Prof. Dr. Kemal ÖZCAN

N.Ü. Tarih Bölümü Profesörü

N.Ü. Tarih Bölümü Profesörü Prof. Dr. Kemal ÖZCAN

N.Ü. Tarih Bölümü Profesörü Prof. Dr. Kemal ÖZCAN

Bütün dünyaya Allah’ın nizamını, adaleti, doğruluğu yerleştirmeyi hedef edinen bir millet. Zalime korku, mazluma umut salan, Avrupa içlerine kadar yaptığı göçlerle  ”Anne Türkler geliyor” dedirten bir millet. O millet ki İbni Sina’sıyla dünya tıbbına hala hizmet veren,  Piri Reis’iyle keşfedilmemiş Amerika’yı haritada gösteren, Hz. Mevlana’sıyla insanlığa sevgiyi öğreten,  batılı seyyahların kalemlerinde olumsuz tek bir tanım kullanamadıkları imrenilecek kişiler. Bilime önem veren, alimin tanımını yeniden yaptıran, yüce Peygamberin övdüğü millet. Kimdir bu Türkler? Röportajımız N.Ü. Tarih Bölümü Profesörlerinden  Prof. Dr. Kemal Özcan’la…

Kimdir bu Türk’ler…

 

Türk tarihi denince nereden başlamak gerekiyor?
Türk tarihi insanlık tarihinin bilinen en eski tarihlerinden biridir. Türk tarihi hakkında yazılı kaynaklar Hunlarla başlıyor. Çok sayıda kesin olmayan bilgiler var. Türk tarihine ait ilk yazılı belge Orhun kitabeleridir. Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilen kitabeler bunlar. Bu kitabelerin de bir tarafı Çince bir tarafı Türkçe. Orhun kitabelerini dikenler aslında Çinli heykeltıraşlardır.

Savaşçı bir toplum mu?
Hayvancılıkla geçimini sağlayan savaşçı bir toplum. Bunu değerlendirirken o bölgenin coğrafi şartlarını da göz önünde bulundurmak gerek. Çin ziraatla uğraşan, bilim, sanat, dokumacılıkta gelişmiş bir toplum. Biz kumaş ihtiyacını Çin’den karşılıyoruz. Onlara at, koyun vs. satıyoruz. İhraç malzemelerimiz o zamanlar bunlar. Batıya göç ettikçe İpek Yolu ticareti Türklerin hakimiyeti altına geçiyor. Böylelikle Türklerde ekonomi canlanmaya başlıyor. Ekonomik anlamda halk refaha da kavuşuyor. Ticaret kervanlar için İpek Yolu güzergahında tesisler yapılıyor. Değişik sektörlere de bu şekilde girilmiş oluyor. Çeşitli kültürlerle etkileşimin getirdiği bir sonuç. Göktürkler zamanında ilk defa Bizans’la ilişkiler tesis ediliyor.

Türklerin kaderi hep göç mü?
Türklerin kaderi batıya doğru yapılan göçlerle değişmeye başlıyor. Bu göçler de çeşitli sebeplerle oluyor. Kuraklık, kışların aşırı soğuk geçmesi, otlakların, arazinin yetersiz olması, iç ve dış baskılar, taht mücadeleleri gibi nedenler Türklerin göçüne sebep oluyor. Öncelikle göç yolu olarak Karadeniz’in kuzeyi tercih ediliyor. Tarihte bilinen ilk göç İskitlerle başlıyor. Daha sonra Hunlarla devam ediyor. Hunlar Türklere Karadeniz’in kuzeyi yolunu öğretiyor. Ardından Sabarlar, Avarlar, Kıpçaklar, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar bu yolu kullanarak bugünkü Macaristan’a kadar göç ediyorlar. Karadeniz’in kuzeyine yapılan göçlerde, özellikle Hunlar döneminde Avrupa’da kavimler göçüne sebep oluyor ve Avrupa’nın etnik çevresini tamamen alt üst ediyor. Bu şekilde Avrupa’da yaygın kullanılan “Anne Türkler geliyor” sözünün ortaya çıkmasına sebep oluyorlar. Buna benzer ikinci bir göç dalgası Uzlar zamanında oluyor. Yaklaşık 600 bin kişilik bir göç. Bu göç dalgası Avrupa’da ikinci bir “Eyvah Türkler geliyor” algısını oluşturuyor. Ancak o sene çok şiddetli bir kış meydana geliyor. Uz nüfusunun yarıdan fazlası çetin kış şartları altında hayatını kaybediyor. Geri kalan ise Peçeneklerin saldırısına maruz kalarak adeta yok ediliyor. Karadeniz’in kuzeyinde yapılan göçlerden günümüze gelen çok kalabalık bir nüfus yok. Uzların devamı olarak bugün 300 bin civarında, Moldova’da ve Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan Gagavuzlar var. O dönemde Peçeneklerin kimi Bizans’a sığınmış kimi Kiev Rusya’sına sığınmış. Orada paralı asker olarak görev almışlar. Malazgirt’te Bizans ordusu saflarında karşımıza çıkmışlar, fakat karşılarında Türk ordusunu görünce Selçuklu saflarına geçerek savaşın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Hazarlar ise Museviliği tercih etmişler. Onlar da günümüzde Karay (Karaim) Türkleri olarak Kırım bölgesinde çok az bir nüfusla hayatlarını sürdürmekteler.

Türkler bu kadar yayılırken beraberinde bir kültür de yayılıyor mu?
Karadeniz’in kuzeyinden gidenler kültürü maalesef fazla taşıyamamışlar. Çünkü herhangi bir semavi dine mensup değillerdi. O bölgede devlet kuran sadece Hazarlardı. Diğerleri sadece göçebelik yapmışlar, herhangi bir kalıcı kültür taşıyamamışlar. Tam tersine asimile olmuşlar. Hazarlar Museviliği tercih etmişler. Musevilik misyoner bir din değil. İslamiyet misyoner bir din. Başkalarına anlatılır, yayılır. O zamanki Hazar hükümdarı 3 dinin temsilcilerini de davet ediyor. Musevilik hoşuna gidiyor ve onu tercih ediyor. Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra Karadeniz’in kuzeyine göç olmuyor. Türklerin İslamı kabul ettiği dönemlerde İslam dünyasında bir karışıklık var. Hem peygamber efendimizin bazı hadislerinde, hem de İslam alimlerinin rivayetlerinde Türklerin İslamiyeti kabulüyle birlikte Müslümanlığın bayraktarlığını devralacağı yönünde bir düşünce var. İslam alimleri Türklerin İslamla şereflenmelerinden sonra akın akın Türk coğrafyasına gelmeye başlamış. Türklerin Müslüman olmasıyla beraber bu sefer göç Anadolu’ya ve İslam coğrafyasına doğru yöneliyor. Çünkü gelen İslam alimleri bu yönde bir teşvikte bulunuyorlar. Müslüman olmadan önce Türklerde mevcut olan Türk cihan hakimiyeti var. Türklerde kut anlayışı var. Devleti idare etme vazifesinin kendilerine Allah tarafından verildiğine inanıyorlar. Kendilerine bu görevin verilmesiyle birlikte bütün dünyaya Allahın nizamını, adaleti, doğruluğu yerleştirmeyi hedef koyarlar.

Bütün dünyada daha etkin bir şekilde yer almak Türkler Müslümanlığı seçtikten sonra mı göze çarpıyor?
Bu düşünce Müslüman olmadan önce de vardı. Ama Müslüman olduktan sonra Türk cihan hakimiyeti değil de Allahın adını yaymak ve aleme izam vermek şeklinde oldu. İ’la-yı Kelimetullah için Nizamı Alem. Yani Allah’ın ismini yüceltmek ve aleme nizam vermek. Türkler Müslüman olmadan önce zaten karakterleri Müslüman olmaya çok müsait. Kur’an-ı Kerim’de “Celâlim hakkı için biz her millete -Allah’a kullukda bulunun ve putlara ibadetden kaçının- diye bir peygamber gönderdik.”(Nahl, 16/36) ve “İçinde peygamber olmayan hiç bir millet yoktur.”(Fâtır, 35/24) ayet-i kerimeleri var. Dolayısıyla Türklere de bir peygamber gelmiştir, ama bu peygamberin kim olduğu hakkında kesin bir bilgi yok. Ancak, Oğuz Kağan’ın Türklerin peygamberi olabileceği yönünde kesin olmayan söylemler var. Baktığımız zaman semavi dinin yansımalarının Türklerin yaşantısında zaten var olduğunu görüyoruz. Adam öldürmek, hırsızlık yapmak gibi birçok yasak var. Bu yüzden de İslamı kabul etmek Türkler için çok da zor olmadı. İslamiyetle çok örtüşüyor. Daha sonra Türklerin arasında ilim artmaya başladı. Bundan önce de ilim vardı elbette.

 

Add comment