Osman BAŞARAN

Başcan Plastik Yönetim Kurulu Başkanı

Başcan Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Osman BAŞARAN

Başcan Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Osman BAŞARAN

Osman BAŞARAN

Başcan Plastik Yönetim Kurulu Başkanı

 

Konya’nın tanınmış, aktif iş adamlarından Osman Başaran ile firması ve sektör üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

 

 

Osman Bey öncelikle sizi tanımak isteriz. Sizin tanımınızla Osman Başaran kimdir?

İsmim Osman Başaran… 1976 yılı doğumluyum. Aslen Sarayönü Kuyulusebil köyündenim. Otomobil tamircisi bir babayla ev hanımı bir annenin çocuğuyum. 3 kardeşin en büyüğüyüm. 1996 yılından beri PVC kapı pencere sektöründe faaliyet gösteriyorum. Selçuk Üniversitesi İşletme Fakültesi, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Selçuk Üniversitesi İktisat Bölümü Yüksek Lisans öğrencisiyim.

 

Başkent Plastik kuruluş öyküsünü sizden dinlemek isteriz.

Az önce de söylediğim gibi 1996 yılından beri PVC sektöründe faaliyet gösteriyorum. 1996 yılında bir firmada ön muhasebe elemanı olarak çalışmaya başladım. 4 yıl orada devam ettim. Askerliğimin ardından 1 yıl bir Alman firmasında çalıştım. 3 yıl bir Mersin firmasında Bölge Müdürü olarak görev yaptım.  Ardından 5 yıl süreyle bir PVC firmasında Satış Müdürü olarak görev yaptım. 2009 yılında da bir vesileyle ortağım Ömer Nazım Özcan ile birlikte Özcan’ın Can’ını, Başaran’ın Baş’ını birleştirmek suretiyle Başcan Plastiği kurduk. 2009 yılından beri de kendi iş yerimde faaliyet gösteriyorum.

 

Bize kısaca İDOLWİN markanızdan bahseder misiniz?

2009 yılında Başcan Plastiği kurduk ve hali hazırda da devam etmekteyiz. Pakpen ve yine Pakpen’in üretmiş olduğu Anılpen ve IBG markalarının distribütörlüğünü yapıyoruz. Grup firmalarımızla birlikte Pakpen’in dünyadaki en büyük bayisiyiz. Ancak takdir edersiniz ki Pakpen büyük ve eski bir firma. Dolayısıyla bir takım anlaşma ve sözleşmeleri gereği istediğiniz her yere kafanıza göre mal satma şansınız yok. Bu olumsuzluğu bertaraf edebilmek maksadıyla 2009 yılının sonlarında kendi markamız olan İdolwin markasını pazara sunmaya karar verdik. İdolwin her şeyden önce benim idolümdür zaten. Dünyanın 80 ülkesinde aynı şekilde yazılır, aynı şekilde okunur ve aynı anlama gelir. Örnek alınan, imrenilen ve taklit edilen demektir. 2009 yılının sonunda İDOLWİN markasını faaliyete geçirdik.  O günden bu yana da hem İdolwin markasını hem de Pakpen grubu ürünlerini satmaya devam ediyoruz. İdolwin olarak ağırlıklı olarak ihracata çalışıyoruz. Pakpen’de biraz daha yurt içinde ve biraz da kendi bölgemizde etkili olduğunu söyleyebilirim.

 

Bu soruyu diğer soruyla birleştirmek gerekirse ihracat yapan bir firma olarak karşılaştığınız zorluklar nelerdir diye sormuşsunuz. Değerli bir büyüğümün bir sözü var. Bunu her röportajımda söylerim.

 

“Sanayicilik 2 tekerlekli bisiklet gibidir. Pedal çevirmeyi bırakamazsınız. Bıraktığınız zaman düşersiniz.”

Sanayicilik zaten zor, ihracat yapmak daha da zor…  Bir kere her şeyden önce çok fazla etken var. Yani yurt içinde satış yaparken sadece yurt içi etkenler sizi bağlıyor. Ama ihracat noktasında bütün dengeler ve değişiklikler sizi doğrudan etkileyebiliyor. Mesela dünyada ticaretin %61’i komşunuz olan ülkelerle yapılıyormuş. Ancak son yıllarda bizim ülkemizin etrafı tamamen karıştı ve komşularımızla olan ticaretimiz bitme noktasına geldi. Bu nedenle her şeyden önce siyasi konjektör ve iç karışıklıkta bizi olağanüstü etkiliyor diyebilirim.

 

 

2014 – 2015 yıllarında ihracatımız hedeflediğimiz şekilde gerçekleşmedi. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de bütün ülkelerde dolar kurunun ciddi manada artmasıdır. Doların artması, satın alma iştahının düşmesi gibi doğal bir sonucu da beraberinde getirdi. O nedenle dolar kurunun başka bir ülkedeki seyri de bizim açımızdan önemli olmakla beraber ihracatla ilgili karşılaşılan zorluklardan birisi olarak göze çarpıyor. Yine geçtiğimiz yıl içerisinde dâhilde işleme izin belgesi dediğimiz belge ile ilgili bir takım aksaklıklar oldu. Bu anlamda hem Ticaret Odası hem de sektörel dernekler vasıtasıyla sorunu aşmayı başardık. Tabii bölge olarak durumunuz önemli, rakiplerinizin durumu önemli.

 

Bütün sektörlerde olduğu gibi bizim de bir Çin problemimiz var. Ama daha da kötüsü biz Çin’le rekabet ediyoruz ve edebiliriz ama Türk firmalarla ve Türk rakiplerimizle rekabet etmekte güçlük çekiyoruz. Çünkü meslektaşlarımızın büyük bir bölümü açık hesap vadeli malzeme satışları yapıyor. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz yıllarda sektörümüzde çok fazla batan oldu. Biz açık hesap vadeli satış yapmıyoruz. Ve bu anlamda zorlandığımız unsurların bir tanesi olarak da bu sebebi sayabiliriz.

 

Sektörün son yıllardaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu ile PVC pencere ve kapı üretiminde ülkemizin dünyadaki konumu nedir ve daha iyi bir konuma gelebilmek için neler yapılabilir sorularını birleştirerek cevap vereyim.

 

Türk PVC sektörü ülkenin yüz akı sektörlerinden birisidir. Bizim şöyle bir olumsuzluğumuz var: Sektörümüzde kullanılan hammaddenin ancak %12’sini Petkim’den temin edebiliyoruz, yani %88’i ise ithalata dayalı bir sektörden bahsediyoruz. Ancak bu kadar olumsuzluğun arasında an itibariyle Avrupa 2.si Dünya 6.sı konumundayız. Geçtiğimiz yıl İtalya’yı geride bırakarak Almanya’nın ardından 2. olduk. Bu yadırganacak ya da hafife alınacak bir başarı değil. Bu durumun ciddi manada bu sektörde faaliyet gösteren firmaların başarısı olduğu kanaatindeyim. Verilere göre ise sektör olarak Dünya’nın 196 ülkesine ihracat yapıyoruz.

 

Geçtiğimiz yıl kötü geçti lakin ümit ediyorum ki 3 sene sonra Avrupa 1.si ve Dünya 4.su pozisyonuna gelebileceğiz. Şehir olarak da sektörde iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. 2 tanesi ilk 10’da yer almak suretiyle 4 tane üreticiyle birlikte pazarda yer almaktayız. Sektörün yaklaşık %18’i Konya’da üretiliyor ve Konya’dan sevk ediliyor. Burada ciddi manada katma değer üreten, dışarıya ödediği dövizden daha fazlasını dışarıdan getiren bir sektörden bahsediyoruz. Ve yine ümit ediyorum ki daha iyi yerlere gelecek.

 

Daha iyi bir konuma gelebilmek için neler yapılabilir sorusuna öncelikle pazar çeşitliliğini arttırmak diye başlayabilirim. Çünkü komşu ülkelerin durumunun düzelmesi lazım ama bu durum zaman alacak gibi gözüküyor. Hepimizin en önemli hedef pazarı Afrika ve Güney Amerika ülkeleridir. Biraz daha oraya yoğunlaşmak gerekiyor. Tabii devlet politikaları bu anlamda büyük önem taşıyor. İhracatçıyı ve özellikle ihracatın finansmanı konusunda bizim elimizi biraz daha güçlendirecek ve rakiplerimizle daha kolay rekabet edebilecek seviyeye gelebileceğimizi düşünüyor ve umuyorum.

 

Bu noktada şirketimizin büyüme hedeflerinden biraz bahsedeyim. Bizim yapımız diğerlerine göre biraz daha farklı. Büyümek elbette bizim içinde önemli ve gereklidir. Ama dikey büyümeyle ilgili çok ciddi hedefler ve hayaller kurduğumuzu söyleyemem. Bizim misyonumuz biraz daha farklı bir hale geldi. Biz pencere sektörünü geliştirmek adına neler yapabiliriz sorusuna cevap arıyoruz uzun yıllardır. Bundan sonra da Allah izin verdiği sürece bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Bildiğiniz üzere 1 yılı aşkın bir süredir akıllı pencere sloganıyla pazarda yer almaya çalışıyoruz. Pencere konusunu iyi bilenlerden olduğumuzu iddia ediyoruz. Ancak buna rağmen tüketicinin talebi nedir çalışmalı bir anket yaptırdık.  Bu ankette ortaya çıkan beklentileri bir sıralamayla önümüze koyduk ve tek tek bu olumsuzlukları bertaraf etmek üzerine çalışmalar yapmaya başladık.

 

İlk sıradaki olumsuzluk uzun süre kapalı kalan evlerde ilk içeriye girildiği an ortaya çıkan olumsuz bir koku oluşmasıydı. Odanın hava alamaması nedeniyle oluşan bu durum büyük bir olumsuzluktu.  Özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlar ya da tatil beldesinde evi olan vatandaşlar bu konudan çok muzdariptiler. Nem ve rutubet kokusunun oluşmasında… Geliştirilen havalandırma sistemleri sayesinde bu olumsuzluğu tamamen bertaraf ettik.

 

İkinci olumsuzluk olarak pencereden çocukların düşmesi ve hırsızın girmesiyle ilgiliydi. Bununla ilgili 5 aşamalı bir proje başlattık. İlk 3 aşamasını tamamladık. Diğer 2 aşama içinde çalışmalarımız devam ediyor. Şöyle ki bizim pencerelerimizden hiçbir şekilde hırsız giremez ve ebeveynler unutkan değilse çocuklarınız pencereden asla düşemez. Şu anda alarm çalan kilit sistemlerini uyguluyoruz. 4. aşamada daha yüksek alarm seviyesine sahip olan ve sistemin dışarıdan da çok rahat duyulabileceği bir uygulamaya geçeceğiz. Yani en yakın komşunuzla aranız birkaç km olsa bile evinize hırsız girdiğinde alarmı birkaç km ötedeki insanlar bile duyabilecek ve bununla ilgili tedbirler alabilecekler. Son aşamada da cep telefonuna mesaj gönderilebilir hale getireceğiz. Yani çocuğunuz istem dışı pencerenizi açmak isterse ya da hırsız tarafından pencereniz zorlanırsa öncelikle hırsız giremeyecek ya da çocuk düşemeyecek. İkincisi pencerenizin alarmı çalacak. Üçüncüsü cep telefonunuza mesajla bilgi gelecek. Böyle bir uygulamamız var.

 

Yine beklentilerden bir tanesi bildiğiniz üzere camları temizlemek için ev hanımları ya da temizlik görevlileri dışarıya sarkarak silmek zorunda kalıyorlar. Kimisinin eli kayıyor, kimisinin tansiyonu yükseliyor, kimisinin şekeri düşüyor. Pencereden düşerek ölen çok fazla insan olduğunu biliyoruz. Bu olumsuzluğu bertaraf etmek adına tamamen içeriden silinebilecek şekilde açılacak bir  dizayn oluşturuyoruz. Tabii pencere ölçülerinin uygun olması gerekiyor. Bu şekilde dışarıdan sarkmaya gerek kalmadan pencerelerin içeriden silinebilmesini sağladık. Bunlar şu ana kadar gerçekleştirdiğimiz projelerimizdir.

 

Hayalini kurduğumuz ve üzerinde çalıştığımız konular da bulunmaktadır.  Öncelikle hiç silinmeye gerek duyulmayan pencere üretmeyi planlıyoruz. Artık cam silmenin tarihe karışmasını istiyoruz. Yine tarihe karışmasını istediğimiz konulardan bir tanesi hanımların perde yıkama ve ütüleme derdinden, beylerinden perde asma eziyetinden kurtulmasıdır. Bu nedenle de perde gerektirmeyen pencereler yapmayı arzu ediyoruz. Bununla ilgili bir takım çalışmalarımız da var.  Ki bununla ilgili bir örnek California Üniversitesi’nde de başlatılmıştı.

 

Kendi elektriğini üreten pencerelerle ilgili de bir takım çalışmalar yapmaktayız. Bununla ilgili çalışmamızda belli bir noktaya geldik. Şu anda %2 seviyelerinde elektrik üretiliyor ancak bu seviyede çok rantabl bir yatırım gibi görünmüyor. Sistemin kendini amorte edebilmesi için %7 verimliliğe ulaşması gerekiyor. Onu geliştirebilmek adına da çalışmalara devam ediyoruz.

Sorunun başlangıcına gelecek olursak bizim dikey büyüme ile ilgili çok büyük hedeflerimiz bulunmamaktadır. Biz sektörün, şehrin ve ülkenin kalkınmasına yönelik ve nihai kullanıcının daha rahat etmesine olanak sağlayacak çözümler üretmeye çalışıyoruz. Tabii bu çalışmaların her biri innoaktif çalışmalar olduğu için katma değeri yüksek çalışmalar olacaktır. En azından ilk pazara sunulduğu zaman öyle olacaktır. Bu anlamda bize de maddi anlamda da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bunları anlattığım zaman bu projeyi neden paylaştığımı, başkaları ya önce hareket ederse diye soruyorlar. Aslında biz bundan memnun oluruz. Keşke birileri bu yazılanları okusa ve kafasında şimşekler çaksa da bu projelerimizi hayata geçirseler… Biz en az onlar kadar mutlu oluruz. Çünkü tekrar tekrar söylüyorum. Biz işin ununda değil ünündeyiz ve sektörün kalkınması, nihai kullanıcıların daha rahat etmesi için mücadele ediyoruz.

 

İş hayatınızın yanı sıra sosyal hayatta da oldukça aktif bir kişiliksiniz. Zamanı yönetme anlamında özel bir çabanız var mı?

Hakikatten de hiç duymadığım bir soru bu. Anlatayım kısacası. Birincisi sabahları çok erken kalkıyorum. Kısa süreli de olsa sporumu yapmaya gayret gösteriyorum. İş yerine de sabah erkenden geliyorum. Dolayısıyla da çok kalabalık ve yoğun olmadan yapılan çalışma daha çok verimli oluyor. İş yeriyle ilgili işleri saat 9’a kadar bitirmeye çalışıyorum. Sabah 9.00’dan öğlene kadar olan bölümde işle ilgili randevularımı hallediyorum. Öğleden sonra da diğer sosyal kurumlarda olan görevlerimi hallediyorum. Zaten akşamlarım da çoğunlukla onların toplantılarıyla geçiyor.

 

Hayatımı planlı yaşıyorum. Benim yıllardan beri huyum budur. Hala elimde liste olmadan dışarıya çıkmam. Plansız hiçbir iş yapmam. Benim ziyaret listem dahi planlıdır ve sıra numarasına göredir. Mesafeyi ve zamanı rantabl kullanabilmek adına sıraya koyar ve o sıraya göre devam ederim. Randevusuz dışarıya çıkmam. Gittiğim kişiyi yerinde bulamama olumsuzluğunu çok fazla yaşamak istemem. Mümkün mertebe bu şekilde zamanımı yönetmeye çalışıyorum. Tabii ne kadar başarılı olabiliyorum çok emin değilim. Özellikle sosyal işlerle ilgili hem işimden hem eşimden hem de çocuklarımdan zaman çalıyorum. Sağ olsunlar onlar da bu süreçte beni idare etmeye çalışıyorlar. Ama bu aydan itibaren biraz daha sosyal görevlerimde bir azalma söz konusu olacak. En azından bir süre daha böyle devam edecek görünüyor.

 

Kaç derneğe üyeliğiniz var?

Şimdi ben MÜSİAD üyesiyim. Orada inşaat sektör kurullarında görevliyim, gelişim grubunda görevliyim, Mekik Komisyonu’nda görevliyim. Ben Ekonomi Bakanlığı’na Bağlı DEİK üyesiyim. Orada Fas, Gana ve Gambiya yürütme kurulu üyesiyim. Dolayısıyla bir, üç doğuruyor. İpek Yolu Yönetim Kurulu üyesiyim ve aynı zamanda başkan yardımcısıyım. Kurumsal İlişkiler Birimi ve Basın ve Halkla İlişkiler biriminden sorumluyum. Yani Matruşka bebek gibi içinden başka şeyler de çıkıyor. En son saydığımda üye olduğum 18 dernek vardı.

 

Bazı arkadaşları tenzih ederek söylüyorum. Herkes için geçerli değil ama bizim sektörümüz tembel bir sektör. Bizim ülke olarak da sektör olarak da şehir olarak da kalkınmamız için tek çaremiz İnnovasyon, İnnovasyon, İnnovasyon… Yani her yerde aynı örnek verilir ama ben yine de vereyim. Kore’nin milli geliriyle bizim milli gelirimiz 1980’de aynı iken bugün bizi iki buçuğa katlamış durumdalar. Ben PVC profil satıyorum. Metresini neredeyse 1 dolara satıyorum, 1 kilosunu 1 dolara satıyorum. O bana 220 gram telefon satıyor, 1000 dolara satıyor. Böyle bir durumda bir yere de varamazsınız sonuca da ulaşamazsınız. Bizim 2023 hedefine ulaşmamız için de nitelikli ürünler üretmemiz, ileri teknoloji gerektiren ürünler ürütmemiz lazım. Biliyorsunuz her yenilik pazara girdiği zaman biraz daha yüksek fiyatla girer ve zamanla fiyatı düşer. Bu anlattığımı da birileri yapacak olursa en azından başta çok karlı işleri olur. İlerleyen yıllarda biraz daha marjlar düşebilir. O nedenle birileri okusun, bizden önce yapsın. Yarın ne olacağımızı bilmiyorum ama kader de ölüm bile olabilir. Bu nedenle bu anlattıklarım belki birilerine feyz olur.

 

Bir gün İpek Yolu Derneği’nde Dünya Gazetesi yazarı Rüştü Bozkurt hocamızı misafir etmiştik. O, “Çocuklar bu saatten sonra ne yaparsanız yapın akıllısını yapmanız lazım” demişti. O cümleden feyz alarak bugün akıllı pencereyi ortaya koyabildik.  Yine Rüştü hocayı geçen ay misafir ettiğimizde; “Artık her şey akıllıyı yapmaya yöneldi. Ama size bundan sonraki trendi açıklıyorum. Bundan sonraki ürünler kişiye özel ürünler. Yani insanlar yapılacak şeyin üstünde ismini görmek istiyor, resmini görmek istiyor, buna yönelmeniz lazım” dedi. Nitekim dün Karaman’da İsveç’te yaşamış bir arkadaşla görüşmemizde de aynı söz çalındı kulağımıza. Duşa kabinlerinizin üstüne aile fotoğrafınızı basacak, ya da duvar kâğıdınızda aile fotoğrafınızın olacağı çözümler için çalışılıyor. Banyonuza girdiğiniz zaman sanki kumsala girmişsiniz, plajda kumlara basarmışsınız gibi bir görüntü oluşacak. Bir kenarında gülümseyen aile fotoğrafınız olacak. Yeni eğilim, kişiye özel ürünler olacak gibi gözüküyor. Bu nedenle zamanın gerisinde kalmamak lazım ve zamanı yakalamak gerekiyor. Keşke birileri fikirlerimize duysa ve geliştirse… Bundan hiç gocunmuyorum. Bunu da her fırsatta dile getiriyorum.

 

 

Kontinder’den bahsetmek gerekirse; Kontinder’in açılımı Konya Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği. 2015 yılının ağustos ayında kurduk. An itibariyle 233 tane üyeye ulaşmıştır. 6. ayın sonunda Allah nasip ederse 300 üyeye ulaşacak. Bundan sonra da 2017 yılında 400, 2018 yılında ise 500 üye gibi bir hedefimiz var.

 

Örgütlü toplumun kaliteli toplum olduğuna inanıyoruz. Bizim atasözlerimizin hepsi yaşanmışlıklar üzerine söylenmiştir. Yüzyıllar önce bir elin nesi var iki elin sesi var diyenler boşa konuşmamıştır. 2 el bir araya geldiyse hiçbir şey yapamasa bile birbirini yıkar. Dolayısıyla birlikte olursak ortak sorunlarımıza ortak çözümler buluruz. Sesimizi daha fazla ve net duyurabiliriz. Bizim ülkemizde işler ne kadar ağlayabildiğiniz, ne kadar sesinizi duyurabildiğiniz ve ne kadar kamuoyu oluşturabildiğinizle alakalı ve o şekilde yürüyor.

 

İnşaat sektörü ülkenin lokomotif sektörlerinden bir tanesidir. Gayri Safi Milli Hasıla üzerinde önemli pay alan sektörlerden bir tanesidir. Etrafında desteklediği yan sektörlerle beraber milyonlarca kişiye ekmek veren bir sektörden bahsediyoruz. Hal böyle olunca bu kadar geniş bir yelpazenin o kadar da büyük derdi oluyor. Bu dertlerin çözümüyle ilgili vesile olmak maksadıyla Kontinder ortaya çıktı.

 

Bizim Kontinder olarak şöyle de bir misyonumuz var. Yapılan bir araştırmaya göre mevcut sivil toplum örgütlerinin %86’sının yönetim kurullarının yaş ortalaması 40 yaş üzerindedir. Bizim yönetim kurulumuzun yaş ortalaması 34,5’tur.  Sayın Başbakanımız gençlerle bir buluşmasında şöyle bir açıklama yapıyor. Diyor ki; “Gençler 40 yaş peygamberlik yaşıdır. 40 yaşına kadar kişisel anlamda ne eksiğiniz varsa bunların hepsini tamamlamalısınız. Ki 40 yaşında size bir görev tevdi edildiği zaman tüh, vah demeyin. Benim şu eksiğim var keşke bunu da tamamlasaydım demeyin” O nedenle biz 40 yaş altındaki arkadaşların kişisel eğitimlerini ve eksikliklerini gidermek maksadıyla da bir takım eğitim faaliyetleri düzenliyoruz. Dolayısıyla en önemli misyonumuz da insan yetiştirmek… Panasonic firmasının, yani dünyada 30 bin tane çalışanı olan ve 80 milyar dolar cirosu olan bir firmadan bahsediyoruz. Panasonic firmasının dünya başkan yardımcısı Konya’ya geldiği zaman şöyle bir ifadede bulundu. “Bizim çalışanlarımıza ne iş yapıyorsunuz diye sorduğunuz zaman biz öncelikle adam yetiştiriyoruz derler, artan zamanlarımızda da bazı elektrikli ev aletleri yapıyoruz derler” Dolayısıyla Kontinder’in de asıl amacı gelecekte bir takım kurumlarda görev alacak, söz sahibi olacak kişiler yetiştirmek ve toplumu daha eğitimli, daha bilgili bir seviyeye getirmek olacaktır. Onun dışında dediğim gibi ortak dertlere ortak çözümler bulmak maksadıyla yola çıktık. Burada zaten misyonumuzu ve vizyonumuzu saymaya kalkarsam sabah olur.

 

Zaman zaman şunu soruyorlar bize. Bu kadar iş adamları dernekleri var, Ticaret Odası ve Sanayi Odası gibi odalarımız ve komitelerimiz de var. Bunlar varken bir derneğe daha ne gerek vardı diye sorular alıyoruz. Siz ayrışmaya, bölünmeye mi çalışıyorsunuz gibi düşünceler ve soru işaretleri olabiliyor. Aslında tam tersi böyle bir düşüncemiz yok ve olamaz da. Biz şunu iddia ediyoruz. Mevcut iş adamları derneklerinin çatısı altında bütün sektörlerden ve meslek kollarından üyeler var. Yani inşaatçı da var, pencereci de var, ayakkabıcı da var, mobilyacı da var. Dolayısıyla tüm sektörlerin derdiyle dertlenmek ve hepsinin derdine tercüman olmak takdir edersiniz ki mümkün değil. O nedenle diğer iş adamları derneklerinin bütün sektörlere aynı ilgiyi göstermesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Odalarda da ki ben birinde komite başkanı olarak görev yapıyorum.

 

Odalarda da siyasi holigarşi ve hiyerarşik yapı ne yazık ki çok hızlı mesafe kat etmenizi engelliyor. Yani siz komite olarak bir karar alıyorsunuz, yönetime gönderiyorsunuz, onlar Odalar ve Borsalar Birliği’ne gönderiyor. Onlar da ilgili makama gönderiyor. Bu süreçte epeyce uzun sürüyor.  Bizim o kadar zaman kaybına tahammülümüz yok. O nedenle bu tarz kurumlar özellikle de sektörel birliktelikler vasıtasıyla sonuca daha hızlı ulaşabileceğimizi tahmin ediyorum. Bunun şu anda Konya’da yaşayan ilk örneği müteahhit arkadaşlarımızın, ağabeylerimizin kurmuş olduğu KOMÜT olan Konya Müteahhitler Birliği’dir. Bizde 2. bir örneği olmuş olduk. İnşallah uzun soluklu olabilir. Yeri gelmişken bir şey daha söyleyeyim. Zaman zaman şu da kulağımıza geliyor. Siz Komüt’ün karşısında olmak için mi kuruldunuz, öyle bir amacınız mı var diye soruyorlar. Kesinlikle böyle bir şey yok.

 

Yapılan bir araştırmaya göre mevcut sivil toplum kuruluşlarının birden fazla kurumla iş yapabilme becerisi %30 seviyelerindeymiş. Biz Allah’ın izniyle bu oranı çok daha yukarılara çıkaracağız. Ve bizim için en olmazsa olmaz kurumlardan bir tanesi de Komüt. Şöyle ki ilk yaptığımız işlerden bir tanesi, biz bir komisyon kurduk. O komisyonda Komtinder, Komüt, İnşaat Mühendisleri Odası,  Makine Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü var. İnşaat sektörünün paydaşları olarak bir araya gelerek öncelikle bir takım standartların oluşmasını sağlamaya çalışacağız. Standartların oluşmasıyla birlikte haksız rekabetin nispeten de olsa önüne geçmeyi planlıyoruz. Bizim bunu başarabilmemiz için en önemli paydaşımız zaten KOMÜT. Çünkü bir veriye göre Konya da 3 binden fazla müteahhit olduğu söyleniyor. Ben bunların hepsini tek tek dolaşıp da piyasadaki yanlışlıkları anlatırsam zaten ömrüm yetmez. Ama Müteahhitler Birliği gibi kurumların vasıtasıyla üyelerine ulaşabilirsek sonuca ulaşmamız çok daha kolay olacaktır. O nedenle asla ve katta böyle bir durum söz konusu değildir.  Biz şu anda herkesle barışık, herkesle dost bir durumdayız. Umarım böyle de devam edebiliriz.

 

Türkiye’de rekabet etmek daha zor…  Çünkü dünya genelinde bizim sektörümüzde otomatik bir fiyatlandırma sistemi oluşmuş durumda. Örneğin Çin malı 80 liraysa, Türk malı 100 lira, Alman malı da 130 liradır. Böyle bir denge var ortada. Dolayısıyla Çin malının müşterisi ayrı daha alt sigmentteki müşteri grubu, Türk malının müşterisi biraz daha orta sigmentteki müşteriler. Bu anlamda Çin’in bizi çok zorladığını söyleyemem. Bir de en azından son yıllarda dünya coğrafyasının büyük bir bölümünde bizim ülkemize karşı da bir sempati oluştuğunu kabul etmek gerekiyor. Dolayısıyla bize karşı pozitif bir ayrımcılık yapılmaktadır. Ancak Türk rakiplerimiz saçma sapan fiyatlara ve çok saçma sapan vadelerle, teslim şekilleriyle ürün sattıkları için onlarla rekabet etmekte zorlanıyoruz. Mesela dış ticarette İntercops denilen teslim şekilleri vardır. Kapının önünden teslim ederek başlarsınız, anlaşmanıza bağlı olarak müşterinin kapısının önüne gider. Bu süreçte yükleme, kara nakliyesi, deniz nakliyesi, Türk gümrüğünün masrafı, karşı taraf gümrüğünün masrafı, sigorta, Navlun, öbür taraf yani limandan müşterinin kapısına kadar giden nakliye gibi bu bedeller de ödenebilir. Bu çok aciz bir satış şeklidir. Yani akıllı uslu bir firma kolay kolay müşterinin kapısında teslim işini kabul etmemelidir. Ama ne yazık ki bizim Türkiye’deki meslektaşlarımızdan bunu yapanlar var ve açık hesap vadeli satışlar yapanlar var. İnşallah kendilerine çeki düzen verirler de daha fazla olumsuzluk yaşanmaz.

 

Peki son zamanlardaki durum Yurt içinde vadeyi arttırdı mı?

Yurtiçinde bizim vademiz zaten saçma ilerliyor. Aynen arttırdı. Yurtiçinde biz pencereciyiz aynı zamanda ama bizim pencereciliğimiz diğerlerinden biraz daha farklıdır.  Ben sadece eşimin dostumun penceresini yaparım. Öyle piyasada aktif olarak pencere yapan ya da yapmak için mücadele eden bir firma değiliz.  Bizim yaptığımız pencereyi başka yapan yok. Ben ideallerime göre pencere yapıyorum, kendi evime taktığım pencereden yapıyorum. Zaten öbür türlüsünden istendiği zaman da biz yapamayız diyoruz. Ancak özellikle Bartır dediğimiz daire karşılığı işler çok abartılmış durumda. Eskiden penceresini yapacağınız binadan daire alırdınız. Biz de onu eleştirirdik. Tapusu çıkmadan almayın, tapulu daire alın falan derdik. Şimdi bu binanın penceresini yaparken 1 sene sonra başlayacağı binadan daire veriyorlar, alıyorlar. Bunun çok mantıklı bir alışveriş olduğunu düşünmüyorum. Ortaya çıkan valörü de siz hesaplayın. Kaç ay, kaç yıl, ne olur, ne biter? İnanın duyduğumuz zaman dudaklarımız uçukluyor. Allah arkadaşlarımızın yardımcıları olsun ama gidişatları iyi gözükmüyor.

Add comment