Recep Konuk

Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı

Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı Recep Konuk

Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı  Recep Konuk

Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı

Recep Konuk

 

Bu sayımızın kapak konuğu Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı Recep Konuk, Konya Şeker’in dünden bugüne kat ettiği yolu, tarım sektörünün gelişimini ve geleceğini değerlendirdiği röportajını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

 

Siyaset üstü bir kişilik olarak algılanan Recep Konuk’u okuyucularımıza nasıl tarif edebiliriz? Konuk kimdir?

Öncelikle ifade etmem gerekir ki ben işiyle yaşayan ve yaptığı iş her ne olursa olsun onun hakkını vermeye çalışan biriyim. Eğer toplum kafasında bizi bir yere oturtmuşsa bu yaptığımız işler üzerinden bir konumlamadır ve ben bundan şeref duyarım. Belediye Başkanlığı ve Konya Şeker’de üstlendiğim görevler amme hizmeti görevleridir ve bu açıdan bakınca bizim ömrümüzün yaklaşık üçte biri amme huzurunda ve amme hizmetinde geçti. O nedenle bizim kendimizi tarifimizden ziyade hemşehrilerimizin bizi tarifinin daha doğru ve daha isabetli olacağını belirtmek isterim.

Ben köyde doğdum ve halâ köye ait olduğumu hissediyorum. Yani iş adamı, yönetici, kooperatifçi gibi vasıflar yerine Türkmencamili Recep Konuk tanımlaması bana daha sıcak geliyor ve beni daha iyi anlatıyor. Anadolu’da doğmuş ortalama bir insanın hayat çizgisine sahibim. Eğitim olarak ülkemizde bir köy çocuğu hangi standartlarda ve okullarda eğitim alabiliyorsa o süreçten geçtim. Yani köy okulu, devlet lisesi ve devlet üniversitesi. Sonrasında memuriyet. Bu benim yaşıtlarımın ekseriyetinin hayat çizgisidir. Öğretmenlik ve milli eğitimde idarecilik yaptım. Beş yıllık memuriyetten sonra da istifa ederek, Çumra’ya döndüm ve kendi işimi kurdum, ticari deneyimimde beş yıl üst üste vergi rekortmeni olma onurunu yaşadım, Belediye Başkanı seçildim ve o tecrübelerden sonra da 1999 yılında Konya Şeker’de emanet hırkasını üstüme geçirdim ve o zamandan beri de bu şerefli görevi, üstlendiğim sorumluluğun hakkını vererek yapmaya gayret ediyorum. Bu gayrette eğer bir netice alınmışsa bunun sebebi bedenimizin de gönlümüzün de ait olduğu yerden kopmamasıdır. Görev sürem boyunca her sabah Türkmencamili Recep Konuk olarak uyandım ve her güne Türkmencamili Recep Konuk olarak başladım. Ben şuna inanıyorum; benim bu görevlerdeki varlık sebebim Türkmencamili nezdinde köyün, tarlanın, tapanın ve o köylerin, tarlanın, tapanın sessiz ancak çalışkan insanlarının beklentilerine cevap üretmek, onların önündeki zorlukları aşmalarına elimin erdiğince yardımcı olmaktır. Bu nasıl olur? Kendinizi makamınız ve mevkiiniz ne olursa olsun oralı hissedebilir ve kökünüzü geldiğiniz yerden koparmazsanız olur.

‘’Laf üretmekte mesele yok, mesele iş üretmekte’’

 

Öğretmen ve yönetici olarak görev yaparken memuriyetten istifa ederek iş hayatına atılmanızın sebepleri neler?

Memuriyet, hele hele öğretmenlik mühim bir vazife. Ben de bir öğretmen olarak bu şerefli mesleği kısa bir süre de olsa yapma onurunu yaşadım. Memuriyete başlarken nasıl milletime öğretmen olarak faydalı olma arzumun peşinden gittiysem ayrılırken de aynı sebeple veya sebeplerle ayrıldım. Öğretmenlik yaptığım yıllarda da benim kopamadığım vasfım ziraattı, çiftçilikti ve ben daha çok faydalı olacağımı, daha çok insana elimin değebileceğini düşünerek 30’lu yaşlarıma varmadan bir karar vermek zorunda hissettim kendimi. Öğretmenliğimin beşinci yılında da o kararı almazsam hayallerimi emeklilik sonrasına ertelemek zorunda kalacağımı düşünerek kendime göre cesur bir karar verdim ve o kararımı yine cesaretle uygulayıp sevdiğim ve içinde olmaktan mutlu olduğum tarım sektörüne, tarlaya tapana, ziraate geri döndüm. Yani, hayallerimin ve ideallerimin benimle birlikte yaşlanmaması için bir adım atmam gerekiyordu ve o adımı attım. O adımı atarken Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin başına geçmek gibi bir planım vardı diyemem, Belediye Başkanı olmayı hedeflemiştim de diyemem. Benim tek düşüncem mutlu olduğum yerde ve bildiğim, içinde olmaktan haz aldığım sektörde yer almaktı. Sonrası? Sonrası zaten kader çizginizde varsa oluyor. Öğretmenlikten sonra ilk yaptığım iş zirai ürünler ve zirai ekipmanları ticaretiydi. Vergi rekortmenliklerini bir kenara koyuyorum, bu kısa ticari hayatımda kazandığım en büyük tecrübe çiftçinin ürününü kendi ürünü sayacak kadar tarlaya hassas yaklaşacak organizasyon eksikliğini tespit etmem oldu. Bir ticaret erbabı olarak da o dönemde her üreticinin ürününe kendi ürettiğim ürün kadar kıymet verdim hassas davrandım. O hassasiyet ve o vasıflarla yapabileceklerimizin sınırının olması da bizim kader çizgimizin Konya Şeker ile kesişmesine sebep oldu.

“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” Hadis-i Şerifi benim hayat felsefemin temelidir. Ben bir çiftçi şirketini yönetiyorum ve burada emanetçiyim. Ben onbinlerce üreticinin mesuliyetini omzumda taşıyorum. Bu şirketin iki gününün birbirine eşit olması onbinlerce üreticinin ziyan olması anlamına geliyor. Zaten benim Konya Şeker’de göreve geliş hikâyem de bu sebepledir. Bir hayal kırıklığı yaşadım, inat ettim, sürekli olmazlarla üreticiye zaman kaybettiren bir yönetim anlayışını “neden olmasın” diyen bir yönetim anlayışıyla değiştirmek için yola çıktım, çıkmaya mecbur kaldım. Kısaca özetleyeyim; benim 1999 yılında Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinde göreve talip olmamın birinci sebebi; fikri takiptir. Çumra Belediye Başkanlığım döneminde biz Konya’ya ikinci Şeker Fabrikasını kazandırmak üzere bir adım atmış ve o adımı da fabrikanın inşa süreci hariç sonuçlandırmıştık. 18 arkadaşımla birlikte kurduğumuz Çumra Şeker A.Ş adına Çumra’da bir şeker fabrikasının projesini hazırlattık, ruhsatını çıkarttık. Bu projeyi hayata kendimiz de geçirebilirdik, ancak biz üreticinin ürününü işleyecek bu fabrikanın, üreticisinin olması gerektiğine inanıyorduk ve projeyi Konya Şeker’e teklif ettik. Konya Şeker’in o dönemde görevdeki yöneticilerinin projeyi hayata geçireceklerine dair söz vermeleri üzerine de ruhsat ile projeyi Konya Şeker’e gönlümüz rahat ve huzurlu şekilde bedelsiz olarak devrettik. Ancak o söz maalesef yerine getirilemedi ya da getirilmedi. Konya’da üretilen şeker pancarının üzerine 1,5 Milyon Tonun üzerinde şeker pancarının daha üretilmesini sağlayacak, binlerce çiftçinin derdine derman olacak bu projenin sebep ne olursa olsun üreticiye kazandırılamaması bizi hem üzdü, hem de madem yapılmıyor, yapmıyorlar o zaman biz gelir yaparız dememize sebep oldu ve fikrimizin peşini bırakmamak için yönetime talip olduk. Bu Konya Şeker’de yönetime talip olmamızın birinci sebebidir ancak tek sebep bu değildir. Ben köyde büyüdüm. Köyde yaşayan herkes gibi tarım sektörünün problemlerini sayabilirim. Ancak saymak marifet değil, onları çözmek için taşın altına el koyacak cesarete sahip olmak marifet. Bu memlekette zaten durum tespiti yapan çok sayıda insan var. Laf üretmekte mesele yok, mesele iş üretmekte. Ne yapacaksınız? Rahatsız olduğunuz hususları değiştirmek için suyun akışının tersine yüzmeniz gerekiyor. Bunu herkes başkasından beklerse maalesef taşın altına elini koyan da çıkmıyor. Benim Konya Şeker’de görev üstlenmemin en temel sebebi budur; lafını etmek yerine iş üretmek.

 

Konya’nın merkezinde 1 Milyon m2 alanda kurulu bulunan bir Şeker Fabrikasından dünyanın tanıdığı ve onlarca yatırımla milyonlarca m2 alanlarda hizmet veren bir Konya Şeker doğdu bu nasıl oldu?

İnşallah ileride tamamını gezmek için daha çok zamana ihtiyaç olur. 12-13 yıl önce Konya Şeker’e gelenlerin tek görebildiği yer merkezdeki fabrikadan ibaretti. Şimdi, Konya Havaalanına indiğinizde bizim tesislerimizin tamamını gezmek için iyi planlandığında yani havaalanından merkez kampüse, oradan Altınekin ve Cihanbeyli Kampüsüne, Cihanbeyli’den Kaşınhanı ve Çumra Kampüsüne, Çumra’dan çiftliklere, çiftliklerden Seydibey Kampüsüne ve oradan da Karaman’daki geleneksel ürünler üretim tesisimize ve en nihayetinde eğer vaktiniz varsa Sivas Kangal’daki Kampüsümüze kat etmeniz gereken mesafe yaklaşık 1.246,83 kilometredir. Kampüsler içindeki 35 üretim tesisinin 629.356,90 metrekarelik kapalı alanında, 19.390.787,76 Milyon metrekarelik açık alanındaki mesafeleri saymıyorum bile.  12-13 sene önce ne yol kenarlarındaki milyonlarca ağaç vardı ne de bu da var diye gelenlere gösterebileceğimiz tesisler. Bazı değişimler zamana yayılır ve siz o değişimi fark edemezsiniz bile. Ancak bizdeki değişim epeyce hızlı oldu. Konya Ovası o kadar büyük ve o kadar uçsuz bucaksız ki, burada ne yapsanız içine girmeden fark edilmiyor. Ova kendinden başka her şeyi ufaltıyor, yutuyor. Sadece kıyas olsun diye son 10 yıldaki büyüklüğü ifade etmek için söylüyorum. Konya Şeker’in üretim tesislerinin yer aldığı kampüslerin toplam yüz ölçümü 102.267.346,45 metre karedir. Buna son özelleştirme ile aldığımız ancak devir işlemleri tamamlanmadığı için henüz bünyemize katılmayan Soma Termik B Santrali dahil değildir. Sadece mevcutları bir araya toplasanız bile hemen hemen 1 tane Büyükçekmece Gölü veya İstanbul Adaların toplamı veya İzmir Karşıyaka kadardır. Son 10 yılda inşa edilen toplam kapalı alan ise 425.070,26 metre karedir ki, bu alan otopark alanları ve dış mekanlarıyla 5 Olimpiyat Stadından büyük, bir dönem çok konuşulan Galatasaray’ın Aslantepe Stadının oturma alanının 10, Sinan Erdem Kapalı Spor Salonunun 11 katıdır.

Konya Şeker, bugün tarım ve hayvancılık alanında üretici ortağının refahını arttıracak her alanda faaliyet gösteriyor. Konya Şeker Fabrikası bizim ilk fabrikamız. O başta olmak üzere 7 ayrı kampüste 35 üretim tesisimiz bulunuyor. Bu 7 sanayi kampüsümüz dışında üç ayrı bölgede kurulu çiftliklerimiz mevcut. Sadece 10 sene önce tek üretim kalemi kristal şekerden ibaret olan Konya Şeker bugün tarım, gıda, kimya, enerji ve turizm olmak üzere 5 ana sektörde faaliyet gösteriyor ve 1000’i aşkın kalem ürünün üreticisi konumunda.

Bizim dört tür yatırımımız vardır. Bunlardan biri ve bizim için en önemlisi üreticiden doğrudan tarımsal ürün alıp işleyen tesislerdir. Hangileri bunlar? Mesela, Şeker Fabrikalarımız, Yem Fabrikamız, Seydibey Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisimiz, Tohum Üretim ve İşleme Tesisimiz, Ham Yağ Fabrikamız ve dünyanın en büyüğü unvanına sahip olan Et-Süt Entegre Gıda Kompleksi gibi doğrudan üreticiden alım yapan üreticiye sözleşmeli üretim yaptıran tesisler.

İkincisi ve bizim işletme verimliliğimiz açısından önemli olan ve yaptıkları üretimle kârlılığımızı arttırarak pancardan, patatese, mısırdan arpaya, kanoladan ayçiçeğine, sütten besiye kadar aldığımız ürünler için üreticimize piyasa şartlarının üzerinde para ödememizi, onlara destek olmamızı sağlayan bunu yaparken de tüketiciye uygun fiyatlarla mamul ürünü ulaştırmamıza imkân veren sıkılaşma yatırımları. Yani hem üreticinin hem tüketicinin kazançlı çıkmasını, üreticinin ürettiği üründen daha çok kazanmasını, tüketicinin de aldığı ürüne daha az bedel ödemesini sağlayan yatırımlar. Hangileri bunlar? Buharlı Küspe Kurutma Tesisi, Paketli Küspe Üretim Tesisi, Biyoetanol Üretim Tesisi, Sıvı Karbondioksit Üretim Ünitesi, Organik Gübre Üretim Tesisi, atık ısı ile ısıttığımız Ultra Klimalı Modern Seralar, Balık Üretim Havuzları, Termik Santral, Biyogaz Üretim Tesislerimiz, Doğal Depolarımız. Bu yatırımlar bizim hem kârlılığımızı hem de rekabet gücümüzü arttıran tesislerdir ve biz bu tesisler sayesinde atıkları ve yan ürünleri işleyerek çerden çöpten para kazanıyor, buralardan adeta damlaya damlaya göl olan gelir ile de üreticimize destek olurken, mamul ürünleri tüketiciye ulaşılabilir fiyatlarla sunuyor, yeni yatırımlarımızı da finanse edebiliyoruz.

Üçüncü yatırım türümüz ise üretici lehine piyasa regülasyonu yapmak için gerçekleştirdiğimiz yatırımlardır. Bunlardan biri Damla Sulama Sistemleri Üretim Tesisimizdir. Bu sistemi de çiftçimizin kurması için kooperatif finans sitemi içinde teşvik uyguladık. Bundaki amacımız da açıktır, Konya Havzasında azalan su kaynaklarının daha az kullanılmasını sağlayarak üretimin sürdürülebilirliğine katkı sunmak. Çiftçi için hem ürün verimi açısından artı etkisi olan hem de gübre, sulama ve enerji masraflarını düşüren bu sistemlerin üretimine başlamamızdaki asıl neden ise piyasa regülâsyonu idi ve bunda da amacımıza ulaştık. Damla Sulama Sistemleri Üretim Tesisimiz devreye girer girmez hammadde fiyatlarında o yıl yaşanan artışa rağmen %50’lik bir fiyat düşüşü sağlandı. Yani üretici açısından Damla Sulama Sisteminin maliyeti düştü, ürün verimi arttı, girdi bedeli azaldı. Daha net anlaşılması için şunu söyleyebilirim; biz Damla Sulama Üretim Tesisimizi 2007 yılında işletmeye aldık. Aradan 7 sene geçti. Damla Sulama borularının fiyatı henüz 2007’de yabancı iki firmanın tekelindeki pazar fiyatlarına ulaşamadı. Yem fabrikası, Tohum Üretim ve İşleme Tesisleri bunların hepsi çiftçinin kullandığı ürünleri üretiyor ve hem çiftçinin bu fabrikalara sattığı ürünün fiyatını hem de ürettikleri mamul ürünün fiyatını, yani girdinin fiyatını üretici lehine regüle ediyor. Organik gübrede ise daha çarpıcı bir tablo ortaya çıktı. Bizim ürettiğimiz sıvı organik gübreye yani Biovin’e Biovin Plus’a üretici, reçete değerleri daha iyi olmasına rağmen piyasadaki muadil ürünlerin beşte biri fiyatla ulaşabildi. Yani çiftçi daha üretime başlamadan kâr etmeye başladı.

Dördüncü yatırım türümüz ise; katma değerli ürünlere yönelik yatırımlardır. Biz burada ürettiğimiz şekeri bir kez daha sanayi sürecine sokuyor, çikolata, gofret gibi şekerin kullanıldığı ve doğrudan tüketiciye ulaşacak ürünleri üretiyoruz. Yani şekerin ana girdi olduğu katma değerli sürecin her aşamasına dahil oluyoruz. Sadece şekeri değerlendirmiyoruz. Bölgenin buğdayını, ülkemizin fındığını, fıstığını da işliyoruz. Bu diğer ürünler ve üretim alanları için de geçerlidir. Hangileri bunlar? Çikolata, Şekerli Mamuller, Sert Şeker, Şekerleme, Unlu Mamuller, Bisküvi, Kek ve Gofret Üretim Tesisleri Et ve Süt Entegre Tesisleridir.

Bu tesislerin tamamı faal olduğu sektörlerde iddialı olmamızı sağlayacak kapasitede ve sektör liderleriyle rekabet etmemizi sağlayacak kalitede ürünler üretmektedir. Şunun bilinmesinde fayda var; Konya Şeker bir sektöre veya pazara girmişse o pazarın veya o sektörün asla dolgu malzemesi olmak için girmez. Mesela, pancar şekerinde ülke pazarındaki payımız dörtte bire yakındır. Keza dondurulmuş parmak patateste üretime başlar başlamaz pazar payımız %25’e ulaştı, tamamladığımız %120 kapasite artırımı yatırımıyla birlikte sektör liderliğimizi daha da perçinleyeceğiz, pazar payımızı katlayacağız. Sıvı Şeker’de, buharda kurutulmuş küspede tek üreticiyiz. Yem Fabrikamız Türkiye’nin en büyük üretim kapasitesine sahip Yem Fabrikası ve tam kapasite çalışıyor. Biyoetanol’de ülkemizin kurulu kapasitesinin %56’sına sahibiz. Damla Sulama’da sektör lideriyiz. Tamamlanan ve hem süt ve süt ürünleri, hem de et ve et ürünleri üretimine başlayan Et-Süt Entegre Gıda Kompleksi sadece ülkemizin değil dünyanın en büyük üretim tesislerinden biridir ve o tesis ülkemizin taze et ihtiyacının %15’ini tek başına karşılayacak kapasitedir. Tohum Üretim ve İşleme Tesisimizin ürettiği ve Beta Ziraat güvencesiyle tohumluk ve fidelerini üreticiye ulaştırdığımız tesisimiz kendi sektörünün zaten lideridir. Yeni üretim bantlarının devreye girmesiyle çikolata, şekerli mamuller, sert şeker, şekerleme, bisküvi, kek ve gofrette de iddialı bir konumdayız.

Konya Şeker’in bu stratejik yatırım kalemleri Kangal Termik Santralini 2013 yılında devralmamızla 5’e çıktı ve gelir etkisi yüksek stratejik sektör yatırımlarını da genel stratejimize ekledik. Konya Şeker özelleştirme ihalesi sonucu 985 Milyon Dolarlık ihale bedeliyle aldığı Kangal Termik Santralini devralmasıyla ülkemizin en büyük elektrik üretim şirketlerinden biri haline gelirken, Termik Santral işletmeciliğinde otoprodüktör olarak sahip olduğu tecrübeyi de ticarileştirdi. Konya Şeker ilk kurulduğu 1954 yılından beri kendi elektriğini kendi üreten bir şirket. Bu anlamda da Türkiye Elektrik Kurumundan sonra en tecrübeli şirketlerden biri.

Bu anlattıklarım işin stratejik boyutudur. Ancak bundan daha önemli olan bu yatırımları ve elbirliği ile kalkınma fikrini milletin sahiplenmesini sağlamaktır. Konya Şeker’in vesile olduğu en önemli değişim bana göre budur ve bugün biz duralım desek çiftçi yani, üretici ortaklarımız bu şirketin durmasına müsaade etmez.

 

‘’Konya Şeker bir yatırıma imza atıyorsa onun mutlaka üreticiye artı etkisini hesap eder’’

 

Sayın Başkanım Konya Şeker’in çiftçiye, üreticiye ve ekonomiye katkıları nelerdir? Planlanan ve hedeflenen amaçlara ne ölçüde ulaşılabildi?

Konya Şeker’in birinci önceliği; tarım sektöründe üretimde sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlamaktır. Konya Şeker bir fabrikamız daha olsun diye asla yatırım yapmaz. Konya Şeker bir yatırıma imza atıyorsa onun mutlaka üreticiye artı etkisini hesap eder. Biz bilançolarımızdaki rakamlardan, kârlılık hesabından çok yaptığımız yatırımların üreticiye somut etkisi ile ilgileniyoruz. Bizim için bir yatırım üreticiye katkı vermeyecekse zaten planlamaya dahil olmaz. Biz önümüze gelen her projede önce üreticiye faydası ne olacak diye bakarız. Geri dönüş süresi, fizibilite hesapları bundan sonra yapılır. Mesela, Konya Şeker’in 1999 yılında Konya Merkezde fabrikası vardı. 2003 yılında Çumra Şeker Fabrikasının temelini attık ve 2004 yılında bu fabrikamızı tamamladık. Çumra Fabrikamızın tamamlanmasıyla Konya Şeker’in şeker üretim kotası iki katına çıktı ve bu artan üretim bölge pancar üretim hacmine de yansıdı. Yem Fabrikasının devreye girmesiyle mısır, arpa gibi ürünlerin ekim alanlarının genişlemesi, Dondurulmuş Parmak Patates Tesisinin, Ham Yağ Fabrikasının devreye girmesiyle bölgedeki patates, ayçiçeği üretim hacminin artması gibi tarımsal üretimi olumlu etkileyen yatırımlar düşünüldüğünde Konya Şeker’in son yıllarda gerçekleştirdiği yatırımların asıl etkisi tarlayadır, üreticiyedir.

Yatırımların işlevi konusunda üç tane örnek vermek istiyorum. Üretim açsından hiçbir sıkıntı yaşamamamıza hatta bazen arz fazlası nedeniyle patateslerin çürümeye terk edilmesine rağmen ülkemiz maalesef patates nişastası ihtiyacının tamamını ithalatla karşılamaktadır. Bebek mamalarında ve gıda sanayinde kullanmak için her yıl 30.000 Ton civarında patates nişastası ithal eden ülkemiz bu ithalat karşılığı yaklaşık 30.000.000 $ Döviz sarfiyatı gerçekleştirmektedir. Bir yanda daha çok patates üretme imkânımız varken, bir yanda ürettiğimiz patatesler çürümeye terk edilirken hammaddesi patates olan bir ürün için her yıl ülkemizin yaklaşık 30.000.000 $ Döviz sarf etmesi üzerine Konya Şeker harekete geçmiş ve Patates Nişastası Fabrikası yatırımını gerçekleştirmiştir. Yatırımın tamamlanmasıyla birlikte Konya Şeker’in Dondurulmuş Parmak Patates Fabrikasına ürün veren üreticilerin elek altı patatesleri elinde kalmayacak ve 30.000 Ton patates nişastası üretimi için bölge çiftçisi yaklaşık 180.000 Ton ilave patates ekimi gerçekleştirebilecektir. İthalat için ayrılan dövizin yönü de bölge çiftçisine dönecektir. Tarım sektöründe sadece döviz kaçağı olan yer burası mı? Elbette hayır.

Mesela, petrolden sonra en fazla döviz sarfiyatı yaptığımız yerlerden biri yağ ve yağlı tohumlar. Türkiye kendi ihtiyacına yetecek kadar yağ ve yağlı tohum üretemediği için bu alanda ithalata bağımlıydı. Bu kader mi? Elbette değil. Yapılması gereken ne? Üreticinin ürününü satabileceği büyük ve güvenilir alıcılar gerekli, ürünü yere düşürmemek için o ürünü işleyecek tesis lazım. Konya Şeker ülkenin ihtiyacı ile üreticinin yağlı tohum ekme arzusunu buluşturdu ve Ham Yağ Fabrikası yatırımını başlattı. Sonuç ne oldu? 2010 yılında sadece 50.000 Ton ayçiçeği üreten Konya, Konya Şeker’in Ham Yağ Fabrikası yatırımını tamamlamasıyla 2012 yılında ayçiçeği üretimini 175.000 Tona, 2013 yılında da yaklaşık 350.000 Tona yükseltti. 2014’te bir önceki yıl ithal ürün baskısıyla yaşanan fiyatlama problemi nedeniyle rekolte 200.000 – 210.000 Tonlara geriledi. Ancak bu rakam hala 2010’un 4 katı civarındadır. Yani, bölgenin üretim desenine artık ayçiçeği çıkmamak üzere girmiştir. Konya Şeker’in başlattığı kapasite artırımı yatırımının tamamlanmasıyla bölge üretiminin 750.000 tonu aşması hedefleniyor. Ovanın harekete geçmesiyle birlikte yaklaşık 1 Milyar TL karşılığı döviz yağlı tohum ve ham yağ ithalatına gitmeyecek ve hem ülkemiz kazanacak hem de bu paranın bölgeye yönelmesiyle üretici kazanacak.

Bir diğer örnek Et-Süt Entegre Tesisidir. Üretici sadece bitkisel üretimle geçimini sağlamaz, sağlayamaz. Üretici özellikle pancar üreticisi bitkisel üretimin yanında hayvancılık da yapar, yapmak zorundadır. Şeker pancarının en çok desteklediği yan sektör hayvancılıktır. Kaldı ki, gelişmiş ekonomilerde tarım sektörünün toplam geliri içinde hayvancılığın payı dörtte bir civarındadır. Konya Şeker üreticisinin hayvansal üretimini değerlendirmek, bölge hayvancılığını ayağa kaldırmak için dünyanın tek kampüs içinde en büyük yatırımı olan Et-Süt Entegre Gıda Kompleksini Konya’ya kazandırdı.  Bu tesis günde 2.000 Ton süt, 1.200’ü büyük, 3.000’i küçükbaş olmak üzere günde 4.200 baş besi işleyecek. Tesis için yaklaşık 50.000 aile süt ve besi hayvancılığı yapacak. Konya’daki üreticilerin elindeki mevcut hayvan sayısı bu tesisin bir yıllık ihtiyacını karşılamaya yetmiyor. Yani Konya Şeker üreticiyi daha çok üretmesi için zorluyor, özendiriyor. Nitekim üretici buna cevap vermeye başladı ve sadece geçtiğimiz yıl bölgenin hayvan varlığı %25’in üzerinde arttı. Bu daha da büyüyecek ve inşallah bölge bitkisel üretimden kazandığından daha fazlasını hayvancılıktan kazanmaya başlayacak.

Gençlik yıllarımızda, tek kanallı televizyon yıllarında Uzay Yolu dizisi vardı. Ellerinde küçücük bir alet birbirleriyle haberleşiyorlardı. Yemek yerine haplarla besleniyorlardı. O yıllar için bunlar hayal ürünüydü. Bilim kurguydu. Biz Konya Şeker’de yönetimi devralıp, projeleri idareci arkadaşlarımızla, mühendislerimizle, hatta üretici kardeşlerimizle paylaştığımızda da onlara bu projeler bilim kurgu gibi geliyordu. Allah’a şükür bugün birçoğu gerçek oldu. Mesela melastan biyoetanol bazıları için hayaldi, bugün şakır şakır üretiyoruz. Sıvı şeker ona keza. Sıvı karbondioksit, organik gübre ona keza. Bir Şeker Fabrikası ile Donuk Patates Tesisi, Sulama Borusu Tesisi, Yem Fabrikası, Yağ Fabrikası yan yana bile söylenmiyordu. Niye? Ezber öyleydi. Öyleydi ama o Şeker Fabrikasına pancar üreten çiftçi sulama borusu da kullanıyordu, patates de üretiyordu, mısır da, arpa da, ayçiçeği de üretiyordu. Yani, şeker fabrikasının ilgisi yoksa bile çiftçinin ilgisi vardı ve biz “Şeker Fabrikası sadece Şeker Fabrikasından ibaret değildir” diyerek üretici ortaklarımız ne üretiyorsa, üretirken ne kullanıyorsa hepsi ile ilgiliyiz, hepsine müdahiliz dedik.

Demiryolunda en zor, en zahmetli iş lokomotifi ve katarın vagonlarını raya yerleştirmektir. Biz 13 senede rayları döşedik, katarı hazırladık, lokomotifi yaptık, hem vagonları hem de lokomotifi raylara yerleştirdik, bundan sonra katar hızla yol alacak.

 

Türkiye’ye doğru hangi karayolundan seyir ederseniz edin, milyonlarca ağaç şeker suyuyla hayat buluyor. Bu çevre ve ağaç aşkı nereden geliyor?

Konya Şeker sosyal sorumluk projesi denilince akla gelen eğitim, sağlık, spor çevre, sosyal yardım gibi genel algıya doğrudan hitap eden işlerde de Türkiye’nin en önde koşan şirketlerindendir. Konya Şeker bunları yaparken namımız yürüsün diye yapmaz. Bizim de bir sosyal sorumluluk projemiz olsun diye hiç yapmaz.

Mesela biz ağaçlandırma çalışması yapıyoruz. Konya Ovasına bu çerçevede 14 Milyonun üzerinde ağaç kazandırdık. Hedefimizi de “Türkiye Nüfusu Kadar Ağaç” olarak belirledik. Bu bir gelecek kaygısına, gelecekte yaşanması muhtemel olumsuzluklara karşı geliştirilen önlemdir. Nedir bu endişeler? Türkiye’nin ve dünyanın en önemli tarım havzası Konya Ovasında, küresel ısınma ve ekosistemdeki bozulma bu şekilde devam ederse, üretim olumsuz etkilenecek ve hem üretici hem tüketici bu işten zararlı çıkacaktır. O halde ne yapılması gerekiyor? Konya Ovasının bu olumsuzluklara maruz kalmasını önleyecek bir tedbirin geliştirilmesi gerekiyor. Yani çevre şartlarının yeniden üretici lehine değiştirilmesi için çaba gösterilmesi gerekiyor. Biz tehditleri düşünüyor, kendi yapabileceklerimiz ölçüsünde çareler üretiyor ve uygulamaya geçiriyoruz. Yani içinde yaşadığımız, bir parçası olduğumuz bütünün toplam faydasını arttırmaya gayret ediyoruz. Bunu en iyi karşılayan terimin de bu anlamda duyarlılık olduğunu düşünüyorum.

Biz ticari bir müesseseyiz. Ancak bizi diğer ticari müesseselerden ayıran en önemli unsur; bizim bir sermaye şirketi olmamamızdır. Bizim ortaklarımız üreticilerdir. Konya’nın her tarafına yayılmış üreticiler. Bundan on beş yirmi yıl önce bizim işletmelerimizle ticari bağı olan, bize üretim yapan birçok aile bugün kentlerde yaşıyor. Dün tarımdan geçimini sağlayan pek çok insan bugün kentlerin kenar mahallelerinde geçim mücadelesi veriyor. Biz bu değişime, bu göçe duyarsız kalamazdık, kalmıyoruz. Onun için en azından Konya’nın her tarafına refahın yayılması için, üretim ortamının olumlu şekilde değişmesi için azami gayreti gösteriyoruz. Yani, hassasiyetimizin temelini buralı olmak ve burada kalıcı olmak oluşturuyor.

 

Bütün dünya liderleriyle görüşen toplantılarda buluşan bir Recep Konuk var. Dolayısıyla Konya’nın dünyaya açılan penceresi durumunda gözüken başarılı bir işadamı algısı ortaya çıkıyor. Bu kapılar nasıl açıldı?

Bu sorunun aslında tek cümlelik cevabı var, dünya ile Konya Şeker’in hem gündemi hem vizyonu örtüştü. O kapıları açan ve açık tutan sebep budur. Mesela, 2000’li yılların başında biz dünyada kendi sektörümüzdeki öncü şirketlerden randevu almak için aylarca bekler üstelik de muadillerimizle görüşme imkânı bulamazdık. Şimdi aynı şirketler bizimle ortaklık ve işbirliği görüşmeleri yapmak için kendi aralarında rekabet ediyorlar. Bu değişim Konya Şeker’deki değişimle paralel bir takvim çerçevesinde ilerledi. Önce kapı aralandı, sonra kapıdan geçmemize müsaade edildi, şimdi de açık tutuluyor ve bizim kapılarımızı açmamız talep ediliyor. Dünyanın sizi dinlemesi ve dikkate alabilmesi için bir hikâyenizin olması ve aynı dili konuşur vaziyette olmanız gerekiyor. Çok şükür Konya Şeker hem hikâyesini oluşturdu, hem vizyonunu dünya ile örtüştürdü, hem de gündemini dünyanın gündemi ile çakıştırdı.

 

‘’Sektörde hızlı mesafe almak için birinci yapmamız gereken iş; tarım sektörünün de diğer sektörler kadar ekonomik ve vazgeçilmez sektör olduğuna dair algının tekrar oturtulmasıdır’’

 

Sayın Başkanım, tarım sektörünün temel sorunları ve bu sorunların çözümü için öngörüleriniz nelerdir?

Tarım sektörünün ister yöneten tarafında olun, ister yönetilen, yani ister sektöre yön veren kurumlardan birinde olun ister üretici olun herkes üç aşağı beş yukarı sektörle ilgili benzer cümleleri kurar ve yapılan tespitlerin de yüzde 99’u aynıdır. Mesela altyapısından tutun da işletme büyüklüklerimize kadar hemen hemen herkes meselelerimizle ilgili ve bunların çözüm yollarıyla ilgili hem fikirdir. Yani, sektörün meseleleri de avantajları da açık ve nettir. Bu meselelerin çözümü için de önemli mesafeler alındı. Ancak ülkemiz tarım sektörünün asıl meselesi çözülen ve atılacak birkaç adımla çözümü mümkün olan somut meselelerden ibaret değildir. Asıl mesele, zihinlerdeki meseledir. Nedir bu? Tarım sektörü hakkında özellikle 80’li yıllarda oluşan ve oluşturulan olumsuz algı. Sektörde hızlı mesafe almak için birinci yapmamız gereken iş; tarım sektörünün de diğer sektörler kadar ekonomik ve vazgeçilmez sektör olduğuna dair algının tekrar oturtulmasıdır. Yani, sektöre itibarını geri kazandırmadan yapılacak her iş, yapılacak her yatırım yapılan yatırımla orantılı bir sonucu vermeyecektir. Bizim birinci önceliğimiz sektöre itibarını geri kazandırmak olmalıdır. Eğer o itibarı geri kazandırırsak, sektörün en büyük problemi olan sermaye ve insan göçünün önüne geçebilir, sektöre yeni bir dinamizm kazandırabiliriz. Mesela, geçtiğimiz yıl Anadolu Ajansı bir haber geçmişti; “Köyler ninelere emanet” diye. 2012 yılı nüfus sayımına göre köylerdeki 65 yaş üzeri kadınların oranı önceki 5 yıla göre %6-7 civarında arttığı için bu başlığı atmışlardı. Bu haber aslında bir gerçeği ifade ediyor. Maalesef köylerimiz yaşlanıyor. Gençlerimiz mecbur kalmadıkça geleceğini tarlada ve tarım sektöründe aramıyor. Şimdi Türkiye’nin büyük hedefleri var bu büyük hedeflerin arasında tarım sektörü de unutulmadı ve onun da önüne büyük hedefler kondu. Ülkemiz tarım sektörünün 2023’te dünyanın en büyük ilk beş ekonomisi arasında yer alacağı ilk yapılacaklar listesine yazıldı. Bunu kim başaracak? Köyler ve üreticiler. Başarılabilir mi? Elbette başarılır. Ancak bence önemli olan sektörü cazip hale getirmektir. Yani gençlerin çaresizlikten çiftçi olmadığı, önlerindeki üç beş seçenek içinde tarımı kendileri için daha cazip olduğundan seçtikleri bir ortamı oluşturmamız lazım. Gençliğin enerjisi, dinamizmi ve yenilikçiliği olmadan sektörün gittikçe hızlanarak büyümesi imkânsızdır.

‘’Dünyayı tehdit olarak algılarsanız kendinizi koruma içgüdüsüyle atmanız gereken adımları atamazsınız’’

 

İş hayatınızda vazgeçilmez olarak kabul ettiğiniz prensipleriniz nelerdir?

Benim iş hayatında olmazsa olmazım neden olamayacağına kafa yormak yerine, nasıl olabileceğini düşünmektir. Çalıştığım arkadaşlarımın da olmazı izâh etmesi yerine, nasıl olabileceğine kafa yormalarını beklerim. Çünkü bir işin neden olamayacağını düşünmek bahane üretmenin, bahanelere sığınmanın birinci adımıdır, nasıl olabileceğine kafa yormak ise çare üretmenin ilk ve değişmez şartıdır. Eğer siz bahanelere sığınmayacak cesarete sahipseniz gerisi zaten teferruattır. İş hayatında hiç alışamadığım husus bahane dinlemektir. Hani klişe bir laf vardır, hiçbir bahane başarının yerini tutamaz diye bence bütün iş yerlerine büyük puntolarla bu söz asılmalı. Bunun haricinde aklımdan çıkarmadığım iki husus vardır; birincisi bir yaklaşımdır. Dünyaya eğer riskler ve tehditler penceresinden bakarsanız adım atamaz, yeniliğe kapalı hale gelirsiniz ve sadece başkalarının yaptıklarını takip ve taklit edebilirsiniz. Fırsat penceresinden bakarsanız o pencereden çok şey görürsünüz. Cesaret, yenilikçilik, eğitim, gözlem kabiliyeti, teknolojiden istifade, bilgi bunların hepsi teferruattır. Binlerce iyi eğitim almış insan var belki dünyayı herkesten de iyi tanıyorlar, cesaretlerinde de kabiliyetlerinde de eksiklik yok ancak onlardan girişimciyi ayıran temel unsur dış dünyaya karşı takındıkları tavırdır. Dünyaya bakarken fırsatları mı yoksa tehditleri mi gördükleridir. Dünyayı tehdit olarak algılarsanız kendinizi koruma içgüdüsüyle atmanız gereken adımları atamazsınız. Fırsatlar penceresinden bakarsanız çok şey yapabileceğinizi görürsünüz. Aklımdan çıkarmadığım ikinci husus ise; kendi kararlarıma başkalarını rehber edinmememdir. Şunu demek istiyorum, iş hayatında her tecrübe, tecrübe değildir. Bir iş başkaları tarafından yapıldı diye o alan kapanmış demek değildir veya bir işte başkaları başarısız oldu diye illa siz de başarısız olacaksınız anlamına gelmez.

 

Recep Konuk’u bundan sonra nerelerde göreceğiz?

Geleceği Rabbim bilir. Kaldı ki, ben bir amme hizmeti görüyorum ve o hizmette nerede olacağıma dair kararı ben veremem. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki; Allah ömür verdiği müddetçe mutlaka tarlanın içinde ve hemşehrilerimin işine koşar, milletime hizmet eder vaziyette olacağım.

Add comment