Yasemin DEVECİOĞLU

GÖKÇEM REHABİLİTASYON MERKEZİ

GÖKÇEM REHABİLİTASYON MERKEZİ Yasemin DEVECİOĞLU

GÖKÇEM  REHABİLİTASYON MERKEZİ Yasemin DEVECİOĞLU

 GÖKÇEM REHABİLİTASYON MERKEZİ

Yasemin DEVECİOĞLU

 

Bu yazımızda Gökçem Rehabilitasyon Merkezini diğer rehabilitasyon merkezlerden ayıran özelliklerini ve bu farkı yaratan Gökçem’in kurucusu Yasemin DEVECİOĞLU’nu biraz daha yakından tanıyacağız. Yasemin Hanım ile oğlu ve aynı hayatı paylasan çocuklar için kurmuş olduğu Gökçem Rehabilitasyon Merkezinde buluştuk. Yasemin Hanım’la uzun bir o kadar da hüzün ve mutluluğun bir arada olduğu bir sohbetin içinde buluverdim kendimi.

 Yasemin hanımı tanıdıkça bir anne olarak ne tür fedakârlıklar yaptığını bir annenin evladı için neler yapabileceğinin bir kez daha gördüm. Hayat gayesi sadece çocukları olan çocukları için dişini tırnağına takan bir annenin yaşam öyküsü ve bunun sonunda Gökçem Rehabilitasyon merkezinin kurulması. Anne olmanın sorunluluklarını fazlasıyla taşıyan oğlu Gökhan’ın doğumu ile başlayan 19 yıllık acısıyla tatlısı ile süren o serüveni dinleyelim.

 

Gökçem adı nerden geliyor?

Gökçem Koleji 2007 yılında kuruldu. Kurulma sebeplerinden biri oğlum Gökhan’dır. Gökhan 19 yaşında down sendromu orta derece zihinsel engelden etkilenmiştir. 1994 Gökhan ilk eğitimine başladığında 1 yaşındayken Konya’da sadece bir tane özel eğitim merkezi vardı. Doğal olarak bizde bu süreçten çok fazla etkilendik, biraz da maddi imkân daha fazla etkiledi. Biz Gökhan 12 yaşındayken ilk kez Ağıllar inşaatın ikinci kardeşi Ahmet AĞILIN kızı Ayşegül’le tanıştık ve bize geldiklerinde dedi ki; ‘’siz neden burada uğraşıyorsunuz Konya’da çocuğunuz eğitim almamış’’. Bunun üzerine ilk Ankara’ya gittik. Mehmet ÖNFİREK Gazi Üniversitesinde Profesör Türkiye’ye ilk özel eğitimi getiren profesördür. Bize özel eğitimin ne olduğunu anlattı, bir anne baba olarak neler yapmamız gerektiğini bilip bilmediğimizi sordu bana ilk sorduğu soru şuydu; ‘’sen oğlunu tanıyorsun, 18 yaşına geldiğinde nerde olmasını istersin?’’ İlk defa kendime 12 yaşındaki çocuğumun nerde olması gerektiği sorusunu sordum. O gün bir mücadelenin içine girdik, 2 yıl devam ettik Mehmet hocamla hem dil terapistinden eğitim aldık hem de Mehmet hocadan danışmanlık aldık. 2007’nin başlarında biz böyle bir kurum açabilir miyiz? Böyle bir kurum açsak bizim ne gibi faydamız olur? Düşüncesiyle eşimle istişare ettik, bunun kararını aldık ve Mart ayında biz bu kurumu açtık.

Kurum ilk kurulduğunda kaç öğrencisi vardı?

İlk açtığımız yıl 2 öğrencimiz vardı birde benim oğlum. Arkadaşlarımızın çocukları, bize güvenen insanların çocukları gelmeye başladı. 4 yıl sonra öğrenci sayımız 50 oldu. Sonra dedim ki ben; ‘’bu çocukların sadece eğitimiyle değil de sosyal yaşantılarını da düzenlemek gerekiyor.’’ Şimdi bizim çocuklarımızda bir problem var,  bu problem nedir? Toplumuma uyum sağlayamamak, sosyal entegrasyonların sağlanmaması. Sosyal entegrasyonların sağlanmaması ne anlama geliyor? Bu çocuk ne öğrenirse örgensin bir yerde kullanamıyor. Kullanamadığı zaman ne yapıyor? Bu sefer yapamadığını hissediyor daha fazla olumsuzluklarla karşılaşıyor.

Gökhan’ı önce denedim, kimsenin çocuğunun üzerinde bunu deneyemem ilk önce kendi oğlumda uygulamaya başladım: Oğlum sema’ya çok düşkündü, ney kursuna göndererek işe başladım. 1 ay sonra baktım ki sesleri çıkartabiliyor, birçok insanın aylarca uğraştığı üfleyemediği şeyin sesini çıkartabiliyor. Sonra benim sema yapma merakım vardı evde çalışıyordum, oğlum da benimle beraber çalışmaya başladı. Ben başaramadan ama Gökhan sema yapmaya başladı. İlk başladığında bir dakika dönebiliyordu sonra bir semazen hocayla görüştüm haftada iki gün eğitim aldı. Gökhan bir ay içinde ‘’yarım çarp’’ dediğimiz şeyi kazanır hale geldi, tam bir yıl sonra yarım çarp’dan tam çarp’a döndü ve 3 dakika döner oldu. Sonra dedik ki tek Gökhan’la kısıtlı kalmasın bu ve 2007 yılında bir gösteri yaptık bir okul programında ilk konuğumuz Yavuz BİNGÖL oldu. Sanatçıyı getirme ihtiyacına gelince; bizim çocuklarımızın yaptığı hiç bir şeyi insanlar ciddiye almıyor, insanların değer verdiği şeyler nelerdir? İnsanlar politikacılara ve sanatçılara değer verir, özellikle sanatçılar toplumun yapısını çok değiştirebilen kişilerdir. Sağ olsun Yavuz Bey kırmadı bizleri geldi programımıza katıldı. Ve biz bunu her yıl bir gelenek haline getirdik 21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü’nü bir program esnasında çocukların yaptıklarını, yapabilirliklerini sergilemek için çalışmalar yaptık. Sonra git gide organizasyonlarımız genişlemeye başladı ilk programımıza 10 çocuğumuz katılmışsa bir sonrakine 15 çocuğumuz katılır oldu. Bunu reklam olarak hiçbir zaman yapmadık ama yaygınlaşması,  başarabildiklerini göstermesi bizim için önemliydi. 2010 yılında programımıza Murat KEKELİ’Yİ davet ettik. Bir kişi dönerken 2 kişi dönmeye başladı çocuklarımız önce sema’yı sonra harmandalı ve folklora başladılar. Tiyatro yaptılar, skeçlerde rol aldılar.

Üçüncü yılımızda daha geniş çaplı bir şey yapmalıydık… Canlı müzikle sema eğitimi vermeye yani alıştıkları şeklin dışında, mesela bir ilahide dönerken farklı bir ilahiyi koyduğunda çocuklar dönemezler çünkü o müziğin tınısına göre hareket etmeyi sitemli çalışmayla kazanmayı sağlarsınız.

Zerrin ÖZER hanımla tanıştık arkadaş olduk.  Zerin Hanım sağ olsun bizleri kırmadı konuğumuz oldu. Sonra bir koro oluşturduk, koroyla şarkılar söyledik. İstiklal Marşı’nı söylediler… Bu onlar için bir başarıydı, başlamak ve sonlandırmak bizim çocuklarımızda en olanaksız şeylerden biridir.  Bu inanılmaz bir ilgi oluşturdu.

Zerrin Hanım’ın fikriyle büyük bir orkestra ile daha geniş kitlelere ulaşalım dedik. Biz bu çocuklara inanılmaz bir şey yaptırmalıydık ki farklı Türkiye’de belki dünya’da yapılmamış bir şey olmalıydı. O dönemde Türkiye ‘ ye gelen yabancı uyruklu çocukların Türkçe olimpiyatları başlamıştı biz de bunu model alarak 21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü dünyadan çocuklar getirelim dedik. 10 ülkeye ulaştım 4 ülkeden yanıt aldım: Mısır, Lübnan, Hollanda ve Amerika.

Üniversitelerle bağlantıya geçtim, üniversitede ki hocalarla international derneklere ulaştık, derneklerden aradılar başarı elde etmiş çocukları gençleri buldular ve bunların birebir aileleriyle görüştük. Referanslar bulmak zorundaydık, Türkiye’ye geldiklerinde zarar görmeme anlamında garantiler verdik ve Konya’ya geldiler. 2011 yılıydı pek çok senfoniyle iletişime geçtim ve Antalya Devlet Senfoni orkestrasıyla çalıştık. Orhan ŞALLIEL hocamdan bize destek olmasını rica ettim sonra İsmail TUNÇBİLEK’te Orhan hocamızın arkadaşıydı o geldi. Büyük bir orkestra oluşturduk bu etkinliklerle dikkat çekmeliydi ülkemiz. İlk tasavvuf müziği korosu ile 5 ilahi söyledik. Bu ilahileri söyleyebilmeleri için otuza yakın müzikle çalışmalar yaptık, iki yıl boyunca çalıştık. Geçtiğimiz yıl Mart ayında ki programımız Mevlana Kültür Merkezi’nin küçük salonunda gerçekleşti. Bu yıl gerçekleştirmeyi planladığımız gösterimiz için Konya Askeri bandosu bizlere eşlik etti, Necmettin Erbakan Üniversitesi’nin müzik bölümünün orkestrası ile de görüştük. Bu yıl konuklarımız Emre ALTUĞ, Serkan ÇAĞRI, Zerrin hanım oldu. Yaptığımız çalışmalarla iki kez TRT programlarına çıktık. Bizim çalışmalarımız bunlar…

 

Bize hiç kendinizden bahsetmediniz?

Ben kendim buyum, zaten ben, Gökhan’ım bu kurum kuruldu kurulalı hiçbir zaman ismimiz geçmedi. Hiç bir çalışmanın içinde ismimi istemedim.

 

Ben anneyim, anne verir almaz o yüzden anne olmayı seviyorum anne olarak kalacağım.

 

Down sendromunu biraz açabilir miyiz?

Down sendromu bilinmeyen bir tanı değildir. Hepsi birbirine benzer, hepsi birbirinden şeker çocuklardır. Anne ve babanın genlerinin birleşmesi esnasında oluşan 21. Kromozom’un yapısının bozulmasıyla oluşan bir hastalıktır. Ama yapı olarak Gökhan da ne farklılıklar var dediğinizde ilk rapor aldığımızda %90 zihinsel engeli vardı. Şu anda aldığımız raporda %50 düştü, bunun sebebi ise eğitim.

 

Down sendromu tedavi edilebilir bir hastalık mıdır?

Bunu tedavi gibi düşünmeyelim bir insanın göz rengi nasıl değişmezse down sendromu da değişen bir şey değildir. Asla yarının endişesi içine düşmez gelecek kaygısı yoktur. Onlar sadece yaşarlar, nasıl yaşarlar?  Mutlu yaşarlar, olumsuzlukları görürler, üzülürler ama karşısındakine de bir olumsuzluk yapıyım diye hiçbir zaman düşünmezler. Yalan söyleyemezler çünkü kurgu yoktur. Onlar bize özel emanetler sağ olsunlar aileleri de bu noktada çok fedakârlar. Ben bu işi yapmayı seviyorum.

 

Gökhan’ın eğitimden kazandığı neler?

Gökhan çok geç eğitim almaya başladı. Kendi başına yemek yiyebiliyor. Gökhan sabah üzerini giyiniyor, yatağını topluyor, kirli çamaşırlarını sepetine koyuyor, kahvaltısını hazırlıyor, kendi canı ne istiyorsa yapabilen bir çocuk. Bunlar eğitimle kazandırılan şeyler. Ben olmadığımda bağımsız yaşayabilmeli. Mesela kendi banka hesabına para yatırıp çekebiliyor.

Merkezinize her çocuğu alıyor musunuz yoksa belli kriterleriniz var mı?

Bedensel engelliyi alamıyoruz çünkü fizyoterapi ihtiyacı oluyor. Fizyoterapi sağlıkla ilgili bir durum bizim işimiz eğitim, bunun hastanede olması gerektiğini düşünüyorum. Hastane ortamında doktor kontrolü altında olan bir ortamda olması gerekiyor. Bizim işimiz eğitim, biz eğitimciyiz. Bir yaş ortalaması koyduk, 15 yaşın üstünde ki çocuklardan verim alamazsınız çünkü 15 yaşından sonra bu çocukların gidecekleri yer artık iş eğitimi uygulama okuludur. 3 aydan 15 yaşa kadar olan örgencileri tanılarına bakmaksızın tüm örgencileri kabul ediyoruz.

 

Şuan kaç öğrenciniz var?

140 öğrencimiz var. 140 öğrencimin hepsine bire bir eğitim veriyoruz, en iyi şekilde eğitim vermeye çalışıyoruz.

 

Merkezinizde down sendromu, otizm gibi rahatsızlıklar saydınız bunların sınıfları ayrılıyor mu?

Bu çocukların hepsi bireysel sınıflara giriyor birebir. Örgenci derse girmeden 1 saat önce merkezimize geliyor 45 dakika bir eğitim alıyor. Sonraki 7 öğrenci geliyor sistemli bir şekilde ayarlıyorlar.

 

 

Bu tarz ailelere verebileceğiniz öneriler nelerdir?

Kendilerini geliştirme yoluna gitmeliler bol bol bu alandaki kitapları okusunlar.  ‘’Allahtan geldi ne yapabiliriz kaderimiz bu’’ demektense; ‘’Neler yapabiliriz?’’  ‘’Niçin buradayız?’’ ‘’Niye anne babayız?’’ Diye kendilerine bir sorsunlar. Normal çocuğa nasıl ki tuvalet eğitimi veriyorsanız, bu çocuğa da eğitim verebilirler. Normal çocuk 1- 2 yasında yürür ama bu çocuk 3- 4 yaşında yürüyebilir yürümesi için çaba göstermeliler.

 

Gökçem Rehabilitasyon olarak gelecek planlarınız var mı?

Gökçem Rehabilitasyon Merkezi ben ölünceye kadar devam edecek. Ben bu dünyaya gözümü kapattığımda gerisine bir şey diyemem ama ben yaşadığım sürece olacak.

 

Öğrenci sayısını arttırmayı düşünüyor musun?

Asla düşünmüyorum, ben asla kazanç peşinde değilim bu pilot uygulamadır.

 

 

Bir hayalim var

korumalı iş merkezi düşünüyorum bu çocuklar için. Çalışabilecekleri, kendilerine meslek edinebilecekleri

korumalı bir iş yeri düşünüyorum. Gerçekten profesyonel dünya standartlarında

bir yer düşünüyorum,

hem eğitim alabilecekleri

hem iş öğrenebilecekleri hem de öğrendikleri işleri uygulayabilecekleri bir ortam oluşturmak istiyorum

ölmeden önce yaparsam

huzurla öleceğim.

 

Add comment