CENGİZ APAYDIN

S. Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

S. Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ CENGİZ APAYDIN

S. Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ CENGİZ APAYDIN

S. Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
CENGİZ APAYDIN

HOLLYWOOD’DA FİLM ÇEKEBİLECEK ÖĞRENCİLER  YETİŞTİRİYORUZ

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi ve Uzaktan Eğitim Müdür Yardımcısı Cengiz Apaydın… Mimarlık eğitimi alıp iletişimin her alanında kendini geliştiren, ortaya koyduğu yeni metotlarla sektörde adeta çığır açan bir isim. Anadolu’da pek çok yerel televizyonun kuruluşunda,  gelişiminde emeği olan, sektöre yeni isimler kazandıran Apaydın’la mimarlığı, yayıncılığı, reklamcılığı ve eğitimi konuştuk…

 

Sektördeki başarınızı sağlayan en önemli şey nedir?
Mimarlık eğitimi benim en büyük kazanımımdır. Mimarlığa gelmeden önceki ben ile, sonraki arasında epey fark var. Mimarlık bana bakmayı değil, görmeyi öğretti. Zevklerim ve hayata bakışımı değiştirdi. Her alanında çözüm üretebilir oldum.

O kadar etkili mi mimarlık?
Evet, o kadar etkili. Mimarlık kişiyi karşılaştığı olayları veya durumu çözümlemeye itiyor. Çözüme ulaştıracak projeyi üretmeye yönlendiriyor. Ben eldeki imkanları inceler, araştırır ve sadece o anın ihtiyaçlarını değil geleceğin de varsayımlarını hesaplayarak planlar ve sanatsal bir çözüm üretmeye çalışırım. Şu an mimarlık yapmasam da, pek çok alanda aldığım eğitimden faydalanıyorum. Bu yıl 1 Ekimde, mimarlıkta ilk buluşmamızdan 30 yıl sonda 42 sınıf arkadaşımızla Ankara’da bir araya geldik. Ayrımız gayrımız olmadan, kardeşlik ruhu ile mevcut kimliklerimizden sıyrılarak ve sanki aradan yıllar geçmemiş gibi öğrenciliğimize döndük. Çok neşeli geçen buluşmamızda birikimlerimizi birleştirerek mimarlık alanını geliştirecek projeler yapma kararı aldık.

Mimarlıktan medya sektörüne nasıl geçtiniz?
1990 yılında mimarlıktan mezun olurken klasik mezuniyet kitapçığı yerine arkadaşlarımızı mimikleriyle, hal ve hareketleriyle hatırlayabileceğimiz bir görüntülü kaset yapma fikri ile başladı diyebilirim. O yıllarda neredeyse TRT haricinde televizyon bile yoktu ve büyük iller haricinde kurgu yapabilecek prodüksiyon şirketleri bile yokken biz, 3 saatlik kurgulanmış bir video kaset yaptık. Bu tanıtım filminde, Konya’yı okulumuzu, hocalarımızı, etkinliklerimizi ve kendimizi görüntüledik. Sponsorlar bularak onların reklamlarını hazırladık ve tanıtım filmine reklam kuşakları yerleştirdik. Aldığımız reklam ücretleri ile masrafları karşıladık ve öğrencilere ücretsiz olarak dağıttık. Birçok kurgu tekniğini öngörülerle kullandık. Bu tamamen mimarlığın bize kazandırdığı çözümleme yeteneği değil de nedir?

Mimarlığın eğitiminin kazanımlarıyla, başka hangi alanlara yöneldiniz?
Bilişimci olarak; bilgisayar donanım ve yazılımlarındaki yenilikleri keşfederek sektörün ihtiyacı olan alanlarda yeni sistemler üretiyorum. KON TV de çalıştığım ilk yıllarda, yapımcılığını yaptığım, canlı yayınlanan oyun programı için bir cihaz tasarladık. Yayına bağlanan izleyici, evindeki sabit telefonun tuşları aracılığı ile ekrandaki oyunu oynayabiliyordu. Türkiye’nin çeşitli illerinde de gelen talepler doğrultusunda bu cihaz kullanılmaya başlandı.

Televizyoncu olarak; Türkiye’ de ulusal kanallar dahil bütün televizyonlar kasetli analog sistemler kullanırken, bilgisayar destekli ilk dijital yayın otomasyonunu tasarladım. Bu sistem yıllarca KON TV’de kullanıldı. Anadolu’da 20’yi aşkın televizyonu kurdum ya da dijital alt yapı kazandırdım.
Reklamcı olarak; 20 yıl süresince sektörde inşaat ve sanayi kuruluşları, STK’lar, Belediyeler, Eğitim vb. kurumlarla ses getirmiş birçok başarılı reklam ve prodüksiyon işine imza attım. Konya Reklamcılar Derneğinin kurucu üyesi olarak 3 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım.

Eğitimci olarak; %100 öğrenme garantisi ile öğrencileri sektörde başarılı kılacak karma eğitim modelleri ürettim ve uyguladım. Eğitim televizyonu konusunda çeşitli projeler ortaya koydum

Mimarlık haricinde birçok alanda çalışıyorsunuz, neden mimarlık yapmıyorsunuz?
Mezun olur olmaz Konya’da sektörün ileri gelenleri ile iki yıl mimarlık yaptım. Bu süreçte bilgisayar destekli tasarım daha yeniydi ve tasarımlar tamamen elle çizime dayalıydı. Haftalarca emek verip yaptığınız bir proje, müşterinin talepleri doğrultusunda sürekli değişmekteydi. Keyifle ve büyük heveslerle tasarladığım emeğimi jiletle aydıngerden her kazıyışımda, sanki kendime zarar verir gibi acı çekerdim. Ayrıca tasarlanan projenin hayata geçmesi ve son halini alması yıllar sürerdi. Aslında çok keyifli bir meslek, ama bana o yıllar eziyet gibi gelmişti. Oysa reklam tasarlamak ve onun çıktısını hemen almak ve hatta sonucunu kısa zamanda görmek bana her zaman çok daha mutluluk verdi.

Televizyon sektörüyle tanışmanız tesadüf mü?
Sadece üniversite tercihinde değil, askerlikte de yolum Konya ile kesişti. Meram’ da askerlik yaparken izlediğim KON TV’nin yayınlarında kullandıkları görsel, yazı ve logolar çok basit hazırlanmıştı. KON TV’ yi ziyaret ederek, kendilerine görsel alanda yardımcı olabileceğimi söyledim. Çünkü o yıllarda bilgisayar destekli grafik tasarımı ve animasyon yapıyordum. O zamanlar Haber Müdürü olan Sayın Ahmet Köseoğlu KON TV için bana referans olacak bir animasyon istedi. Birkaç hafta sonra çalışmayı sundum, beğendiler ve askerlikten kalan zamanlarımda KON TV’ de çalışmaya başladım. Sonrasında da çalışmaya devam ettim. Orada çok sayıda ilke ve güzel çalışmalara imza attık. Kon Ajans ve Mir Ajans’ında kurucu ortaklarındanım. Televizyonda olduğu gibi ajansın da teknik alt yapısını dijital sistem kurdum. Konya da bilgisayar destekli ilk dijital ses kayıtlarını yaptık. KON TV’nin farklı birimlerinde toplam 9 yıl çalıştım.

Üniversiteye geçişiniz?
1999 yılında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesin’ den gelen talep ile bir üniversite tanıtım filmi hazırladım. Gerek o dönem üniversitemiz rektörünün, gerekse İletişim Fakültesi hocalarının yaptığım tanıtım filmini beğendiler ve Dijital Kurgu konusunda da ders vermemi istediler. Üniversite’ye altı ay dışardan eğitim ve destek verdim. İletişim Fakültesi Uygulama biriminde ilk dijital kurgu sistemini kurdum. 2000 yılında da Öğretim Görevlisi kadrosuyla göreve başladım. Ajans iletişimi kurduk ve çok sayıda yerel ve ulusal reklam kampanyaları yürüttük ve tanıtım filmleri çektik.

ÜNTV’de bütün altyapıyı dijitale dönüştürerek öğrencilerin teknolojiye ayak uydurmalarını sağladım. Anadolu’daki birçok televizyon için ÜNTV örnek bir televizyon olmuştu. Gerek diğer illerden ziyarete gelenlere gerekse öğrencilere dijital altyapı konusunda yerinde eğitimler verme fırsatını buluyordum.

2004 yılında Halkla ilişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalında aldığım Yüksek Lisan Eğitimimi tamamladım.

Siz görüntü teknolojileri konusunda bilirkişi olarak da görev alıyorsunuz. Bu görev ciddi sorumluluk gerektiriyor değil mi?
Çok büyük. Özellikle görüntü ve ses kayıtları konusunda birçok davada bilirkişi olarak görev aldım. Birçok ulusal davaya baktım. Mesela bir dönem Reha Muhtar’ın davasında bilirkişi olarak görev aldım. Haber Özel’in Konya ile ilgili yaptığı haberler vardı. O davalarda aydınlatıcı rol üstlendim. Görüntülerde kurgu olup olmadığını belirlemek ciddi anlamda teknik birikim gerektiriyor.

Eğitimde de farklı teknikler geliştiriyor musunuz?
Üniversite bünyesinde öğrenme odaklı farklı teknikler geliştirdim. Dijital Kurgu dersi bir ara zorunluydu. Sınıf 60-70 kişiydi ve 36 bilgisayarla dersi anlatmak mümkün değildi. Kurgu dersinin öğrenciler için olmazsa olmaz olduğunu biliyordum. İlgisizleri eleyerek, sadece öğrenmek isteyenlerin sınıfta kalmalarını sağlamak için bazı kurallar koydum. Derslerde öğrencilerin devam mecburiyetlerini kaldırdım, sınıftaki herkesi dersten geçireceğimi ilan ettim, sınavı seçmeli hale getirdim; isteyen sınava girer, isteyen imza atar ve geçer not alır çıkar dedim. Bu şekilde bir kaç yıl eğitim verdim. Çok güzel sonuçlar aldım. Sonra dersi seçmeliye çevirdik ve kurallar değişti.

Vize sınavında özellikle öğrencinin ilk baktığında yapamayacağına inandığı, hatta çok kaliteli bir görsel tasarımı gösterir ve aynısını onlardan 20-25 dakika süre içerisinde yapmalarını isterim. Sınavda herkes bana takıldığı yerde soru sorabilir, ama her soruyu puan karşılığında cevaplarım. Böylelikle öğrenci o anda yapamadığı bir şeyle, dersten korkup uzaklaşmak yerine az bir puan kaybederek aslında ne kadar kolay olduğunu görür ve sınava devam eder. Sınav sonunda aldığı nottan ziyade, kazandığı kendine güven çok önemlidir. Öğrencilerden aldığımız başarılı sonuçlar da bunun göstergesi oluyor.

Özellikle photoshop dersinde 2015 yılında başlattığım karma ders uygulaması ile hem sınıfta konu anlattım hem de internet üzerinde oluşturduğum grupta, çalışmalarını paylaşarak hem benim hem de gruba dahil ettiğim, alanında uzman sektörden kişilerin de yorumlarıyla öğrenciler çok başarılı tasarımlar hazırladı. Yaptıkları şehir kolajları, sinema afişleri ve kamu spotları ile üç ayrı sergi açtık. Son çalışmalarını ise tamamen sektördeki kurum ya da şirketlerin taleplerine göre hazırladılar. Daha mezun olmadan sektörde çalışmış oldular.

Siz tüm bu işlerden büyük keyif alıyorsunuz. Öğrencilere ne tavsiye ediyorsunuz?
Öğrencilere her zaman şunu söylüyorum; “Hedefinize not ya da para kazanmayı değil, yaptığınız işten keyif almayı koyun, para da not da zaten gelir”. Öğrenciye ve çevremdeki insanlara aktardığım bilgilerle onlara faydalı olmak kendimi iyi hissettiriyor.

Buradan mezun olan bir öğrenci alanının en iyilerinden olma kapasitesine sahip bir şekilde mi mezun oluyor?
Şöyle söyleyeyim; iletişim fakülteleri arasında medya sektörüne en fazla öğrenci kazandıran fakülteyiz. Bugüne kadar Altın Portakal da dahil bir çok ödül aldık. Ödül almadığımız hiçbir yıl olmadı. Türkiye’de medya sektöründe yer alan firmalar, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisini donanımlı olduğunun farkında olduğu için mezunlarımızı deneme sürecine tabi tutmadan hemen işe alıyor. Çünkü öğrenciler uygulama merkezlerimizde çalışma imkanı bularak bilgiyi yerinde uygulayarak alıyorlar. Örneğin Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencileri kamera ile her türlü çekim tekniğini kullanıp kısa ve uzun metraj film ve belgeseller kurgulayabiliyor. Hollywood sinemasında kullanılan yazılımlardan birini öğreten tek üniversiteyiz. Öğrencilerimiz bölümden en az 10-15 yazılımı iyi derecede öğrenmiş olarak mezun oluyor.

Uzaktan eğitim konusuna çok önem veriyorsunuz neden?
Uzaktan eğitimin üniversitelerde uygulanma konusuna olan ilgim iki-üç yıl öncesine dayanıyor. Sanayide bir usta aracıma işlem yaparken, araçlara takması gereken bir cihaz için kendisinden sertifikalı yeterlilik istenmekteymiş. Bunun için de üniversitede düzenli olarak eğitime katılıp o belgeyi alması gerekli olmasına rağmen, neredeyse geç saatlere kadar çalıştığından ve buna fırsat bulamadığından dert yanmıştı. Ancak evde vaktinin olduğunu söylemişti. İşte o zaman uzaktan eğitimin neden çok önemli olduğunu fark ettim ve bu alana ne tür katkılar sağlayabileceğimi araştırdım.

İnsanların ilgi duyduklarında bilgiyi çok daha iyi aldıklarına inanmaktayım. Yıllardır uzman olduğum ve eğitimini verdiğim her alanda bilgi ve beceriyi internette konuyla ilgili görsel bilgiler aracılığı ile kazandım. Yeter ki öğrenmeye istekli olalım. Bilgiyi sadece sınıflarda anlatarak değil, dileyen herkesin dilediği zaman kolay ulaşacağı bir şekilde ve konusunda uzmanlar tarafından verilmesini savunuyorum. Özellikle internette bilgi kirliliğinin olduğu şu dönemde üniversitelerin bilgileri kitaplardan görsel mecraya ücretsiz ve kolay ulaşılacak şekilde aktarmaları, kulaktan dolma ya da yanlış bilgilerle hayata devam eden, uygulayan ya da para kazanan insanlarımız için çok faydalı olacaktır. Bütün bilim alanlarında eğitimin ve bilginin halka açılmasıyla üniversiteler isteyene, aldığı bilginin ücreti karşılığı sınavlarla ölçülmesi ve belgelendirilmesi ile çok daha hızlı fayda sağlayacaktır. Selçuk, Necmettin Erbakan, Akdeniz ve Sakarya Üniversiteleri’nde çeşitli konumlardaki hocalarla herkese açık eğitim konusundaki düşüncemi, bana göre olması gereken sistemi anlattım. Hatta bu sistemde üniversitelerin ortak bir bilgi havuzunun olmasını arzuladığımı da anlattım. Sadece Sakarya Üniversitesi’nde bu hedefimi kısmen hayata geçirecek bir imkan bulabildim. Başlangıçta amacım gönüllülük esasıyla bazı hocaların derslerini bütün dönem boyunca hem canlı vermek hem de kayıt altına alıp herkesin ulaşmasını sağlamaktı. Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi ile SAUTV adıyla bir web televizyonu kurduk ve Kongre Merkezi’ndeki bir salonu gerekli kamera ve reji ekipmanları ile donattık. Neredeyse her gün bir hoca dersini kendi fakültesinde değil de bu salonda vermeye başladı. Öğrencileri ile beraber dersi her hafta canlı olarak yayınladık ve kayıtlı halini de web sayfasında sunduk. Dersi kaçıran ya da derste anlamayan öğrencinin bu görüntüleri tekrar tekrar izlemesi bile çok büyük bir faydadır. En az iki yıldır bu şekilde birçok ders herkese açık olarak verilmeye devam ediliyor. Hiçbir tanıtımı yapılmamasına rağmen 2 yılda 200 bin izlenme aldı. Alanında uzman hocaların anlatacağı derslerden izlenme oranlarına göre ücretler belirlenirse, hocalarda kendilerini sürekli yenileme ihtiyacı hissedecektir. Uzaktan eğitim aynı zamanda gelecekte sınıf yetersizliklerine en iyi çözüm olacağını düşünüyorum.

Bu fikir projelendirilebilir mi?
En büyük hayalim, bu eğitim sistemini devletin gelecekte model alarak her alanda eğitimi insanların ayağına getirerek kolaylaştırmasıdır. Sakarya’daki bu uygulamadan bir yıl sonra bu sistemin Amerika’da da “MOOCS (Massive Open Online Courses)” yani herkese açık ücretsiz çevrimiçi dersler olarak uygulandığını öğrendim. En azından doğru yolda olmak bile mutlu etti beni.

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Hayata her zaman pozitif baktım. İnsanlar genelde kötü habere kendilerini hazırlıyor ve eğer iyi bir haber olursa zaten mutlu olacaklarını düşünüyor ve önlerine çıkan engellere takılıp, kötü şanslarına kızıyor. Yaşanan her üzüntü de vücudunun etkilenmesine, yıpranmasına ve sürekli hastalanmasına neden olur. Aslında pozitif olmak her zaman insanın mutlu olması ve sağlıklı olması demektir. Karşımıza çıkan engellere takılıp kalmadan “bu işte bir hayır vardır” deyip kendimize yeni bir hedef koymak bizi başarıya götürecektir. Sorunlar karşısında önce sabırla ve öfkelenmeden hakkımızı aramak en iyisi olacaktır. Pozitif olmak ve yaptığımız işten keyif almak bizi mutlu kılar. Mutluluk hormonunun her hastalığı önlediğini düşünüyorum. Metropol ailesine çok teşekkür ediyorum.

Add comment