Erkan Gürsoy

Kendi yaptığı tekne ile dünya turunu tamamladı

Erkan Gürsoy

Erkan Gürsoy

Kendi yaptığı tekne ile dünya turunu tamamladı
Erkan Gürsoy

Önce dünyayı tekneyle dolaştı. Sonra geçilemez denilen ‘Kuzey Batı Geçidi’ni kendi yaptığı tekneyle geçti. Dünyanın etrafını tekne ile dolaşan 4’ncü Türk. Erkan Gürsoy. Hayatının yarısından fazlası denizde geçti. Şimdi 69 yaşında ve Burdur’da yaşıyor. Keyifli bir hayat hikayesi okumaya var mısınız?
Erkan Gürsoy, Burdur’un Bağsaray Kasabasından çıkıp hayallerinin peşinden giderek Kanada’ya yerleşen ve orada kendi imkânlarıyla yaptığı ‘Barış’ adlı tekne ile 1993-1995 yıllarında ‘dünyanın etrafını tekne ile dolaşan ‘4’ncü Türk Denizci’ unvanını kazandı. İkinci seyahatinde de North West Passage ( Kuzey Batı Geçidi )’ni geçen en yaşlı ‘Türk Denizci’ unvanını kazanan Erkan Gürsoy (69) ile sırasıyla ilk seyahati ve ikinci seyahatinde başından geçen macera dolu yolculuk anılarını konuştuk.

 

Biraz klasik bir soru olacak ama bunu hem kendim hem de tüm okuyucularımız adına soruyorum. Sizi tanıyabilir miyiz?
Burdur’un Bağsaray kasabasında doğdum. İlköğretimi kasabada tamamladım. 1964’te, Ortaöğretim Erkek Sanat Enstitüsü’nde Demircilik Bölümü’nden mezun oldum. Yükseköğrenimimi 1964-68 yılları arası Ankara Teknik Öğretmen Okulu’nda tamamladım. Şimdi adı Gazi Üniversitesi olmuş. Okul bittikten sonra ilk görev yerim olan Adıyaman Sanat Enstitüsü’nde 1,5 yıl öğretmenlik yaptım. Daha sonra askerlik görevimi yapmak için öğretmenlikten ayrıldım. Askerliğimi Ankara Komando Tugayı’nda paraşütçü komando olarak yaptım. Askerlikten sonra Afyon’a tayin oldum. 6 ay orada görev yaptıktan sonra öğretmenlikten istifa ettim ve yurt dışına çıkmaya karar verdim.

Yurtdışına çıkma kararını neden verdiniz?
O dönemlerde yaptığım meslekten mutsuzdum. Türkiye’deki gidişat da pek iç açıcı değildi. İnsan istediğini yerine getiremiyor, kısıtlamalara uğruyordu. Kendimi harcanıyor hissettim. Aslında, 1969 yılında Sadun Boro’nun 11 metrelik bir yelkenli gemi ile dünya seyahatini gerçekleştirmesi beni harekete geçirdi. Türkiye’ye döndüğünde ülke ayağa kalkmıştı. Ben de seyahati Hürriyet Gazetesi yazarlarından Necati Zincirkıran’ın yazı dizilerinden takip etmiştim. Ve bir gün ben de bu seyahati gerçekleştirecektim ama nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama o dönemlerde Türkiye’de bu hayalimi gerçekleştiremeyeceğime inandığım için yurtdışına çıktım.

Yurtdışında nereye yerleştiniz? Orada iş bulabildiniz mi? Bu süreci bizimle paylaşır mısınız?
İngiltere’ye gittim. İngiltere’de 1,5 yıl dil öğrendim ve Kanada’ ya geçtim. Kanada’da göçmen olmak için başvuruda bulundum. Fakat başvurum kabul edilmedi. Göçmenlik başvurusunu ülkeye giriş yapmadan yapmak gerekiyormuş. Göçmenlik iznini alamadım ama çalışma izni verdiler.1,5 yıl çalıştıktan sonra ülkeyi terk etmem gerektiğini, aksi takdirde sınır dışı edilirsem bir daha geri gelemeyeceğimi söylediler. Kendi isteğimle ülkeyi terk edersem dışarıdan yaptığım müracaatla kanuni olarak izin alabileceğimi belirttiler. Bende tekrardan İngiltere’ye döndüm. Kanada hükümetine göçmen olmak için müracaatta bulundum. Kanada hükümeti benim talebime olumlu cevap verdi. Tekrardan Kanada’ya döndüm. Bu arada İngiltere’de eşimle tanıştım. Ben Kanada’ya döndükten 10 gün sonra oda yanıma geldi. Şu an hala orada yaşıyor. Kanada’ya yerleştikten sonra 1 yıl British Columbia’da eğitim gördüm. Bir liseye motor-mekanik-demir öğretmeni olarak atandım. Atandığım gün, ‘Hah işte fırsat bu fırsat dedim’ ve tekne yapımı hakkında okumaya araştırmaya başladım. Evim okuldan 3 blok ötedeydi. Arka bahçesi istediğim büyüklükteydi. Okulun atölyesinde parçalar yapabiliyordum. Hafta sonlarında yaz tatillerinde devamlı çalıştım ve ‘Barış’ teknesini arka bahçede tam 14 yılda yaptım.

Peki bu tekneyi denizle nasıl buluşturdunuz?
Çok kolay olmadı. Deniz, yaşadığım yerden yaklaşık bin kilometre uzaklıktaydı. Kanada hükümeti gemiyi karayollarından götürmeme izin vermedi. Bende Amerika’ya geçtim oradan yolu biraz uzatarak Kanada’nın Vancouver şehrinde gemiyi deniz ile buluşturdum. Tekne biter bitmez öğretmenlikten istifa ettim. Teknede çalışmaya başladım. Ailemle 6 sene teknede yaşadık. Bu arada 2 çocuğumuz oldu. İkinci çocuğum henüz 40 günlüktü. Teknede onu yıkayacak yerimiz yoktu, lavaboda yıkıyorduk. Çok zorlu bir hayatımız oldu. Ama üstesinden gelmeyi başardık.

İlk seyahat nasıl başladı?
Söylediğim gibi 6 yıl Vancouver şehrinde tekne içinde ailemle yaşadım. Bir zaman geldi ve artık gitmem lazımdı. Eşim iki çocukla gelemem dedi. Ben şanslıydım. Eşim anlayışla karşıladı. Önceleri biraz itiraz etse de benim hayalimi bildiği için, ‘Git, geldiğin zaman kaldığımız yerden devam ederiz.’ dedi. Hemen Nanaimo şehrinde bir ev aldım ve ailemi oraya yerleştirdim. Ve 19 Mayıs 1992’de yola çıktım. Bu arada tayfa bulmak için reklam verdim. Bulabildiğim 2 kişi oldu. Hawaii’ye kadar geleceklerdi. Biri Amerikalı hırdavat malzemesi satan bir esnaf, biri de Kanadalı polisti. Polis memuru Hawaii’ye daha önceden gitmişti ve tecrübeliydi. Böylece güzel bir ekip olduk. Üçümüz 24 günde Hawaii’ye vardık. Orada tayfalar değişti. Önceden ilanlar sayesinde ayarlamış olduğum tayfalar gemiye geldi. Hawaii’den Fiji’ye 7 kişi geldik. Eşim çocuklarla beraber yanıma geldi. Burada 1 ay teknede tatil yaptık. Tatilin ardından ben yoluma devam ettim. Fiji’den hareketle Vanuatu, Avusturalya ve Darvin Adaları’na kadar çeşitli tayfalarla devam ettim. Tayfalar ya turist ya da öğrenciydi. 15-20 dolar ne verebilirlerse veriyorlardı. Bazılarında para da yoktu. Maldiv Adaları’na kadar böyle devam ettim. Yemen’e doğru hareket ettiğim sırada tayfa bulamadım ve tek başıma yolculuğa devam ettim. Limanlarda yakıt ikmali ve erzak tedariki yaparken tayfa arayışına girdim fakat kimse benimle gelmek istemedi. Bir nevi tayfa bulamayışımda iyi oldu. Tek başıma kalınca hürriyetimi buldum adeta.

Hint okyanusundan direkt Süveyş kanalına geçebilirdiniz. Ama Yemen’e gittiniz. Neden?
Yemen dedemin askerlik yaptığı yer. Dedem ‘Aden Cehennemi’ derdi oraya. Hakikaten çok sıcak ve suyun içinde katran, yağ ve petrol çıkıyor. Boz dağları görüyorsun, sanıyorsun ki dağların hemen arkası cehennem. Taşların bile içinden katranlar sızıyor. 15 gün burada kaldım. Mart ayıydı ve Ramazan’dı. 1994 yıllarında Kuzey Yemenle Güney Yemen arasında Ramazan ayından sonra savaş çıkacak diyorlardı. Yemen limanında birçok denizci vardı. Ramazan ayı içinde biz oradan ayrıldık. Gerçekten çok sefil bir yerdi. Yalnız başıma olmamın zorluklarını Kızıl Deniz’de yaşadım. Orada mercanlar kıyıya paralel gidiyor. Limana girmemin gerekli olduğu yerler oldu, fakat tek başıma olduğum için hem gemiyi kullanıp hem de çapa atmam mümkün olmadı. Kızıl Deniz’in ortasında bir Arabistan, bir Afrika gide gele yolculuğa devam ettim. Çok yorucu oldu. Bir keresinde tam 12 gün karaya ayak basmadım. Gemi içinde ayağımın kaval kemiğinde küçük sıyrıklar oluyordu. Bunlar birleşerek büyük bir yara tabakasına dönüştü. Çok acı çektiriyordu. Yemeden içmeden kesildim. Mutlaka bir limana girip dinlenmem gerekiyordu. Arabistan tarafında Al-wajh diye bir liman olduğunu bir kitaptan okumuştum. Orayı buldum ve limana girmeyi başardım. Deniz kuvvetleri üssüymüş orası. Gece saat 1 sularında benim yabancı bir gemi olduğumu fark ettiler. Hemen bir gemi ile gelip beni marinaya soktular. Gemiyi aramadan geçirdiler. Benim de başıma bir nöbetçi diktiler. Bana bir yer verdiler ve orada uyudum. Sabah olunca subaylar ve polislerden oluşan bir heyet, tercüman vasıtası ile beni sorgulamaya başladı. “Kimsin? Neden buradasın?” gibi sorular sordular. Meğer bu limana hiçbir gemi girmiyormuş. O sene de bu limana giren yegane gemi ben olmuşum. Ayağımdaki yaradan bahsetmedim. “Yoruldum, tek başıma 12 gündür yol alıyordum, girmek zorunda kaldım.” dedim. Bana inandılar ve yardım ettiler.

Arabistan’da Müslüman olmanın avantajı oldu mu?
Bana her konuda yardımcı oldular. Mutlaka Müslüman olmamın faydası olduğunu düşünüyorum. Bana vizesiz şehri gezebilmem için izin verdiler. Hatta limanda bir Türk arkadaş buldum orada atölyede çalışıyormuş. İsmi Necdet, benimle beraber şehre geldi. Benim rehberliğimi yaptı. Dört gün orda kaldıktan sonra bana artık gitmen gerekiyor dediler. Bana ücretsiz 1 ton mazot verdiler. 300 dolarda para verip beni oradan uğurladılar.

Süveyş kanalından Akdeniz’e geçtiniz herhalde. Ayağınızın durumu nasıl oldu? Yolculuk sırasında zorluk çektiniz mi?
Süveyş’teyken bu yara daha fenalaştı. Daha önceden tanıdığım, Alman gemisinde bir doktor vardı, onların teknesine gittim. Doktor hemen ayağıma baktı, yarayı temizleyip bana antibiyotik verdi. Zaten benim ilkyardım çantamda da antibiyotik varmış. Ama ben antibiyotiğin ne işe yaradığını o güne kadar bilmiyordum. Bana nasıl kullanacağımı anlattı. Onları kullandıktan sonra biraz iyileştim. Bu arada o gemide 2 tane Danimarkalı tayfa buldum. Onların da yardımı ile yola çıktık. Antalya’ya kadar gemiyi onlar idare etti. Bende tam anlamı ile iyileşmiştim. Böylelikle, 19 Mayıs 1993‘te Vencouver’dan hareket ederek 19 Mayıs 1994’te yani tam bir yıl sonra Antalya Limanı’na girmeyi başardım.

Ne kadar yol yaptınız? Türkiye’de ne kadar kaldınız?
40 bin kilometreye yakın yol yaptım. Dünyanın yarıçapından fazla bir mesafe yapıyor. Türkiye’de 3 ay kaldım. Ailem uçakla Antalya’ya geldi ve onlarla burada tatil yaptık. Eve dönüş zamanı geldi. 20 Ağustos 1994’te Antalya Limanı’ndan demir alarak aynı rotada devam ettim. 1995 yılında Kanada’ya ulaşarak dünya turumu tamamlamış oldum.

Öğretmenlikten istifa etmiş olduğunuzu söylediniz. Kanada’ya döndükten sonra hayatınızı nasıl sürdürdünüz?
Kanada’ya döndükten sonra biraz maddi sıkıntılar çektim. O yüzden Barış adlı teknemi Amerikalı birine sattım. Tekneden gelen para beni epey rahatlattı. Daha önce su tüplerinden altı düz bir tekne tasarlamıştım. Bu tekne dünyanın neresine gittiysem ilgi görmüştü. Bende bu tekneyi biraz geliştirerek sandal ve büyük gemilere hizmet teknesi olarak imal etmeye başladım. Tam olarak 5 tane büyük hizmet teknesi ve 122 tane sandal imal ettim. Hayatımı böyle devam ettirdim.

19 yıl sonra tekrardan bir dünya turu yaptınız. Dünya denizcilerinin ( zor geçit ) olarak tanımladıkları Kuzey Batı Geçidi’ni tek başınıza geçtiniz. Bu size Kuzey Batı Geçidi’ni tek başına geçen en yaşlı denizci unvanını kazandırdı. Bu kadar yıl sonra bu seyahate nasıl karar verdiniz? Şimdi o macerayı anlatır mısınız?

Evet, North West Passage ( Kuzey Batı Geçidi ) Kanada’nın kuzeyinde Pasifik okyanusuyla Atlas okyanusunu bağlayan geçit. Bu geçidin olup olmadığı asırlar boyunca tartışma konusu olmuştur. Fransız ve İngiliz Deniz Kuvvetleri, Çin’e geçebilecek bir geçit bulmak için çok sayıda araştırma gemilerini buraya yollamış. İngilizler sürekli ekipler ve filolar göndermişler o geçidi bulmak için. Fakat hepsi de başarısızlığa uğramış. Tarihte en büyük başarısızlık olarak gördükleri, 1845’te John Franklin’in kaybolan filosu. Hala kayıp durumda. Dünyadan birçok araştırma gemileri Kanada’ya gelip bu filoyu arıyor. Kanada hükümeti yaz aylarında hala aramalara devam ediyor. Şimdiye kadar bir kaç tane mezar bulundu. Gemilerin aramaları esnasında işte orası dar, burası geniş derken 4-5 tane geçit keşfediliyor. Böylelikle hala tam olarak sağlıklı bir geçit yok. Dünyanın her yerinden gelen denizciler hem kaybolan gemileri aramak hem de zorluk derecesi yüksek olan bu geçidi geçmeye çalışıyorlar. Bende her sene dünyanın her yerinden gelen denizcilerin bu geçidi geçip geçemediklerini gazetelerden okuyordum. Bu da beni acaba ben yapabilir miyim düşüncesine itti. Kararımı verdim ve yola koyuldum.

Buzulları geçeceksiniz. Zorlu bir yolculuk için tayfa bulabildiniz mi? Yolculuk sırasında neler gördünüz?
6 Haziran 2014’te yine kendi yaptığım ‘Altan Girl’ isimli teknemle yola çıktım. Tayfa arayışına girdim fakat kimse benimle gelmek istemedi. Ben de tek başıma yola çıkmaya karar verdim. Eskimolara küçüklüğümden beri sempatim vardı. Doğa ile iç içe olmaları, kültür ve yaşayışları hep ilgimi çekmişti. Çok farklı bir deneyim olacağını düşünüyordum. Ama maalesef Eskimolar’da artık bizim gibi yaşıyorlarmış. Süpermarketlere gidiyor, İglo’da değil bizler gibi evlerde yaşıyorlar. Her şeye rağmen 4 ay boyunca her an yeni şeyler görmek yeni şeyler keşfetmek çok güzel bir deneyim oldu.

Yolculuğunuz sırasında tehlikeler atlattınız. Biraz bahseder misiniz?
Alaska açıklarında Kuzey Buz Denizi’nde mahsur kaldım. 4 Temmuz günüydü, her şey yolunda gidiyor diyordum. Uyandığımda Kuzey Kutup Dairesi’nin içinde geçişe engel olmayacağını düşündüğüm buzul kütlelerinin arasına sıkıştığımı fark ettim. Soğuk su akıntısıyla birlikte rotamın tersi yönüne sürükleniyordum. Çıkacağım diye uğraştım ama yapamayınca eşimi aradım. O da Kanada Sahil Güvenliği’ne ulaşmış. Onlarda Alaska’da bir yerin numarasını vermişler. Uydu telefonu ile benimle temasa geçtiler. Tutsaklığım 8 gün sürdü. 8 gün boyunca her dört saatte bir rapor verdim. Bir ara Kutup ayıları gemiye yaklaştı ve gemiye girmeye çalıştı. Sesler çıkartarak onları korkutup uzaklaştırmayı başardım. Bu arada bir fırtına uyarısı geldi. Beni acil kurtarmaya karar verdiler. Helikopterle beni almak istediklerini söylediler. Ben gemimi terk etmem dedim. 4 gün sonra o yakınlarda bulunan bir buz kıranı bana yönlendirdiler. Sıkıştığım yerden kurtulmam tam 11 saat sürdü. Beni 4 mil çekerek buzulların daha az olduğu bir bölgeye getirdiler. Buradan sonrasını kendim devam edebildim.

Yolculuk esnasında çeşitli zorluklar yaşadınız, bunların en tehlikelisi olan Gonzalo kasırgasına yakalandınız. Buradan nasıl kurtuldunuz? Bize teknenizden biraz bahseder misiniz?
Altan Girl’ü Kuzey Denizi için ürettim. Bu yüzden tekne alüminyum gövdeliydi. En büyük özelliği, çevresini saran hava yastıkları. Teknenin tamamen suyla dolması halinde bile batmasını engelleyen bu silindirik yastıklar da alüminyum ve tekneye kaynakla monte edildi. Toplamda yapımı 5 yıla yakın sürdü. Bu sayede beni birçok badireden kurtardı. Kasırgayı beraber aşmayı başardık.

Karaya ayak basmadan geçirdiğiniz günlerde sizi en çok zorlayan şey ne oldu?
Grönland’dan İrlanda’ya giderken yakalandığım Gonzalo kasırgası yüzünden 23 gün karaya çıkamadım. Güvertede her şeyi bağlamıştım. Kendim de kamaranın ortasında bir masanın altına girdim. Yanıma patates, makarna, pirinç ve bir ocak aldım. Fırtına geçene kadar hiç dışarı çıkmadım. Normalde yol 12 gün sürüyormuş. Kasırga sürekli geriye ittiği için ilerlemek zor oldu. Uzun süre denizde kalınca banyo yapma gibi bir şansınız da olmuyor. Neredeyse 2 ayda bir banyo yaptım diyebilirim. Zaten birçok şeyi göze alarak yola çıktığınız için yaşadığınız olumsuz olaylara karşı da daha serinkanlı oluyorsunuz.

Fırtınadan çıktınız. Sizi nasıl karşıladılar İrlanda da?
23 gün sonra İrlanda’ya ulaşmayı başardım. Bu arada İrlanda Sahil Güvenliği’nin benim fırtına içinde olduğumdan haberi varmış. Ben kasırganın içindeyken sürekli haber gidiyormuş. Ben İrlanda’ya gelmeden 4 gün önce gazetelere manşet olmuşum. Ben limana girmek için telsizden izin istedim. Liman yönetimi kasırgadan sağ olarak çıktığıma inanmadı. ‘Sana bir uçak gönderiyoruz senin fotoğrafını çekecek.’ dediler. Uçak geldi, üstten fotoğrafladı ve böylelikle inandılar. Limana geldiğimde beni kahraman gibi karşıladılar. 10 gün orada kaldım. Gittiğim restoranlarda bedava yemek ikram ettiler. Herkes benimle fotoğraf çektirdi. Yani baya popüler oldum orada. Buradan ayrıldıktan sonra Fas, Cezayir, Tunus, İtalya, Malta ve Yunanistan’a ulaştım. Cebeli Tarık boğazındayken bir Türk firması beni Boatshow’a davet etti. Bende Çanakkale’de buluşma sözü verdim. Beni Çanakkale’de karşıladılar. Çeşitli gazetelere röportaj verdik. Tekneyi Boatshow’a götürdük. Çok ilgi gördü ve binlerce kişi fotoğraf çektirdi. 15 gün orada kaldıktan sonra limanlara uğrayarak Antalya’nın Manavgat ilçesindeki marinaya geldim. Tekne şu an orada.

Şimdi bu yolculuk da bitti, bundan sonraki hedefiniz nedir, nasıl bir yaşam sürdürmeyi düşünüyorsunuz?
Artık memleketim olan Burdur’un Bağsaray köyünde yaşamımı sürdürmek istiyorum. Şunu ısrarla belirtmek isterim ki Kuzey Batı Geçidi (North West Passage)’nden tek başına geçen en yaşlı denizciyim. 69 yaşındayım şuan. Tabii gücüm eskisi kadar değil. Fakat bildiklerim ve kendi başıma geliştirdiğim becerilerim var. Bunlar kaybolsun istemiyorum. Bilhassa köyde, işsiz gençlere bu mesleği ve becerilerimi aktarabilirsem ne mutlu bana. Gayem elimde yeni tasarımını oluşturduğum tekne ile dünya markası olmak. Bu tekneyi Beşmaran markası ile dünyaya tanıtmak istiyorum. Bu hayalimi de tam burada, Bağsaray köyünde gerçekleştireceğim. Neden olmasın ki…

Gençlere neler söylemek istersiniz?
Benim Türkiye’de kalmamın, buraya yerleşmemin bir amacı var. Türkiye’de kaptanlık sertifikası almak çok zor fakat yurt dışında öyle değil. Bir tekne yaptın mı, nereye gitmek istersen gidebilirsin. Yurtdışında beni bu olanaklar heveslendirmişti. Burada ise bir lüks ve iş imkanı bile yok. Tekneler sadece zenginler için üretiliyor. Ben de bildiklerimi kabiliyetli, teknik bilgisi olan istekli gençlere aktarmak ve bu işin gençlerin ufkunu açabilecek bir sektöre dönüşmesini sağlamak istiyorum. Belki ilerde kendi teknelerini de yapabilirler. Burada kuracağım atölyede onlara teknik terimler öğreteceğim. Onlara yabancı dil eğitimi de vereceğim. Gençlerle birlikte yaptığımız gemileri Avrupa’ya satacağız. Gençlerin deniz ile dünyaya açılmaları, ufuklarını geliştirmelerini istiyorum. Kim bilir belki de son maceramı, yetiştireceğim genç Türk denizcilerle yaparım.

Çok güzel bir sohbet oldu. Hayatınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.

 

KUTULAR

KUTU-1
69 yaşındaki Erkan Gürsoy, 14 yıl süren ‘Barış ‘teknesiyle dünya turunu tamamladı.
Yetmedi. ‘Altan Girl’ adlı bir tekne daha yaptı. Geçilmez denilen ‘Kuzey Batı Geçidi’ni geçti.

KUTU 2
Alaska açıklarında Kuzey Buz Denizi’nde mahsur kaldım. Soğuk su akıntısıyla birlikte rotamın tersi yönüne sürükleniyordum. Tutsaklığım 8 gün sürdü. Bir ara Kutup ayıları gemiye yaklaştı ve gemiye girmeye çalıştı. Sesler çıkartarak onları korkutup uzaklaştırmayı başardım.

KUTU 3
Grönland’dan İrlanda’ya giderken yakalandığım Gonzalo kasırgası yüzünden 23 gün karaya çıkamadım. Güvertede her şeyi bağlamıştım. Kendim de kamaranın ortasında bir masanın altına girdim. Yanıma patates, makarna, pirinç ve bir ocak aldım. Fırtına geçene kadar hiç dışarı çıkmadım.

KUTU 4
Neredeyse hayatının yarısını denizde geçiren Erkan Gürsoy, şimdi Burdur’da yaşıyor. Tek amacı; yine tekne yapmak, satmak ve sektöre eleman yetiştirmek.

Add comment