Feti BARUT

Tellere Dokunan Parmaklardan Dua Taneleri

Tellere Dokunan Parmaklardan Dua Taneleri – Feti BARUT

Tellere Dokunan Parmaklardan Dua Taneleri – Feti BARUT

Tellere Dokunan Parmaklardan
Dua Taneleri

Refik Fersan’ın Şedaraban Peşrevi, hemen ardından Hacı Taşan’ın eşsiz türkülerinden bir demet. Bir röportaj molası.

Udun tellerine dokunarak muhteşem ezgiler çıkaran parmaklar, az sonra küçük bir torna tezgahının başında minik tesbih taneleri hazırlıyor. İnceden bir torna sesi eşliğinde. Tıpkı müzik notalarındaki ahenk gibi, matematiğin ince hesapları gibi, tesbih taneleri de ahenkle, incecik hesaplarla diziliyor, dua tanelerine dönüşüyor.

Feti Barut, bankacılıktan emekli. Ud çalışmalarına 1979 yılında Necati Çelik’le başlıyor. Tanburî Cemil Bey ve onun ekolünden olan Yorgo Bacanos, Kemani Nubar, Nevres Bey gibi sanatçıların mahfi öğrencisi olup o tavrı benimsiyor. 1995 yılında Tevfik Soyata’nın kendisine bıraktığı Konya Musiki Derneği’ni 4 yıl çalıştırıp çok sayıda konser veriyor. Profesyonel organizasyonlarla dünyanın dört bir köşesinde sayısız programa katılıyor. Adeta sanat eserine dönüştürdüğü tesbihler dünyanın dört bir yanında meraklısıyla buluşuyor. Dahası da var…

 

Siz aslında emekli bir bankacısınız. Müziğe olan tutkunuz nasıl başladı?
Ben müzik çalışmalarıma bankaya başlamadan çok daha önce başlamıştım. Ta 1979 yılında. Müzik çalışmalarını yürütürken Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Bölümü’nden mezun oldum. 1987 yılında da bankada göreve başladım. Bankacılık yaparken de müzik hep benimleydi. Özellikle 1980 yılında Necati Çelik’le ud çalışmaya başladıktan sonra bir anlamda bunu yaşam tarzı haline getirdim. 1995 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi Tasavvuf Müziği Korosu’nda ud sanatçısı olarak görev yaptım. Özellikle Ankara’da bulunduğum yıllarda Sadreddin Özçimi, Ahmed Şahin, Ahmet Çalışır, Tevfik Soyata ile ağırlıklı yurtdışı turneler olmak üzere pek çok konserde yer aldım.

Tesbih sanatı da Geleneksel Türk İslam Sanatları’ndan biri. Müziğin bir tamamlayıcısı olarak mı görüyorsunuz?
Kendisi de hezarfen olan Niyazi Sayın Üstadımız ”Sanatçıların sanatlarını bir başka sanatla yedenlemelerini yani desteklemelerini ” tavsiye eder. İşin içerisine daldığınız oranda idrak istidadınız artıyor. Ecdad bu işi çözmüş, mesela şehzade eğitimlerinin olmazsa olmazı geleneksel sanatlarımızdan birisi. Sanatı ‘ İtilayı ruh ve tezhib-i ahlak” olarak nitelendirmişler. Ben de teşbihi tercih ettim. Bu alanda Kültür Bakanlığı envanterine kayıtlı sanatçılar içerisinde yer aldım. Bakanlığın görevlendirmesiyle Afganistan ve Azerbaycan’da bu sanatın tanıtımını yapmak amacıyla Türkiye’yi temsil ettim. ABD ve pek çok Avrupa ülkesinde de tesbih standları açtım. Şu an kendi atölyemde müzikle birlikte tesbih çalışmalarımı yürütüyorum.

Tesbih yalnızca dini ritüel aracı olarak mı görülüyor?
Çok eski tarihlerden bu yana tesbih ve benzeri aletler sayma amaçlı olarak kullanılagelmiş. Dini ritüellerde kullanımı ise genellikle bugünkü tesbih formunda olmuş. Her dine veya tarikata göre çekilecek evrad-ı ezkar gereğince tane sayısı değişiklik göstermiş. Günümüzde de dini amaçlı kullanımının yanı sıra farklı amaçlarda da kullanılabiliyor. Önemli olan tesbihi değerine uygun taşımak. Tıpkı musikideki makamlar gibi tesbihyapımında da uyulması gereken kalıplar var. Tesbih yapımını sanat yapan özellikle bunlar diyebiliriz.

Tesbihlerde ağırlıklı olarak hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? Tesbihin sanatsal hüviyeti nedir.
Tesbihler genelde kehribar, kuka, boynuz, fildişi veya kıymetli ağaçlar gibi malzemelerden yapılıyor.

Tesbihte önce tanenin şekline ve ölçüsüne karar verilir, oval, beyzi, sığırcık, arpa vs. ve tesbihin tüm parçaları mikronsal bir hassasiyetle tanelere orantılanır. Mesela imame boyu 5 veya 6 tane uzunluğunda olmalı, imamenin altındaki habbe tanelerle aynı olmalı , imamenin ucundaki habbe , tesbihin kamçı kısmındaki ara taneler ve hitamenin altındaki habbe ile aynı olmalı ,hitamenin büyük habbesi ise ana tanelerle aynı olmalıdır. İmamedeki ve hitamedeki ana habbelerin yerine değişik sarık figürleri lale figürleri konulabilir ama onların ölçüleri de tanelerle aynı olmalıdır. Yani bir altın orandan söz edilebilir belki, eski fakat en uygun tabiriyle tesbihin tüm parçaları ” insicam” içerisinde olmalıdır.

Yüzyıllardır süre gelen bir sanat. Neden vazgeçilemiyor?
Günümüze ulaşan kalıcı ve müessir eserlere baktığınız zaman hepsinin yapılış gayesinin her türlü maddi kaygılardan uzak, ilahi aşk olduğunu görüyorsunuz. Rönesans ve daha önceki gayrimüslim sanatçıların günümüze gelebilmiş ve taklit edilemeyen eserleri ya tanrı heykelleri , ya aziz heykelleri ve resimleri yahut da kiliseler. İslamiyette resim ve heykelin caiz olmaması nedeniyle bu alanda eser verilmemiş ama hüsn-ü hat, musıki , tezhip , ebru gibi sanatlarda erişilmez eserler verilmiş. Bunların kalıcı ve müessir olanlarının da yapılış gayesi aynı ; İlahi Aşk. Hattat ism-i celal i en güzel nasıl yazabilirim, müzehhip o ismi veya ilahi kelamı nasıl tezhib ederim , musıkişinas ise O nun ismini en latif şekilde nasıl zikrederim de rızasını kazanırımın peşinde.

Günümüzde tesbihe bakış nasıl?
Çok enteresandır. Günümüzde CNC tezgahları tane yapma makinaları ile hatasız teşbih yapılmasına rağmen el işçiliğinin sıcaklığı erbabı tarafından, hatta erbabı olmayanlar tarafından bile hemen farkedilmekte. Osmanlı döneminde kemane el tornalarıyla yapılmış teşbihler bugünkü işçilere nazaran daha sade olmasına rağmen çok daha sıcak ve zarif. Ama yüce yaradan diyor ki; Kıyamete kadar bu dinin sahibi benim.”O yüzden bu dinin sanatı da O’nun koruması altında. Az da olsa bunları yapanlar hep olacak.

Sizleri farklı kılan ne?
Bu işi yapan sanatkarlar eserlerine asla isim yazmamışlar. En iyi ihtimalle mahlas kullanmışlar. Ben de bu geleneğe uygun olarak yaptığım tesbihlere isim veya imza koymam. Ancak tüm teşbihlerimin herhangi bir parçasında mesela ara tanenin birine çivi ya da fren de ebcet hesabıyla Allah lafzına tekabül eden “Lale” motifi koyarım. Allah yaptıklarımızı kendimizden yani nefsimizden bildirmesin.

Siz de bu işi maddi beklentiniz olmadan mı yapıyorsunuz?
İşin içerisine maddi kaygılar yani ben şu işi yapayım da şöhret olayım , tez zamanda zengin olayım gibi düşünceler girerse bu kaygılar yapılan işe anında yansır. Belki o anda avam tarafından kabul görür ama kalıcı olmaz. Ancak “Marifet iltifata bağlıdır” Her işin bir bedeli vardır . Ama Geleneksel Türk İslam Sanatı ile bi-hakkın iştigal edenlerden zengin olanını ben duymadım.

Gençlere ne söylemek istersiniz?
Gençlere de yetişkinlere de acizane şunu söylemek isterim ; Türk İslam Sanatları ile uğraşmanın bir terapi etkisi vardır. Eğer gerçekten o işe gönül vermişseniz , yolda yürürken ud çalarsınız, karşıdan gelene bakar görmezsiniz, yatağa yatarsınız tespih işlemesi yaparsınız vs. Ama eliniz boş olursa kişileri düşünürsünüz, Ali beni aramadı, kardeşim şunu yapmadı vs. en kötüsü dedikodu. Tabi ki sanatın insan üzerindeki müsbet etkilerini burada saymak mümkün değil.

Add comment