Özkan kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?
Ersal Özkan; Eğitimci, yazar, eğitimci diyorlar Okulumun eğitim fakültesi olması sebebi ile yazarlık hayatıma da yeni eğitim programını anlatan ‘’Öğrenmeyi öğret bana’’ isimli yapılandırmacı eğitimi anlatan bir kitapla başladım. Kitapla birlikte Türkiye’nin yeni eğitim sistemini 2007 yılında kurgulayan ekibin içerisinde yer aldık. Tabi eğitimle birlikte gazetecilik ve basın hayatı her zaman için devam etti. Bizim zamanımızda çocuklar hem çalışır hem de okurlardı. Biz meslek olarak kendimize gazeteciliği seçmiştik. O zaman işte basının duayenleri rahmetli Mehmet Hazel olsun Konya’ da, Ankara’ da Yalçın Kamacı olsun işte yazılarınız güzel diyerek bizi takip ettiler bizi yetiştirdiler. Genç yaşta gazeteciliğe başladık, hiç bir zaman da ara vermedik. Üniversiteyi okurken de yazılar yazıyorduk çeşitli gazetelerde dergilerde. Köşe yazıları, haber muhabirliği, genel yayın yönetmenliği yaptım… Tabi basın zor bir meslek, gazetecilik, yazarlık para kazandırmıyordu. 13 tane basılı yayın eserim var; 2 tanesi akademik diğerleri hikâye ve şiir tarzında.
Bu arada öğretmenlik yaptık çeşitli kurumların markalaşmasında görevi bize tebliğ ettiler. Onlarla beraber çalışmalarımız oldu. Bunlar içinde Konya’ da bilinen Atiker, Konya Şeker gibi firmalarda çalışmalarımız oldu. Bunlar birbirinden değerli kurumsal firmalar, en son uzun soluklu olarak Konya Şeker’de Basın ve Halka İlişkiler Müdürü olarak çalıştım. Bu süre zarfında yazı hayatıma ve eğitim hayatıma biraz ara verdik ama güzel şeyler yaptık. Çünkü işin başında bilmediğimiz bir konu vardı ona da müdahil olduk: Tarım.
Burada tarımı en iyi bilen Recep Konuk ve ekibinde, onların başarılarına tanıklık ettik ve bu arada da tarım sektörünün de içerisine girmiş olduk. Bu sektörünün Türkiye için önemini öğrendik. Tabi Recep Bey, Recep Konuk çok yönlü bir insan, aynı zamanda sadece tarım değil üretim, enerji gibi konularda da çalıştığı için bu konularla ilgili de bilgi sahibi olduk. Konya Şeker tam anlamıyla bir okul, bu okuldan çıkan herkes Türkiye’nin her yerinde, her kurumunda, sahasında başarılı olacağına inanıyorum. Ki bizde bu birikimlerimizi dışarıda paylaştık. Enerjiyle alakalı yatırımlar, tarımla ilgili yatırımlar yapan kurum ve kuruluşlara danışmanlık yaptık halen de konuyla ilgili çalışmalarda elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Ersal Bey, tam bir Konya sevdalısısınız ama şöyle bir konu var yazdığınız yazılarda, konuşmalarınızda Konya bir bütün olmalı diyorsunuz hep, bizim eksikliğimiz ne? Konya nasıl bir bütün olacak?
Konya’nın bir bütün olması için şunu bilmesi lazım ‘kuşlar alayıyla uçar’… Ekip ruhuyla olması lazım. Konya değerlerine çok iyi sahip çıkması lazım, yetiştirdiği insanlara sahip çıkması lazım, aynı zamanda coğrafyasına sahip çıkması lazım. Konya’ da bir hastalık var; başarılı olan insanı seven kadar da sevmeyen, eleştiren var. Biz de bu eleştiren insanları toplumda belirli bir yere getiriyoruz, onlarda tutuluyorlar. Onların da belirli arkasında destekleyen grup var. Bunları yıkmamız lazım, prim vermememiz lazım. Konya’nın değerleri kolay yetişmiyor. Benim bizzat Konya’da bazı büyük kurumlarda çalışma fırsatım oldu. Şu anda bakan, milletvekili olan insanları yakından tanıma şansım oldu, bunlar ilk fırsatta bütün toplantılarda bütün görüşmelerde yerel olsun, idarecileri, özel sektörün başında bulunan insanları eleştirerek yıpratmaya çalışıyoruz, ondan sonra da Konya bir marka şehri olması için bütün refleksleri hazırken başarılı olamıyor…
Biz şunu da öğreniyoruz; Konya bir KOBİ şehri deniliyor, buna göre Konya’nın bir marka cenneti olması lazım. Mesela biz Türkiye’yi geziyoruz, dünyayı geziyoruz. Mesela Kayseri ‘de bir hastalık yok. Kayseri de siyasetten de olsa, kurumsal olarak da olsa belli bir yere gelmiş, insanı kimse eleştirmez. Hatta daha fazla yüceltirler… Siyasette Abdullah Gül çıkmıştır Cumhurbaşkanı ‘iken de yanındadırlar ayrıldıktan sonra da yanındadırlar. En ufak bir eleştiri basında şurada burada olmadığı gibi de eleştiren insanlara prim vermezler. Yazar olarak Mustafa İslamoğlu vardır Develi de. Türkiye’de seveni de sevmeyeni de çoktur ama Kayseri de hiç eleştiren yoktur, 2 tane örnek. Özel sektöründe firmaları vardır isim vermek ne kadar doğru bilmiyorum ama çoğu krediden dolayı sıkıntıdadır. Bugün tarım sektörü içerisinde olan çoğunun paralel yapı şu bu sıkıntıları vardır ama Kayseri’nin basınına baktığımız zaman bunlar konuşulmadığı gibi orada ki kurumları da desteklerler.
Kayserilinin evinde, Malatyalının evinde veya bir Elazığlının evinde o şehrin ürettiği değerlerin, firmaların malzemeleri vardır. Onlardan alırlar. Konya da bugün bir üretim şehri… Konya’nın da evinde işte gıda ürünleri olarak Torku’nun ürünleri olursa, iş yerinde bir ofis mobilyaları olarak Bürotime olursa, arabalarında Atiker gaz sistemleri olursa, Konyalı birbirini bu alanda desteklerse ve şu anda siyaset olarakta bir şans yakaladı Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun yanında olurlarsa, başbakan şehri olduğunu unutmazsa Konya’da Türkiye’nin parlayan yıldızı olacaktır diye düşünüyorum.
Konu ile ilgili mesela Malatya’dan siyasi bir örnek vereceğim; Malatya’dan rahmetli Özal başbakanlık yapmıştır. Oradan babası başbakan çıktı diye oğlunu, Ahmet Özal’ı, seven sevmeyen bağımsız olarak çıkartmışlardır. Tunceli’de bir Kamer Genç hangi partiden koyarsa koysun adaylığını memleket birleştiriciliğiyle kazanmıştır. Muhsin Yazıcıoğlu öldükten sonra Sivaslı diye onun partisindeki bir adayı Türkiye’de % 1’i bulamazken aday çıkartmışlardır ama Konya’da bu tamamen tersi. Konya ‘da böyle bir bağlılık yok yani, ne siyasi ne sanat olarak ne de başka bir aşamada yok…

Güzel bir konuya geldik şimdi, yazar olarak Konya’ da yazar olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Konya’ da avantajı şu; Konya yazım çizim olarak çok mümbit bir yer. Çok değerli yazarlar, çok değerli şairler yetiştirmişler. Konya’nın kurucularından Belediye Başkanı Şair Şemi’dir. ‘Bir gözyaşı gibi gözümden aktın dünya’ der Şair Şemi, Konya’nın belediye başkanlarındandır. Yine büyük tasavvuf Sadrettin Konevi, Mevlana Konya’ ya yerleşmiştir onun için Konya araştırma yönüyle de zengindir. Benim de araştırma yazılarım, kitaplarım var.. Yusuf Ağa kütüphanesiyle v.s kütüphane yönünden de zengindir.
Kültür yönünden zengindir, bir araştırmacı burada istediği kaynağa rahatlıkla ulaşabilir. Ayrıca kurum ve kuruluşları sanata ve sanatçıya çok değer veren yapıdadır. Bugün reklam bütçesinde sanata en fazla katkıda bulunan Konya Şeker gibi bir fabrika var, Atiker gibi bir fabrika var, Altın Portakal’a destek veren Görgülü İnşaat gibi bir firma var, yani insanları okumayı sever, üreten insanları sever bir şehir. Yazar için tek dezavantajı şu; buna belediyelerde tabi şu son zamanlarda yazarlara, sanatçılara destek vermeye başladılar ama yazar için yazarların, yazının başkenti her zaman İstanbul’dur. İstanbul ‘da ki yayın ağı insanlara ulaşabilirlik, tanınmışlık çok daha fazla. Ve İstanbul’da yapılan bir mamul, bir iş sanatçı gözüyle de, siz de biliyorsunuz ki bir grafik tasarımı, İstanbul’dan gelirse hem farklı muamele görür hem pahalı olur ama Konya’dan olduğu zaman bazen de bizim oğlan muamelesi yapıyorlar. Slogan istediklerinde, çalışma yaptıkları zaman siz istediğinizin en iyisini üretin ya bu bizim Konya’dan diye bakılıyor. Konya’da değerin çok altında, yani burada bir kazanç gözetmeden burada sanat yapabilirsiniz. Bu kazandığınız ücret sizin karnınızı doyurmaz. Sadece Konya için bir şey yapmış olursunuz. Bir harçlık olur, bir itibarınız olur.

Ersal Bey, sizce Konya şehri kitap okuyor mu?
Konya şehir olarak şöyle kitap okuyor; burada kitap imza günleri var, geçen imza gününe bende katılmıştım. Uzaktan baktım bir AVM’de imza günü vardı. İnsanlar kuyruk oluşturmuşlar çoluğuyla çocuğuyla kitap okuyorlar. Bir de Konya’nın şansı şu; en fazla satan kitaplar işte Sinan Yağmur olsun, Hikmet Anıl Öztekin olsun bunlar Konyalı yazarlar, ‘Elif gibi sevmek’ kitabı olsun, bunlar da yayın evi ölçeğine baktığımız zaman ne kadar çok satsalar da İstanbul’da, İzmir’de büyük yayın evlerinde bulunmuyorlar, Anadolu da bulunuyorlar. En fazla kitabı satılan yayın evi olarak söyleyeyim; Karatay Yayınları Konya’nın bir yayın evi ve Karatay Yayınları Türkiye ölçeğinde de dünya ölçeğinde de yayınlar yaparak bu başarıyı yakalayamadı. Anadolu da tırnaklarıyla bir şeyler yaparak bu başarıyı yakaladı. Sorunuza gelecek olursak; eğer Konya yayın evleri, Konya yazarları bir satış sepetine oturtulursa, Konyalı cidden kitap okuyor. Konya’da kitap fuarları açılıyor, belediyenin Zindankale’de açmış olduğu kitap fuarı vardı. İnsanlar doluyor taşıyor. Fakat kitabı nasıl okuyorlar, nasıl bilgi veriyorlar, yeterli mi? Dünya ölçeğine göre ne Türkiye ne de Konya yeterli. Bugün dünya ölçeğinde bir kişinin yıllık kitap ortalaması en az 12 ve 16 diye geçiyor. Türkiye’ de bu 1 veya 2 ye düşüyor.
Ben mesela en son seyahatlerimizde Azerbaycan’da bulundum en az satan bir yazarın kitabı 1milyon baskı yapmış. Mesela biz Vahabzade ile tanışmıştık, tren garında bile kitabı satılıyor okunuyor. Ben Vahapzade’ye, ünlü Azerbaycan şairine sordum: ‘ne kadar satıldı kitabınız’ diye. ‘Birinci baskıyı daha yeni bitirdim’ dedi, birinci baskısı 1 milyon satmış yani. Benim mesela en fazla satan ‘Öğrenmeyi öğret bana’, Milli Eğitim Bakanlığı da destekliydi 100.000 adet satıldı, 23 baskı yaptı ve Türkiye’nin en fazla satan kitabı oldu. Bugünde yine Türkiye’nin en fazla satan kitabı olarak baktığımız zaman 100.000’dir-150.000’dir. 1 milyon satmadık! Bu rakamlardan sonra biz çok okuyoruz diye iddialı cümleler kurmamamız lazım.

Konya basınını nerde görüyorsunuz? Türkiye genelinde diğer şehirlerle karşılaştırdığımız zaman Konya basını ne durumda?
Konya basını ne kadar eleştirilse de konuşulacak bir şey var; Konya basını iyi bir yerde. Mesela gezdiğim şehirlerde basın o kadar etkili değil. Gerçekten burada, iş adamları olsun, Konya tüm şehir olarak da basına değer veriyor ama basın gözüyle baktığımız zaman da Türkiye’de hak ettiği değeri bulmadığı için biz her zaman sitem ediyoruz. Bugün Konya basını iyi bir yerde olduğu için gazete sayımız da televizyon sayımız da fazla. Televizyon olarak da ayrıca gurur duymaktayız, mesela bölge televizyonu olan bir KON TV artık ulusal oldu. RTÜK’te en fazla seyredilen Skytürk’den o bilindik diye daha çok reklam ücreti alan daha güçlü çıkan Skytürk’den, Habertürk’den daha fazla izlenme oranı var. 42 Konya televizyonu Selçuklu televizyonu diyerek yeni bir amblemle, yeni bir sloganla o da izlenilmeye başladı. Yurtdışına gittiğimizde gurbetçi Konyalılar gerçekten medyasına sahip çıkıyor. Konya’nın televizyonları izleniyor, gazeteleri okunuyor. Gazetelerin şehir üzerinde ciddi bir etkisi var. Kurumlar gazeteleri, dergileri ciddi olarak takip ediyorlar.
Bugün dünya ölçeğinde de kitabın tam aksine gazete yayıncılığı dijitalden dolayı çöküş içerisinde. Hatta çok büyük zorluklar yaşaması nedeniyle New York Times dergisi kapanma noktasına geldi ilk 3 sayısını çıkartamadı. Birazda devlet destekledi bunu, Amerika destekledi, dergiyi sahipleniyorlar. Çünkü dergi de şehrin gerçek bir yüzüdür, kimliğidir, tarihidir, sahip çıkıyorlar. Buna rağmen çoğu gazeteler kapandı internet sayfaları gibi şeyler getirildi. Ama buna rağmen Türkiye’de, Konya’da basılı yayına büyük bir ilgi var. Bende her gittiğim yerde; mesela doktora, bir hukuk bürosuna veya lokantaya gittiğim zaman her yerde Konya gazeteleri, Konya dergilerini, mesela Metropol Dergilerini görüyorum. Okuyoruz, insanlar yemek yemeden önce bunları karıştırıyorlar. Konya o yönden şanslı diyebiliriz, basın yönünden şanslı..

Ersal Bey, basınla da çok güzel işler yaptınız, çoğu kişiyi, firmayı, kurumu da basınla hem tanıştırdınız, hem alıştırdınız bu firmaların büyümesine katkı yaptığınıza inanıyor musunuz?
Şimdi şöyle bu çok iddialı bir kelime olur, bazısı çıkar der ki ‘’bir firmayı marka ettim’’, bu çok yanlış bir şey. Allah bile Kur’an-ı Kerim’de ben demiyor biz diyor. Bizim bir emeğimiz olduysa o sizin sayenizde. O firma sahiplerinin bize olan desteklerinden olmuştur, oradan çıkarılıverseniz herhangi birisini de koysalar biz %95 kazandıysak gelen de ya %95 ya da %80 kazandırır, firma yine bir yerlere gelir. Bizim şansımız gerçekten bu firmaların başındaki insanların reklama, markalaşmaya önem veren vizyon sahibi insanlar olmasıdır. Mesela ben en son çalıştığım kurumdan örnek vereceğim: Konya Şeker, konuşmanın başında dediğim gibi bir marka ve orda çalışan Başkan Recep Konuk, Melek Küçüktongur’a kadar gerçekten Türkiye çapında profesyonel insanlar. Şimdi orada kolay olan çözümün bir parçası olmak, zor olan sorunun bir parçası olabilmek. Kolay olan orada bir şeyler üretebilmek, bir şeyler yapabilmek.
Bu konuyla ilgili Konyalı bilmez ama Hz. Mevlana’nın güzel bir sözü var der ki “afur ustaya gidinceye kadar lazımdır ondan sonra kullanılırsan yanılırsın’ der. Bu kurumlar ustasını iyi seçen ondan sonrada işine karışmayan insanlar tarafından yönetilir. Sanat ve sanatçı o yüzden buralarda başarılı olur. Sizde bir sanat icra ediyorsunuz, birazdan fotoğraf çekimi olacak. ‘Şuradan al, buradan al dersem’ ne olur? Normal bir fotoğrafçının çekimi gibi olur… İşinize karışmış oluruz. Bu kurumlar gerçekten Mevlana’yı, sanatı sanatçıyı, kurumsallaşmayı özümsemiş, insana saygı duyan, profesyonel insanlarla çalıştıkları için biz de başarılı olduk, yani başarısız olma gibi bir şansımız yoktu. Bunun yanı sıra bazı kurumlarla reklam ya da tanıtım üzerine çalışmalarımız oldu. Onlar kısa vadede neler yapabiliriz düşüncesinde, çalışmalarına karışan insanlar olduğu için başarılı olabilecek güç bile olsa onlarla çalışmamayı tercih ettim.
Bir işletmede, profesyonellerin işine karışılmazsa, sanatçının özgür ruhuna saygı duyabiliyorlarsa başarı elde etmek çok kolaydır. Yoksa en iyi kurumu en iyi marka tasarımcısının eline verin, kurumun marka olmak gibi bir niyeti yoksa başarılı olamazlar. Bunun için de ben şu örneği veriyorum: Bizim çocukluğumuzda dergilerde, gazetelerde 7 tane farkı bulun diye bulmacalar vardı. Biz baktığımız zaman veya şirket gözüyle baktıkları zaman gelen her insan aynı diyorlar. Hayır! Bu da bir tanıtım işi yapacak, o da bir tanıtım işi yapacak, iş aynı ama arada 70.000 tane fark var. Aradaki farkı göremeyenler farkındalık oluşturamazlar. Bu çok önemli! Özel kurumlarda farklılığı gören insanlar ve birbirinden kıymetli yöneticiler var hiç kimse oraya merdivenleri elleri cebinde tırmanmamıştır. Herkes bulunduğu yere çalışarak, alın teriyle gelmiştir. Herkes bulunduğu yeri hak ediyor.
Mesela Ankara’da da yurtdışında da çeşitli kurumları geziyoruz, en son Fas’ta, Dubai’de fabrikaları gezdik. Hatta Fas’ta şeker fabrikalarını gezdik.. Orada ki yapıya baktım, orada bir Recep Konuk yok ya da fabrikayı, başkanı olmasa da, çekip çevirecek Melek Küçüktongur yok, onun gibi ilgili bir insan yok. Proses’e yönelik bir fabrika gezdik orada da bir Ömer Atiker gibi bir beyin yok. Bir inşaat alanında hedefleri olan Mehmet Ali Görgülü gibi bir insan yok. Bunların hepsi çalışma arkadaşlarını iyi seçmiş ve burada bulunan insanların zor olan başarısız olması, yani biz aslında kolay olanı başardık.

Mesela Konya’ya hiç gelmemiş olsaydınız ve bu yaştasınız sizi Konya’ya getiren ne olurdu?
Konya’nın sakinliği, sakiliği olurdu. Konya gerçekten sakilik yapıyor. Sakilik dediğim tasavvufta aşk ikram edendir. Buranın her noktasında size aşkı ikram eden, aşkla buluşturan bir sebep var. Geçen ben Sarayönü’ndeydim Ladik ‘e geçtim oradan Ladikli Ahmet Ağa aşkıyla sizi mezarındaki şiiriyle karşılıyor. Şimdi Ladikli Ahmet Ağa’nın şiirlerinin Yunus’tan kalır yanı mı var? Ama biz onu malumatla değil marifetle tanıtmaya çalıştığımız için Ladikli Ahmet Ağa bugün dünya literatüründe yok. Hâlbuki Ladikli Ahmet Ağa’nın şiirlerine, dörtlüklerine, beyitlerine bakın bugün bir Mevlana, bir Yunus kadar çok değerlidir, onun şiirleri birçok şiirlerin ilahilerine konu olmuştur. Ama biz onu marifetlerle tanıttığımız için malumatından haber veremiyoruz. Öbür taraftan bakın işte Antalya yolundan girerken Seyit Harun Veli Hazretleri karşılar bizi. Seyit Harun Veli Hazretleri bir şehir kurmuştur; Seydişehir’i kurulmuştur. Beyşehir’de Beyşehir Beyliği karşılar; camileri, gölü, doğası aşktır. Alaeddin Keykubat’ın ‘’dünyaya göre cennet yerdeyse burası’’ dediği yerdir. Hem doğal güzelliği hem de karşılayan şairleriyle, tasavvuflarıyla Konya tuttuğunu bırakmaz diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten Konya bir aşk şehri. Konya aşkıyla bizi tutuştururdu.

Ersal Bey, şuan gündeminizde kitap var mı?
Gündemimde Konya’da son dönem yaşadıklarımı, anılarımı anlatan denemeler tarzında bir kitap var. Yayın eviyle de anlaştık. Sadece zamanını bekliyoruz. Okurun genelde okuduğu yaz aylarıdır. Ramazan ayından sonra, Ramazanın bereketiyle birlikte çıkmasını düşünüyoruz. Tabi daha öne de çekebiliriz. Akademik olarak tarımla ilgili, çok uzun planda güneş enerjisi ile ilgili çalışmalarımız var.

Add comment