HÜSEYİN ELMAS

Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı

HÜSEYİN ELMAS

HÜSEYİN ELMAS

HÜSEYİN ELMAS

 

Ülkemiz ve Konya sanat camiasının yakından tanıdığı Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Hüseyin Elmas

  1. Kişisel Resim Sergisini 02 Aralık 2013 tarihinde Medaş Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdi… Günümüze değin 16 Kişisel sergi 200’e yakın ulusal ve uluslararası karma resim sergisi ile gerek yurt içinde gerekse yurt dışında Ülkemizi temsil eden Hocamız ile siz  Metropol okuyucuları için görüştük.

 

 

Hocam Kalabalık bir sanatsever eşliğinde resim serginizin açılışını hep beraber gerçekleştirdik. Bu serginin oluşum sürecini bize anlatabilir misiniz?

 

-Bu benim Konya’da gerçekleştirdiğim 4. kişisel sergim. Daha önce, 1999, 2003 ve 2006 yıllarında Konya’da üç kişisel resim sergisi gerçekleştirmiştim. Bu da yaklaşık 8 yıldır Konya’lı sanatseverlerden uzak kaldığımın bir göstergesi. Aslında 23 yıllardır içerisinde yaşadığınız bir kentten uzak kalmak için uzunca bir zaman. Yaklaşık 2 yıl önce kendi kendime artık Konya’da bir sergi açmanın zamanının geldiğini düşüncesi ile yola çıktım. Uzun süredir üzerinde çalıştığım “KUBBELER” serisinin milli kültürümüzün manevi mimarlarından birisi olan, Mevlana Celaleddin Rumi’nin insan sevgisi, dünya görüş ve hayat felsefesi ile birleşmesinin iyi sonuçlar verebileceği kanaati bende uyandı. Sonuç olarak bazı denemelerin ardından bir takım resimler çalıştım. Bunların en iyi sergilenme zamanı ise doğal olarak Şeb-i Arus haftasını da içerisine alacak şekilde olmasıydı ve 29 Aralık tarihine kadar devam edecek serginin açılışını 2 Aralık tarihinde hep beraber gerçekleştirdik.

 

 Kubbeler ve Mevleviler, her ikisi de geleneksel kültürümüzü önceleyen bir yaklaşım. Bu konuyu biraz açabilir miyiz?

 

-Her insan gibi doğal olarak sanatçılar da içerisinde yaşadığı kültürden beslenir. Bu besin kaynağı ise aslında onu var eden şeydir. Biraz açacak olursak, kısaca toplumun örf, adet, gelenek ve görenekleridir. Sanat bağlamında değerlendirdiğimiz zaman ise, geçmişten günümüze taşıdığımız geleneksel sanatlarıdır.  Bu da Modernleşme süreci ile yok olmaya başlamış gittikçede yok olan milli varlığımızdır. Bunun bir şekilde günümüz koşullarında gelecek nesillere aktarılması gerekir. Bu nedenle ben Orta Asya’dan günümüze taşıdığımız gerek İslam öncesi, gerekse İslamiyet sonrası kültürel mirasımızı günümüz sanat anlayışı  doğrultusunda birleştirmeye çalıştım. Amacım farklı dönemlere ait kültür katmanlarımızı aralayıp tuvallerime taşıyarak günümüzün hatta  gelecek nesillerin  geçmişle olan bağlarını gündeme getirip geçmişin de gelecek kadar önemli olduğunu vurgulamak istedim. Bunun içinde başta, Türk İslam mimarisinin vazgeçilmez bir unsuru olan “kubbe”  ve diğer mimari öğeler, minyatürler ve bunların yüzyılların birikimi sonucu oluşturduğu plastik ifade dili, felsefesi hem içerik hem de biçim olarak resimlerime yansıdı. Sergide karşılaştığınız Kubbe formuna eşlik eden Mevleviler, Güvercinler ve At figürleri de gene bizim kültürümüzde derin izler bırakmış motifler olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Geleneğin gelecek nesillere aktarılması gerektiğini söylediniz. Sizce sanatta olması gereken bu mudur?

 

-Kuşkusuz bazılarına göre böyle olmaya bilir. Ancak geçmişe baktığımız zaman, toplum olarak yaklaşık 300 yıldır Batıyı önceleyen bir kültür oluşum içerisindeyiz. Sosyal yaşamımızda görülen Batı kaynaklı değişimler sanat hayatımızı da etkilemiş, süreç içerisinde geçmişe dair pek çok sanat dalımız kaybolup gitmiştir. Özellikle son dönemlerde Küreselleşme adını verdiğimiz değişim süreci sadece bizim toplumumuzu değil az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumları hızlı, dengesiz ve kontrolsüz bir değişime sürüklemiştir. Biz sanatçılar olarak bu değişim karşısında sessiz kalmamamız gerekir. Biraz önce de değindiğim gibi Ben, geçmişten bize eklektik bir yapı içerisinde ulaşan bağlarımızın gündeme getirilip geçmişin de gelecek kadar önemli olduğunu vurgulamamız ve gelecek nesillere aktarmamız  gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Resimlerime geleneksel mimarimizin bazı unsurlarını ve gene geleneksel sanatlarımızın plastik ifade dilini taşımaya çalışıyorum.

 

Uzunca bir süredir Konya’da sergi açmadığınızı söylediniz. Biz de biliyoruz ki bizim toplumumuzun resim sanatına karşı duyarlılığı son derece az. Son serginizi de 2006 yılında açmıştınız. Konya’ da o günden bu güne değişen bir şey var mı?

 

-Bu cevaba nasıl bakacağınıza bağlı. Daha önce bu konuya ilişkin bir çok yazı ve röportajlarım yayınlandı. Kuşkusuz değişen birçok şey var. İzleyici kitlesi gün geçtikçe değişiyor, artıyor. Bunun da bir takım sebepleri var. Her şeyden önce nüfus artıyor. Sanat eğitimi veren kurumlar arttı. Üretim bazında sanatla ilgilenen kişi sayısında artış var. Ama bu yeterlimi? Bence yeterli değil. Ne kadar sanat ortamından bahsedebiliriz? Yılda kaç sergi Konya’da açılıyor? Bu sergilerin düzeyi nedir?  Kaç tane sergileme mekanı var? Sanattan geçimini sağlayan kaç özel sanat galerisi var? Yılda kaç resim Konya’da satılıyor? Sanat alıcıları kimlerdir? Bunların cevabını ne kadar olumlu yönde verebiliriz? Doğrusu 23 yıldır Konya’da sanatla iç içe olan birisi olarak ben olumlu yönde veremiyorum.

Add comment