Hakan MERİÇLİLER

sanatçı

Hakan MERİÇLİLER

Hakan  MERİÇLİLER

 Hakan MERİÇLİLER

Türk halkı olarak yemek yemek, gezip dolaşmak kadar sık yaptığımız bir aktivite daha var ki, televizyon izlemek. Yayıncı kuruluşlar ise Türk halkının televizyon başında ne kadar çok zaman geçirdiğini bildikleri için her geçen gün daha farklı ve daha ilgi çekici yayınlar ile karşımıza çıkıyorlar. Ancak bunların arasından sıyrılan bir proje var; Gülse Birsel’in bütün yükünü üstlendiği Yalan Dünya. Günümüzün en popüler dizilerinden bir tanesi olan Yalan Dünya’da öyle karakterler var ki artık günlük yaşamımız içine tamamen yerleşmiş durumdalar. İşte bu sayımızda da ‘Sevgılım’ repliği ile akıllara adeta parsellenmiş Çağatay’ı daha doğrusu Hakan Meriçliler’i konu edindik. Bin Nefes Bir Ses Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Festivali kapsamında Trabzon Devlet Tiyatrosu adına Ben Feuerbach oyunuyla Konya’ya gelen Hakan Meriçliler, mükemmel enerjisi ile bizleri ağırladı. Biz de sizler için Yalan Dünya’nın Çağatay’ını ufak bir sorguya çektik.

 

Kısaca Hakan Meriçliler kimdir?

İzmir doğumlu, 1995 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi tiyatro oyunculuk bölümünden mezun olmuş, ilk önce Sivas Devlet Tiyatrosuna stajyer olarak atanıp daha sonra Devlet Tiyatrolarında sanatçı olarak görev almaya başlamış bir kişiyim. Bunun sonrasında da 2010 yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum. Halen de Ben Feuerbach oyunu başta olmak üzere, Trabzon’da oyunlarıma devam etmekteyim. Tabii bir de Yalan Dünya var ki, o daha çok yeni bir proje.

Kendinizi 3 kelime ile tanımlayacak olsanız ne derdiniz?

 

 

‘‘Detaycı, duygusal ve idealistim.’’

 

 

 

Yaşamınızda şu ana gelene kadar kimi ya da kimleri örnek aldınız?

Esasen örnek aldığım hiç kimse olmadı. Ama özellikle dikkat ettiğim isimler oldu ki bunların en başında Müşfik Kenter vardı. Yıldırım Önal da bu isimlerden bir tanesidir. Daha başka adamlar, daha eskiler benim ilgimi çeker. Yeni zamanlarda ise Al Pacino, Jack Nicholson oyunculuklarından etkilendiğim adamlardır.

 

‘‘48 kilo alırsam eğer Gerard Depardieu olurum.’’

 

 

Sosyal medya sizi Gerard Butler’a çok benzetmiş durumda. Sizin kendinizi benzettiğiniz birisi var mı?

O sözleri çok duyuyorum ama benim kendimi benzettiğim kimse yok açıkçası. Sosyal medya da bunu okuduktan sonra da Gerard Butler’a baktım, neremizi nasıl benzettiler çözemedim, hiç alakamız yok bence. Fakat kesinlikle şöyle bir tezim var; 48 kilo alırsam eğer Gerard Depardieu olurum.

 

Yalan Dünya ekibine dahil olmanız nasıl gerçekleşti?

Bu soruyla her yerde karşılaşıyorum fakat bunu Konya için bir kez daha yapacağım sanırım. Gülse Birsel’i bir kafede gördüm. Kendisi röportaj vermeye gelmişti. Çok pozitif birisi olduğu için menajerim aracılığı ile şu anda bir projesi olup olmadığını öğrendim. Gülse’de Yalan Dünya dizisi için bütün rollere birilerini bulmuş fakat Çağatay karakteri hala boşmuş. Konuştuk, anlaştık, benim o dönemler bir projem olduğu için Gülse beni 40 gün kadar bekledi bu yüzden kendisine sonsuz minnettarım, daha sonra da Çağatay karakteri ekranlara girdi.

 

Yalan Dünya’da Çağatay’ı değilde ‘’şunu’’ oynasaydım dediğiniz bir karakter var mı?

Hiç yok. Aslında hepsi olurdu, evet hepsini oynardım fakat ben Çağatay’dan çok mutluyum. Çok keyifle oynuyorum. Hatta eminim, bana seçenek sunsalardı ben yine Çağatay karakterini oynamak isterdim. Çünkü Çağatay çok marjinal.

 

Yani sizinle uyuşuyor diyebilir miyiz?

Hayır uyuşmuyor. Çağatay karakterini benimle kıyaslarsan, Çağatay benim yanımda çok kısır kalır. Onun belli çizgileri var. Toplum içinde varolmaya çalışan çakma bir aktör Çağatay. Kendisini çok başarılı zannederek kendisine o payları vermiş ama asıl olanın farkında değil. O içinde olduğu dramın farkında olmadığı için komik bir karakter ve seyirci tarafında da seviliyor. Ayrıca o kadınlar konusunda da çok başarısız bir adam, her gördüğü kadına sulanan bir tip. O yüzden Çağatay ile hiç mi hiç uyuşmuyoruz.

 

Rol arkadaşınız Derya Karadaş’ın üzerine Zerrin karakteri ile konsomatris damgasının yapıştığı yadsınamaz bir gerçek. Sizce bu durum Çağatay ve Hakan Meriçliler ikilisinde de var mı?

Hayır ben olduğunu düşünmüyorum. Bunu en basit yoldan nasıl anlarız biliyor musun, eğer Çağatay benimle içsellenmiş olsaydı Ben Feuerbach oyununda seyirciyi zaptedemezdim. Ben nasıl bir rol yaparsam yapayım, seyirci asla beni o karaktere yakıştıramaz, hala Çağatay zannederdi. Sadece Ben Feuerbach oyununda da değil, yaptığım turnelerde, oynadığım oyunlarda herkes ‘’a a a, bu adam demekki sadece Çağatay değilmiş.’’ diyor. Kafaları karıştığı bir gerçek ama bu benim hoşuma gidiyor. Sağ gösterirken soldan ölümcül darbeyi vuruyorum ve seyirci kitleniyor.

 

‘‘Ben diziden tiyatroya zaman ayırmıyorum; tiyatrodan diziye zaman ayırıyorum.’’

 

 

Yalan Dünya setine ve dizi çekimlerine çok fazla zaman ayırdığınız için yıllardır emek verdiğiniz tiyatroyu aksattığınızı ya da tiyatroya ihanet ettiğinizi düşünüyor musunuz?

Kesinlikle öyle bir düşüneceye kapılmadım. Yalan Dünya tam tersine, tiyatromu çok daha avantajlı duruma getirmiştir. Çünkü o medyatikliğin, o ünün vermiş olduğu bir seyirci çekme durumu sözkonusu. Yalan Dünya’dan sonra oyunlarıma olan ilgi 5 ile 10 kat oranında artmıştır. Ben Feuerbach oyunu şu anda 100. oyununa doğru gidiyor, çok az kaldı. Bu şekildeki az kişi olan oyunların 100. oyuna falan gitmesi imkansızdır. Ama elde edilen bu medyatiklik seyirciyi oyuna çekmekte, haliyle oyunun 100. oyuna kadar gitmesini sağlamıştır. Bir de şöyle bir durum var, ben diziden tiyatroya zaman ayırmıyorum; tiyatrodan diziye zaman ayırıyorum. Ben Yalan Dünya dizisine girerken, anlaşmamda da yazar o; ilk etapta tiyatroya zaman ayıracağım, diye.

 

Bu yoğun tempoda yetişme imkanı bulabiliyor musunuz peki?

Bir hafta içerisinde 8 defa uçağa bindiğimi bilirim. Set-oyun-set-oyun… Ama yetişiyorum, yetişmek zorundayım. Tabii yetişmesi gereken tek kişi bende de değilim, dizi benim tiyatroma uyum sağlamak zorunda, başka şansları yok.

 

Bize Ben Feuerbach oyununuzdan bahseder misiniz?

İnsan öyle bir varlıktır ki, dibe dalar. Kimi zaman kendisini güvende hissetmek için 10 metre dalar, 20 metre dalar. Bazıları daha derini merak eder, bunlar 100 metre dalar. Fakat 100. metreye ulaştığın anda vurgun yeme ihtimalin başlar. Ama her şeyin, bütün insan bünyesinin sınırlarını zorlamak isteyen kişiler vardır. Bu işte 100 metre dalan için geçerlidir. 10 metreye dalan vurgun yemez, güvendedir ve buna göre yaşar. Bu oyundaki adamda 100 metreye dalmış, vurgun yeme ihtimali olan ama bununla oynaşan bir adamın hikayesi. Burda şu vardır; bize dikte edilenlerle mi yaşamak, yoksa ‘’hayır, ben orda bir şey gördüm, ona doğru gideceğim.’’ diyerek mi yaşamak.

 

Yıllardır tiyatrodaydınız, birden ekranlara girmek fikri nasıl oldu? Aklınızda vardı, Gülse Birsel denk mi geldi yoksa aniden gelişen bir şey mi?

Şöyle oldu, ben dizilerde yer alıyordum fakat tiyatrodan dolayı çok fazla zaman ayıramıyordum. Televizyonu da pek istemiyordum çünkü pek sahici olduğuna inanmıyorum. Fakat malesef diyerek artık hayatın dayattığı şöyle bir şeyi hissettim; benim bir oğlum var ve ekonomik anlamda geliştirmenin zorunluluğunu çok açık bir şekilde hissettim. Bu fikrin doğrultusunda ‘’evet ekrana adım atıyorum.’’ dediğim anda ortaya çıkmış bir projedir Yalan Dünya. Fikir ve projenin aynı anda buluşması yani.

 

Peşinizden gelen, tiyatro eğitimi alan, almakta olan gençlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Burda net bir şey söyleyemem çünkü her eğitimini alan insan farklıdır. Her oyuncunun kendi yeteneği vardır. Hiç kimse birbirinin aynısı değildir. Bu yüzden şunu şunu şunu yapın diyemem ama diyebileceğim tek bir şey var; ilk 20 sene çok zordur, çok dikkat edin. Çünkü ilk 20 sene değişkenlikler senesidir. İnsan idealist olur, çılgın olur, durgun olur neyin ne olacağı hiç belli olmaz bu seneler içerisinde. Zaten insan kendinden vazgeçemeye başladığı anda oyuncu olur.

 

Desteğinden dolayı Özlem Aydoğdu’ya teşekkür ediyoruz.

Add comment