Habib GÜNGÖR

Asfora Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı

Asfora Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı Habib GÜNGÖR

Asfora Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı Habib GÜNGÖR

Habib GÜNGÖR
Asfora Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı

Bu sayımızın kapak konuğu hepimizin bildiği, güvenle alışveriş yaptığı şehrimizin markası olan Asfora Marketler zinciri Yönetim Kurulu Başkanı Habib Güngör. Habip Bey ile yerel de marketçiliğin zorlukları ve uluslararası markalarla girdikleri çetin rekabeti konuştuk.

Habip Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1978 yılında Konya’nın Çumra ilçesinde doğdum. Asfora Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanıyım. Aile şirketiyiz. Dört kardeşiz; benden büyük bir abim var Mehmet Güngör, ben ve iki küçük kardeşim Emre Güngör ile Tolga Güngör.

1984 yılından beri gıda ve market sektörünün içindeyiz. Dönem dönem marketçilik, dönem dönem pazarcılık yaptık. 2009 yılında Asfora Aile Şirketi’ni kurduk. 2009 yılından bu yana da Asfora Marketler Zinciri olarak sektörde yer almaktayız.

Asfora Marketler Şirketi’nin gelecek hedefleri neler?
Asfora Marketler Zinciri olarak, sektörde genç dinamik ve yeni nesil perakende sektörünün temsilcisiyiz. Biz, marka ismimizi özellikle Asfora olarak seçtik. Ulusal bir marka kitlesi oluşması için bu ismi tercih ettik. İlk hedefimiz Konya’da belirli oranda büyümekti, 15 şube açarak ilçelerde de yer almaktı. Onun haricinde Türkiye genelinde de bir çalışmamız var. Yurt dışında da markamızla alakalı marketler zinciri kurmayı düşünüyoruz. Gelişime ve büyümeye açık bir firmayız.

Yerel market sektöründe yaşanan zorluklar neler?
Sektörümüzde yerel marketin en büyük problemi, yeni nesilde kalifiyeli personelin olmaması. Perakendeyle ilgili Üniversite’de bir bölüm bulunmadığı için bizim sektörümüz ara sektör olarak görülüyor. Burada bizim talebimiz üniversitelerde sektörümüze yönelik bir bölüm oluşturulmasıdır. Sektörde nitelikli ve uzman personeller yetişsin istiyoruz. Bu sektöre yönelik, bölümler dünya genelinde var ama Türkiye’de henüz yapılmadı. Bunun yanı sıra elbette farklı zorlukları da var. Perakendecilik sektörü kuralsız ve yasasız bir sektör. En kısa zamanda belli kuralları ortaya koyacak bir perakende yasasına ihtiyacımız var.


Yabancı bir yatırımcı Türkiye’ye geldiği zaman, mesela Marketler Zinciri açılacağı zaman belli teşviklerden faydalanabiliyor. Ulusal marketler istediği gibi Konya’da elli ya da yüz tane market açabiliyor. Bu durum, yerel marketler zinciri için mesela bir Asfora için zor olmuyor mu? Yani haksız bir rekabete yol açmıyor mu?
Kesinlikle katılıyorum. Bu durum haksız bir rekabete yol açıyor. Bizim demirbaşlara yönelik ciddi boyutlarda yatırımlarımız var. Bununla ilgili AB hibeleri ya da KOSGEB gibi desteklerde bulunan kurumların marketlerde de böyle bir öncülük yapmasını istiyoruz. Soğuk hava depolarına destek veriliyor ama beyaz eşya ve dolap gibi konularda destek verilmiyor.

Biz demirbaş eşya kurulumunda ciddi rakamlar harcıyoruz. KOSGEB’in bu konuyla alakalı çalışmalar yapılıp, bizleri desteklemesini. KOSGEB, küçük KOBİ’lere destek veriyor ama bizim gibi şirketler, orta ölçekli olduğu için biz bu desteklerden faydalanamıyoruz. Destek olarak sadece dört yıllık üniversite mezunu olan bir personel alabiliyoruz. Ancak demirbaş ekipmanlarla alakalı destek bulunmadığı için faydalanamıyoruz. Teşvik de alamıyoruz, devlet vermiyor.

Sivas Büyükşehir Belediye’si bir karar almış. Ulusal markaların şehir merkezinde sadece iki tane market açmasına izin vermiş. Ama yerel marketlere sınır koymamış. Burada yerel marketi teşvik ediyor, destekliyor. Konya’da da böyle bir şey olması gerekmiyor mu?
Kesinlikle Türkiye genelinde olması gerekiyor. Özellikle de Konya’da olması gerekiyor. Çünkü Konya halkı bu konuda biraz daha milliyetçidir, yerel marketleri tercih ediyor. O nedenle belediyemizin yerel firmaları biraz daha ön planda tutması lazım. Onların büyümesini engellememesi ve önlerini açması gerekiyor. Ulusal firmalara biraz daha az rakamlı yer verip, her yere ruhsat vermemeli. Hatta yerellerde de birbirleriyle rekabet ortamını azaltması için, mesafe belirli metrajlarda olması lazım. Mesela mağazaların arasında en az 500 metre mesafe olmalıdır.

Yani Avrupa’daki sistem mi uygulanmalıdır?
Evet, Avrupa’daki sistem uygulanmalıdır. Yani esnafı yaşatma sistemi… Tabii, Avrupa bu sistemi 100 yıl önce uygulamayı başlatmış. Biz yeni başlatacağız. Türkiye’de bu şekilde önlemini almalıdır.

Asfora olarak; devletten ve belediyelerden beklentileriniz nelerdir?
Marketçi olarak beklentilerim var. Verdikleri İPART desteklerini, KOSGEB desteklerini demirbaş ekipmanına yatırım yapan firmalara da vermeliler. Biz demirbaş ekipmanına ciddi anlamda yatırımlar yapıyoruz ve bunlardan da ciddi boyutlara ulaşan sermaye kayıplarına uğruyoruz. Çünkü yaptığımız yatırımların bize kar olarak dönüşü dört yılı buluyor. Bununla alakalı İPART ve KOSGEB’in yerel zincirlere destek vermesi gerekiyor.

En büyük kayıplarımızdan bir tanesi ise KDV açığı noktasında gerçekleşiyor. Bu nedenle KDV indirimine de gidilmesi gerekiyor. Yerel zincirlerdeki %70 ürünün alışında KDV’si %1 satışta ise %8 olarak çıkıyor. Yani fiyatsal ve ürün satışı anlamında, hem de KDV açığı olarak büyük problemler yaşıyoruz. Tartılı olan ürünlerimizde olduğu için ciddi anlamda fire kayıplarımız oluyor.

Sorunlarımızdan bir diğeri de personel noktasında ortaya çıkıyor. Personel desteği almamıza rağmen, vasıfsız eleman oldukları için, kalifiye açığı oluşuyor. Yerel zincir marketler personele aslında ciddi anlamda istihdam sağlıyor. En küçük yerel zincirlerde dahi en az 200 kişi istihdam ediyor. Bakıldığı zaman 50 kişi istihdam eden bir fabrikanın, çalıştırdığı personel kadar bile değerimiz olmuyor. Yani bizim istihdam ettiğimiz personeller gözle görülmüyor. Oysa ki Türkiye’deki istihdama ciddi anlamda destek sağlıyoruz. Biz bunların görülmesini istiyoruz.

Çalışanlar bu sektörü, ara sektör olarak görüyor. 2-3 yıl çalışıp, ondan sonra başka bir işe gitme düşüncesindeler. Türkiye genelinde böyle bir algı oluşmuş, değil mi?
Evet, böyle bir algı var. Bununla ilgili yaşadığım bir olayı anlatıyım. Çekoslovakya’nın Prag şehrine gittim. Prag’ta Tesko Marketler Zinciri’nde 60 yaşlarında bir hanımefendiyle tanıştım ve tercüman vasıtasıyla sohbet ettik. Hanımefendi orada 20 yıldır çalışıyormuş. “Hedefiniz nedir?” diye sordum. “Emekli olmak” dedi.

Bizde de en büyük sıkıntı burada baş gösteriyor. Ara sektör olduğumuz için personeller, bizde emekli olma gibi bir düşünceye sahip olmuyor. Çünkü biz ara sektörüz. Yani meslek olarak bile görmüyorlar.

Ama üniversitelerde bölümler açılsa, kalifiye elemanlar oluşmuş olsa bu meslek haline gelir, değil mi?
Tabii ki, çocuklar marketçilik bölümünü kazansalar; yönetici, kasap, şarküteri, reyon düzenlemecisi ve yönetici asistanı olabilirler. Yani işsiz de kalmazlar. Personellerimin eğitimin durumuna baktığımda kimisi işletme mezunu, kimisi muhasebe… Fakat bizim sektörle alakalı bir bölüm olmadığı için çocuk bizim sektörümüzü geçici sektör olarak görüyor. Bizim sektörümüzde 3 ay, 5 ay, 1 yıl, 2 yıl çalışıp ardından bir kurumda görev alma mantığıyla çalışıyorlar. En büyük sıkıntılarımızdan birisi de bu noktada ortaya çıkıyor. Sürekliliğe sahip olan personeller az oluyor.

Şirketinizde kaç kişi çalışıyor?
Şu anda 13 tane mağazamız var. 2016 yılı içerisinde de 14. mağazamızı da açmayı hedefliyoruz. Toplamda 359 personeli istihdam ediyoruz.

30 kişiyle çalışan fabrikalar var. Sizin sektörünüzde ise inanılmaz bir insan iş gücüne ihtiyaç var. Şu anda 10 fabrika gücünde bir işletme var karşımızda. Ama üretim yapan firmaların aldığı teşvikler daha büyük boyutlarda… Devlet, hizmet sektörüyle üretim sektörünü çok mu ayrı tutuyor?
Maalesef öyle ve bu en büyük sıkıntımız. Üretim yapan kuruluşlar, Türkiye’nin üretim gücü olarak gözüküyor. Ama biz de iş istihdamına ciddi anlamda katkıda bulunuyoruz. Perakende satış noktasında da üreticiye destek oluyoruz. Çünkü yerel zincirler, yerel üretimleri de bünyesinde barındırıyor, tüketiciye ulaştırıyor. Yerel bir firmanın sattığı ürünlerin %80’i yerel üreticilerden alınıyor. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sahası içerisinde, yerel zincirlerin istihdama olan katkısı gözükmüyor.

Bildiğim kadarıyla yabancı sermaye, ülkeye girdiği zaman vergiden muaf oluyor. Aslında baktığınız zaman yerel firmalar, Türkiye’ye ciddi anlamda vergiler ödüyor ve bulundukları kente de büyük destekleri oluyor. Yerel zincirlerde büyük cirolar dönüyor. Türkiye genelinde bu cirolar toplandığı zaman ülkenin belki de 1 yıllık ekonomisini, yerel zincirler karşılıyor. Yerel zincirler sayesinde üretim yapılmasa bile, tüketimde ciddi vergiler toplanıyor. Bu konuda ülkeye büyük katkı sağladığımıza inanıyorum.

Amerika’nın meşhur marketler zincirlerine baktığınız zaman, öyle bir global hale gelmişler ki, Amerika’dan çıkmış Avrupa’ya odaklanmışlar. Avrupa’da satın almalar yaparak büyümeye çalışıyorlar. Şimdi yerelden çıkıp da ulusal olmak gerçekten çok zor değil.
Ulusal olmak aslında bizim ülkemizin büyük bir problemidir. Bizim ülkemiz destek verirse yerel zincirlerin yurt dışına çıkma şansının %90 olduğuna inanıyorum. Yaklaşık 200 bin yerel zincir var. Küçük ölçekli, orta ölçekli ya da büyük ölçekli olan bu 200 bin yerel zincirin, devlet desteğiyle yurt dışına çıkma olanağı çok yüksek.

Yani yurt dışı hedefleri bir an önce gerçekleştirilmiş olacak.
Tabii ki öyle olacak. Bizim sanayimizde üretilen, bütün gıda maddeleri dış pazarda ciddi anlamda bir yere sahip olacak. Yerel bir firma uluslararası boyutlara ulaşınca, Türkiye’den illa ki ürün tedarik edecek. Tedarik yaptığı için de yerel üretim yapan firmalarımıza ciddi anlamda destek sağlayacak ve büyük zincirler oluşacak.

Yani yerelden ulusala, ulusaldan ise globale… Yeter ki devlet desteğini vermiş olsun. Bir de internet olayı var. Artık insanlar alışverişlerinin büyük bir çoğunluğunu internetten yapıyor. Ama internet alışverişi market sektöründe daha küçük bir alan kaplıyor. Gelecekte bunda bir artış olacağını düşünüyor musunuz?
Bizim sektörde olması çok zor. Çünkü biz günlük tüketim ürünleri satıyoruz. Anında ulaşması gerekiyor, hızlı hizmet verilmesi gerekiyor, günü birlik takip edilmesi gerekiyor. Sanal alem dediğimiz internet ortamında, ticaret yapma olasılığımız çok zayıf. Çünkü müşteri kullanacağı gıda ürünlerini; görerek, seçerek ve tadına bakarak satın almak istiyor. Bu konuyla alakalı, donmuş pizza üzerine, internet ortamında yurt dışında satış yapan firmalar var. Yani markette donmuş pizza satılıyor ve dondurucusu olan araçlarla sevkiyat yapılıyor. Devlet destek verirse böyle bir girişim de yapılabilir.

Şu anda yapılan marketçiliğin gelecek 10 – 20 yıl sonra nerede olacağını düşünüyorsunuz? Sektörde büyüme mi yoksa küçülme mi olacak?
Nüfus sürekli artıyor. Dünya genelinde milyarlarca insan yaşıyor. Nüfusta düşme yok, aksine büyük bir artış söz konusu. Bizim yaşamımızın bir parçası da gıda tüketimi olduğu için sektörde hiçbir zaman küçülme olmaz. Sürekli büyüme olur.

Özellikle son zamanlarda Türkiye’de hazır tüketim artıyor. Bundan 20 yıl öncesine baktığınız zaman insanlar 2-3 tane hayvan besliyordu. Tüketim yaptığı kahvaltılığını kendi üretiyordu. Bahçesinde seralar oluşturarak yiyeceklerini kurutuyorlardı. Etlerini, sütlerini üretip, 1 yıl boyunca tüketiyordu. Günümüz şartlarında ise Türk milleti hazır tüketime geçti. Bununla beraber tüketimde ciddi anlamda bir artış söz konusu oldu.

Türkiye’de nüfus artışı ciddi boyutlara ulaştı. 20 yıl öncesinde Türkiye nüfusu 68 milyondu. Şimdiyse 80 milyon oldu. Dışarıdan gelen mültecilerle beraber 90 milyon nüfusumuz var. Bu ciddi bir rakam…

Ülkemizde, son yıllarda ki gelişim ve fırsatların doğru değerlendirilmesi; ekonomik büyümeyi de beraberinde getirmiştir. Perakende sektörü de, bu ekonomik tablo içinde çok önemli bir konuma sahip. Perakende sektörü son 5 yıldır, ülke ekonomisine oranla 2 katı büyüme göstermiştir. Şu anda pazarın büyüklüğü yaklaşık 300-350 milyar dolar civarındadır.

Konya halkının geneli yerel ürünleri tercih ediyor. Ciddi anlamda milliyetçiyiz. Markette de bunu yapıyorlar mı? Ulusal marketi pas geçerek böyle bir ayrım olduğuna inanıyor musunuz?
Konya halkında ciddi bir milliyetçilik var. Konya halkı %100 yerel firmaları tercih ediyor. Yerel marketlerin, yerel ürünleri sattığını biliyorlar. Biz, ihracat malını çok az satıyoruz, ülkemizde üretilen ürünleri satışa sunuyoruz. Yerel marketlerin sattığı ürünlerin %99’u ülkemizde üretiliyor. Konya halkı da bu konuda, bilinçli olarak ürünlerde tercih yapıyorlar.

Yerel marketlerin vergi muafiyeti olmadığını da biliyorlar. Yerel marketlerin ödediği vergilerin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Konya iline pazarlandığını görüyorlar. Bir de en güzel tarafı helal ürünlerin satılmasıdır. En büyük avantajlarımızdan bir tanesi de budur. Yani et, şarküteri ve meyve sebze ürünlerini alırken düşünmüyorlar. Bu ürün hormonlu mudur? Bu et ne etidir? diye soruları ve endişeleri olmuyor. Yerel marketlere daha çok güveniyorlar. Ulusal marketler yerine yerel marketleri daha çok tercih ediyorlar.

Yani, Konya halkı alışveriş yaptığı zaman yerel marketten alışveriş yapıyor. Yerel markete girdiği zaman yerel ürünleri tercih ediyor. Parasının da şehrin de kalacağını çok iyi biliyor. Ulusal markete gittiğinde yerel ürün almış olsa bile, o paranın vergiden muaf olduğunu biliyor. Ulusal firmalar vergi vermiyor ve para farklı yerlere gidiyor. Bunun ayrımındalar. Konya halkı milliyetçilik noktasında oldukça tutucu diyebiliriz.
Şu anda Türkiye geneline baktığımızda en milliyetçi ve bu konuda en tutucu memleket Konya’dır. Konya’nın başka bir örneği, ikincisi var mıdır? Ben, Türkiye geneline bakıldığında örneklerinin çok az olduğunu düşünüyorum. Konya halkına birinci sırada hizmet veren, yerel firmalardır. % 85 oranında da yerel kuruluşların hizmet vermesi de azımsanacak bir oran değildir.

Kampanyalarınızı neye göre düzenliyorsunuz?
Kampanyaları mevsim, bayram, ramazan, önemli gün ve haftalara göre düzenliyoruz.
Türkiye’de dört mevsim de görüldüğü için oldukça şanslıyız. Yaz mevsiminde içecek kampanyalarımız ön plana çıkıyor. Yazın aileler pikniğe çok gidiyor ve mangal grubunda destek veriyoruz. Bahar döneminde halkımızın bahar temizliği kültürü ön plana çıkıyor. Temizlik ürünlerinde kampanyalar düzenliyoruz. Genel olarak bakıldığında zücaciyeden tutun da oyuncak bölümlerimize kadar tüm kampanyalarımız mevsimsel oluyor. Kışın kışlık, yazın yazlık ürünler ön plana çıkarılıyor ve buna yönelik çalışmalar yapılıyor. Mevsimlere göre hareket ediyoruz.

Ama bu kampanyaların etkisini görüyorsunuz değil mi?
Tabii, ciddi anlamda görüyoruz. Neticesinde kampanyalarımızdan hem üretici firmalar faydalanıyor, hem de perakende noktasında müşterilerimizi, daha uygun fiyatlı ürünlerle buluşturuyoruz. En büyük avantajımız ise, bu kampanyaları ulusal firmalara göre, daha hızlı gerçekleştirmemizdir.

Ulusallarda, merkezdeki depoya ürün gitmesi ve depodan çıkması 1 ayı buluyor. Sezonu kaçırabiliyorlar. Biz yerel olduğumuz için lojistiğimizi daha hızlı hareket ettirme olanağına sahibiz. Onların bir ayda aldığı yolu biz bir saatte alıyoruz.

10 yıl sonra kaç tane şubeniz olacağına inanıyorsunuz?
Biz Asfora ailesi olarak, her yıl 2 tane mağaza açıyoruz. Piyasa ve ekonomi şartlarını göz önünde bulundurarak hareket ediyoruz. Hedefimiz 10 yıl sonra 42 tane şubemizin olmasıdır. Konya’nın plakasını yakalamayı arzu ediyoruz. Uluslararası yatırımlar yapmayı da planlıyoruz.

Marka ismini oluştururken de hayaliniz uluslararası olmak mıydı?
Evet, en büyük hayalimiz oydu. Asfora ismini oluştururken amacımız; ulusal bir kimlik kazanmak, ileride ülkemizi yurt dışında temsil etmek ve memleketimize önemli katkılarda bulunabilmektir.

Add comment