“En iyi haber için yanlış yer ve
yanlış zamanda olmak lazım”
İHA Antalya Bölge Müdürü
Cafer ESER
Gazeteci Çetin Oranlı’nın kitabında okuduğum “Gazetecilik acı içerisinde yaşayanları rahatlatma, rahat içerisinde yaşayanlara acıyı tattırma mesleğidir” cümlesi bu mesleğin en güzel tanımı bence. İnsanların rahat koltuklarında takip ettiği haberlerin hazırlanması hiç de kolay olmuyor. Gazeteci Cafer Eser de en zor koşullarda en iyi haberi okuyucuyla, izleyiciyle buluşturup haber alma özgürlüğümüzü keyifle yaşatanlardan. İHA Antalya Bölge Müdürü Cafer Eser’le gazeteciliği konuştuk…
Gazetecilikle tanışmanız nasıl oldu?
Çocuklar büyüdüğünde ne olacaksın sorusuna doktor, avukat, mühendis vs gibi elit meslekler sıralayarak cevap veriler. Ben gazeteci olacağım diyen çocuk görmedim. Doğal olarak bizim de aklımızda olan bir meslek değildi. Türkiye Gazetesi’nde görev yapan akrabalarım sayesinde ben de gazeteyle tanıştım. Hemen de haber merkezi olmadı tabi, öncesinde gazetenin deposundan tutun da, sekreterliğine kadar birkaç farklı bölümünde çalıştım. Türkiye Gazetesi’nin orta sayfasına küçük yazılar gönderirdim, yayınlandığında çok mutlu olurdum. Bir gün haber merkezinde ihtiyaç hasıl oldu ve Türkiye Gazetesi’nin o zamanki Bölge Müdürü Numan Aydoğan Ünal bana haber merkezine geçeceğimi ve spora bakacağımı söyledi. Spora bakacaksın dedi ama spora nasıl bakılır onu söylemedi tabi. Zaman içinde, haber merkezinde görev yapan başta Uğur Özteke, Kenan Arvas olmak üzere değerli gazetecilerden istifade ederek bir şeyler öğrenmeye çalıştık. Böylece başlamış olduk.
Ajansta çalışmak diğer yayın organlarından daha mı zor?
Ajans dışında çalıştığım tek yayın organı Türkiye Gazetesi’nin taşra bürosuydu. Bugünkü halimize bakıyorum da, eskiden daha rahattık. Tabi bunda sorumluluk sahibi olmamamızın da önemi büyük. Çok acele etmemiz gerekmiyordu, daha doğrusu her şey için acele etmemiz gerekmiyordu. Şimdi yerli yersiz, önemli önemsiz her şey için hızlı olmak durumundayız. Haber, eğer hızlıca hedefine ulaşabiliyorsa önemli. Sizden önce ulaştıran olmuşsa hiçbir değeri yok. Bu noktadayız şu anda. Gazete çıkarmak da, internet haberciliği, dergicilik, tv yayıncılığı yapmak da kendi içinde zorluklar içerir. Hapsinin derdi başkadır ama ben ajans işinin zor ama çok daha keyifli olduğunu düşünüyorum. Hele bugünkü ajansçılık sistemi. İçinde her şey var. Tv var, fotoğraf var, haber var, kurgu var, canlı yayın var, yani gazeteciliğe dair her şey var. Ve ajansta görev yapan kişinin bunların hapsinden anlaması gerekiyor. Ben ajansçılığın daha zor olduğunu düşünüyorum. Her yayın organının ajans gibi bir partneri vardır, hatta birden fazla ajans gibi bir alternatifi de vardır. Ama ajanslar her işlerini kendileri yapmak zorunda.
Konya’da uzun yıllar görev yaptınız. Mesleki anlamda size sağladığı en önemli kazanımlar neler?
Konya’da 1987 ile 1997 yılları arasında görev yaptım. Mesleki anlamda kazanımlarımın neredeyse tamamı Konya’ya aittir. Haber nedir, nasıl yazılır, fotoğraf nedir, haber kaynağı nedir, nerelerdir? Kısacası bugün öğrendiğimiz bir şeyler varsa eğer; bunun hepsini Konya’da öğrendik. Sebep olanlardan ve bildiklerini bizimle paylaşmaktan kaçınmayanlardan Allah razı olsun. Konya benim ömrümdür. Mesleğimiz gereği sınırların dışına biraz erken çıktık ama Konya, her zaman Konya’dır. Güçlü bir yazılı yerel basını var, güçlü bölge televizyonları, dergileri var. Bizim zamanında birlikte muhabir olarak çalıştığımız arkadaşlar halen aktif olarak yöneticilik yapıyorlar. İstikrar olmasa, bunlar olmaz. Her yerde sıkıntılar var, yerel basın Türkiye genelinde sıkıntılı, çözülmesi gereken çok problemi var ama Konya büyük bölümünü çözmüş bir kent.
Savaş muhabirliği de yaptınız. Bu süreçte sizi en çok etkileyen ne oldu?
Konya sınırlarının dışına çıktıktan sonra, zaman içinde yurt dışı görevlerinde de bulundum. Ama ben söylediğiniz şekliyle savaş muhabirliği iddiasında hiç bulunmadım. Savaş muhabirliği demek, çok iyi derecede yabancı dil bilen, gittiği bölgeyle alakalı araştırma yapan, ekonomik, coğrafi, tarihi, siyasi durumunu bilen, bilmiyorsa öğrenen kişilerdir. Ve bütün meslekleri neredeyse sıkıntılı bölgelerde geçmiştir. Bizim sadece tehlikeli bölgelerde, hatta zaman zaman cidden çok tehlikeli bölgelerde görev yapma imkanımız oldu. Bazı bölgeler vardır ki, gitmek için ne para, ne çevre, ne güç, ne siyaset. Hiçbir şey yetmez. Bazı bölgelere dışarıdan sadece gazeteci olarak gidebilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmak istemedim. Önce Afganistan ile başladım. İkiz kulelerin vurulmasının ardından ABD’nin Taliban rejimi operasyonları için yığınak kurup işgal ettiği Afganistan’da bir yıl arayla 3’er ay kaldım. Afganistan görev yapmaktan en keyif aldığım ülkelerin başında gelir. Türklere karşı olan muhabbetleri, orada bulunan Türk askerlerinin Kabil caddelerinde adeta ellerini kollarını sallayarak gezmesine imkan tanırdı. Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü (ISAF) denilen 49 ülkenin içinde bulunduğu gücün komutası da o zaman Türkiye’deydi.
Herhangi bir olayda fotoğraf çekerken ya da görüntü alırken ne hissediyorsunuz?
Bir haber izlerken ekranı, bizim işin dışındaki kişilerden kesinlikle farklı görüyorum. Bunun birkaç sebebi var. İlki ve en önemlisi, bu işi çok uzun zamandır yapıyorsanız ve ulusal bir ajanstaysanız, sadece çalıştığınız şehri değil, bütün ülke gündeminiz takip etmek zorundasınız. Böyle olunca da ben akşam herhangi bir tv kanalını izlerken ne çıkacağını değil, neredeyse haber sıralamasını tahmin edebiliyorum. Dikkat ederseniz birbirine rakip kanallarda bile aynı saatte başlayan bültende 20 dakika sonra bile birkaç saniyelik farkla aynı haberleri izleyebiliyorsunuz. Haberin değeri her TV için neredeyse aynıdır. Herkes gibi izlemiyorum çünkü izlerken benim bölgemle olan bağlantılarını düşünüyorum, yapılan haberin bir adım sonrası ve ne kadar devam ettirilebileceğini düşünüyorum. Zaten haberlerin birçoğunu da gündüz ya izlemiş oluyorum ya da haberi okumuş oluyorum. Çok sıcak ve anlık gelişme dışında çok uzun zamandır hiç bir haberi gazete ya da televizyondan duymadım. Sadece akşam bir TV’nin ana haber bültenini izleyip her şeyi oradan öğrenmek çok farklı bir duygudur sanırım.
Bu haberi keşke ben yapsaydım” dediğiniz bir haber var mı?
Bu haberi keşke ben yapsaydım dediğim haber olmaz mı? Dünya kadar. Gazeteciliğin, özellikle iyi bir foto muhabiri ya da kameraman olabilmenin yolu sokaktır. Hafızalarda kalan fotoğraf ve görüntüdür. Ve iyi görüntü fotoğraf çekebilmek için doğru zamanda doğru yerde olmak gerektiği söylenir. Doğrudur, bu net ve mantıklı. Ama bana göre en özel ve ses getirecek fotoğraf ya da görüntüyü çekebilmek için yanlış zamanda yanlış yerde olmak lazım. Burada yalnız olacaksınız. Çünkü herkes doğru zamanda doğru yerde olacak. İmrendiğim fotoğraflar oldu, ama bunları keşke ben çekseydim demekle iş bitmiyor. Ama iyi ki çekmişim dediğim fotoğraflar var. İyi ki o anda ordaymışım dediğim görüntüler var. Oturduğunuz yerden hiçbir görüntü ya da fotoğraf size gelmez. Sokakta çekilmeyi bekleyen öyle çok haber var ki.